Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

GAZETE DEMOKRAT / İKTİDAR DOSYASI

HIDE_BLOG

THY grevi kendi Umut Sarıkaya'sını yarattı

Türk Hava Yolları'ndaki grev 5. gününe girerken, greve katılmayan bir işçinin Hava-İş'in Facebook sayfasına gönderdiği uzun bir ...

Türk Hava Yolları'ndaki grev 5. gününe girerken, greve katılmayan bir işçinin Hava-İş'in Facebook sayfasına gönderdiği uzun bir mektup, grevi, grevci işçileri ve greve katılmayan arkadaşlarının durumunu özetliyor. Noktasına ve yazım yanlışlarına dokunmadan okurlarımızla paylaşıyoruz.

arkadaşlar, öncelikle merhaba. ben işe henüz yeni başlamış bir kabin memuruyum. tabi yeni derken, 14 mayısta sözleşme imzalayan arkadaşlarımızdan değilim (bunu aşağılamak için değil, konuya hakimiyetimi belirtmek için yazdım, yoksa garibanlar ne yapsınlar...) belli süredir uçan bir part-time kabin memuruyum. Bugün , üzerinde grev gözcüsü yeleği olsun , uniforma olsun sizlere baktım ve şunu iliklerime kadar hissettim, "şirket" denilen şey olsa olsa bir vesile olabilir zira bir kuruma kişiliğini katan çalışanlarının emekleridir. Bugün sizin sayenizde ekip odası vs. dolanırken sizlere karşı bir borcum olduğunu hissettim ve bu açık mektubu da bu yüzden yazmaya karar verdim. Umarım okunabilecek bir şeyler yazabilirim.
ilk geceden şimdiye değin hergün, artık allah ne verdiyse 3 bacak 4 bacak git gel ne varsa yaptım ve sizlerler gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.
ilk gece orada olmayan birine (lütfen grev gözcüsü arkadaşlarınıza ya da o gün nöbette olan 102312093812031 kişiden arkadaşınız olan birine sorunuz) o manzarayı tarif etmek çok güç. Dışarda panzerler, içerde onlarca polis yerlerde uyuyor, ekip odasında kümeler halinde bulunuyor ve alt kattaki odada ER ekiplerinden kalabalık halde masalarda oturuyorlardı. Bunun yeterince kötü olduğunu düşünüyorsanız bir de şirket hissedarlarının bizleri "yönetmek" üzere atadığı kişileri görmeliydiniz. hepsi oradaydı. hepsi orada derken şunu kastediyorum "organizasyon ve sorumluluklar" dersinde gördüğümüz tüm kişiler oradaydı. Normalde ancak sivil görebildiğimiz kimseler uniformalar içinde nöbet tutuyorlardı. İtiraf etmeliyim , laciler içinde ve bir aradayken bir dünya savaşının bir devletinin hava kuvvetleri gibiydiler. Şu halde ortamı tarif edebilmenin oldukça güç olduğunu tahmin edebilirsiniz. Öyle ki kasvet kelimesi ortamı tarif edebilmek için hayatınızda ilk elma şekerinizi yediğiniz gün gibi kalabilir.
ekibimi bu kaosun içinde bulabildim. ekibin manzarası da ekip odasının halinden farksızdı. amir ve bir numara arkadaş iptal olmuş haldelerdi. pardon ne diyorduk biz "inkapasite" . evet inkapasitedeydiler. bir numara arkadaş grev gözcülerinden birinin dönem arkadaşıymış. kız, dönem arkadaşı tarafından aprona çıkarken görülmüş, sitemli bir bakışa maruz kalmış ve kendi vicdanı tarafından inkapasite edilmiş. Tabi kendisine yüklenen tüm görevleri de ben yapmama rağmen "boşver ya sendika haksız yani sonuçta 305 kişi için 16.000 kişi yakılır mı" falan diye geveledim , inanın gevelemeseydim kız 40.000 feet de sol arka kapıyı açabilirdi. ama tabi bir yandan da keşke demeseydim diyorum çünkü greve katılmayan tüm arkadaşların kullandığı rzüğürt tesellisini acaba ben mi yarattım diye endişeleniyorum. neyse uçağı sağ salim indirdi kaptanımız, sağolsun (bu vesileyle işin kokpit kısmına hiç girmeyeceğimi de belirtmek isterim çünkü işin en büyük sefaletini onlar çekiyor zira her brif te kendilerinin bile inanmadığı sözler dizisini onlar başlatmak zorundalar. koskoca kaptana part time memur olarak bakıyorum içim sıkılıyor daha ne olsun ?) .
ikinci gün yine seferim vardı tabi. ve ben bir ahmak olduğum için sanıyordum ki bu ilk gece olduğu için grevde , bu yüzden böyle geçti. hanımefendi (ki gerçekten çok iyi bir insana benziyordu, onun da sorunu sendikaya güvenmemekti herhalde - bunu yazarken gerçekten gülüyorum ve bu çok acıtıyor canımı) öyle bir sinyorite numarasına sahipti ki içimden kadıncağızdan bir imza istemek geldi. tabi zevzeklik yapmadım. zevzeklik yaptığımda sinyorum 90 lı bir arkadaş da olsa babası yaşındaki insana neler saydığını daha önce öğrenmiştim çünkü. diğer ekipler de geldiler, hem de ne geliş. amir, 1 numara ve 2 numaranın sinyoritelerini toplayıp kübünü alsak ancak benin sinyoritemin kareköküne ulaşılabiliyordu. Tabi bu seferimizi icra etmemize engel olmadı ve 1 numara kızın yine vicdan komasına girmesine de. O da ağladı dayanamadım bir rakı yaptım, içmedi tabi. hatta bir daha böyle bir teklifte bulunursam beni rapor edeceğini de söyledi. Belki de dalga geçtiğimi düşündü ya da beni anın etkisiyle hamdi topçu ya da atilay ayçin falan gibi gördü, bilemiyorum (umarım atilay ayçin gibi görmüştür, ideolojik değil fizyolojik...). Neyse bu seferi de bitirdik, ekip arabasında greve katılanların aslında ne de saf ne de kandırılmış olduğunu konuştuk vicdan masturbasyonu yapıp nefsimizi körelttik.
üçüncü günün ilk bacağının hazırlıklarını 5 kişi yerine 3 kişi yaptık. sonradan iki memur geldi. üçüncü bacağında da amir bulamadık bir amirimiz geldi dedi ki "ben yolcu bile karşılayamam bu moralle beni mazur görün" piçliğine "neden ki amirim ?" diye sormak istedim ama o da ağlar ve inkapasite olur diye vazgeçtim. Hem kendime de çok yabancılaştım, adamlar, kadınlar yıllarını buraya harcamışlar, yatılarda seferlerde birbirlerinin anası babası olmuşlar, fatih köprüsünün sonundaki kırık ama iyi kalpli amcayı kardeşlerinden çok görmüşler ama kader arkadaşları dışarda. Kendileri de bir insanın kendi çocuğuna hiç ama hiç anlatmayacağı bir iş yapmışlar ve pişmanlar. tam o anda daha şirkette çömez zamanlarını geçiren biri makara yapıyor. Kendimi hababam sınıfıyla makara yapan liseden alt devreleri gibi hissettim, gittim kendi işimi yaptım.
dördüncü günün ilk bacağında yine iki eksiğimiz vardı. bir amir ve üç numara. üç numarayı şimdiden kovdular ya da dur dur çarmıha gerdiler herhalde . kız dış yatıdan gelmiş sefere atanmış , üstünde uniforması varken çıkmış gitmiş ekip odasından. kızı takdir etmek elde mi herhalde testisleri var ve 15 kilo falanlar. tabi bunu duyan 1 numara arkadaş yine geleneği bozmadı ve inkapasite oldu. Keşke ağlamasaydı diyorum, çünkü yolcu karşısına o halde çıkamadı ve tüm chimelara (ki herhalde 123123 yıldır yemek yememiş ve su içmemiş 100 ün üzerinde yolcu vardı) ben bakmak zorunda kaldım. olsun, önemli değil yine bakarım, belim 16 büklüm oldu ama bu önemli değil. önemli olan şey "huzur" ve bu şu an işle ilgili hiçbir yerde yok. Size yazmaya çalıştım ama uçmuyorsunuz keşke uçsanız ve kendi gözlerinizle görseniz. o zaman ne kadar mutlu olurdunuz tahmin bile edemiyorum (tabi yıllarınızı beraber geçirdiğiniz arkadaşlarınızın heder haline değil, siz kendiniz o halde olmadığınız için).
Şimdi yarın yine uçuşum var. yine acılara, 2 haneli sinyoriteye sahip purserların kollarına (ki bu check listi vücuduma dövme olarak kazımayı istememe sebep oluyor), iptal bir numaralara, uçağı ekibin yarısı olarak hazırlamaya, kaptanı uçuştan sonra görebilecek ekiplere, bomboş muhabbetlere döneceğim. Ama bir şey farkettim ki işe giderken o kadar da mutsuz değilim. Çünkü başımı öne eğmektense grev gözcüsü arkadaşlara bir "kolay gelsin" demekte teselli bulmak var. Buradaki fotoğraflarına bakacak olursak adı "kerem" olan grev gözcüsü abimiz başta olmak üzere gözlerime genelde sinkaflı sövgülü baksanız da ben de gücümü sizden alıyorum (o abi mümkünse orada pek bulunmasın bir mevzu çıkar bir şey olur adam bir yumruk atsa bana içimden geçer vallahi). zira yapacak başka bir şey yok. eve geldiğimde de buradan haberleri takip etmeye çalışıyorum. İşe başlamadan önce aşık olduğum bir kız vardı hostes, baktım o da grevdeymiş. canım benim, kalbimi kırdın ama grevi kırmadın ya sana , benim olmasan da bin kalp feda olsun. Kadınmışsın helal olsun.
Greve gelince de , bugün durum pek bir sakindi ortalıkta polis de yoktu. Onları kafamda bir yere koyabildim çünkü sonuçta "gaz bombası"na acıkmış birileri illa vardır istanbulda, onlar da güleryüzle "cop" or "gas bomb" diye sormaya gitmişlerdir. Sonuçta tüm çevik kuvvet şubesi hiç olmazsa 3 gün geçirdiler bizim odamızda. Neyse ama 3 gündür 20 saniyede bir anons edilen nöbetçi isimlerine ya da sayın hamdi topçu'nun "adalet" ve "şefkat" temalı beyanlarının ortadan kayboluşuna bir anlam veremedim. herhalde nöbetçiler bitti ya da tüm yöneticilerimiz "biz napıyoz lan ?" diye kendilerine sormaya karar verdiler ya da herkes crew lounge ın güzel ve vouchersız alınabilen yemeklerinde. Sayın emine lim 24 saat orada olmasa oradan kahve falan alıp grev gözcüsü arkadaşlara götüreceğim ama kadın çok uzun. çok uzun olduğu için de herşeyi görüyor gibime geliyor. hani korktuğumdan değil ama onun o güzel (ki gelin itiraf edelim kadının gözleri çok güzel) gözlerini bana dikip bakmasından sa adının kerem ya da kerim olduğunu düşündüğüm sıfır tıraşlı sakallı iri abinin yumruğu içimden geçsin isterim (şaka ya istemem valla adam buzdolabına yumruk atsa dolabı kırar).
neyse son tahlilde herşey maksimum derecede kötü. herkes her uçuşta yeni birileriyle tanışıyor ve tanışılan tüm insanlar da kendi gerekçelerini daha ben sormadan anlatıyor. Hafızam şirket çalışanlarının kayda değer bir yüzdenin tüm düğün, borç, hastalık vb. özel bilgileriyle dolu. Yolcular herşeyin farkındalar, nasıl olmasınlar ben hariç kimse gülemiyor, gülümseyemiyor (eğer greve katılmayıp uçuşa giden biriyseniz ve burayı takip ediyorsanız bu noktada sizden bir ricam var unutmadan. abilerim, ablalarım 4 gün oldu artık ya, biliyorum katılırdınız aslında greve ama x,y,z oldu valla biliyorum ve size kızmıyorum, sizden utanmıyorum. herkesin sebebi kendine ama yeter artık allah aşkına) . Ekip listesini her elime aldığımda bir fotoğrafta gülümseyen birinin ben uçağı hazırlamakla meşgulken neyle ve ne için savaştığını biliyorum, içim buruluyor. Önde sürekli bir purser var ya da kontrol kabin amiri. Kontrol kabin amiri odasında olmaz mıydı ya ? odasında olmayıp bu halde uçakta spot check yapamayınca onun da şirazesi kayıyor. İnsanlar birbirlerinin selamını alıp vermiyor. bir kimse de çıkıp bu adamlara biz gül diyoruz ama nasıl gülsünler demiyor.
sayın hamdi topçu , temel kotil, emine lim, sayın şefler , sayın müdürler bu insanları bu hale getirmek sizin mesleki başarısızlığınız , bunu siz de okuduysanız ip adresimi bulmaya çalışmak yerine (ki mal mıyım kendi evimden yazacağım bunu) biraz "sevgi" ve "anlayış" bulabilseniz içinizde göreceksiniz hükümet ya da hissedarlar ayaklarınıza kapanacak. Çünkü çok basit bir gerçeği gözden kaçırıyorsunuz mutsuz insan afedersiniz bir *ok yapamaz. mutsuz adam değil rus yolcuya aynı anda 2 "tomat suk" 1 vodka 1 diyet bir normal kola 2 limon vermek ya da arap yolcuya aynı anda iki battaniye beş yastık 3 çay 9 da su vermek ya da çalıştığı şirketin biletiyle uçak sahibi gibi takılan "şşştt , pştttt" diye insan çağıran türk yolcuya gülümseyerek hizmet etmek kendi çocuğunu , yavuklusunu bile öpemez, dokunamaz. Sizden para pul isteyen yok, işinizden makamınızdan olun diyen de yok (ben valla demiyorum takılsınlar işte kader de onlara öyle bir yol çizmiş) sadece biz de insanız diyen var. Ve bir yerde "insan" varsa onun karşısında "dünyanın en hayırlı şirketi a.ş." de olsa o'nun bir önemi yok. Anlamadığınız şey şu , bu arkadaşlar bizim için de mücadele ediyorlar ve bu insanlar bize size geldiği gibi "sayı"dan ibaret gelmiyor. Çünkü biri bana sigara aldı cehennemin ortasında bir yatıda, biri amir oldu işi öğretmeye gayret etti, biri dedi "kemerini bağla amsterdamda ölen arkadaşımızı hatırla uçak inerken kulaklık topluyordu bağlı değildi", biri sendika hakkım elimden alınmasın diye işten atıldı ve bu insanları ve bizim için yaptıklarını unutmayacağız. unutamayız, unutamazsak da gülemeyiz. gülmek de bizim işimiz bunu siz söylüyordunuz. ben de söylüyorum ki sizin gibi ünvanlar falan edinecek kadar bu şirkette kalmadım ama bu şirketi seviyorum çünkü bu şirket benim bu güzel insanları tanımama vesile oldu. Neyse merhametiniz falan olmadığını da biliyorum, bunlar böyle beyhude laflar 4 bacağın ardından "yeter artık lan" diyen bir "mesai arkadaşınızdan". bana şefkatli olacakmışsınız, bana şefkatli olmayın , gerçekten bana da adaletli olun. herkese önce kendinize ve yönettiğiniz şirkete ve onun hissedarlarına karşı adaletli olun. yoksa zaten gelecek zaman ekinde ve dilek - şart kipinde şefkat olmaz. bir insan diğer insana "sana söz şefkatli olacağım" der mi ya ? der mi ? neyse şu ahir ömrümde bana bu yapıda kurulmuş bir şefkat cümlesi de duyurdunuz ne diyebilirim.
neyse çok çok uzattığımı farkettim. yarın şu benim aşık olduğum kızın nöbetten benim ekibe gelmesi fikri bile motive edemiyor beni bu yüzden gidip uyuyacağım tam kalkmam gereken saatte kalkıp yine deliliğin tam kalbine yolculuk yapacağım. bunu da yarın yüzünüze, platonik takıldığım kıza,hangi milletten dinden ırktan olursa olsun biletini helal parasını verip almış yolcuya, çocuğum olursa falan ona ilerde biraz daha az utanarak bakabilmek için yazdım. bedenim havada, gözlerim ekip odasında yerde de olsa kalbim sizinle. Siz varya siz, siz adamın dibisiniz. Takip ediyorum bir amir abimiz yanınıza katıldı diye sevince boğuldunuz , keşke o amirle uçsam da check list'im yok diye delirse fırçalasa ya da çok yavaşım diye gözlerini devire devire ezen bir numaram olsanız. Olsanız sıkıntı yok zaten ama yoksunuz. Sivillerinizle görebilirim artık sizi ama siz sivilken ben de uniformalıyım ve bu çok koyuyor. Kendinize iyi bakın, yarın söve söve gözüme baksanız da canınız sağolsun, ben biliyorum harbi söven adam/kadın harbi insandır. Hepinizin yanaklarından , gerçekten kaptan gibi kaptanların da ellerinden öperim. sağlıcakla kalın.
not : bir gün uçmaya başladığınızda illa denk geleceğiz o zaman bu yazının tamamını okuduysanız kabin o.k. ini vermeyi unuttum diye dellenmeyin olur mu ? ya da dellenin n'olcak canınız sağolsun.