HIDE

GAZETE DEMOKRAT / EKONOMİ

GRID_STYLE

SON HAVADİS

SHOW_BLOG

THKP-C Acilciler kimdir? Neden hedef gösteriliyor?

Reyhanlı’daki feci katliamla ilgili haberi televizyonda görünce kısa süreli bir şoktan sonra ilk yorumum “tamam işte, bunu kesin Acilcil...

Reyhanlı’daki feci katliamla ilgili haberi televizyonda görünce kısa süreli bir şoktan sonra ilk yorumum “tamam işte, bunu kesin Acilciler’e yazarlar” oldu. Nitekim katliamın hemen sonrasında yetkili ağızlardan jet hızıyla “olayın arkasında Marksist bir örgüt var” açıklaması da geldi. Bu “Marksist örgüt”ten kast edilenin Acilciler olduğu da kısa sürede anlaşıldı.
AKP’nin Suriye politikasını açıkça muhalefetten yana beyan ettiği günden beri neredeyse sürekli gündeme getirilen Acilciler, net olarak en baştan söyleyelim ki şu an var olmayan, ’88 yılından bugüne örgütsel dirliği bulunmayan bir yapı. Sadece Türkiye’de dar bir grup doksanların ortalarına dek legal bir dergi çevresinde varlığını sürdürmeye çalıştı ve bu geleneğin devamcısı olan bir grup insan da Antakya’da hâlen demokratik alan mücadelesi yürütüyor, fakat bu insanların da Suriye’deki Mihraç Ural’la hiçbir ilişkileri bulunmuyor. Tersine yasal faaliyet gösteren bu küçük grup, Mihraç Ural isminden hazzetmiyor.
Yani burada gerçek olan şu, Acilciler diye bir örgüt artık yok, o “efsane” oldu, fakat o gelenekten gelen bir grup insan muhalif siyaseti sürdürüyor. Bu açıdan Acilciler’in durumuyla Devrimci Yol’unki arasında paralellik kurulabilir. Devrimci Yol diye bir örgüt de bugün yok ama bu gelenekten gelen ya da bu akımın değerlerini sahiplenen insanlar ayrı ayrı yapılarda mücadelelerini sürdürüyorlar. Acilciler efsanesinden kalanlar da böyle, aradaki tek fark Acilcilerden bugüne kalanların Devrimci Yol’la karşılaştırılamayacak kadar az ve etkisiz olması, hepsi bu.
Ortada gerçek bir örgüt olmayınca da işlenen suçu namevcut bir hayalete ihale etmek kolay oluyor, düzenin bugün yaptığı da budur. Türkiye solu tarihinin sayfalarında tek bir örneği olmayan ve olamayacak bir kitle katliamını sola ihale ederek düzen hem solu halkın gözünde değersizleştirmeye çalışıyor; hem de Suriye’ye ilişkin kendi politikalarının haklılık gerekçelerine dair pazarlanacak argümanlar için kendine işlevsel bir yığınak sağlamış oluyor.
Acilciler?
Egemenler, burjuva ve yardakçı medya ve ortalama vatandaş ciddiye almasa hatta bilmese bile sol cenahtaki fraksiyon ayrılıkları çok önemlidir, bunu öncelikle bir kenara yazalım. Yani örneğin Devrimci Yol’la Devrimci Sol’u sırf aynı gelenekten geliyor diye aynı kefeye koyup, bu ikisini aynı şeymiş gibi değerlendiremezsiniz, bu biçimde değerlendiren gerçeği ya bilmiyordur ya da saptırıyordur.
Her iki örgütün psikolojisi, mücadele için öne çıkardığı araçları, insan yapısı, motivasyon öğeleri, sesi, sözü, eylemselliği birbirinden oldukça farklıdır. Öyle ki Devrimci Yol geleneğini sahiplenen bir insanla, bir Devrimci Solcu’yu, yani bugün daha çok biline adıyla söylersek bir Cepheli’yi karşılıklı konuşurken gören bir insanın aklına, eğer tarihten haberi yoksa bu iki örgütün birbirlerinden otuz beş sene evvel ayrıldıkları, kurucularının bir dönem omuz omuza
mücadele verdikleri ve her ikisinin de referanslarının temelde aynı şeyler olduğu kesinlikle gelmez, gelemez.
Ancak ülkemizde kimi Devrimci Yol geleneğini sahiplenen insanların şu an var olmayan THKP-C ya da Devrimci Yol’dan yargılanmaları mahkemenin işine gelmeyince, DHKP-C davasına bir çırpıda dâhil edilebildiklerini de gördük. Tüm bunlardan neden bahsettim şimdi? Çünkü düzen, keyfi nasıl dilerse bir meseleyi öyle büküp işler, öyle yorumlar, bu Acilciler mevzuu da işte aynen böyle.
Acilciler’in bugününü konuşmak hayli zor olsa da dününü net bir biçimde konuşabiliriz. Acilciler, Türkiye solunun en çok parçaya ayrılmış hareketi olan THKP-C’den çıkmış bir örgüt, onun bir yorumu. 12 Mart darbesi, Kızıldere katliamı ve o süreçte yaşanan seri tutuklamalarla örgütsel olarak yenilen THKP-C’nin devamcısı olan insanlar,
15 Mayıs 1974 genel affından sonra tekrar toparlanma çabalarına koyuldular. 1973′ten itibaren dışarıda kalan insanların faaliyetleriyle başlayan ve tahliyelerle güç kazanan bu çalışmalar THKP-C’de iki gövde hâlinde vücut buldu: Ana akım (sonra DY -ondan ayrılan DS- ve Kurtuluş) ve “X grubu”.
“THKP-C X” adıyla anılan ekip 1975′te kendi içinde ayrıştı ve bu bölünme sürecinde iki örgüt doğdu: THKP-C Acilciler ve MLSPB (Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birliği). Acilciler’e bu adın verilmesinin kaynağı ise örgütün kuruluş bildirgesi olan Ağustos ’75 tarihli son derece entelektüel bir dille kaleme alınmış broşürün adının “Türkiye Devriminin Acil Sorunları” olmasıydı. Ayrıca bu örgüte, yine söz konusu broşürün 184 sayfa olması gerekçesiyle “184′lükler” de deniyordu.
Mahir Çayan’ın öncü savaşı ve PASS kuramlarının bir an önce hayata geçirilmesini ve bu yolda küçük öncü silâhlı ekipler oluşturulmasını savunan örgüt, silâhlı mücadeleyi temel alarak Türkiye’nin politik sahnesine atıldı. Acilciler, “kitlede örgütlenmeye pek önem vermeyen”, sürekli silâhlı eylemleri öne alan yapıları sebebiyle Türkiye’de MLSPB ve HDÖ (Halkın Devrimci Öncüleri) ile birlikte diğer sol yapılar tarafından “fococu” olarak anılan yapılardan biri olmuştur. Ancak yine de her üç örgütün de Türkiye’de kitlesel olduğu
bölgeler de söz konusuydu Acilciler Antakya ve çevresinde, Ankara’da, HDÖ Ankara ve Ardeşen’de, MLSPB de Turgutlu’da çok güçlüydü.
Acilciler, 1976′nın sonlarında Eylem Birliği-Dev Kurtuluş ve Devrimci Savaş; 1979′da çok büyük bir kopuş olarak HDÖ ayrılıklarını yaşayarak güç kaybetse de 12 Eylül darbesine dek MLSPB, Eylem Birliği, Devrimci Sol ve HDÖ’yle birlikte dönemin silâhlı eylemsel aktifliği yüksek olan birkaç örgütünden biri olarak kalmayı başardı.
12 Eylül askerî faşist müdahalesinden sonra kendini toparlayamayan örgüt, tutsaklıklar, ölümler, derlenme çabaları ve iç hesaplaşmalar içinde geçen süreçte 1988′e dek merkezî yapısını koruyup, 1995′e dek de yasal bir dergi çevresinde varlığını bir biçimde sürdürmeye çalışsa da bu seneden sonra bir fraksiyon olarak tarihe karışmıştır.
Mihraç Ural?
Adı basında “Acilciler” lideri diye geçen Mihraç Ural, aslında örgütün eski lider kadrosundaki birkaç isimden biridir ve esas olarak sanırım darbeden sonra “birinci adam” olarak öne çıkmıştır. Ural, Ağustos 1980′de Adana hapishanesinden firar ederek, Suriye’ye iltica etti ve söylenene göre de Suriye vatandaşlığına alındı. Onun Muhaberat’la ilişkisiyle ilgili iddialarınsa hiç de yeni bir şey olmadığını, Ural’ın Suriye’ye yerleşmesinden itibaren tüm solun farkında olduğu, arasında konuştuğu bir şey olduğunu da burada söyleyelim. Ki söz konusu kişinin en azından internetten birkaç videosuna bakılarak Esad’la yakınlığı açıkça kavranabilir. Ancak bu yakınlık şu iki anlama gelmiyor:
1- Ural, şu an var olmayan Acilciler’in lideridir.
2- Reyhanlı’daki bombalı saldırıları Acilciler yapmıştır.
Zaten kendisi de bir açıklamayla bu iddiaları reddetmiştir.
Mihraç Ural’ın “sansasyonel” adından yararlanılarak Acilciler üzerinden Türkiye soluna yüklenilmeye çalışılsa da bu numara tutabilir bir hamle değil. AKP, solun bir kısmının Esad’a destek veriyor olmasını dahi suç olarak görürken -Antakya’daki “Suriye’de Emperyalist İşgale Hayır!” mitingiyle ilgili söylenenleri hatırlayın- , eline güzel, kullanılabilir bir malzeme geçtiğini düşünüyorsa da, yemezler. Reyhanlı’daki saldırıyı, kendine “Mukaveme Suriyyi” (Suriye Direnişi) adını veren içinde Türkiyeli Arap Alevî üyeler de bulunan “Ö”SO’ya karşı
mücadele eden örgüte bağlamak da aynı sol aleyhtarı, Alevî düşmanı damarı beslemek için kullanılıyor. Bazı akl-ı evvellerce diğer adının “Hatay Kurtuluş Ordusu” olduğu ve komutanının da Mihraç Ural olduğu yönünde “iddia”ların ortaya atıldığı bu yapı üzerinden toplumu yeni bir öcüyle korkutmaya, bileylemeye çalışıyorlar. Kafası biraz çalışan herkes “Hatay’ı kurtarmak isteyen bir örgütün” kendine “Hatay Kurtuluş Ordusu”  adını vermeyeceğini bilir. Çünkü “Hatay”, Antakya’ya Kemalist rejimin Hattilerle neresinden tutsanız elinizde kalacak bir biçimde “Türklük” bağlantısı kurarak verdiği uyduruk bir isimdir.
Öte yandan daha patlamanın tozu dumanı ortadan kalkmadan “saldırının El Kaide’yle ilgisi yok” açıklaması  yapabiliyor devlet büyükleri, hem de saldırıyı El Kaide’nin Suriye kolu El Nusra Cephesi’nin “Esad’ın katliamlarına misilleme olarak” gerçekleştirdiği yönünde iddialar varken sürdürebiliyorlar bunu. Yukarıdakilerin faili gösterme konusundaki bu aceleciliği, yazının başında söylediğim “kesin Acilciler’e yazarlar” öngörümün sistemin hangi gerçek ve hesaplarından kaynaklandığını da gösteriyor olmalı.
İSMAİL GÜNEY YILMAZ-SENDİKA.ORG

Not 1: Yeryüzündeki hiçbir insanın ekonomik, sosyal, politik herhangi bir sıkıntısının müsebbibi olmadığı hâlde vahşice bir katliamla yaşamları son bulan insanlarımızın yakınlarına ve sevenlerine sabır dilemekten başka bir şey elimden gelmiyor.

Not 2: Reyhanlı saldırıları ve Acilciler’le kurulmak istenilen bağlarla ilgili şu yazılara da bakılabilir:
http://www.f5haber.com/gazeteport/acilciler-reyhanli-katliaminda-yoktur-haberi-3904421/
http://enginerkiner.org/index.php?option=com_content&view=article&id=2028%3Areyhanl-katliam-ve-rezilce-iler&catid=34%3Aengin-erkiner&Itemid=1
http://haber.sol.org.tr/medya/sozcuden-akpye-yine-can-simidi-reyhanli-saldirisini-acilciler-yapmis-haberi-72842
http://www.odatv.com/n.php?n=dhkpc-acilciler-1005131200

Not 3: Acilciler’in eski liderlerinin kendi aralarında küfre varan tartışmalarına hiç girmek istemiyorum ama “Acilciler’in bugünü”nü merak edenler, bu örgütün bugün var olmadığını görmek için şu sayfalara bakabilirler:
http://enginerkiner.org/
http://www.thkp-c-acilciler.blogspot.com/
http://acilciler-thkpc.blogspot.com/
http://nebilrahuma.blogspot.com/
http://thkp-c-acilciler-tarih.blogspot.com/

Business News