Page Nav

HIDE
GRID_STYLE
SHOW_BLOG

Halk AKP faşizmine karşı ayakta: Başladığımız işi bitereceğiz!

Gezi Parkı direnişçilerine 31 Mayıs 2013 sabahı polisin vahşice saldırmasının ardından İstanbul’dan başlayıp 50 kente yayılan eylemlerle...

Gezi Parkı direnişçilerine 31 Mayıs 2013 sabahı polisin vahşice saldırmasının ardından İstanbul’dan başlayıp 50 kente yayılan eylemlerle tüm Türkiye, AKP faşizmine karşı yükselen bir halk direnişine sahne oldu ve taleplerini ortaya koymaya başlayan halk sokakları terk etmiyor…
Sokaklara dökülen kitleler, belirli bir örgütlü gücün yönlendirmesi altında değil ancak siyasal iktidara karşı halk muhalefetinin tartışmasız simgesi haline gelen “Taksim” etrafında birleşti.
Her kendiliğinden toplumsal hareket gibi, bu da ilk başta biçimsiz ve tepkisel bir eylemler dizisi görünümünde gelişti ve “neyi istemediğini” kısa sürede ortaya koydu. Tayyip Erdoğan’ı, Başbakanlık ve AKP binalarını hedef alan eylemler doğrudan Erdoğan’ın ve AKP iktidarının istifasını istiyordu. Ve bu nedenle de iktidarın sınırsız ancak “işe yaraması” imkansız şiddetine maruz kaldı.
Bu şiddet karşısında direnişin devam etmesi iktidarın kimyasını bozdu. Halk üç büyük kentte meydanlara girerken, Tayyip Erdoğan’ın “bugün de yarın da orada kalacak” dediği polis birkaç saat içinde geri çekilmek zorunda kaldı.
İktidarın Abdullah Gül, Bülent Arınç, Hüseyin Çelik gibi sözcüleri peş peşe tepkileri dindirmeye yönelik açıklamalar yaptılar. Çelik parkta AVM’ye karşı olduğunu söylerken, mahkemenin Topçu Kışlası için yürütmeyi durdurma kararı verdiğini söyleyen Arınç, 3. köprü meselesine de girerek “Yavuz Sultan Selim” adının da yeniden düşünülebileceğini söyledi.
İslamcı medya dahi iktidarın tavrını savunamadı. Cemaat kendini eleştirel bir pozisyona çekti. Kendi dar çekirdeği dışında hiçbir şeyi umursamadığını gösteren Erdoğan’ın, hem mahkeme kararını hem kendini eleştirenleri hem de sokaklara dökülen halkı topa tuttu.
Tayyip Erdoğan, iktidar ortaklarını panikleten kışkırtıcı tavrından taviz vermeyerek milyonları bulan halk kitlelerine “üç beş çapulcu” dedi ve Gezi Parkı’nın ardından AKM’yi de yıkacaklarını ve meydana bir de cami yapacaklarını söyledi.
Bu yazı yazılırken (15.00, 2 Haziran 2013) İstanbul Taksim ve Ankara Kızılay meydanlarında yüzbinler toplanmıştı. Ve sloganlar, bu halkın neyi istemediğini şöyle özetliyordu: “Tayyip istifa, hükümet istifa!”
Peki kim bu halk? Gezi Parkı’nda kentin ve doğanın yağmalanmasına isyan eden çevreciler… AKP’nin yasaklarından bıkanlar… İktidarın sanat düşmanı, gerici politikaları nedeniyle tehdit altında olan ve çalışma koşulları itibariyle aslında ağır işçi olan sanatçılar… Kentin, siyasetin, kendi yarattıkları zenginliklerin dışına sürülmek istenen emekçiler… Yaşam tarzı yasaklananlar, grevi yasaklananlar, eylemi yasaklananlar, sokağı, bilimi, sanatı, düşüncesi yasaklananlar… 3. köprüye Yavuz Sultan Selim adını verme olayı ile üzerine tüy dikilen mezhepçilik mustarip Aleviler… “Çözüm” iddiaları ortasında hala “terör unsuru” olarak hedef gösterilen, hakları tanınmayan, AKP’ye tabi olmaya zorlanan Kürtler…
İşin doğrusu kendilerini istemeyen halk karşısında Tayyip ve hükümet de an itibariyle yönetme yeteneği konusunda zafiyet içindeler.
O halde 31 Mayıs’ta patlak veren direnişle karşımıza çıkan bu önemli “an”ın iyi bir çözümlemesini yapmalı:
31 Mayıs, AKP iktidarı ile halk muhalefeti arasında faşizme karşı demokrasi mücadelesinin 1 Mayıs ile başlayan özel bir sahfasının devamıdır.
1 Mayıs’tan bu yana yasaklara rağmen meydan boş kalmadı. AKP’nin mutlak iktidar sevdasına, adını korsak faşizme karşı halkın bütün kesimleri alandaydı. 6 Mayıs’ta üniversiteli gençlik, 11 Mayıs’ta savaş karşıtları, 15 Mayıs’ta grevdeki Hava İş üyesi emekçiler, 18 Mayıs’ta İbrahim Kaypakkaya’yı anan devrimciler alandaydı, 27 Mayıs’tan bu yana da Gezi direnişçileri alandaydı… Cumartesi anneleri, kadınlar, savaş karşıtları, üniversiteliler, işçiler, sanatçılar, çevreciler… Yani AKP karşıtı ilerici muahlefetin bütün bileşenleri alandaydı.
Tüm bu eylemlerdeki meşru, militan, kitlesel duruş Gezi Parkı eylemlerinde toplumsal muhalefetin kolektif deneyiminin boşa gitmediği ortaya koyan daha etkili ve yaygın direnişlerle karşılık buldu.
Ve devamı da gelecek. İşte 5 Haziran’da KESK kamu emekçilerini greve götürüyor, işte DİSK 15-16 Haziran’da İstanbul ve Ankara’da büyük eylemlere hazırlanıyor…
31 Mayıs, artık herkesçe malum olduğu üzere, sadece Gezi Parkı’na sahip çıkma mücadelesi değil başta Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP’ye karşı biriken öfkenin isyan ve direnişe dönüşmesidir.
31 Mayıs, halkın yaşamına, yaşam tarzına yönelik başta Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP iktidarının otoriter, gerici, yasakçı müdahalelerine isyandır.
31 Mayıs, AKP karşısında bir başka egemen sınıf siyasetinin sahne alması değil demokratik halk muhalefetinin bütün renkleriyle ortak direnişidir.
Meydanlara akan halkın 11 yıllık AKP iktidarı karşısında yükselen direnme eğilimleridir. Kent hakkı için, doğa ve yaşam hakkı için verilen mücadeleler; bilim için ve sanat için verilen mücadeleler; AKP’nin kendisinden olmayanı yok sayan ve düşman muamelesi yapan dışlayıcılığına karşı mücadeleler; grev yasakları ile, sendikal kısıtlamalar ile güvencesizliğe, yoksulluğa itilen emekçilerin ve kent yoksullarının mücadeleleri içinde oluşan birikim meydanlarda buluşmuştur.
Henüz birleştirici bir siyasal inisiyatiften yoksun da olsa, “Taksim” simgesi halkın direnme eğilimlerini birleştirmiştir.
31 Mayıs, AKP kadrolarının (vali, belediye başkanı, emniyet müdürü) Tayyip Erdoğan’a karşı kulluğu, beceriksizliği, demokratik kapasite yoksunluğudur. AKP’deki tek adamlık rejiminin krizidir. İktidar bloku içindeki gerilimlerin giderek tırmanmasının krizidir. Ancak asıl olarak bu krize halkın müdahalesi, halkın faşizme karşı mücadelesidir.
AKP tarafından yönetilmek istenmeyenler karşısında AKP’nin de pek yönetebilir olmadığı görülmekte bu da Tayyip Erdoğan’ın iktidar ortaklarını panikletmektedir. ABD’den, AB’den, Fethullah Gülen Hareketi medyasından, Vakit yazarlarına kadar pek çok İslamcıdan ve AKP içinden gelen tepkiler, Erdoğan’ın iktidarı riske atabilecek derecede çatışmaları kışkırtan tutumu karşısında bir panik havasını yansıtmaktadır.
Bu eylemler Tayyip Erdoğan’ın gerilimi tırmandıran tutumuna bakılırsa iktidarın dar çekirdeği tarafından neredeyse bir final olarak algılanmaktadır. Anlaşılan, Erdoğan “Ya ezeceğim ya da iktidarım sallantıye giriyor” diye düşünmektedir. Toplumsal muhalefet bu kavga davetini geri çevirmeyecektir.
Bunun için de AKP faşizmine karşı sokakta buluşan halkın taleplerini ortak bir mücadele programı etrafında birleştirme ve birleştirici bir inisiyatif merkezi oluşturma görevini acilen gündeme alacaktır.
Ve 31 Mayıs, bir son değil, cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar etkisi devam edecek bir yol göstericidir. İşçilere, yoksullara, gençliğe, kadınlara, Alevilere, Kürtlere, aydınlara… Çıkarları egemenlerin ve onun en arsız temsilcisi AKP’den ayrışmış olan herkese, yani halka…SENDİKA.ORG