A milli futbol takımının dünya kupası grup eleme maçlarının
tamamlanmasının ardından elenmesi aslında beklenen bir sonuç olarak kamuoyunu
pek de fazla şaşırtmadı.
HAYRİ GÜNEL
TFF yönetiminin çok berbat bir tecrübesi olarak akıllarda
kalan Abdullah Avcı döneminin ardından apar topar gerçekleştirilen bir “operasyon”
sonucu milli takımların başına getirilen Fatih Terim’in yarattığı geçici bahar
havası, Hollanda yenilgisiyle beraber bir anda dağılıverdi.
Yazımızın girişinde de belirttiğimiz gibi kamuoyunu pek de
şaşırtmayan böyle bir netice, aslında bir yanıyla da, “belki bir mucize olur
da, gelecek federasyon seçimlerinde, arkama aldığım bu rüzgarla tekrar bu
koltuğa oturma şansım diğerlerine göre daha da artar” düşüncesiyle harekete
geçen ve buna göre de Terim’i milli takım teknik direktörü yapan TFF başkanının
attığı o pek de sağlam olmadığı kısa zamanda ortaya çıkan adımı bizlere
göstermesi bakımından önem taşıyor.
TFF başkanından beklenen, koltuk hesaplarına göre hareket
etmek değil, örneğin bir aydan bu yana, neden ve ne için bekletildiğine hiç
kimse tarafından akıl sır erdirilemeyen Beşiktaş-Galatasaray maçının sonucunun
tescilidir.
Milli takımın dünya kupası grup eleme maçlarında havlu atmış
olmasının iki temel nedeninden biri Abdullah Avcı’ysa, diğeri de işte bu TFF
başkanı ve onun ekibidir.
Abdullah Avcı derken biraz bilgi tazelemekte yarar var. Avcı, 17 Kasım 2011 tarihinde Guus
Hiddink'in görevinden ayrılmasından sonra boşalan Türkiye A milli takımı teknik
direktörlüğüne getirildi. Kendisi ile 31 Mayıs 2015 yılına kadar sözleşme
imzalandı. Milli takımla çıktığı 18 maçta sadece 6
galibiyet ve 4 beraberlik alarak başarısız olan Avcı, 20 Ağustos 2013'te TFF
tarafından gönderildi.
Abdullah Avcı, uzun bir süredir futbol işlerinin tam
göbeğinde yer alan Mustafa Erdoğan’ın Kasımpaşa’dan komşusuydu. Başbakan
kardeşi olması nedeniyle Mustafa Erdoğan, yine uzunca bir süredir kulüp
takımlarından milli takımlara kadar futbolun her aşamasına çok kolay müdahale
edebildiği için, Avcı’yı önce u-17 milli takımının başına getirdi. Hatta Güney
Amerika’ya U-17 takımıyla birlikte, herhangi bir sıfat ve görev tanımı
olmaksızın seyahat etti. Aynı Mustafa Erdoğan, Guus Hiddink’in altının
oyulmasında kimi futbolcularla birlikte hareket ederek, Abdullah Avcı’yı A milli
futbol takımının başına getirdi. Ve Avcı ile başlayan başarısızlıklar sürecinin
belki de asıl sorumlusu olan bu Mustafa Erdoğan hiçbir yerde sorgulanmadı.
Abdullah Avcı gönderilmişti gönderilmesine ama, küçük bir
ayrıntı bıraktı geride.
20 Ağustos’ta gönderilen Avcı, göreve başlarken imzaladığı
sözleşmeye göre Aralık 2013 sonuna kadar maaş almaya devam edecekti. Sözleşmesinde
yazılı olan aylık maaşı 150 bin TL olan Avcı, Ağustos ayından başlayarak Aralık
ayı sonuna kadar tam 750 bin TL tutarındaki maaştan vazgeçmedi. Gönderilmesi
sırasında TFF ile yaptığı pazarlıklardan biri bu, diğeri de, şu ana kadar hiç
kimsenin bilmediği ve bir daha da asla bilemeyeceği tazminattı.
Mustafa Erdoğan ile Abdullah Avcı elbirliğiyle, A milli
takımı elenme noktasına kadar getirmiş olmalarına rağmen, birinin bu
kepazelikteki payını hiç kimse sorgulama cesareti gösterememiş, diğeri ise,
maaş ve tazminatından vazgeçmemiştir. Yani Abdullah Avcı, milli takımı getirdiği nokta da ortadayken, paradan vazgeçme
yürekliliğini göstermek yerine, 5 ay boyunca hiç bir şey yapmadan, “ne koparırsam kardır” yolunu seçmiştir.
Avcı’ya ödenen ve ödenecek olan paralar TFF’den çıkmaktadır.
TFF ise bütün finansmanını artık neredeyse yayıncı kuruluştan sağlar bir
noktadadır. Yayıncı kuruluş ise abonelik satarak bu çarkın dönmesini
sağlamaktadır.
Yani, Avcı’nın asla hak etmediği ama almakta herhangi bir
sakınca görmediği para, futbolseverin cebinden çıkmıştır ve çıkacaktır.
Futbolseverin, yayıncı kuruluşa ödediği paranın karşılığı ise
koca bir yalandır. Bunun böyle olduğu, milli takım ve kulüpler düzeyinde,
uluslararası arenada karşılaşılan muazzam hüsranlarla defalarca kanıtlanmıştır.
Ama TFF başkanı hala koltuğunda oturmakta, Abdullah Avcı da
maaş almaya devam etmektedir.