Van'da deprem felaketleri sonrası konteyner kentlere yerleştirilen, sonrasında da bu konteynerlerden çıkmaları için Van Valiliği ve AFAD tarafından elektrik ve suları kesilen depremzedelerin başlattığı ölüm orucu 5. gününe girdi.
---VAN - Van'da 2011'in 23 Ekim ile 9 Kasım tarihlerinde meydana gelen deprem felaketlerinden sonra dondurucu soğukta yazlık çadırlara mahkum edilen afetzedeler, uzun bir müddet bu çadırlarda yaralarını sarmaya çalışırken şanslı olanları yapılan konteyner kentlere yerleştirilmişti.
----Hükümet tarafından afet anında kalıcı konut sözü verilen depremzedeler, afetin unutulmaya başlanmasıyla o tarihten sonra kaderlerine terk edildi. Söz verilen kalıcı konutlara kavuşamayan afetzedeler, yerleştirildikleri konteynerleri boşaltmaları için elektrik ve suları kesilerek Valilik ve AFAD tarafından baskı altına alınmaları üzerine bir süre önce açlık grevine başvurmak zorunda kaldı. Başlattıkları eylem 17'inci gününe ulaşmasına rağmen yetkililere ve kamuoyuna sesini duyurmakta zorluk çeken depremzedeler, bunun üzerine açlık grevi eylemlerini ölüm orucu eylemine çevirdi. Başlangıçta 4 afetzede ile başlatılan ölüm orucu, 5'inci gününde şu an 11 kişiyle devam ediyor. Sürdürdükleri eylemleri nedeniyle depremzedelerin çoğunda baş dönmesi, kusma ve yüzde morarmalar bile görülmeye başlandı. Konuşmakta güçlük çekmelerine rağmen yetkilileri uyararak sabırlarının sınanmamasını isteyen depremzedeler, sorunlarının çözülene kadar eylemlerine devam edeceklerini ifade etti.
--1.20130916102527.jpg
---'Biz ölünce mi samimiyetimize inanacaklar'
--Depremin üzerinden 2 yıl geçmesine rağmen konut sorunlarının halen çözülmediği gibi kaderlerine terk edildiklerini dile getiren ölüm orucundaki depremzedelerden Lalihan Çiçek, 1 milyonun üzerinde nüfusu olan kentte insanlık ayıbı yaşanmasına rağmen kimsenin kendilerini bir gün dahi sormadığını söyledi. Samimiyetlerine inanmayanların ölümlerini beklediklerini söyleyen depremzedeler, "Biz bedenimizi ölüme yatırdık, ama buna rağmen AKP'li Nahide Hakan çıkıp,'Ben onların samimiyetine inanmıyorum' gibi pervasızca bir yaklaşım gösterebiliyor. Biz burada keyiften değil, mecburiyetten dolayı bedenlerimizi açlığa yatırdık. Biz ölünce umarım Hakan ve onun gibi düşünenler samimiyetimize inanır" ifadelerini kullandı. Çiçek, durumlarına karşı sessiz kaldıklarını söyledikleri siyasi parti temsilcilerinin de de yanlarına gelmemesini istedi.

'Devlet, bizi 7.2'lik depremden daha çok mağdur etti'

Depremin üzerinden 2 yıl geçmesine rağmen yaşadıkları birçok soruna yetkililer tarafından hiçbir çözüm getirilmediğini söyleyen Lalihan Çiçek, devletin kendilerini 7.2'lik depremden daha çok mağdur ettiğini söyledi. Yaşadıkları mağduriyete rağmen kimsenin kendileriyle ilgilenmediğini belirten Çiçek, deprem sonrası AFAD tarafından alınan kayıtlar üzerinden yapılan TOKİ'lerin de gerçek sahiplerine verilmediğini ileri sürdü. Konutların dağıtımında adaletsizlik yapıldığını söyleyen Çiçek, tek isteklerinin insan gibi yaşamak olduğunu ifade etti. Çıkarılmaya çalışıldıkları konteyner kentte bile çocuklarının kir içerisinde kaldığını, hastalıklarla boğuştuklarını söyleyen Çiçek, dönemin Van Valisi Münir Karaloğlu'nun depremzedeleri sefalete, yoksulluğa karanlığa bırakıp gittiğini dile getirdi. "Buradaki sorunları halletmeden Bursa'ya atanan vali, Bursa'ya nasıl valilik yapabilir?" sorusunu soran Çiçek, "Ben Vali demek bile istemiyorum. Eğer görevlerini yapıyorlarsa oturdukları koltuklarını boşaltsınlar. Depremde gelen yardımlarla bile bu insanlara evler yapılabilirdi. Gelen para ve yardımlar nereye gitti. Bunun hesabını halka versinler. Bunun bütün sorumluluğu başta Van Valisi ve yetkililerdir" dedi.

'Başbakan neden kendi vatandaşı için gözyaşı dökmüyor'

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın başka ülkelerde yaşananlara ve karşı televizyon kanallarında ağladığını da söyleyen Çiçek, "Maden Başbakan bu kadar merhametli ve gözyaşı dökebiliyorsa kendi vatandaşının durumuna karşı neden bir şeyler yapmıyor ve üzülmüyor. Başbakanda ve yöneticileri de insan onlar çocuklarının bu durumda olmalarını ister mi? Burada 10 gün kalabilirler mi?" diye sordu. Konut sorunları çözülmeyene kadar eylemlerine devam edeceklerini söyleyen Çiçek, samimi olmadıklarını söyleyenlere karşı da "Kendimizi yakarak mı samimi olduğumuzu gösterelim" cevabını verdi.

'Tek gelirimiz engelli çocuğunun 3 aylık maaşı'

Depremden önce toprak evlerinde kısıtlı imkanlar ile geçinmeye çalıştıklarını ancak afette yıkılması üzerine ortada kaldıklarını söyleyen ölüm orucundaki bir diğer depremzede Piltan Şaybaz da, imkanları olmadıkları için kiraya çıkamadıklarını ifade etti. Depremden sonra eşinin çalışmadığını belirten Şaybaz, aile olarak kendilerine gelen tek maddi kaynağın engelli çocuğunun 3 aylık maaşı olduğunu aktardı. Konteyner kente kalan bütün depremzedelerin durumlarının aynı olduğunu kaydeden Şaybaz, depremin ardından gelen yardımlardan faydalanamadıklarını ve hiçbir yardımın kendilerine ulaşmadığını belirtti. Bir aydır elektriklerinin de kesildiğini söyleyen Şaybaz, son zamanlarda konteyner kenti boşaltmaları için kendilerine baskı yapıldığını söyleyerek, Valilik ve AFAD tarafından yapılan baskıların basına yansımaması için ise, konteynır kente basının girmesinin engellendiğini ifade etti. Haklarını alana kadar mücadele edeceklerinin altını çizen Şaybaz, ölüm orucunu "oyun olsun" diye başlamadıklarını vurguladı.

'TOKİ'ler 'dayısı' olanlara peşkeş çekildi'

Gülten Turgut isimli depremzede ise, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay'ın Van'a gelerek buradan Başbakan'a "Senin hiçbir vatandaşın dışarıda kalmadı. Ben hepsini TOKİ'ye yerleştirdim" dediğini söyleyerek Van'da yapılan TOKİ'lerin "dayısı" olanlara peşkeş çekildiğini iddia etti. Elektrik ve sularının kesilmesi üzerine bidonlara koyarak güneş altına bıraktıkları suyla temizlik ihtiyaçlarını gidermeye çalıştıklarını ifade ederek, sorunlarına derhal çare bulunması talebinde bulunan Turgut, yetkili mercilerin görevlerini yerine getirmesini istedi.

'Tek isteğimiz sıcak bir yuva'

Yine konteynır kente kalan depremzedelerin deprem öncesi ve sonrasında da yoksul aileler olduğunu ifade eden ölüm orucundaki Mehmet Aslan da, elektriklerin vesuların kesilmesine ve hastalıkların kol gezmesine rağmen insanların imkansızlıktan dolayı konteynerlerden çıkamadıklarını belirtti.

Sorunlarının çözülmesi için son çare olarak açlık grevine girdiklerini ve bununda kimi çevrelerce samimiyetsiz olarak değerlendirilmesinden dolayı bunu ölüm orucuna çevirdiklerini söyleyen Aslan, hiçbir devlet yetkilisinin kendilerine ne durumda oldukları sormadıklarını belirtti. Devlet yetkililerinin 'Depremden önce nasıl yaşıyordunuz ise, şimdi de öyle başınızın çaresine bakın' dediklerini konteyner kenti boşaltmaları için baskılara maruz kaldıklarını ifade eden Aslan, "Zaten burada yaşayan insanlar TC vatandaşıdır. Eğer Türkiye Cumhuriyeti dışarıdan gelen mültecilere bakabiliyor, onlara yer tahsis ederek maaş bağlıyorsa neden buradaki bir avuç insana bakamıyor. Devlet bunun hesabını öncelikle vermek zorundadır. İsteğimiz karanlık olmayan insanca yaşayabilecek sıcak bir yuva istiyoruz. Bu talebimiz gerçekleşince kadar mücadelemize devam edeceğiz. Gerekirse bu ölüm orucundan ölümler de çıkacak.                   
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=239043752916137&set=a.116190325201481.23609.100004315413471&type=1&ref=nf
Daha yeni Daha eski