Deniz Gezmiş ve Hüseyin İnan, daha tutuklanma mahkemesine çıkmadan Anka¬ra Ulucanlar Cezaevi'ne getirilir getirilmez, bana vekâletname yolladılar. Onlarla yakalanmalarından sonra ilk görüşen oldum. Onların adına basın toplantısı yaptım. Peki niçin Doğu Perinçek’i aramışlardı? Mahir Çayan da radar üssündeki İngilizleri kaçırmadan önce Doğu Perinçek’i arıyor. Ne var ki, o sırada Söke’de Beş Parmaklar’dayım. Peki niçin beni aramışlardı?
Bu başlığı sıkılarak attım. Ancak Türkiye çetin mücadele koşullarına girerken, gençliğimize borçlarımız var. Böyle dönemlerde,
Bir: Haklı zeminde,
İki: Gereğinde ateşkesler yapan, dalga dalga ilerleyen,
Üç: Demiri tavında döven
bir eylem çizgisi izlemek başarının şartıdır.

Doğru Eylemin bu üç temel ilkesini ilerde işleriz.
Bu konuda insanlığın binlerce yıllık deneyimi var, ancak asıl öğretici olan, kendi pratiğimizdir. 1971 ile 1968 eylemlerini birbirine karıştırmak, büyük hatadır. 1968 gençlik hareketi, bir doruktur ve büyük başarı kazanmıştır. 1971 ise, kitle hareketinin dibe vurduğu bir dönemdeki bireysel çıkışlardır ve acı yenilgiyi temsil eder. 1960’ların gençlik hareketinde yıldızlaşan Deniz Gezmiş gibi arkadaşlarımızın 1971 deneyimini incelemek, düne ait değil, önümüze ışık tutan bir görevdir.

Deniz Gezmiş ve Hüseyin İnan’ın vekâletnamesi geliyor
Deniz Gezmiş yakalandığı zaman, cezaevine görüşmek için çağırdığı ilk arkadaşıyım. Bunun bir nedeni var.
De­niz, Amerikancı 12 Mart Darbesinden beş gün sonra 17 Mart 1971 gü­nü Şar­kış­la ya­kın­la­rın­da çev­re­si sa­rı­la­rak ya­ka­lan­dı. Ön­ce Kay­se­ri'ye, ora­dan An­ka­ra'ya ge­ti­ril­di. Bu ara­da Hü­se­yin İnan da, Kay­se­ri'nin Sa­rız il­çe­sin­de ya­ka­lan­dı. Yusuf Arslan da yaralı olarak yakalanmıştı, fakat o hastanede idi.
De­niz ve Hü­se­yin'in An­ka­ra Em­ni­ye­ti'nde ve sav­cı­lık­ta sor­gu­la­rı ya­pıl­dı. 4 Ni­san 1971 gü­nü Mah­ke­me­ye çı­ka­rıl­dı­lar ve hak­la­rın­da­ki gı­ya­bi tu­tuk­la­ma ka­ra­rı yüz­le­ri­ne okun­du.
De­niz Gez­miş ve Hü­se­yin İnan, An­ka­ra Ulu­can­lar Ce­zae­vi'ne ge­ti­ri­lir ge­ti­ril­mez, ba­na ve­kâ­let­na­me yol­la­dı­lar. Ve­kâ­let­na­me­nin ta­ri­hi 25 Mart 1971. Tu­tuk­la­ma ka­ra­rı­nın yüz­le­ri­ne okun­ma­sı 4 Ni­san 1971. De­mek ki, ve­kâ­let­na­me­yi henüz gözaltındayken, tutuklanmalarından 10 gün ön­ce yol­la­mış­lar.



İki yıl önce kaybettiğimiz ya­zar ve mi­mar ar­ka­da­şım Şük­rü Gün­bu­lut'un an­ne­si Mevlüde Günbulut'un Şar­kış­la köy­le­rin­den yaz­dı­ğı o gü­zel şi­ir ta­ri­he geç­miş­tir, De­niz Gez­miş ya­ka­la­nın­ca "Avu­ka­tı ben olay­dım" der. İş­te Gün­bu­lut an­ne­nin o gıp­tay­la bak­tı­ğı “ilk avu­kat” ben ol­dum. An­cak bir ay son­ra biz­ler hak­kın­da da tu­tuk­la­ma ka­ra­rı çık­tı­ğı ve aran­dı­ğı­mız için, Ha­lit Çe­lenk ağa­be­yi­mi­zin ön­der­li­ğin­de o avu­kat eki­bi­nin için­de yer ala­ma­dım. Za­ten ha­ya­tım­da hiç avu­kat­lık yap­ma­dım. Ben, De­niz Gez­miş'in 6 Ma­yıs 1972 gü­nü idam edil­me­si sı­ra­sın­da Sö­ke Beş­par­mak dağ­la­rın­da idim. Da­ha son­ra An­ka­ra'ya gel­dim ve ya­ka­lan­dım.

De­niz'den Yıl­dı­rım Tel­graf: "Ace­le Gel"
De­niz'den, tu­tuk­lan­ma­sı ka­ra­rı­nın yü­zü­ne okun­du­ğu 4 Ni­san'dan dört gün son­ra, 8 Ni­san 1971 gü­nü sa­at 17.15'te bir yıl­dı­rım tel­graf al­dım. Ve­kâ­let­na­me­yi ve tel­gra­fı 40 yıl­dır sak­la­rım.
Kır­mı­zı tel­graf kâ­ğı­dı­nı hız­la açı­yor ve oku­yo­rum: "Ace­le gel": Tam De­niz­lik bir cüm­le.



Ertesi sabah erkenden cezaevinin kapısındayım. Önce Deniz'i çağırdım.
Deniz'le kucaklaştık. Hüzünlüydük, ama hayat devam ediyordu. Avukat görüşme odasındaki sohbetimiz üç buçuk saat kadar sürdü. Sabah 9'dan öğlen 12.30'a kadar.
Öğlen arasında yarım saat kadar da Hüseyin İnan'la görüştüm.

Deniz ve Hüseyin adına basın toplantısı yapıyorum
Deniz ve Hüseyin, onlar adına bir basın toplantısı yapmamı istediler. Benim onların sözcüsü olmamı önerdiler. 10 Nisan 1971 günü basın toplantısını yaptım.
Bugün Denizin büyük büyük resimlerini basan, diziler yayımlayan gazeteler, Deniz Gezmiş ve Hüseyin İnan'ın hücrelere atıldıkları ve açlık grevine başladıkları haberine tek sözcükle olsun yer vermediler. Denizler adına yaptığım basın toplantısını bir tek elinizdeki gazete yayınladı. O zaman haftalık çıkıyordu (Proleter Devrimci Aydınlık, 13 Nisan 1971).

Deniz Gezmiş’in 1971 dersleri değerlendirmesi
Deniz ile Ulucanlar Cezaevi’nde üç buçuk saatlik o son görüşmemizi 1975 yılında ve daha sonra Halkın Sesi dergisinde de yazdım (6 Mayıs 1975). Üç buçuk saat konuştuğumuz konu, THKO döneminde yaptıkları eylemler, banka soygunları vb. oldu. Deniz Gezmiş, 1970 yılına kadar çok başarılı bir gençlik mücadelesi önderiydi. İstanbul’da Millî demokratik devrimi savunan gençlerin başındaydı. Atatürk gençliğinin devrimcisiydi. Birleştiriciydi. Mücadelesi toplumda haklı bulunuyordu ve büyük sevgi toplamıştı.
1970’ten sonra gençlik içinde sabırsızlık baş gösterdi, silahlı mücadele rüzgârı esti, daha doğrusu estirildi. Kuvvet toplamaya değil, kuvvetleri dağıtmaya hizmet eden eylemler boy verdi ve bu konuda bir yarış da başladı. İşçi Partisi’nin gençliğin devrimciliğini dışlayan yanlış çizgisi nedeniyle otoritesi dağılmıştı. Bu arada eski tüfek ağabeylerimiz de sorumluluk üstlenmediler ve gençliği uyarmadılar.
O koşullarda bu aceleci ve maceracı çizginin yol açacağı sonuçları biz Aydınlıkçılar anlattık. Dev-Genç’in 1969 sonundaki ve 1970 sonundaki kurultayları bu konuda sert tartışmalara sahne oldu. Deniz ile özel görüşmelerimde, ona olabildiği kadar sert uyarılarda bulundum. Hepsini uslu uslu dinledi ama bir yola girmişti, “Bir de bunu deneyelim” havasındaydı. Bu konuların hikâyesini merak edenler, Arkadaşım Deniz Gezmiş başlıklı kitaptan okuyabilirler.
Deniz Gezmiş’in yakalandıktan sonra herkesten önce Doğu Perinçek ile görüşmesinin nedeni, o uyarılardır. Deniz, kendi bir yıllık deneyimiyle 1971 çizgisindeki maceracılığı gördü ve kendisine yakışan dürüstlükle saptadı. En son idama giderken babasına yazdığı mektup doğru okunursa, çıkardığı dersi anlamak isteyenler için oraya da yazdı.
Deniz Gezmiş ve Hüseyin İnan’ın kendileri adına basın toplantısı yapmamı istemeleri de, o kısa deneyimin sonucudur.
9 Nisan 1971 günü Ulucanlar Cezaevi'nin kapısından arkadaşlarımı görmenin ferahlığıyla çıktım. Nereden bilebilirdim Deniz ve Hüseyin ile son kez görüştüğümü.

Sıkıyönetim ve Balyoz Harekâtı
Bir ay 10 gün sonra İstanbul 1. Ordu Sıkıyönetim Komutanlığı 65 kişi hakkında arama kararı çıkarttı. Tarih 18 Mayıs 1971. İki gün önce Mahir Çayan ve arkadaşları İsrail'in İstanbul Başkonsolosu Efraim Elrom'u kaçırmışlardı. İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı'nın 65 kişilik listesinde Aydınlıkçılardan sekiz arkadaş bulunuyorduk. Listede bazı DİSK yöneticileri, TİP içindeki Kürt aydınları, yazarlar, Mahir Çayan ve arkadaşları, Mihri Belli, Hikmet Kıvılcımlı, Doğan Avcıoğlu ve Devrim grubu ile üniversite hocaları vardı. Sıkıyönetim ilan edilmiş ve Balyoz Harekâtı başlamıştı. Denizlerin yargılanması bir yıl bile sürmedi.

1972 baharında Mahir Çayan Ankara’da beni arıyor
1972 yılı ilkbaharı, bir sonbahar olmuştur.
Deniz, Hüseyin ve Yusuf'un ölüm cezalarının infaz edilmesine ilişkin TBMM Kararının alınmasından önceki günlerde, Mahir Çayan, Ankara’da beni arıyor. Ancak bana ulaşamıyorlar. Çünkü ben o sıra Söke Beşparmak dağlarında idim. Bu olayı Mahir Çayan’ın evinde kaldığı ODTÜ’nün sevilen devrimci gençlerinden Hülagü Bulguç, gençlik tarihçisi Turhan Feyizoğlu’na anlatıyor (Bkz. Turhan Feyizoğlu, Mahir, Ozan Yayıncılık, s. 509). Hülagü, THKP/C’liydi. ODTÜ’nün önde gelen devrimci gençleri arasındaydı. Ağabeyi Mengü Bulguç’u da özlemle anıyorum, İTÜ’nün örnek devrimcilerindendi.
Mahir Çayan, Ünye Radar İstasyonundaki iki İngiliz ve bir Kanadalıyı kaçırmadan önce niçin beni aramıştı? THKP/C’nin ilk kuruluşunda yer alan Kamil Dede arkadaşımla birkaç kez konuştuk bunu. Çünkü o yanlış eylemden Mahir Çayan’ı vazgeçirecek insandım. O da biliyordu, omuzlarından tutar sarsardım onu, yanlış yaptığını söyler, o eylemi önlerdim.
Mahir, o eylemin “Bilimsel Sosyalizmde yeri olmadığını” çevresindekilere söylüyor. Ancak birbirlerine “Yanlış yapıyoruz” diyemiyorlar. Yine Mahir’in çevresindekilerin anlattığına göre, “Herkes kendisine korkak denmesinden korkuyor.” Bunlar, çok önemli derslerdir.

Büyük fedakârlıklarla kazanılan dersler
Doğru eylem çizgisini savunmak, yalnız akıl işi değil, aynı zamanda cesaret işidir. Türkiye Gençlik Birliği (TGB), yıllardır yürüttüğü pratikle Türkiye’de gençlik hareketinin kahramanlık çağından akıl çağına geçtiğini gösteriyor. Bu, paha biçilmez bir gelişmedir. Kalıcı olan ve başarıya giden cesaret, Gençlik Hareketinin büyük fedakârlıklarla ve bedel ödeyerek ulaştığı bir aşamadır. Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan gibi arkadaşlar, hayatlarını ortaya koyarak bize çok önemli dersler bıraktılar.

KİTAP
1968 ve 1971 Gençlik Hareketinin değerlendirmesini dönemin önde gelen gençlik önderi Deniz Gezmiş’in yakın arkadaşlarından İstanbul Teknik Üniversitesi Öğrenci Birliği’nin unutulmaz başkanı Hasan Yalçın’dan okuyunuz




DENİZ GEZMİŞLER’İN SAVUNMASINDAN
“Mustafa Kemal’in idealini devam ettiriyoruz”
"Tür­ki­ye'de gaf­let, da­la­let ve hat­ta hı­ya­net için­de bu­lu­nan­lar var­sa, bun­lar an­cak Ame­ri­kan em­per­ya­liz­mi ile iş ya­pan çı­kar­cı­lar­dır. (…)
"Biz 50 se­ne ev­vel Kur­tu­luş Sa­va­şı ver­miş bir ül­ke­nin ço­cuk­la­rı­yız. … çok iyi bi­li­riz ki Tür­ki­ye Kur­tu­luş Sa­va­şı­nı yap­mak için Sam­sun'a çı­kan­la­ra İs­tan­bul Ör­fi İda­re­sin­ce ve Mah­ke­me­le­rin­ce idam ce­za­sı ve­ril­miş­tir. Ve yi­ne bil­mek­te­yiz ki, Kur­tu­luş Sa­va­şı ya­pıl­dı­ğı sı­ra­da İs­tan­bul'da bu­lu­nan­lar bun­la­rı ya­pan­la­ra eş­kı­ya de­miş­tir. (…)
"Bu mem­le­ket­te Mus­ta­fa Ke­mal'e ger­çek­ten sa­hip çı­kan var­sa on­lar da biz­le­riz. Onun is­tik­la­li tam Tür­ki­ye ide­ali­ni yal­nız­ca biz de­vam et­ti­ri­yo­ruz."DOĞU PERİNÇEK-İP RESMİ WEB SİTESİ
Daha yeni Daha eski