Büyük usta Nazım Hikmet'i kaybedişimizin yıldönümünde çok sevdiği ülkesi ve halkı tüm şehirlerde ayaklanmış durumda. soL gazetesinden Asaf Güven Aksel, Nâzım için yazdığı yazıda "ölümün “altın yıl”ı yakıştırılır mı?" diye soruyor ve şöyle bitiriyor yazısını "Armağan olsun yoldaşlarından sana Nâzım yoldaş!"
Asaf Güven Aksel -soL gazetesi
Hatırlamak Nâzım’ı, zaptedilmiş bir meydanda...
Nâzım Hikmet’i, ölümünün 50’nci yılında anıyoruz. Evliliklerin, görev sürelerinin “altın yıl”ı olur da, sırf yuvarlak diye bir sayıya ölümün “altın yıl”ı yakıştırılır mı? Ne farkı var bu yılın, geçen yıllardan, gelecek yıldan?
Eğer mesele Nâzım’ı hatırlamaksa, hiç! Onun şiirinden, komünist sevdalımız oluşundan bahsetmekse bir kez daha, hiç!
Ama şu an, Nâzım’ın 50’nci ölüm yıldönümüne denk gelen bir isyanın göbeğinde yazılıyorsa bu satırlar, hür bir ağaçtan, kardeşçe bir ormana uzanmışsa yolu halkın, nihayet, kuru laflardan, bilinenleri tekrarlamalardan öte bir anlam kazanmıştır 3 Haziran 2013.
Bu yıla özeldir, gelecek yıllara umut ve ışıktır 50’nci yıl şimdi!
Gülhane Parkı’ndaki koca ceviz ağacı, şimdi Gezi Parkı’ndan bakıyor bize yüz bin gözle, yüz bin elle dokunuyor, şerhan şerhan, ihtiyar bir ceviz. Suda balık gibi yaprakları kımıl kımıl... Bize, İstanbul’a... Ankara’ya dokunuyor, İzmir’e, Antalya’ya, Adana’ya... 50’nci yılını ceviz ağacının, Türkiye’ye gururla bakışıyla hatırlayacağız.
Üstelik polis bunun fena halde farkındayken! Göğsümüzde bulut bulut gaz, köpük köpük su, budak budak mermiyle anıyoruz.
1961 yazı ortalarındaki Küba’nın resmini çizemiyoruz şimdilik hayır, ama koca usta, çok şükür çok şükür, bugünü de gördük diyebiliyoruz..
Öyle yakıştı ki bu 50’nci yıla halkın ayağa kalkışı! Öyle yakıştı ki.
Bu kez, büyük ustanın “akrep gibi kardeşi”, kaldırınca celep sopasını, salhaneye yürümedi. Bu kez, “sade bir karanlık su, sade onun uykusu”ndan çıktığımız, Bedreddin’in, “sen bakma böyle durduğuna, derya dediğin uyur uyur uyanır”ını doğruladığımız günlerdeyiz.
Ne güzel şey, zafer haberlerinin, direnişin göbeğinde hatırlamak seni Nâzım!
Taksim’den, meydanları zaptede zaptede, silkinip kalkarak anmak ne güzel seni...
“Düşman meydanı bayraklarımıza terk etti Nâzım” diyebilmek 50’nci yılda ne bahtiyarlık...
Spikerin okuduğu haberdeki yalanı yenmek, anlamak gideni, görmek gelmekte olanı, ne müthiş!
Seni anmıyoruz özetle Nâzım! Tören yapmıyoruz! Yazmıyoruz, konuşmuyoruz! Seni yaşatıyoruz bugün. Senin o mavi gözlerini yaşartıyoruz.
Bu bizden sana armağan olsun koca şair. 50’nci yılını kuru kuruya geçiştirmedik çok şükür. Sana, ömrünü verdiğin bir partinin bayrağı Taksim’de, düşmanı kovduğumuz, yendiğimiz meydanda dalgalanırken, dalgalanırken bir merdiven basamağında oturmuş sana bunları yazarken başımızın üstünde, ölüm değil, doğum yıldönümün coşkusuyla sesleniyoruz.
Ümidin düşmanları, akarsuyun, meyve çağında ağacın, serpilip gelişen hayatın düşmanları kaçışıyor şimdi. Yıkılıp gidecekler! Havlucu Recep, tesviyeci Hasan, ırgat Süleyman, fakir köylü Hatçe kadın burada!
O zaman, Nâzım Hikmet burada! 19 yaşında!
Ne güzel şey hatırlamak seni!
Bir gün işçi tulumuyla bu güzelim memlekette hürriyetin salınacağına umudu tazelemiş olarak... Bugünün İskra’sında, soL’da, bütün Türkiye’nin bütün meydanlarında!
Armağan olsun yoldaşlarından sana Nâzım yoldaş!
Daha yeni Daha eski