Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

GAZETE DEMOKRAT / İKTİDAR DOSYASI

HIDE_BLOG

TKP'den Reyhanlı raporu: 'Sorumluluk AKP'dedir'

11 Mayıs günü Reyhanlı'daki katliamın ardından incelemelerde bulunmak için ilçeye giden Türkiye Komünist Partisi heyeti, bir rapor ...

11 Mayıs günü Reyhanlı'daki katliamın ardından incelemelerde bulunmak için ilçeye giden Türkiye Komünist Partisi heyeti, bir rapor kaleme aldı. Raporda hükümetin sorumluluğu vurgulanırken, bundan sonrası için somut önerilerde de bulunuldu. Raporun tamamını okurlarımızla paylaşıyoruz.
Giriş:
11 Mayıs Cumartesi günü, Hatay ili Reyhanlı ilçesinde yaşanan bombalı saldırıların ardından resmi makamlarca yapılan açıklamalarla 50’nin üzerinde yurttaşımızın hayatını kaybettiği bildirilmiştir. (Bölge halkı ölü sayısının çok daha fazla olduğu konusunda hiçbir şüphe taşımamaktadır.)
Uzun süredir bölgede Suri-ye’ye dönük AKP hükümetinin uyguladığı düşmanca politikalar nedeniyle var olan gerginliği yakından izlemekte olan Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi, saldırıdan sonra hükümet kaynaklarından gelen açıklamalarla bölgedeki parti üyelerimiz ve dostlarımızdan gelen bilgiler arasındaki önemli farklılıkları da gözeterek, konuyla ilgili incelemelerde bulunmak üzere merkezi bir heyeti görevlendirmiştir.
13 Mayıs Pazartesi günü bölgeye ulaşan heyetimiz, 15 Mayıs Çarşamba gününe kadar, başta Reyhanlı olmak üzere değişik ilçelerde ve il merkezinde çok sayıda yurttaşla, bölge milletvekilleri, belediye başkanları, sendika, meslek odaları ve kitle örgütleri temsilcileri, gazetecilerle görüşmüş, olay yerinde incelemeler yapmış ve aşağıdaki raporu kaleme almıştır.
1-Türkiye'nin Suriye'ye dönük saldırgan tutumu
Suriye, yaklaşık iki yıldır, başta ABD emperyalizmi olmak üzere uluslararası güçlerin desteklediği gerici çetelerin saldırılarıyla büyük bir karmaşaya sürüklenmiştir. “Arap Baharı” adı verilen sürecin yeni bir halkası olarak sunulan gelişmelerle birlikte Suriye iktidarına karşı sistematik bir savaş başlatılmıştır. Meşru ve uzun süredir devam eden saldırılar karşısında açıkça ortaya çıktığı üzere, önemli bir halk desteği olan iktidara karşı, esas olarak şiddet ve terör eylemleri ile kendini gösteren gerici çetelerin saldırıları sürmektedir.
AKP iktidarı, Suriye hükümetine karşı başlayan bu silahlı, bombalı terör eylemlerini yürüten güçlerle, ilk günden beri son derece kuvvetli bağlara sahiptir. Bu çetelerin doğrudan AKP hükümeti tarafından desteklendiği, hatta silahlandırıldığı ve Türkiye sınırından Suriye’ye girerek çeşitli saldırılar düzenlediği, bağımsız kaynakların da kabul ettiği bir gerçektir.
Türkiye-Suriye sınırı, bir plan dahilinde Suriye hükümetine karşı silahlı saldırı düzenleyen güçlerin denetimine terk edilmiştir. Bu gelişmeler sadece Suriye halkını değil bir bütün olarak bölgemizi tehdit etmektedir.
2-Reyhanlı: Saldırı öncesine dair özet bilgi
Hatay ilimize bağlı bir ilçe olan Reyhanlı, ülkemizin Suriye sınırında yer almaktadır. Suriye ile Türkiye arasında yaşanan gerilimli dönemden önce resmi nüfusu ilçe merkezinde 60 bin olarak saptanmıştır.
Hatay ilinin önemli özelliklerinden birisi, ilçelerinin genellikle Alevi veya Sunni kökenli yurttaşlarımızdan bir bölümünün yoğunlukla yaşadığı demografik yapıya sahip olmasıdır. Bu açıdan Reyhanlı için kaydedilmesi gereken veri, nüfusun büyük çoğunluğunun Sünni mezhebinden olmasıdır. AKP iktidarı Suriye'deki gelişmeleri “Alevi iktidara karşı halkın çoğunluğunu oluşturan Sunnilerin isyanı” olarak örgütlemek ve göstermek istemesini hatırladığımızda, Reyhanlı'ya özel bir misyon yüklendiğini de görmüş oluyoruz.
Özellikle kendisine Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) adını veren şeriatçı silahlı örgüt üyelerinin Alevi yoğunluklu ilçelere yerleştirilmesi mümkün değildi. Bu nedenle, Hatay söz konusun olduğunda, isyancı Suriyelilerin yoğun olarak göç ettiği ilçe Reyhanlı olmuştur. Kesin bir rakama ulaşmak mümkün olmasa da, bombalı saldırılar öncesinde Reyhanlı ve yakın çevresinde 60-70 bin Suriyelinin yerleşmiş olduğu tahmin edilmektedir.
Bu gelişmeye paralel olarak Reyhanlı’da çok sayıda “uluslararası yardım kuruluşu”nun bulunduğu, (başta ABD, Arabistan, Katar, İngiltere merkezliler olmak üzere) yine görünürde "yardım" amaçlı Suriyelilere ait pek çok dernek ve vakfın faaliyet sürdürdüğü bilinmektedir. Bu kurumların esas olarak, ajanlık faaliyetlerinin paravanı şeklinde işlev gördüğü herkesin malumudur.
3- Bombalı saldırılar
Bombalı saldırılar 11 Mayıs Cumartesi günü saat 13.45 sularında gerçekleşmiştir. İlk bombalı araç Reyhanlı Belediye binasının yanında, ikinci araç ise Reyhanlı ilçe merkezinde, takribi 3-4 dakika arayla gerçekleştirilmiştir.
Saldırıların gerçekleştiği noktalarla ilgili kamuoyunun bilgisine pek sunulmayan iki önemli nokta vardır.
Bir: İlk patlama yeri olan Belediye binasının hemen karşısında Reyhanlı İlçe Emniyet Müdürlüğü binası bulunmaktadır. Belediye binası ile Emniyet Müdürlüğü, Belediye binası önündeki alan dışarıda bırakılırsa, aynı cadde üzerinde ve karşı karşıyadır. Emniyet Müdürlüğü binasının herhangi bir penceresinden dışarı bakıldığında çıplak gözle çok rahat görülebilecek bir noktada gerçekleşen bombalı saldırı, saldırganların veya daha doğru bir ifadeyle saldırıyı düzenleyen gücün, son derece rahat hareket ettiğini göstermektedir.
İki: İkinci bombalı araç, ilçenin en işlek noktalarından birisinde bulunmaktadır. Burada dikkatimizi çeken, aracın yerleştirildiği noktanın bir kahvehane önü olmasıdır. Bu tercihin, açıkça mümkün olan en fazla sayıda insanı öldürmek üzere planlanmış bir saldırıya işaret ettiği kanaatindeyiz.
Ayrıca saldırılardan birincisinin panik yaratmak amacıyla belli bir süre önce gerçekleştirilmesi, benzer pek çok saldırıda olduğu gibi çok sayıda insanı bölgeye çekerek gerçek saldırı olan ikincinin etkisini artırmayı amaçladığı anlaşılmaktadır.
Özellikle vurgulamak isteriz ki, Reyhanlı’da konuşma olanağı bulduğumuz insanlar arasından tek bir kişi bile, saldırıyla ilgili olarak Suriye hükümetini veya Alevi yurttaşlarımızı suçlayan bir dil kullanmamıştır. Herkes, sorumluluğun AKP iktidarına ait olduğunda hemfikirdir.
Bu veriler, saldırının son derece profesyonelce, ayrıntılı bir plan dahilinde ve kesinlikle belli bir güvence altında gerçekleştirildiğini, açıkça ortaya koymaktadır.
4- Saldırı sonrası ilk gözlemler
i-Devlet yetkililerinin açıklamaları çelişkilidir.
Saldırının sonrasındaki ilk birkaç saat içinde doğrudan hükümet üyesi isimler tarafından çelişkili açıklamalar yapılmıştır. Başbakan ve İçişleri Bakanı, arka arkaya, "çözüm sürecinden rahatsız olan kesimler" vurgusu yaparak, saldırının Kürt sorunu ile ilgili güncel gelişmelerle bağına işaret etmişlerdir.
Kısa bir süre sonra, önce Dışişleri Bakanı'nın açıklaması gelmiş, ardından tüm devlet görevlileri “Suriye İstihbaratı ile bağlantılı Marksist bir örgüt” söylemine geçiş yapmışlardır. Söz konusu örgütün yaklaşık 20 yıldır herhangi bir faaliyetinin tespit edilmemiş olması bile, bu iddiaların gerçekliğinin tartışılması için yeterlidir.
Devleti birinci dereceden temsil yetkisi olan isimlerin birbirinden farklı açıklamalar yapması, bu açıklamaların kendi içinde çelişkiler taşıması başlı başına vahim bir durumdur ve resmi açıklamaların inandırıcılığını büyük ölçüde ortadan kaldıran bir başka faktördür.
ii- Çelişkili açıklamalar, hükümetin sorumluluğunu örtme telaşının yansımasıdır.
Bölgede görüşme yaptığımız tüm kesimler, devlet yetkililerinin ilgili örgütü işaret etmesinin, hükümetin Suriye'ye dönük saldırgan politikalarına zemin oluşturma açısından bilinçli olarak seçilmiş olduğunu söylemektedir.
İlgili örgütün adının tercih edilmesi, aynı anda hem meşru Suriye hükümetini hedef almakta, hem Türkiye'de bu savaşa karşı aylardır kararlı bir muhalefet sürdüren sol-sosyalist güçleri kriminalize etmeyi hedeflemektedir. Bir diğer önemli nokta, 1980 öncesi Antakya ve çevresinde siyasal bir gücü temsil eden bu örgütün ağırlıkla Alevi yurttaşlarımız arasında etkin olmasıdır.
Bölgede yaptığımız tüm görüşmelerde faili kim olursa olsun söz konusu saldırıların doğrudan hükümetin savaş kışkırtıcı politikalarının bir yansıması olduğu fikri hakimdir. Bize göre de eylemleri kim ya da kimler gerçekleştirmiş olursa olsun, öncelikli sorumluluk doğrudan AKP hükümetinindir.
Hükümet, kendi sorumluluğunun üzerini örtmek için konuyu Alevi-Sünni gerginliği olarak algılatmayı bir politika olarak benimsemiştir. Hükümet, saldırıları sol bir örgüte mal ederek, devrimci sosyalist güçlerin savaş karşıtı direncini kırmayı amaçlamaktadır. Hükümet, saldırıları Suriye İstihbaratı bağlantılı olarak ilan ederek, Suriye karşıtı konumunu meşrulaştırmayı ve güçlendirmeyi amaçlamaktadır.
iii- AKP, saldırıları siyasi amaçları için kullanma çabasındadır
Saldırı sonrası gelişmelere bütünlüklü baktığımızda, ilk göze çarpan olgulardan birisi de şudur: Hükümet gerçekten saldırının faillerini ve sorumluları ortaya çıkarmayı değil, bu elim saldırıdan faydalanmayı merkeze alan bir tutum sergilemektedir.
Gerçek faillerin ve devlet içerisinde bu saldırının gerçekleşmesini kolaylaştırıcı rol üstlenmiş güçlerin açığa çıkarılması yerine, Suriye ile süren gerginliği büyütecek, halkta Suriye'deki iktidara karşı tepki yaratacak açıklamalar, bilinçli olarak tercih edilmiştir.
Özellikle vurgulamak isteriz ki, Reyhanlı’da konuşma olanağı bulduğumuz insanlar arasından tek bir kişi bile, saldırıyla ilgili olarak Suriye hükümetini veya Alevi yurttaşlarımızı suçlayan bir dil kullanmamıştır. Herkes, sorumluluğun AKP iktidarına ait olduğunda hemfikirdir.
Uzun süredir Suriye ile savaşı kendi cephesinden meşrulaştırma çabası içinde olan AKP iktidarı, Türkiye halkının büyük bölümünün bu savaşa ikna olmadığını bilmekte ve Reyhanlı saldırılarını bu tabloyu değiştirmek için kullanma çabası sergilemektedir.
iv- Hukuksuz yayın yasağı
Halkın gerçekleri görebilmesinin önüne geçmek için hukuksuz bir biçimde alınan yayın yasağını da bu kapsamda değerlendiriyoruz.
Bu yasak, öncelikle, kolayca ulaşılabilecek bilgilerin halkın geniş kesimleri tarafından öğrenilmesini engellemeye hedeflemiştir. Bu sayede iktidar istediği gibi bir senaryo hazırlama ve sonrasında eldeki bilgileri bu senaryoya uygun düzenleme çalışmaları için zaman kazanmıştır.
Bu nedenle halk arasında yayılan her türlü söylentinin, doğruluğu yanlışlığı sınanmadan çok hızlı biçimde yayıldığını akıldan çıkarmamak gerekir. İyi niyetli de olsa gerçek verilere dayanmayan rivayetlerin bir yerden sonra “bilgi kirliliği”ne hizmet etmeye başladığına dikkat edilmelidir.
Bölgeden yayın yapan ulusal kanalların, canlı yayında bölge insanlarından hiç görüş almaması, bölge halkının gözlem, duygu ve düşüncelerinin kamuoyuna yansıtılmaması da yayın yasağı ile ilgili önemli bir ayrıntıdır.
Özellikle belirtmek isteriz ki Reyhanlı, patlama olayı tarihi itibariyle yapılan son genel seçim sonuçlarına göre iktidar partisi AKP'nin yüzde 68 oy aldığı bir ilçemizdir. Aynı seçim sonuçlarına göre oyların yüzde 85'i açıkça sağ partilere kullanılmıştır. Bu tabloya rağmen diyebiliriz ki Reyhanlı halkı, gerçekleşen saldırının temel sorumlusu olarak başta Davutoğlu ve Erdoğan olmak üzere, AKP hükümetine ve onun savaş politikalarına işaret etmektedir. Yayın yasağı ile bu gerçeğin Türkiye'nin tümü tarafından öğrenilmesi de engellenmiştir.
AKP hükümeti ve "büyük medya" tekellerinin ortaya attığı iddiaların Hatay halkı nezdinde hiçbir inandırıcılığı yoktur. Üstelik bu gerçek dışı iddialarda ısrar nedeniyle, gazete ve televizyonlarda çalışan basın mensuplarının oldukça sert tepkilerle karşılaştığı gözlemlerimiz arasındadır.
v- Devlet failleri açığa çıkarma ve arama kurtarma sorumluluklarını yerine getirmemiştir.
Saldırıların ardından devletin herhangi bir büyük felaket sonrası yapması gereken hemen hiçbir şeyi yapmadığı görülmüştür.
Gerekli acil yardımın yeterli ve planlı bir biçimde uygulanmaması, patlamaların etkisiyle yıkılan binalarda sağlıklı bir enkaz arama ve kurtarma çalışmasının örgütlenmemiş olması, saldırı sonrasında temel görev olarak tanımlayabileceğimiz insanı yardım ve can kurtarma ile saldırıyı açığa çıkaracak delillerin toplanması konusunda ciddi bir zafiyet söz konusudur.
Hükümetin daha önceki benzer gelişmelerdeki tavrı ve genel siyasi duruşu, siyaset tarzı düşünüldüğünde. önümüzdeki günlerde bolca para aktararak (bunun yasal kılıflarının hazırlanmaya başladığına ilişkin duyumlar arasında, zararların tazmini ve hayatını kaybeden yurttaşlarımızın akrabalarına maaş bağlanması gibi adımlar var) AKP'nin kendi durumunu toparlama çabası içine gireceğini düşünüyoruz.
Saldırının ve can kayıplarının sorumlusu, uyguladığı politikalar nedeniyle hükümettir ve halkın yaralarını sarmaya dönük maddi yardımlar zaten devlet bütçesinden karşılanmaktadır. Dolayısıyla onca ölüm ve yaralamanın ardından dağıtacağı paralar AKP’nin sorumluluğunu hiçbir biçimde azaltmamaktadır.
Başta acılı Reyhanlı halkı olmak üzere, tüm yurttaşlarımızı bu çirkin oyuna karşı uyarmayı görev biliyoruz.
5- Sorulması gereken sorular
Doğrudan devlet ve hükümet kaynakları ile hükümete yakınlığıyla bilinen medyanın yalanlarıyla ortaya çıkan manipülasyon çabaları, bölgede yaşayan tüm kesimlerden yurttaşlarımızı kaygılandırmaktadır.
Bu nedenle halk arasında yayılan her türlü söylentinin, doğruluğu yanlışlığı sınanmadan çok hızlı biçimde yayıldığını akıldan çıkarmamak gerekir. İyi niyetli de olsa gerçek verilere dayanmayan rivayetlerin bir yerden sonra “bilgi kirliliği”ne hizmet etmeye başladığına dikkat edilmelidir.
Bununla birlikte, kimi önemli gerçeklerin, halkın deyim yerindeyse kulaktan kulağa aktardığı bilgi ve gözlemleriyle açığa çıktığını da biliyoruz.
Bu nedenle birkaç kaynak tarafından ifade edilen kaygıların dikkatle ele alınıp incelenmesi mutlak bir gerekliliktir.
Heyetimiz, yayılan sayısız söylenti içerisinde, kendi gözlem ve toplanan verilerle aynı doğrultuyu gösteren ve güvenilir kaynaklardan toplanan iddiaların dikkatle soruşturulması gerektiği görüşündedir.
Bomba yüklü araçların nereden elde edilip nasıl hazırlandığına ilişkin somut bir veriye henüz ulaşılmış değildir. Ancak bizi kaygılandıran bir diğer iddia, ilgili araçların patlamalar öncesinde daha ziyade Alevi yurttaşlarımızın yaşadığı ilçelerde gezdirildiği iddiasıdır. Bu iddiaya göre, patlama için hazırlanan araçlar, Alevi ilçelerine bilinçli olarak sokulmuş, bu ilçelerin MOBESE kameraları tarafından tespit edilmeleri sağlanmıştır.
i- Suriyelilerin saldırıları önceden öğrendiği iddiaları
Patlamanın yaşandığı ilçenin şu andaki nüfusunun yarısı Suriyeli, yarısı TC vatandaşlarından oluşmaktadır. Bununla birlikte resmi ölü sayısı olarak açıklanan 54 kişinin sadece 3’ünün Suriye asıllı olması dikkat çekicidir. Reyhanlı halkının yaygın kanısı, Suriyelilerin daha önceden çeşitli biçimlerde uyarılarak bölgeden uzaklaştırılmış olduğudur. Özellikle ikinci patlamanın gerçekleştiği ilçe merkezinde, normalde cumartesi öğle saatlerinde çok sayıda seyyar satıcı Suriyeli bulunduğu ancak patlama öncesinde bunların tamamının ortadan kaybolduğu iddiası son derece ciddidir. Bir diğer ihtimal, ölüler arasındaki Suriyelilerin açıklanan resmi sayının dışında tutulması olasılığıdır.
ii- Reyhanlı’da MOBESE kameralarının çalışmama nedeni nedir?
Daha önce gerçekleşen Cilvegözü saldırısının hemen ardından, MOBESE kameralarının kayıtlarının basına yansıdığı hatırlanacaktır.
İki ayrı yerde gerçekleşen Reyhanlı saldırısı sonrası, benzer kayıtların ortaya çıkmamış olması dikkat çekicidir. Bu konu bölgede yetkili isimlerle yapılan görüşmelerde gündeme geldiğinde, ilçedeki tüm MOBESE kameralarının arızalı olduğu ve çalışmadığı söylenmektedir.
Daha önce devlet içindeki güçlerle ilişkilendirilen bir dizi olay için benzer bir arızanın yaşanması, bu katliam ile ilgili olarak şüpheleri artırmaktadır.
iii- Sınır güvenliğini sağlamayanlar bombaların hazırlanmasından sorumludur.
Saldırı sonrası yapılan ilk açıklamalarda araçların Suriye'de bomba yüklenerek Türkiye'ye sokulduğu iddia edilmiştir. Bombaların yüklendiği iddia edilen bölgenin Suriye'de iktidara karşı silahlandırılan gerici çetelerin denetiminde olduğu ortaya çıktıktan sonra, bu iddianın geri çekildiği görülmüştür.
Bu konuyla ilgili özel olarak vurgulamak istediğimiz, sınır güvenliğinde yaşanan zafiyettir. Herhangi bir güç tarafından Suriye topraklarında yüklenen bombaların Türkiye sınırlarından rahatça geçerek, Reyhanlı kent merkezine getirilmesi, bölgede yaşananlara dair bilgi sahibi herkes tarafından kabul edileceği üzere teorik olarak mümkün ve son derece kolaydır.
Bunu mümkün kılan, iktidarın, Suriye sınırını gerici çetelerin inisiyatifine terk etmiş olmasıdır.
Saldırının bu biçimde gerçekleştiği iddiaları temelsiz gözükmektedir. Bununla birlikte, heyetimiz sınır ötesinden patlayıcı getirilerek bir saldırı düzenlenmesinin kesinlikle mümkün olduğuna dikkat çekmek zorunluluğu duymaktadır. Patlama sonrası yayınlanan röportajlarda, gerici silahlı çete üyeleri kendilerine, silahların Türkiye tarafından verildiğini itiraf etmişlerdir.
AKP iktidarı tarafından terörist grupların silahlandırılmasına son verilmedikçe, benzer saldırıların gerçekleşmesi her zaman mümkündür.
iv- Araçların Alevi mahallerinde gezdirildiği iddiası
Bomba yüklü araçların nereden elde edilip nasıl hazırlandığına ilişkin somut bir veriye henüz ulaşılmış değildir. Ancak bizi kaygılandıran bir diğer iddia, ilgili araçların patlamalar öncesinde daha ziyade Alevi yurttaşlarımızın yaşadığı ilçelerde gezdirildiği iddiasıdır. Bu iddiaya göre, patlama için hazırlanan araçlar, Alevi ilçelerine bilinçli olarak sokulmuş, bu ilçelerin MOBESE kameraları tarafından tespit edilmeleri sağlanmıştır.
Bu sayede ilerleyen günlerde bu saldırının Alevilerin düzenlediği ve desteklediği saldırılar olarak sunulması hedeflenmektedir.
...gözaltına alınan insanların tamamı Alevi ve büyük çoğunluğu yoksul yurttaşlarımızdır. Komşuları ve akrabalarından aldığımız bilgiye göre, her biri “kendi halinde”, politik bir kimliği olmayan insanlardır.
Saldırı sonrası sürdürülen soruşturma, bu iddiaya dair kaygıları kuvvetlen-diren bir biçimde sürdürülmüştür.
v- İki saat sonra failleri bulduğunu iddia eden yetkililer, saldırıya göz mü yumdu?
Hükümetin, en azından istihbarat birimlerinin büyük bir zafiyeti olarak değerlendirilmesi gereken saldırının üzerinden birkaç saat geçtikten sonra “saldırganları” tespit etmesi ya büyük bir skandal, ya büyük bir yalandır. Eğer zaten bilgi dahilinde ise buna neden ve nasıl izin verildiğini sormak gerekir. Yok değilse, bu kadar kısa süre sonra “Suriye istihbaratı ile ilişkili bir Marksist örgüt” tanımıyla adres göstermek nasıl mümkün olabilmektedir?
vi- AKP suçlu yaratmaya mı çalışmaktadır?
Emniyet, istihbarat ve adalet kurumlarının AKP iktidarında üstlendikleri özel misyonlar ışığında Reyhanlı katliamını mercek altına aldığımızda, önümüzdeki günlerde nasıl bir senaryo ile karşı karşıya kalacağımız aşağı yukarı sezilebilmektedir.
Şu ana kadar gözaltına alınan şahıslarla ilgili ulaşabildiğimiz bilgiler, iki ortak noktayı işaret etmektedir.
Birincisi, alınanların önemli bir bölümü geçimini “sınır ticareti” ile sağlayan insanlardır. Ağırlıkla yoksulluk nedeniyle, resmi olmayan yollardan sınır dışına çıkıp geri gelerek, gümrüksüz ticaret yapmak ülkemizin tüm sınır bölgelerinin önemli geçim kaynaklarından birisi haline gelmiştir. Bu faaliyetin çok büyük çoğunluğu, devlet görevlilerinin bilgisi dahilinde gerçekleşmektedir.
İkincisi ise gözaltına alınan insanların tamamı Alevi ve büyük çoğunluğu yoksul yurttaşlarımızdır. Komşuları ve akrabalarından aldığımız bilgiye göre, her biri “kendi halinde”, politik bir kimliği olmayan insanlardır.
Türkiye halklarının bir bütün olarak karşı duruşu örgütlenemediği sürece, AKP iktidarının bu politikalarını hayata geçirmek üzere fırsat kollamaya devam edeceğini akıldan çıkarmamak gerekir. Tüm emekçileri, ilerici aydınları ve ülkemiz gençliğini emperyalist merkezlerde tezgahlanan bu savaş yanlısı, gerici politikalara karşı ayağa kalkmaya çağırıyoruz.
Bu bilgilerin heyetimizde oluşturduğu kanı, önümüzdeki dönem bu konuyla ilgili süren davalarda gizli tanık ve itirafçılarla iktidarın istediği yönde senaryoların yazılacağıdır.
6- Somut öneriler
Bölge ziyaretimiz, daha önce gözlemlenen çok önemli bir veriyi bir kez daha kesin olarak teyit etmiştir. Antakya halkı neredeyse bir bütün olarak AKP hükümetinin bölge ve Suriye politikasına karşıdır. Antakya halkı, akrabalık bağları da olan komşu Suriye’ye dönük uygulanan saldırgan politikanın bilincindedir ve buna karşı büyük bir tepki göstermektedir.
Böylesi bir veriyi bölgede barışa katkı sağlamak için kullanmak yerine halkı savaşa ikna etmek için çaba harcamak, yalanlara sığınmak, açıklanabilir bir tutum değildir.
Her şeyden önce AKP hükümetini derhal bundan vazgeçmeye çağırıyoruz.
i- Hükümet Suriye’ye dönük düşmanca tutumdan bütün olarak vazgeçmelidir. Mevcut yasalar gereği yapılması zorunlu olan ve atılabilecek en somut adım, Türkiye’nin derhal sınır kapısını kapaması ve sınır güvenliğini sağlamasıdır.
ii- Reyhanlı saldırıları, faili kim olursa olsun, masum insanları hedef alan alçakça bir saldırı, bir insanlık suçudur.
Saldırıların hesabının sorulması için hükümetin siyasal hesaplarına uygun bir senaryo arayışından vazgeçmesi ve gerçeklerin bütün açıklığıyla ortaya çıkarılabilmesi için uygun bir zemin yaratılması zorunludur. Bu aşamada devlet görevlilerinin böyle bir adım atacaklarına dair bir inancımız olmadığı için, konuyla ilgili elde edilen tüm bilgilerin açıkça kamuoyu ile paylaşılması bir zorunluluktur.
Yine bu kapsamda; Arap Alevilerinin bir inanç önderinin (Ehli Beyt Vakfı Başkanı Ali Yeral) evine taciz, Suriyeli iki Hıristiyan din adamının Türkiye’den dönüşte kaçırılması (Halep Süryani Ortodoks Metropoliti Yuhanna İbrahim ile Rum Ortodoks Metropoliti Pavlos Yazıcı), ambulans taşıdığı söylenen tırın infilak etmesi ve kaçak mazot deposunda yaşanan patlama gibi, yakın dönemde gerçekleşen bir dizi karanlık olayın aydınlatılması özel olarak önem taşımaktadır.
iii- Saldırıların kaynağında, AKP hükümetinin Suriye’ye karşı uyguladığı düşmanca politika vardır. Bu politikanın mimarı olarak bilinen Dışişleri Bakanı sorumluluğu üstlenmeli, derhal istifa etmelidir.
iv- Antakya ve özel olarak sınır ilçeleri, istihbarat örgütlerinin insafına teslim edilmiş durumdadır. Kampların ağırlıkla silahlı gerici çetelerin inisiyatifine terk edildiği de bilinmektedir. Bu tablo, Türkiye’yi doğrudan savaşın tarafı haline getirdiği gibi, bölgedeki yurttaşlarımızın da hayatını tehdit etmektedir.
Bu tablonun en acı sonuçlarından birisi, gerçekten savaşın acısını yaşayan insanların, istihbarat örgütlerinin ve gerici çetelerin eline düşmesidir.
İnsani yardım ile gerici terör çetelerine destek, birbirinin karşıtı iki faaliyettir. Birincisi bir insanlık göreviyken ikincisi insanlık suçu kapsamında değerlendirilir.
Bu karmaşaya son vermek için, kamplar sendika, demokratik kitle örgütleri (DKÖ) ve meslek odalarından oluşan bağımsız bir komisyonca incelenmelidir. Elde edilecek veriler ışığında her türlü silahlı güç derhal sınır dışı edilmeli ve yabancı istihbarat örgütlerinin güdümündeki sözde insani yardım vakıfları kapatılmalıdır.
v- Hükümet ve emperyalist odaklar, bilinçli bir biçimde Alevi-Sünni gerilimini büyüterek bunun üzerine kurulu senaryolar hazırlamaktadır. Son bombalı saldırılar sonrasında amaçlarına tam olarak ulaşamamış olmalarına rağmen, bu konudaki çalışmalarının devam ettiği gözlemlenmektedir. Bölge halkı bu konuyla ilgili ciddi endişeler taşımaktadır. Bununla beraber saldırıdan hemen sonra Alevi nüfusun yoğun olduğu mahalle ve ilçelerden Reyhanlı’ya geçmiş olsun ziyaretlerinin yapılmış olması, yardım malzemelerinin taşınması halk içindeki yaklaşımın, tam tersi bir tablo sunduğunu göstermektedir.
Ülkemiz ve bölgemiz için çok ağır bedelleri olacak bu politikaya karşı tüm toplumsal güçleri uyanık olmaya çağırıyoruz. Bölge halkları, etnik veya mezhepsel ayrımlar üzerinden sürdürülen düşmanlaştırma çabalarına karşı hep birlikte emperyalizme ve gericiliğe karşı örgütlenmelidir.
vi- AKP iktidarının açık savaş kışkırtıcı politikasının henüz sıcak bir savaşa evrilmemiş olmasının en önemli nedenlerinden birisi, Türkiye halklarının bu haksız savaşa ikna edilememiş olmasıdır. Özellikle Hatay halkının nerdeyse bir bütün olarak son derece net bir tutum takınması, barış yanlısı tüm güçler için önemli bir kuvvettir.
Hatay için vurgulama ihtiyacı duyduğumuz en önemli konu, halkın çok geniş kesimlerine yayılan savaş karşıtı tepkinin birleşik örgütlü bir karşı duruşa evriltilememiş olmasıdır.
Hatay’ın tüm ilerici halkını, sendika, DKÖ ve barıştan yana siyasi güçlerini bu birlikteliği örgütlemek üzere göreve çağırıyoruz.
vii- Reyhanlı’da yaşanan saldırı, hem ülkemiz için hem bölgemiz için ne kadar tehlikeli bir süreçten geçtiğimizi görmemiz için fazlasıyla yeterlidir.
Suriye’de emperyalizm tarafından desteklenen gerici çetelerin buna benzer pek çok saldırılar gerçekleştirdiği düşünüldüğünde, kardeş Suriye halkının ne kadar büyük bir acı yaşadığını da bir kez daha anlayabiliyoruz.
Türkiye halklarının bir bütün olarak karşı duruşu örgütlenemediği sürece, AKP iktidarının bu politikalarını hayata geçirmek üzere fırsat kollamaya devam edeceğini akıldan çıkarmamak gerekir.
Tüm emekçileri, ilerici aydınları ve ülkemiz gençliğini emperyalist merkezlerde tezgahlanan bu savaş yanlısı, gerici politikalara karşı ayağa kalkmaya çağırıyoruz.
(soL - Haber Merkezi)