Van 2011’de 23 Ekim ve 9 Kasım’da meydana gelen iki depremle sarsıldı. Binlerce kişi yaşamını yitirdi. Depremin hemen ardından Türkiye’ni...
Van 2011’de 23 Ekim ve 9 Kasım’da meydana gelen iki depremle sarsıldı. Binlerce kişi yaşamını yitirdi. Depremin hemen ardından Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanından kente yardımlar geldi. Depremin hemen ardından, gelen yardımların valilik tarafından dağıtılmadığı, ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmadığı haberleri basına yansımıştı. Depremin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen, Van’da yüzlerce insan hala sorunlarla boğuşmaya devam ediyor. Yüzlerce insana barınabilecekleri herhangi bir yer gösterilmeden, elektrikleri ve suları kesilerek konteyner kentleri terk etmeye zorlanıyorlar. Dertlerini çeşitli yollarla anlatmaya çalışan depremzedeler herhangi bir muhatap ve sorunlarına çözüm bulamayınca açlık grevine başladılar. Sendika.Org muhabiri, Van’da Açlık grevindeki depremzedelerle neler yaşadıklarını konuştu
Ali Ahi
Depremden sonra mı yerleştin buraya, ne kadardır konteyner kenttesin?
Yaklaşık iki yıldır konteyner kentteyiz.
Yani deprem olduğu andan itibaren…
Depren olduktan üç ay sonra konteyner kente yerleştik. O süre zarfında evin bahçesinde, orada çadırda kaldık. Çadırda kalırken çok zorluk çektik, bir süre sağdan soldan bulduğumuz brandalarla idare ettik. O zamanlarda baya hastalık geçirdik. Çocuklar hastalandı, bizler hastalandık, karın altında kaldık. Çok sıkıntı çektik. 2012′nin başında konteyner kente girdik. Orada kentte bir konteyner aldık, yerleştik. Halen konteynerdayız. 47- 48 gündür elektrikler kesik, 38 gündür açlık grevindeyiz. Burada yüz civarında aile şu an yaşamını sürdürüyor. Bu ailelerin de bir kısmı mağdur; birçoğu dar gelirli ya da hiç geliri olmayan ailelerden oluşuyor. Biz defalarca valilik ve AKP il yönetimiyle sürekli irtibata geçtik; sorunlarımızı, sıkıntılarımız dile getirdik. Ancak çözmeye dönük herhangi bir adım atılmadı.
Elektriklerin kesilmesi konusunda herhangi bir tebligat yapıldı mı size, uyarı geldi mi?
Yoksa birdenbire mi kesildi?
Şifahen sürekli tahliye yönünde açıklamaları vardı. Sürekli vali yardımcıları, koordinatörler…
Gelip sözlü mü söylüyorlardı?
Evet. “Deprem öncesinde neredeyseniz tekrar oraya” dönün şeklinde ifadelerde bulunuyorlardı, hiçbir resmi yazı ya da açıklama yapılmaksızın. Tabi biz onlara şunu söyledik, deprem öncesinde burada oturan ailelerin çoğu, özellikle o dar gelirli dediğimiz kesim, 50 – 100 TL’ye ev bulabiliyorken şu anda o kiralar 300-400 TL civarında. Asgari ücretle çalışan bir insanın aldığı ücreti de hesaplayacak olursanız aldığı maaşın yarısı kiraya gidiyor demektir ki faturalar hariç. Artı geliri olmayan kesim, özellikle büyük kısmı yine daha öncesinde ya bir akrabasını yanındaki eski bir gecekondu şeklindeki bir evde ikamet ediyordu veya yine cüzi miktarda bir yer bulup yerleşiyordu, zor da olsa bir şekilde hayatını idame ettiriyordu. Ancak deprem sonrasında bu mağduriyetleri bir kat daha arttı. Mesela işini kaybetti, evini kaybetti, aşını kaybetti, eşyasını kaybetti psikolojik olarak çöktü hayata dönüş yapamadı. Bunlar tabi önemli etkenler. Buradaki vatandaşlar özellikle dezavantajlı insanlar diyoruz çünkü deprem sonrasında özellikle TOKİ’ler yapıldıktan sonra konteyner kentlerde yerleşen, yaklaşık otuz iki tane konteyner kent vardı, bu kentlerde yaşayanların büyük bir kısmı TOKİ’ye veya tekrar kiraya döndü. Ancak elene elene üç tane konteyner kent kaldı şuan Van’da. Bunların toplamında da 250 civarında aile var. Bu ailelerin dediğim gibi büyük bir kısmı mağdur aileler oldukları için tekrar dönüş yapamadılar, diğerlerine göre daha da dezavantajlı insanlar oldukları için halen burada kalmak zorundalar. Çünkü 21 metrekarelik bir alanda 8-10 nüfus yaşıyor şu anda, öyle aileler var. Bu insanlar, yani hiçbir insan kendi çocuğunu 47-48 gündür karanlıkta bırakmaz, soğuk havada bırakmaz imkanı varsa. Artı eğitimden geri bırakmaz en azından. Şu anda eğitimin üçüncü dördüncü haftasına girdik benim çocuklarım hala okula gidemiyor, gönderemiyorum yakın okul olmadığı için. Uzak okullar da gönderme gibi bir imkanım yoktu.
Kaç çocuk var?
Şu an burada 200 civarında çocuk var. Tabi ilk başta, ilk iki hafta çocukları okula almadılar. Yakın okullar almadı kalıcı ikametgahları olmadığı için. Daha sonrasında biz baskı yapınca mili eğitime, valiliğe ya da bizleri ziyaret eden insanlara bunu iletince, kamuoyuyla paylaşınca milli eğitim de gelip adeta burada şov yapar gibi “Sizin çocuklarınız bizim çocuklarımızdır. Onlara biz sahip çıkmak zorundayız.” dediler. Yakın okullara aldılar sonra da. Bununla ilgi Eğitim-Sen’in tutmuş olduğu bir rapor vardı. O rapordan sonra almaya başladılar. Şuan birkaç çocuk okula gitmiyor. Tabi ilk iki hafta yüzde sekseni okula gidemiyordu. Ama işin en önemli kısmıysa şu an okula gitmelerine rağmen elektriksiz yaşamak çocuklar üzerinde sıkıntı yaratıyor. Mesela akşamları ders çalışamıyor. Zaten yeterince beslenemiyor, banyo yapamıyor, temizlenemiyor. Ve maalesef özellikle bu çocuklar okula alındıktan sonra göndermiş olduğumuz okulda da özellikle oradaki öğretmenlerin/eğitimcilerin, okul idaresinin öğrenciler üzerinde baskısı var. Bunun şöyle bir etkisi vardı; “Sizin çocuklarınız diğer çocuklarla yarışabilecek durumda değil. Sizinkiler mağdur, burada zengin aile çocukları var. Sizin çocuklarınız yaramazlık yapıyor, gevezelik yapıyor…” Burada tabi amaç o okuldan soğutmak ve geri göndermekti. Bizim çocuklarımız ayrı sınıflara koyarak ayrımcılık da yapıldı. Benzer pek çok sıkıntı yaşandı. 8-10 yaşında birkaç çocuk gelip yanıma onlara öğretmenlerinin “birkaç hafta sonra nasılsa defolup gideceksiniz.” dediğini anlattı. Biz en son Eğitim- Sen’de bir toplantıya gittik. Okuldan öğretmenler geldiler, Eğitim-Sen’den hocalar vardı. Orada tabi ilk önce onlar konuştu, durumu izah ettikten sonra ben orada yalanlarını yüzlerine vurdum ve maalesef yaptıkları hataları kabullenmek zorunda kaldılar.
Kaç kişi var toplamda açlık grevinde?
Ortalama 20 kişi açlık grevine devam ediyor. Dönüşümlü halde devam ettiriyoruz, çünkü devam ettirmek zorundayız. Mesela zaman zaman burası dolup taşıyor, bütün aileler burada. Ama burada çocuklar var, bebekler var aileler bakmak zorunda. O nedenle konteynerlarına gidip onları görmek zorundalar. Zaruri ihtiyaçları varsa karşılayıp tekrar gelirler.
Peki, ciddi sağlık problemi yaşayan oldu mu?
Tabi, özellikle onu söylemek istiyorum. Eğitimle ilgili olan sorunlarımızı kapattık. Şimdi sağlıkla ilgilin olan, mesela burada özellikle kalp yetmezliği olan, kalbi pille çalışan hastalar, benzer durumda olan şeker hastası olan birçok vatandaş var burada. Bunlar zaman zaman ciddi anlamda sıkıntı çekiyorlar. Doktorların “Burada yaşaması intihardır” dediği insanlar burada yaşıyor. Tabipler Odası da bize defalarca aynı şeyi söyledi. Burada açlık grevi süresince de stresten kaynaklı tramvalar başladı bunun sağlığa da etkisi oldu. Mesela bir kadın arkadaş bebeğini düşürdü, raporlar da elimizde. Yine dediğim gibi psikolojik anlamda ismini açıklamadığımız intihara kalkışan arkadaşlarımız oldu. Tramvaya varan vakalar oldu ve bundan kaynaklı aile içinde şiddet gün geçtikçe artıyor. Mesela biz daha önce arkadaşlarla beraber bir çalışma yaptık. Özellikle kadınların çok büyük sıkıntıları var. Deprem sonrasında doğan mağduriyet ve açlık grevi, karanlıkta kalmış olmanın vermiş olduğu sıkıntılar; eşin eve ekmek götürememesi gibi sorunlar eşler arasında ciddi tartışmalar yaratıyor aile içerisinde. Bunu biz daha önce söyledik, böyle bir araştırmanın yapılması lazım. Özellikle psikiyatristlerin, sosyologların buraya gelmesi lazım. Buradaki insanların, yanlarında birileri olduğunu hissetmesi lazım. Bu ilerisi için de tehlike arz ediyor çünkü bu insanlar normal yaşamlarına dönseler dahi maalesef belki birkaç yıl bu psikolojik sıkıntıyı üzerlerinden atamayacaklar.
Hemen karşıda bölge hastanesi var. Tedavi konusunda sıkıntı yaşadığınız zaman kolayca ulaşabiliyor musunuz?
Ambulansı arıyoruz, 5-6 dakika içinde geliyor o şekilde…
Sağlık görevlileri ile ilgili bir sıkıntı var mı?
Yok. Ama şöyle sağlık il müdürlüğünde sıkıntı var. 38gündür biz açlık grevindeyiz, bu süre zarfında grevin otuzuncu gününde il sağlık müdürlüğü gelip bize burada, valiliğin vermiş olduğu talimatla, sırf prosedürü uygulamak adına (çünkü bununla ilgili bizim başlatacağımız yasal bir süreç de olabilir), sırf tedbir amaçlı göstermelik “Biz tarama yapmak istiyoruz. Çocuklara, kadınlara sağlık taraması yapmak istiyoruz” şeklinde geldiler. Hatta biz o zaman onlara dedik ki “Sağlıkçının bir yemini vardır savaşta dahi olsa müdahale etmesi lazım. En azından bir ambulansı burada sürekli bulundurması şarttır. Neden bulundurmuyorsunuz?” Tabi özellikle valiliğin bu insanlar üzerindeki psikolojik baskısı had safhada. İlla buradan cenaze çıksın diye bekliyorlar. Açlık grevini ciddiye almıyorlar, “Samimi değilsiniz” diye kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlar. Biz samimiyetin bir ölçüsü olmayacağını söyledik. “Eğer siz buradaki ailelerin gerçekten mağdur olduklarına inanmıyorsanız bağımsız kişiler tarafından, sivil toplum kuruluşlarından olur, valilikten olur bütün kurumlardan birer şahıs gelsin komisyon kurum bu insanları araştırsınlar” dedik. Zaten TC kimlik numarasını incelediğinizde dünyanın neresinde olursanız olun neyiniz var neyiniz yok her şey bellidir. Onlar insanların sorunlarını hallettikleri anda birçok şeyin gün yüzüne çıkmasından endişe ediyorlar. Özellikle Van’a 23 Ekim ve 9 Kasım 2011 tarihlerinde meydana gelen iki büyük depremin ardından gerek Türkiye’nin gerekse dünyanın birçok ülkesinden hızla yağan gerek nakdi gerek başka şekilde yağan yardımların hesabını vermekten çekindikleri için… Buradaki insanların yüzde doksan dokuzuna sorun Van’da birkaç kurumdan ciddi anlamda rahatsızlar. Çünkü ellerinde belgeler var, ellerinde veriler var şahitler var yapılan usulsüzlüklerle ihalelerdeki usulsüzlüklerle ilgili. Benim de elimde belgem var, direkt haksızlığa uğradım. Bunu valilikle görüştüğümde de bana dedi ki “Beni mahkemeye vermen lazım”. Ben de kendisine dedim ki “Sayın valim şimdi sizi mahkemeye vermeye kalkışırsam üç dört sene ben mahkeme ile uğraşacağım. Mahkemenin de neticesini bilemiyorum. Zaten bilsem dahi bu süre zarfında ben ne yapacağım, çoluk çocukla beraber ailem üçe bölündü. Ben ne yapacağım düşünün”. Maalesef işte ilk kez Van’da özellikle deprem sonrası insanların üzerinde tek tek sıkıntılar vardı. Özellikle onlara karşı bir tepki vardı. Ancak bu tepki hiçbir zaman yoğun bir hale gelmedi yani toplumsal bir tepki haline gelmedi. Bunun olması lazımdı. Şimdiye kadar özellikle TOKİ’lerde yaşayan, oraya kiraya gitmek zorunda kalan vatandaşların bu tepkilerini dile getirmeleri gerekiyordu. Düşünün TOKİ’ler 75 bin ve üzeri bir miktara mal edilmeye çalışıldı. Geçenlerde CHPli 3-4 tane milletvekili arkadaş geldi, onlarla birlikte vali beyi ziyarete gittik. Bu vali açlık grevinin hemen öncesinde yeni atanan bir validir. Vali elektriklerin kesinlikle bir daha açılmayacağını, havaların da soğumasıyla beraber vatandaşlarında orayı tahliye edeceğini…
Ama nereye tahliye edileceğiniz, ne yapacağınız konusunda bir şey söylemedi mi?
Kesinlikle nereye gidecekleri hakkında bir şey söylemiyor. Biz buradaki insanlar için kira verebilirler diye düşünüyoruz ama kimlere verip kimlere vermeyeceklerini bilmiyoruz. Kira da bu insanların derdine derman değil. Bu insanların psikolojileri alt üst olmuş hayatları bitmiş. Tekrar ayağa kalkabilmeleri için en az 3-5 yıl gerekiyor. Biz çok fazla bir şey istemiyoruz, barınacak bir yer istiyoruz. Devlet güçlüdür, bu kadar aileye sahip çıkamayacak kadar zayıf bir ülke yoktur. Mesela bir milyon Suriyeliye bakabiliyorsa 200-300 tane Vanlı aileye de bakabilir. Bizim bir diğer serzenişimiz de Van ve Türkiye kamuoyunadır. Belki sesimiz gür bir şekilde çıkaramadık. Biz mağdur aileler olduğumuz için defalarca “Bu insani bir durumdur, bunun rengi, şekli şemali olmaz” dedik. Özellikle siyasallaşmaması adına biz gelen misafirlerimize dikkat etmeye çalıştık. Tabi ki herkes gelip bizi ziyaret edecek ancak başka taraflara çekilmemesi için elimizden geleni yapmaya çalıştık. Ama bu bile dikkate alınmadı. Bunu aksine Van’da AKPli yetkililer, yöneticiler defalarca verdikleri demeçlerle, buradaki insanları arayarak “Madem siyasi partiler, sivil toplum örgütleri gelip sizi ziyaret ediyor o zaman onlar sizin derdinize derman bulsunlar.” dediler. Biz onlara dedik ki “Keşke olayın en başında siz gelip takip etseydiniz, bu sizin sorununuzdur. Hükümet sizsiniz ve bu sorunlar size ait. ” Onlar kendi omuzlarındaki yükü bu defa bizi de malzeme haline getirerek atmaya çalıştılar. Biz kimsenin malzemesi haline gelmek istemiyoruz. En son birkaç gün önce bir demeç verdiler. Tamamen yalan haberler; sözde milletvekilleri gelip bizi ziyaret etmiş. Kesinlikle 38 gündür ne milletvekilleri ne de başka kimde gelip ziyaret etmedi. Sadece bir kez AKP İl Başkanı akşam eşi ile gelip “Burada ne yapıyorsunuz?” diye sordu. Başka da hiçbir şekilde ziyaret edilmedik. Bize ” Bunlar majinal gruplardır, başka siyasi çevrelerin ayakçılarıdır, onların ekmeğine yağ sürüyorlar” şeklinde konuşmaları da oldu. Gazetelere demeç verdiler, hiç yakışık olmayan şeyleri söylediler. Bizim de bir sabrımız vardır. Biz insanız, biz diyoruz ki “Mağduruz. Şimdiye kadar elimizden geldiğince sağduyulu davranmaya çalıştık ve davranmaya da devam edeceğiz. Ama düşmüşün ensesine bir tane de zalimin vurmaması lazım. Ve maalesef Van kamuoyu konuya çok duyarlı değil. Özellikle bu yüzden dışarıya sesimizi çıkarabildiğimiz kadar çıkarmaya; duyurabildiğimiz kadar duyurmaya çalışıyoruz.
Burada valiliğin ve AKP üyesi olan birçok aile maddi durumları iyi olmalarına ve bunun bilinmesine rağmen buradan tahliye edilmeyip aksine bize karşı silah olarak kullanılıyorlar. 5 -10 tane böyle aile var.
O aileler normalde sizi desteklemiyorlar öyle mi?
Geliyorlar, içimize de geliyorlar, bilgi de aktarıyorlar ve provokasyon yarattırmaya çalışıyorlar. Biz anlam veremiyoruz. Kendilerine defalarca burada yaptığımız toplantılarda da yüksek sesle dillendiriyoruz: “Bakın maddi durumu iyi olan, kiraya gidebilecek olan, evi olan, işi olanlar lütfen buradaki ailelere daha fazla yük olmasın.” Ancak biz bunları söylerken aynı insanlar bizi dinliyor ama kasıtlı olarak, başka yere çalışmak adına burada durmaya devam ediyorlar. Şimdi 100 ailenin içinde düşünün 15 belki 25 aile hala buradaki insanların haklarını gasp ediyor. Ama biz devlet değiliz, polis değiliz bu insanları zorla çıkarma gibi bir yetkimiz de yok. Fakat burada 100 aile yaşıyorsa ve 80 tanesi mağdursa, kötü durumdaysa devlet o 20 tane aileyi çıkaramayacak güçte midir, bunu araştıramayacak güçte midir? Ama işte vali kara propaganda için bunu kendine malzeme haline getirdi. Bunun üzerinden de bizi kamuoyuna farklı göstermeye çalışıyor. Burada bugün oturup da evine ekmek götüremeyen sayısız aile var. Evine ekmek götüremiyor yan komşudan alıyor ya da birisi yardım ediyor. Buradaki insanlar yardımlarla nereye kadar geçinebilir ki? Az önce birkaç aile ile görüştüm, çocuklarını okula gönderemiyorlar çünkü okul kıyafeti alamıyorlar, kitap alamıyorlar. Biz bunları sürekli not alıyoruz. Evleri tek tek geziyoruz ve büyük bir kısmı çok kötü durumda, kış başlayınca daha da kötü olacaklar. Bir kısmı da 600 TL maaşla çalışıyor, bu ailenin 6 -7 kişilik nüfusu olduğunu düşünün o parayla nereye kadar geçinebilir? Eminin ki burada yaşayan birçok aile son iki yıldır kırmızı et görmemiştir. Tabi bunlar lüks geliyor, biz bunu söylediğimizde çok şey istemiş oluyoruz. Biz de diyoruz ki tamam biz zaten lüksü istemiyoruz ama en azından hakkımız olanı istiyoruz. Vergi veriyoruz askerliği yapıyoruz ama kendi hakkımız isteyince “çok şey istiyorsunuz” deniyor. Bu Türkiye’nin gerçeği aslında.
Bunları isteyince marjinal oluyorsun…
Evet bunları isteyince marjinal oluyorsun. Gerçi marjinalliği de biliyorlar mı acaba? Türkiye’de ne zaman insanlar çıkıp hakkını istese böyle hemen bir etiket yapıştırılıyor. Halbuki çözüm tarafında olmalıyız. Bizim insanlarımız güzel insanlardır, ülkemiz çok güzel ve daha yaşanabilir bir hale getirilebilir. Maddiyat mı maneviyat mı ön planda olmalı bu konu kafalarda soru işareti oluşturması lazım.
Siz taleplerinizi hep valiliğe ilettiniz değil mi? Tam olarak ne istediniz valilikten?
Yaklaşık 17.500 konut yapıldı TOKİ tarafından. TOKİ bir firmadır biz de müşteriyiz. Maalesef biz depremzede gözüyle görünmedik. Türkiye’nin her yerinde yaptıklarının aynısını bize de yapmaya çalıştılar ve bu bir lütufmuş gibi gösterilmeye başlandı. Sanki çok iyi şeyler yapmışlar gibi. Geçenlerde bir gazetece okudum Van’ yağan yardımlarla her aile başına yedi tane daire yapılabileceği yazıyordu. O kadar para gelmiş. Biz o konutun yedi tanesini istemedik, bir tanesini istedik. Biz mağduruz, ortada kaldık, bu ülkenin vatandaşıyız. 21. yüzyılda yaşıyoruz, barınma, istihdam, eğitim anayasal bir haktır ve sosyal devletin de gereğidir. Ama biz kalıcı bir yuva istiyoruz dediğimizde aynı zamanda buradaki ailelerin ekonomik şartlarının da göz önünde bulundurulmasını istediğimizi söyledik. Hem depremzedeler hem de depremden önce zaten mağdur olan vatandaşlar için. Bu insanların ekonomik durumlarından dolayı yaşam standartları düşük olduğu için bu insanların yaşam kalitelerini arttırarak yaşamlarını idame ettirebilmeleri lazım. Biz özellikle iki şey istedik: bir konut. İkincisi işi, aşı olmayan aileleri için istihdama dönük çalışmalar yapılmasını istedik. Fakat bize dediler ki “Siz çok şey istiyorsunuz.” Sonra onlar da kendi hazırladıkları bir öneriyle geldiler. Dediler ki dul kadınlar için bir artı bir konut. İki işi olmayanlara Ev- Kur’dan iş imkanı, üç yeşil kartlılara altı aylık kira. Onların amacı tabi grevi dağıtmak bize çözüm bulmak değil. Özellikle bir artı bir meselesi, diyorlar ki dul kadının üç çocuğu olması lazım, bunlardan birinin engelli olması lazım ondan sonra da buradan taşınıp önce kiraya çıkması lazım. Grevi bırakıp kiraya gittikten bir süre sonra valilik yetkilileri, Sosyal Yardımlaşma Vakfı’ndan görevliler ziyarete gidecekler eğer uygun görürlerse Vakıf’ta sıraya alacaklar ve ellerinde bir artı bir daire varsa orayı verecekler. Bu daire verildikten sonra da aile için kalıcı olmuyor. Aileye bir sosyal güvence verilince, ekonomik durumu biraz rahatlayınca elinden geri alınacak. Nitekim böyle bir arkadaşımız vardı ve evi elinden alındı.
İş-Kur’dan iş bulma meselesine gelince, deprem sonrasında Van’da İş-Kur vasıtasıyla 7.200 kişi işe alındı. Bu insanlar iki dönem çalıştırıldı. İlk dönem 9 ay, ikinci dönem 7 ay çalıştırıldı ve arada da 3 aylık mesafeler var. Şu an ise son 3 aydır İş-Kur’a bağlı çalışan yok. Tekrar işe alınma konusunda üretilen çözüm ise eskiden çalışanların tekrar alınması şeklinde. Yani daha önce İş-Kur’a bağlı olarak çalışanları buradan seçmişler. Oysa biz onlardan kalıcı olacak bir iş istedik.
Bir diğer konu ise yeşil kartlılara yönelik 6 aylık kira. Kalabalık nüfusu olanlara 6 aylık kira vereceklerini söylediler. Şimdi düşünün 50 güne yakındır karanlıktayız, bu süre zarfında hala burada kalıyorsak demek ki kira verebilecek durumda değiliz ve 6 aylık kira benim neyime derman olabilir! Biz çözüm olarak sosyal konut talep ettik. Bu hibe şeklinde olur, yarı hibe şeklinde olur ailenin ekonomik durumuna göre değişir. Biz bütün ailelerin bir arada olmasını istedik. Bu evlerin bir hazine arazisi üzerine yapılmasını önerdik. Çünkü devlet herkesi işe almayabilir, bu konuda sıkıntı çekebilir. Ancak insanların bir arada olması halinde, özellikle kadın arkadaşlar ve gençler evlerine ekmek götürebilmek için kendi aralarında proje geliştirebilirler. Fakat bu taleplerimiz şimdiye kadar dikkate alınmadı.
Hürriyet Yılmaz
Ne zamandır burada oturuyorsunuz?
İki senedir. Deprem oldu hemen sonra geldik buraya.
Depreme kadar nerede oturuyordunuz?
Altıntepede, evim vardı evim yıkıldı. Burada kaldım. Ev de vermediler. Ben kiracı değildim ev sahibiydim. Tapum yok diye ev vermiyorlar bana.
(Evde hastaneden çıkan bir çocuk varmış)
Çocuk nerede?
Beş gün hastanede yatırdım.
Nasıl oldu tam olarak?
Etraftaki çöpleri topladım, akşamdır diye yemek yapmak için. Çocuk bilmeden ateşe düştü.
Ateşi yemek yapmak için mi kullanıyordun, elektrik olmadığı için?
Evet. Yemeği koyduğum zaman bağırdılar “Çocuk yandı” diye. Ben kalktım koştum, çocuk gitmiş.
Sen düştüğünü gördün mü?
Gördüm.
Daha sonra ne oldu anlatabilir misin?
Hastaneye götürdüm. beş gün yattı hastanede.
Başka bu tür kazalar oldu mu hiç?
Çoook. Büyükler düştü kolunu kırdı. benim kızım düştü kolunu kırdı. O iyileşti çocuk yandı. Hamile kadınlar bebeklerini kaybetti kadın hastalıklarından. Yaşlı bir teyzemiz abdest almaya giderken açık çukura düştü. Bir kız çocuğu düştü kafası ciddi yaralandı. O ailenin durumu çok kötü olmasına rağmen o olaydan sonra buradan çıkmak zorunda kaldı.
Kaç tane çocuğun var?
Üç tane. Benim eşim de çalışmıyor, hasta. Belinde fıtık var, bir gün çalışıyor on gün yatıyor. Benim kira verip oturacak gücüm yok.
Saniye Durmaz
Ne zamandır bu konteyner kentresin?
İki yıldır buradayız. İki aydır elektriğimiz kesik. Burada hepimiz mağduruz, perişanız. Ne televizyonda ne gazetelerde göstermiyorlar bizi. Bize yardım etmiyorlar, el uzatmıyorlar. Ben şeker hastasıyım, astım hastasıyım. Karanlıkta yemek yapıyoruz, çay yapıyoruz. İşte böyle.
Kaç yaşındasın?
70.
70 yasındasın ve açlık grevindesin.
Evet.
İbrahim Şahbaz
Ne zamandır burada yaşıyorsun?
9 aydır.
Daha önce nerede yaşıyordun?
Daha önce havaalanındaki konteynerdeydik, onları kaldırdılar bizi buraya gönderdiler. Dokuz aydır da buradayız. İki aydır burada elektriğimizi kestiler, karanlıktayız. Evimiz yok.
Çalışıyor musun?
Hayır işsizim. Kaç yere gittim yaşlı olduğum için iş vermediler bana. Bir engelli çocuğum var 24 yaşında. Zihinsel engelli. Burada karanlıkta çile çekiyoruz. Devletten bir ev istiyoruz, budur. Başka bir diyeceğimiz yok. Çaresisiz.
Lalihan Çiçek
Ben de iki yıldır burada kalıyorum. Buradaki insanlar hep yoksul insanlar. Deprem öncesi de yoksuldurlar. Yoksulluk dosyaları vali de o da bu durumu biliyor. Ama vali ne ziyaretimize geldi ne başka bir şey yaptı.
Burada elektriğimiz yok. Geçenlerde bir kadının çocuğu yemek yaptığı ateşe düşerek yandı. Yetkililerin bir an önce çözüm için el atmalarını istiyoruz. Bu sefaletten, bu açlıktan bu yoksulluktan bizi kurtarsınlar.
Kadınlar daha çok mağdur değil mi?
Tabi. Burada ciğeri yanan hep anneler. Çocuk geliyor yemek istiyor, olmayınca anne çocuğu dövüyor ya da eşine saldırıyor. Benim eşim serbest meslek. Kafasından 3 kez ameliyat oldu. Van’da zaten kışın iş olmaz. Yazın günlüğe gidip ne kadar kazandıysa onunla geçinmeye çalışıyoruz. Ben üç gündür eşimle küsüm konuşmuyorum. Valilik dul kadınlara yardım ediyor. Buradaki kadınlar düşünüyor boşansak bize yardım eder mi, ev verir mi diye. Ben bile düşünüyorum, acaba bana gıda mı verir, dul maaşı mı verir. Boş ve eşi nasıl olsa valilik yardım eder diyorum bazen. Yani burada valilik yardım etmeyerek aileleri parçalıyor. Eşimle kavga ettiğimizde “Git eroin. Bize bir ev al, gelecek kur sonra git içeri cezaevine yat.” bile diyorum. Artık bunu diyoruz.
Her partinin kadın kolları vardır, ama maalesef biz bu kadın kollarını göremedik. Eğer kadın kolları varsa bu annelere, bu kadınlara sarılmaları lazım. Yok ama öyle bir şey. Yazık buradaki kadınlara.
Önümüz kış. Van’ın kış şartlarını bilirsiniz, yağışlar başladı. Bir hayvan kadar olamadık mı biz? Van’da kedi evi yapılıyor etle, sütle besleniyor. Kimlik veriliyor numara veriliyor. Biz o kadar olamadık mı?
Barınma anayasal bir haktır. Barınma insanların hakkıdır. Valilik 100 tane yoksula sahip çıkamıyorsa, sosyal yardımlar, sosyal hizmetler bir sürü kurum var. Bu kurumlar niye var? Eğer varsa burada bizim çektiklerimiz nedir? Ben artık razıyım, çocukları çocuk esirgeme kurumuna kadınları da sığınma evine versin devlet. Razıyım artık. Valilik iki yıldır burada bizi süründürüyor. Sayın Münir Karaloğlu burada insanları sefalete, karanlığa, yoksulluğa bırakıp kendisi Bursa’ya gitti. Sen burada valiydin. Sen buradaki sorunları çözmedin, sen burada elektriği kesip buradaki insanları yoksulluğa, sefalete, karanlığın içine bıraktın. Biz burada farelerin içinde yaşıyoruz. Burada valilik yapmadı da gidip Bursa da mı valilik yapacak. Yeni gelen valimizi de hiç görmedik. Elini vicdanına koysun, geceleri rahat uyuyabiliyor mu? Y a da gelip üç gün burada kalsın da ailesiyle çocuklarıyla beraber gelsin. Konteynerımı vereceğim. Eğer o yaşayabiliyorsa biz de yaşayalım.
Benim iki kızım şuan Antalya’da, ben evladına hasret bir anneyim. Ben bakamadığım, kızımı ilkokula gönderemediğim için ailem onları alıp götürdüler ben burada okutamıyorum 3 öğrenciyi diye.SENDİKA.ORG
Ali Ahi
Depremden sonra mı yerleştin buraya, ne kadardır konteyner kenttesin?
Yaklaşık iki yıldır konteyner kentteyiz.
Yani deprem olduğu andan itibaren…
Depren olduktan üç ay sonra konteyner kente yerleştik. O süre zarfında evin bahçesinde, orada çadırda kaldık. Çadırda kalırken çok zorluk çektik, bir süre sağdan soldan bulduğumuz brandalarla idare ettik. O zamanlarda baya hastalık geçirdik. Çocuklar hastalandı, bizler hastalandık, karın altında kaldık. Çok sıkıntı çektik. 2012′nin başında konteyner kente girdik. Orada kentte bir konteyner aldık, yerleştik. Halen konteynerdayız. 47- 48 gündür elektrikler kesik, 38 gündür açlık grevindeyiz. Burada yüz civarında aile şu an yaşamını sürdürüyor. Bu ailelerin de bir kısmı mağdur; birçoğu dar gelirli ya da hiç geliri olmayan ailelerden oluşuyor. Biz defalarca valilik ve AKP il yönetimiyle sürekli irtibata geçtik; sorunlarımızı, sıkıntılarımız dile getirdik. Ancak çözmeye dönük herhangi bir adım atılmadı.
Elektriklerin kesilmesi konusunda herhangi bir tebligat yapıldı mı size, uyarı geldi mi?
Yoksa birdenbire mi kesildi?
Şifahen sürekli tahliye yönünde açıklamaları vardı. Sürekli vali yardımcıları, koordinatörler…
Gelip sözlü mü söylüyorlardı?
Evet. “Deprem öncesinde neredeyseniz tekrar oraya” dönün şeklinde ifadelerde bulunuyorlardı, hiçbir resmi yazı ya da açıklama yapılmaksızın. Tabi biz onlara şunu söyledik, deprem öncesinde burada oturan ailelerin çoğu, özellikle o dar gelirli dediğimiz kesim, 50 – 100 TL’ye ev bulabiliyorken şu anda o kiralar 300-400 TL civarında. Asgari ücretle çalışan bir insanın aldığı ücreti de hesaplayacak olursanız aldığı maaşın yarısı kiraya gidiyor demektir ki faturalar hariç. Artı geliri olmayan kesim, özellikle büyük kısmı yine daha öncesinde ya bir akrabasını yanındaki eski bir gecekondu şeklindeki bir evde ikamet ediyordu veya yine cüzi miktarda bir yer bulup yerleşiyordu, zor da olsa bir şekilde hayatını idame ettiriyordu. Ancak deprem sonrasında bu mağduriyetleri bir kat daha arttı. Mesela işini kaybetti, evini kaybetti, aşını kaybetti, eşyasını kaybetti psikolojik olarak çöktü hayata dönüş yapamadı. Bunlar tabi önemli etkenler. Buradaki vatandaşlar özellikle dezavantajlı insanlar diyoruz çünkü deprem sonrasında özellikle TOKİ’ler yapıldıktan sonra konteyner kentlerde yerleşen, yaklaşık otuz iki tane konteyner kent vardı, bu kentlerde yaşayanların büyük bir kısmı TOKİ’ye veya tekrar kiraya döndü. Ancak elene elene üç tane konteyner kent kaldı şuan Van’da. Bunların toplamında da 250 civarında aile var. Bu ailelerin dediğim gibi büyük bir kısmı mağdur aileler oldukları için tekrar dönüş yapamadılar, diğerlerine göre daha da dezavantajlı insanlar oldukları için halen burada kalmak zorundalar. Çünkü 21 metrekarelik bir alanda 8-10 nüfus yaşıyor şu anda, öyle aileler var. Bu insanlar, yani hiçbir insan kendi çocuğunu 47-48 gündür karanlıkta bırakmaz, soğuk havada bırakmaz imkanı varsa. Artı eğitimden geri bırakmaz en azından. Şu anda eğitimin üçüncü dördüncü haftasına girdik benim çocuklarım hala okula gidemiyor, gönderemiyorum yakın okul olmadığı için. Uzak okullar da gönderme gibi bir imkanım yoktu.
Kaç çocuk var?
Şu an burada 200 civarında çocuk var. Tabi ilk başta, ilk iki hafta çocukları okula almadılar. Yakın okullar almadı kalıcı ikametgahları olmadığı için. Daha sonrasında biz baskı yapınca mili eğitime, valiliğe ya da bizleri ziyaret eden insanlara bunu iletince, kamuoyuyla paylaşınca milli eğitim de gelip adeta burada şov yapar gibi “Sizin çocuklarınız bizim çocuklarımızdır. Onlara biz sahip çıkmak zorundayız.” dediler. Yakın okullara aldılar sonra da. Bununla ilgi Eğitim-Sen’in tutmuş olduğu bir rapor vardı. O rapordan sonra almaya başladılar. Şuan birkaç çocuk okula gitmiyor. Tabi ilk iki hafta yüzde sekseni okula gidemiyordu. Ama işin en önemli kısmıysa şu an okula gitmelerine rağmen elektriksiz yaşamak çocuklar üzerinde sıkıntı yaratıyor. Mesela akşamları ders çalışamıyor. Zaten yeterince beslenemiyor, banyo yapamıyor, temizlenemiyor. Ve maalesef özellikle bu çocuklar okula alındıktan sonra göndermiş olduğumuz okulda da özellikle oradaki öğretmenlerin/eğitimcilerin, okul idaresinin öğrenciler üzerinde baskısı var. Bunun şöyle bir etkisi vardı; “Sizin çocuklarınız diğer çocuklarla yarışabilecek durumda değil. Sizinkiler mağdur, burada zengin aile çocukları var. Sizin çocuklarınız yaramazlık yapıyor, gevezelik yapıyor…” Burada tabi amaç o okuldan soğutmak ve geri göndermekti. Bizim çocuklarımız ayrı sınıflara koyarak ayrımcılık da yapıldı. Benzer pek çok sıkıntı yaşandı. 8-10 yaşında birkaç çocuk gelip yanıma onlara öğretmenlerinin “birkaç hafta sonra nasılsa defolup gideceksiniz.” dediğini anlattı. Biz en son Eğitim- Sen’de bir toplantıya gittik. Okuldan öğretmenler geldiler, Eğitim-Sen’den hocalar vardı. Orada tabi ilk önce onlar konuştu, durumu izah ettikten sonra ben orada yalanlarını yüzlerine vurdum ve maalesef yaptıkları hataları kabullenmek zorunda kaldılar.
Kaç kişi var toplamda açlık grevinde?
Ortalama 20 kişi açlık grevine devam ediyor. Dönüşümlü halde devam ettiriyoruz, çünkü devam ettirmek zorundayız. Mesela zaman zaman burası dolup taşıyor, bütün aileler burada. Ama burada çocuklar var, bebekler var aileler bakmak zorunda. O nedenle konteynerlarına gidip onları görmek zorundalar. Zaruri ihtiyaçları varsa karşılayıp tekrar gelirler.
Peki, ciddi sağlık problemi yaşayan oldu mu?
Tabi, özellikle onu söylemek istiyorum. Eğitimle ilgili olan sorunlarımızı kapattık. Şimdi sağlıkla ilgilin olan, mesela burada özellikle kalp yetmezliği olan, kalbi pille çalışan hastalar, benzer durumda olan şeker hastası olan birçok vatandaş var burada. Bunlar zaman zaman ciddi anlamda sıkıntı çekiyorlar. Doktorların “Burada yaşaması intihardır” dediği insanlar burada yaşıyor. Tabipler Odası da bize defalarca aynı şeyi söyledi. Burada açlık grevi süresince de stresten kaynaklı tramvalar başladı bunun sağlığa da etkisi oldu. Mesela bir kadın arkadaş bebeğini düşürdü, raporlar da elimizde. Yine dediğim gibi psikolojik anlamda ismini açıklamadığımız intihara kalkışan arkadaşlarımız oldu. Tramvaya varan vakalar oldu ve bundan kaynaklı aile içinde şiddet gün geçtikçe artıyor. Mesela biz daha önce arkadaşlarla beraber bir çalışma yaptık. Özellikle kadınların çok büyük sıkıntıları var. Deprem sonrasında doğan mağduriyet ve açlık grevi, karanlıkta kalmış olmanın vermiş olduğu sıkıntılar; eşin eve ekmek götürememesi gibi sorunlar eşler arasında ciddi tartışmalar yaratıyor aile içerisinde. Bunu biz daha önce söyledik, böyle bir araştırmanın yapılması lazım. Özellikle psikiyatristlerin, sosyologların buraya gelmesi lazım. Buradaki insanların, yanlarında birileri olduğunu hissetmesi lazım. Bu ilerisi için de tehlike arz ediyor çünkü bu insanlar normal yaşamlarına dönseler dahi maalesef belki birkaç yıl bu psikolojik sıkıntıyı üzerlerinden atamayacaklar.
Hemen karşıda bölge hastanesi var. Tedavi konusunda sıkıntı yaşadığınız zaman kolayca ulaşabiliyor musunuz?
Ambulansı arıyoruz, 5-6 dakika içinde geliyor o şekilde…
Sağlık görevlileri ile ilgili bir sıkıntı var mı?
Yok. Ama şöyle sağlık il müdürlüğünde sıkıntı var. 38gündür biz açlık grevindeyiz, bu süre zarfında grevin otuzuncu gününde il sağlık müdürlüğü gelip bize burada, valiliğin vermiş olduğu talimatla, sırf prosedürü uygulamak adına (çünkü bununla ilgili bizim başlatacağımız yasal bir süreç de olabilir), sırf tedbir amaçlı göstermelik “Biz tarama yapmak istiyoruz. Çocuklara, kadınlara sağlık taraması yapmak istiyoruz” şeklinde geldiler. Hatta biz o zaman onlara dedik ki “Sağlıkçının bir yemini vardır savaşta dahi olsa müdahale etmesi lazım. En azından bir ambulansı burada sürekli bulundurması şarttır. Neden bulundurmuyorsunuz?” Tabi özellikle valiliğin bu insanlar üzerindeki psikolojik baskısı had safhada. İlla buradan cenaze çıksın diye bekliyorlar. Açlık grevini ciddiye almıyorlar, “Samimi değilsiniz” diye kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlar. Biz samimiyetin bir ölçüsü olmayacağını söyledik. “Eğer siz buradaki ailelerin gerçekten mağdur olduklarına inanmıyorsanız bağımsız kişiler tarafından, sivil toplum kuruluşlarından olur, valilikten olur bütün kurumlardan birer şahıs gelsin komisyon kurum bu insanları araştırsınlar” dedik. Zaten TC kimlik numarasını incelediğinizde dünyanın neresinde olursanız olun neyiniz var neyiniz yok her şey bellidir. Onlar insanların sorunlarını hallettikleri anda birçok şeyin gün yüzüne çıkmasından endişe ediyorlar. Özellikle Van’a 23 Ekim ve 9 Kasım 2011 tarihlerinde meydana gelen iki büyük depremin ardından gerek Türkiye’nin gerekse dünyanın birçok ülkesinden hızla yağan gerek nakdi gerek başka şekilde yağan yardımların hesabını vermekten çekindikleri için… Buradaki insanların yüzde doksan dokuzuna sorun Van’da birkaç kurumdan ciddi anlamda rahatsızlar. Çünkü ellerinde belgeler var, ellerinde veriler var şahitler var yapılan usulsüzlüklerle ihalelerdeki usulsüzlüklerle ilgili. Benim de elimde belgem var, direkt haksızlığa uğradım. Bunu valilikle görüştüğümde de bana dedi ki “Beni mahkemeye vermen lazım”. Ben de kendisine dedim ki “Sayın valim şimdi sizi mahkemeye vermeye kalkışırsam üç dört sene ben mahkeme ile uğraşacağım. Mahkemenin de neticesini bilemiyorum. Zaten bilsem dahi bu süre zarfında ben ne yapacağım, çoluk çocukla beraber ailem üçe bölündü. Ben ne yapacağım düşünün”. Maalesef işte ilk kez Van’da özellikle deprem sonrası insanların üzerinde tek tek sıkıntılar vardı. Özellikle onlara karşı bir tepki vardı. Ancak bu tepki hiçbir zaman yoğun bir hale gelmedi yani toplumsal bir tepki haline gelmedi. Bunun olması lazımdı. Şimdiye kadar özellikle TOKİ’lerde yaşayan, oraya kiraya gitmek zorunda kalan vatandaşların bu tepkilerini dile getirmeleri gerekiyordu. Düşünün TOKİ’ler 75 bin ve üzeri bir miktara mal edilmeye çalışıldı. Geçenlerde CHPli 3-4 tane milletvekili arkadaş geldi, onlarla birlikte vali beyi ziyarete gittik. Bu vali açlık grevinin hemen öncesinde yeni atanan bir validir. Vali elektriklerin kesinlikle bir daha açılmayacağını, havaların da soğumasıyla beraber vatandaşlarında orayı tahliye edeceğini…
Ama nereye tahliye edileceğiniz, ne yapacağınız konusunda bir şey söylemedi mi?
Kesinlikle nereye gidecekleri hakkında bir şey söylemiyor. Biz buradaki insanlar için kira verebilirler diye düşünüyoruz ama kimlere verip kimlere vermeyeceklerini bilmiyoruz. Kira da bu insanların derdine derman değil. Bu insanların psikolojileri alt üst olmuş hayatları bitmiş. Tekrar ayağa kalkabilmeleri için en az 3-5 yıl gerekiyor. Biz çok fazla bir şey istemiyoruz, barınacak bir yer istiyoruz. Devlet güçlüdür, bu kadar aileye sahip çıkamayacak kadar zayıf bir ülke yoktur. Mesela bir milyon Suriyeliye bakabiliyorsa 200-300 tane Vanlı aileye de bakabilir. Bizim bir diğer serzenişimiz de Van ve Türkiye kamuoyunadır. Belki sesimiz gür bir şekilde çıkaramadık. Biz mağdur aileler olduğumuz için defalarca “Bu insani bir durumdur, bunun rengi, şekli şemali olmaz” dedik. Özellikle siyasallaşmaması adına biz gelen misafirlerimize dikkat etmeye çalıştık. Tabi ki herkes gelip bizi ziyaret edecek ancak başka taraflara çekilmemesi için elimizden geleni yapmaya çalıştık. Ama bu bile dikkate alınmadı. Bunu aksine Van’da AKPli yetkililer, yöneticiler defalarca verdikleri demeçlerle, buradaki insanları arayarak “Madem siyasi partiler, sivil toplum örgütleri gelip sizi ziyaret ediyor o zaman onlar sizin derdinize derman bulsunlar.” dediler. Biz onlara dedik ki “Keşke olayın en başında siz gelip takip etseydiniz, bu sizin sorununuzdur. Hükümet sizsiniz ve bu sorunlar size ait. ” Onlar kendi omuzlarındaki yükü bu defa bizi de malzeme haline getirerek atmaya çalıştılar. Biz kimsenin malzemesi haline gelmek istemiyoruz. En son birkaç gün önce bir demeç verdiler. Tamamen yalan haberler; sözde milletvekilleri gelip bizi ziyaret etmiş. Kesinlikle 38 gündür ne milletvekilleri ne de başka kimde gelip ziyaret etmedi. Sadece bir kez AKP İl Başkanı akşam eşi ile gelip “Burada ne yapıyorsunuz?” diye sordu. Başka da hiçbir şekilde ziyaret edilmedik. Bize ” Bunlar majinal gruplardır, başka siyasi çevrelerin ayakçılarıdır, onların ekmeğine yağ sürüyorlar” şeklinde konuşmaları da oldu. Gazetelere demeç verdiler, hiç yakışık olmayan şeyleri söylediler. Bizim de bir sabrımız vardır. Biz insanız, biz diyoruz ki “Mağduruz. Şimdiye kadar elimizden geldiğince sağduyulu davranmaya çalıştık ve davranmaya da devam edeceğiz. Ama düşmüşün ensesine bir tane de zalimin vurmaması lazım. Ve maalesef Van kamuoyu konuya çok duyarlı değil. Özellikle bu yüzden dışarıya sesimizi çıkarabildiğimiz kadar çıkarmaya; duyurabildiğimiz kadar duyurmaya çalışıyoruz.
Burada valiliğin ve AKP üyesi olan birçok aile maddi durumları iyi olmalarına ve bunun bilinmesine rağmen buradan tahliye edilmeyip aksine bize karşı silah olarak kullanılıyorlar. 5 -10 tane böyle aile var.
O aileler normalde sizi desteklemiyorlar öyle mi?
Geliyorlar, içimize de geliyorlar, bilgi de aktarıyorlar ve provokasyon yarattırmaya çalışıyorlar. Biz anlam veremiyoruz. Kendilerine defalarca burada yaptığımız toplantılarda da yüksek sesle dillendiriyoruz: “Bakın maddi durumu iyi olan, kiraya gidebilecek olan, evi olan, işi olanlar lütfen buradaki ailelere daha fazla yük olmasın.” Ancak biz bunları söylerken aynı insanlar bizi dinliyor ama kasıtlı olarak, başka yere çalışmak adına burada durmaya devam ediyorlar. Şimdi 100 ailenin içinde düşünün 15 belki 25 aile hala buradaki insanların haklarını gasp ediyor. Ama biz devlet değiliz, polis değiliz bu insanları zorla çıkarma gibi bir yetkimiz de yok. Fakat burada 100 aile yaşıyorsa ve 80 tanesi mağdursa, kötü durumdaysa devlet o 20 tane aileyi çıkaramayacak güçte midir, bunu araştıramayacak güçte midir? Ama işte vali kara propaganda için bunu kendine malzeme haline getirdi. Bunun üzerinden de bizi kamuoyuna farklı göstermeye çalışıyor. Burada bugün oturup da evine ekmek götüremeyen sayısız aile var. Evine ekmek götüremiyor yan komşudan alıyor ya da birisi yardım ediyor. Buradaki insanlar yardımlarla nereye kadar geçinebilir ki? Az önce birkaç aile ile görüştüm, çocuklarını okula gönderemiyorlar çünkü okul kıyafeti alamıyorlar, kitap alamıyorlar. Biz bunları sürekli not alıyoruz. Evleri tek tek geziyoruz ve büyük bir kısmı çok kötü durumda, kış başlayınca daha da kötü olacaklar. Bir kısmı da 600 TL maaşla çalışıyor, bu ailenin 6 -7 kişilik nüfusu olduğunu düşünün o parayla nereye kadar geçinebilir? Eminin ki burada yaşayan birçok aile son iki yıldır kırmızı et görmemiştir. Tabi bunlar lüks geliyor, biz bunu söylediğimizde çok şey istemiş oluyoruz. Biz de diyoruz ki tamam biz zaten lüksü istemiyoruz ama en azından hakkımız olanı istiyoruz. Vergi veriyoruz askerliği yapıyoruz ama kendi hakkımız isteyince “çok şey istiyorsunuz” deniyor. Bu Türkiye’nin gerçeği aslında.
Bunları isteyince marjinal oluyorsun…
Evet bunları isteyince marjinal oluyorsun. Gerçi marjinalliği de biliyorlar mı acaba? Türkiye’de ne zaman insanlar çıkıp hakkını istese böyle hemen bir etiket yapıştırılıyor. Halbuki çözüm tarafında olmalıyız. Bizim insanlarımız güzel insanlardır, ülkemiz çok güzel ve daha yaşanabilir bir hale getirilebilir. Maddiyat mı maneviyat mı ön planda olmalı bu konu kafalarda soru işareti oluşturması lazım.
Siz taleplerinizi hep valiliğe ilettiniz değil mi? Tam olarak ne istediniz valilikten?
Yaklaşık 17.500 konut yapıldı TOKİ tarafından. TOKİ bir firmadır biz de müşteriyiz. Maalesef biz depremzede gözüyle görünmedik. Türkiye’nin her yerinde yaptıklarının aynısını bize de yapmaya çalıştılar ve bu bir lütufmuş gibi gösterilmeye başlandı. Sanki çok iyi şeyler yapmışlar gibi. Geçenlerde bir gazetece okudum Van’ yağan yardımlarla her aile başına yedi tane daire yapılabileceği yazıyordu. O kadar para gelmiş. Biz o konutun yedi tanesini istemedik, bir tanesini istedik. Biz mağduruz, ortada kaldık, bu ülkenin vatandaşıyız. 21. yüzyılda yaşıyoruz, barınma, istihdam, eğitim anayasal bir haktır ve sosyal devletin de gereğidir. Ama biz kalıcı bir yuva istiyoruz dediğimizde aynı zamanda buradaki ailelerin ekonomik şartlarının da göz önünde bulundurulmasını istediğimizi söyledik. Hem depremzedeler hem de depremden önce zaten mağdur olan vatandaşlar için. Bu insanların ekonomik durumlarından dolayı yaşam standartları düşük olduğu için bu insanların yaşam kalitelerini arttırarak yaşamlarını idame ettirebilmeleri lazım. Biz özellikle iki şey istedik: bir konut. İkincisi işi, aşı olmayan aileleri için istihdama dönük çalışmalar yapılmasını istedik. Fakat bize dediler ki “Siz çok şey istiyorsunuz.” Sonra onlar da kendi hazırladıkları bir öneriyle geldiler. Dediler ki dul kadınlar için bir artı bir konut. İki işi olmayanlara Ev- Kur’dan iş imkanı, üç yeşil kartlılara altı aylık kira. Onların amacı tabi grevi dağıtmak bize çözüm bulmak değil. Özellikle bir artı bir meselesi, diyorlar ki dul kadının üç çocuğu olması lazım, bunlardan birinin engelli olması lazım ondan sonra da buradan taşınıp önce kiraya çıkması lazım. Grevi bırakıp kiraya gittikten bir süre sonra valilik yetkilileri, Sosyal Yardımlaşma Vakfı’ndan görevliler ziyarete gidecekler eğer uygun görürlerse Vakıf’ta sıraya alacaklar ve ellerinde bir artı bir daire varsa orayı verecekler. Bu daire verildikten sonra da aile için kalıcı olmuyor. Aileye bir sosyal güvence verilince, ekonomik durumu biraz rahatlayınca elinden geri alınacak. Nitekim böyle bir arkadaşımız vardı ve evi elinden alındı.
İş-Kur’dan iş bulma meselesine gelince, deprem sonrasında Van’da İş-Kur vasıtasıyla 7.200 kişi işe alındı. Bu insanlar iki dönem çalıştırıldı. İlk dönem 9 ay, ikinci dönem 7 ay çalıştırıldı ve arada da 3 aylık mesafeler var. Şu an ise son 3 aydır İş-Kur’a bağlı çalışan yok. Tekrar işe alınma konusunda üretilen çözüm ise eskiden çalışanların tekrar alınması şeklinde. Yani daha önce İş-Kur’a bağlı olarak çalışanları buradan seçmişler. Oysa biz onlardan kalıcı olacak bir iş istedik.
Bir diğer konu ise yeşil kartlılara yönelik 6 aylık kira. Kalabalık nüfusu olanlara 6 aylık kira vereceklerini söylediler. Şimdi düşünün 50 güne yakındır karanlıktayız, bu süre zarfında hala burada kalıyorsak demek ki kira verebilecek durumda değiliz ve 6 aylık kira benim neyime derman olabilir! Biz çözüm olarak sosyal konut talep ettik. Bu hibe şeklinde olur, yarı hibe şeklinde olur ailenin ekonomik durumuna göre değişir. Biz bütün ailelerin bir arada olmasını istedik. Bu evlerin bir hazine arazisi üzerine yapılmasını önerdik. Çünkü devlet herkesi işe almayabilir, bu konuda sıkıntı çekebilir. Ancak insanların bir arada olması halinde, özellikle kadın arkadaşlar ve gençler evlerine ekmek götürebilmek için kendi aralarında proje geliştirebilirler. Fakat bu taleplerimiz şimdiye kadar dikkate alınmadı.
Hürriyet Yılmaz
Ne zamandır burada oturuyorsunuz?
İki senedir. Deprem oldu hemen sonra geldik buraya.
Depreme kadar nerede oturuyordunuz?
Altıntepede, evim vardı evim yıkıldı. Burada kaldım. Ev de vermediler. Ben kiracı değildim ev sahibiydim. Tapum yok diye ev vermiyorlar bana.
(Evde hastaneden çıkan bir çocuk varmış)
Çocuk nerede?
Beş gün hastanede yatırdım.
Nasıl oldu tam olarak?
Etraftaki çöpleri topladım, akşamdır diye yemek yapmak için. Çocuk bilmeden ateşe düştü.
Ateşi yemek yapmak için mi kullanıyordun, elektrik olmadığı için?
Evet. Yemeği koyduğum zaman bağırdılar “Çocuk yandı” diye. Ben kalktım koştum, çocuk gitmiş.
Sen düştüğünü gördün mü?
Gördüm.
Daha sonra ne oldu anlatabilir misin?
Hastaneye götürdüm. beş gün yattı hastanede.
Başka bu tür kazalar oldu mu hiç?
Çoook. Büyükler düştü kolunu kırdı. benim kızım düştü kolunu kırdı. O iyileşti çocuk yandı. Hamile kadınlar bebeklerini kaybetti kadın hastalıklarından. Yaşlı bir teyzemiz abdest almaya giderken açık çukura düştü. Bir kız çocuğu düştü kafası ciddi yaralandı. O ailenin durumu çok kötü olmasına rağmen o olaydan sonra buradan çıkmak zorunda kaldı.
Kaç tane çocuğun var?
Üç tane. Benim eşim de çalışmıyor, hasta. Belinde fıtık var, bir gün çalışıyor on gün yatıyor. Benim kira verip oturacak gücüm yok.
Saniye Durmaz
Ne zamandır bu konteyner kentresin?
İki yıldır buradayız. İki aydır elektriğimiz kesik. Burada hepimiz mağduruz, perişanız. Ne televizyonda ne gazetelerde göstermiyorlar bizi. Bize yardım etmiyorlar, el uzatmıyorlar. Ben şeker hastasıyım, astım hastasıyım. Karanlıkta yemek yapıyoruz, çay yapıyoruz. İşte böyle.
Kaç yaşındasın?
70.
70 yasındasın ve açlık grevindesin.
Evet.
İbrahim Şahbaz
Ne zamandır burada yaşıyorsun?
9 aydır.
Daha önce nerede yaşıyordun?
Daha önce havaalanındaki konteynerdeydik, onları kaldırdılar bizi buraya gönderdiler. Dokuz aydır da buradayız. İki aydır burada elektriğimizi kestiler, karanlıktayız. Evimiz yok.
Çalışıyor musun?
Hayır işsizim. Kaç yere gittim yaşlı olduğum için iş vermediler bana. Bir engelli çocuğum var 24 yaşında. Zihinsel engelli. Burada karanlıkta çile çekiyoruz. Devletten bir ev istiyoruz, budur. Başka bir diyeceğimiz yok. Çaresisiz.
Lalihan Çiçek
Ben de iki yıldır burada kalıyorum. Buradaki insanlar hep yoksul insanlar. Deprem öncesi de yoksuldurlar. Yoksulluk dosyaları vali de o da bu durumu biliyor. Ama vali ne ziyaretimize geldi ne başka bir şey yaptı.
Burada elektriğimiz yok. Geçenlerde bir kadının çocuğu yemek yaptığı ateşe düşerek yandı. Yetkililerin bir an önce çözüm için el atmalarını istiyoruz. Bu sefaletten, bu açlıktan bu yoksulluktan bizi kurtarsınlar.
Kadınlar daha çok mağdur değil mi?
Tabi. Burada ciğeri yanan hep anneler. Çocuk geliyor yemek istiyor, olmayınca anne çocuğu dövüyor ya da eşine saldırıyor. Benim eşim serbest meslek. Kafasından 3 kez ameliyat oldu. Van’da zaten kışın iş olmaz. Yazın günlüğe gidip ne kadar kazandıysa onunla geçinmeye çalışıyoruz. Ben üç gündür eşimle küsüm konuşmuyorum. Valilik dul kadınlara yardım ediyor. Buradaki kadınlar düşünüyor boşansak bize yardım eder mi, ev verir mi diye. Ben bile düşünüyorum, acaba bana gıda mı verir, dul maaşı mı verir. Boş ve eşi nasıl olsa valilik yardım eder diyorum bazen. Yani burada valilik yardım etmeyerek aileleri parçalıyor. Eşimle kavga ettiğimizde “Git eroin. Bize bir ev al, gelecek kur sonra git içeri cezaevine yat.” bile diyorum. Artık bunu diyoruz.
Her partinin kadın kolları vardır, ama maalesef biz bu kadın kollarını göremedik. Eğer kadın kolları varsa bu annelere, bu kadınlara sarılmaları lazım. Yok ama öyle bir şey. Yazık buradaki kadınlara.
Önümüz kış. Van’ın kış şartlarını bilirsiniz, yağışlar başladı. Bir hayvan kadar olamadık mı biz? Van’da kedi evi yapılıyor etle, sütle besleniyor. Kimlik veriliyor numara veriliyor. Biz o kadar olamadık mı?
Barınma anayasal bir haktır. Barınma insanların hakkıdır. Valilik 100 tane yoksula sahip çıkamıyorsa, sosyal yardımlar, sosyal hizmetler bir sürü kurum var. Bu kurumlar niye var? Eğer varsa burada bizim çektiklerimiz nedir? Ben artık razıyım, çocukları çocuk esirgeme kurumuna kadınları da sığınma evine versin devlet. Razıyım artık. Valilik iki yıldır burada bizi süründürüyor. Sayın Münir Karaloğlu burada insanları sefalete, karanlığa, yoksulluğa bırakıp kendisi Bursa’ya gitti. Sen burada valiydin. Sen buradaki sorunları çözmedin, sen burada elektriği kesip buradaki insanları yoksulluğa, sefalete, karanlığın içine bıraktın. Biz burada farelerin içinde yaşıyoruz. Burada valilik yapmadı da gidip Bursa da mı valilik yapacak. Yeni gelen valimizi de hiç görmedik. Elini vicdanına koysun, geceleri rahat uyuyabiliyor mu? Y a da gelip üç gün burada kalsın da ailesiyle çocuklarıyla beraber gelsin. Konteynerımı vereceğim. Eğer o yaşayabiliyorsa biz de yaşayalım.
Benim iki kızım şuan Antalya’da, ben evladına hasret bir anneyim. Ben bakamadığım, kızımı ilkokula gönderemediğim için ailem onları alıp götürdüler ben burada okutamıyorum 3 öğrenciyi diye.SENDİKA.ORG