Yıl 1984. Devrimci Yol’un merkezi bütünlüğünü sağlayabilecek son girişim yani gerilla mücadelesi, bu mücadelenin Bekaa’daki üssü ve dağda...
Yıl 1984. Devrimci Yol’un merkezi bütünlüğünü sağlayabilecek son girişim yani gerilla mücadelesi, bu mücadelenin Bekaa’daki üssü ve dağdaki gerilla birlikleri “iradi olarak” tasfiye edilmiş. Artık geriye, Devrimci Yol’u bir bütün olarak toplayabilecek bir merkezi yapının oluşturulabilme iddiasının “hayalini” bile kuramayacak, tek tek kadrolardan oluşmuş bir topluluk kalmış durumda. Kaçan kaçmış, göçen göçmüş, düzen içi seçenekleri aramaya başlayanlar çoktan işbaşı yapmış haldedir. Ancak sayıları hiç de küçümsenmeyecek olan önemli miktarda insan hala ülke içerisindedir. Örgütsel bir ağları yoktur, Devrimci Yol’un (geçmiş zamandaki) merkezine karşı derin bir hayal kırıklığı yaşamaktadırlar ve günlük yaşam içerisindeki tüm ilişkilerine karşı ciddi güvensizlik içerisindedirler. Ancak hala düzendışı bir yaşam kurma tarzlarından, kişisel devrimci iddialarından ve mutlaka “bir şeyler” yapma inadından vazgeçmemişlerdir.
Bu koşullarda girişilen ilk işler; kaçaklara yataklık etmek, yurtdışı çıkışlarını “organize” etmek, cezaevlerindekilere “maddi, manevi” destek sağlamak vb. biçimindedir. Hatta ileri yıllarda birkaç cezaevi firarı (Kırşehir gibi) başarılı bir şekilde gerçekleştirilir bile. Artık yavaş yavaş, güvenilebilecek üçer-beşer kişilik “sıkı” ekipler oluşmaya başlar (ama yine de “mutlak güven” duygusu çok zayıftır). Bütün olumsuz şartlara rağmen politik kaygılar, siyaset yapma isteği de artık belirgin hale gelmeye başlar.
Soru; nereden ve kimle başlanacağıdır? “Bilen kişi”lerin hepsi içeridedir ya da yurtdışına çıkmıştır. Başlama iddiasında olanlar kendilerinin ideolojik-politik yetersizliklerinin farkındadır, daha da ötesi “hareket”in gerçek sahipleri olduklarını düşünmemektedirler. Bulunabilen üç-beş-on kişi düzenli olarak bir araya gelmeye başlar; kim olduklarını biliyorlardır ama ne yapacaklarını bilmiyorlardır. Başladıkları yer “otonom”dur.
Başlanılacak en geri yerden yani güvenilebilecek üç-beş kişiden ve siyasi iddiası en zayıf olan yerden başlarlar. O yüzden (komik olsa da) şaşırtıcı değildir ilk otonomlardan birinin kendisine ATM ismi vermesi; Araştırma, Tartışma, Müdahale.
Daha sonra iddia biraz daha şekillenir, cisimleşir ve ilerler. Otonomların kendisine verdiği isimler de. “Devrimci Yol Taraftarları” olur, “Devrimci Yol’da Birleşik Devrimci Tavır” olur, biraz daha ilerler “Devrimci Yol’da Özgürlük” olur, “Devrimci Hareket” (1) olur. (Devrimci Yol’un kapsamlı bir tarihi yazılsaydı, bu dönem “otonomlar dönemi” olarak anılırdı mutlaka.) Ama iddia hep dolaylıdır, hiçbir zaman “kendisi” (yani Devrimci Yol) olmaz, olamaz. Çünkü bunun nesnel nedenleri vardır; bu isim siyasi iktidarı değiştirme iddiası (2) olmadan kullanılamaz. Çünkü bunun öznel nedenleri vardır; bu isim “iki şahsın” tekelindedir, onlardan icazet almadan kullanılamaz.
O dönem ve o koşullarda hem bir zorunluluk hem de bir tercihtir otonom. Ve işlevseldir. Faşist baskının en ağır olduğu, polis takibinin en sıkı olduğu ve hepsinden önemlisi toplumsal yalıtılmışlığın katlanılmaz olduğu koşullarda birbirine tutunmayı sağlar. Düzenin yozlaştırıcı yaşam tarzına karşı iç denetimi, korunmayı sağlar. Gelecek için hazır olma/hazırlık yapma en önemli iddiasıdır. … Ancak tüm bu işlevleri günlük mücadelenin pratiğinden sağlayamaz çünkü günlük mücadele hem ağır ilerler hem de koşulları çok zorludur. Onun için geçmişe sarılır. O gün için yaptıkları değil, geçmişte yaptıkları motivasyon kaynağıdır. Simgeler, amblemler kadar hayatlarını kaybetmiş yoldaşlar da geçmişle kurulan somut bağlardır. Otonom içindeki düzeyler arası katı hiyerarşi, geçmişte eksik olanın şimdi yapıldığının “iddiası”dır.
Belirli koşullarda önemli bazı işlevleri yerine getirmiş olsa da otonom yapıların en büyük zaafı değişen koşullara ayak uyduramamasıdır. Kalın duvarlar etkileşimi/iletişimi engeller, nesnellik algısı kendinden menkul kalır ve asıl önemlisi zaman ilerledikçe statükoyu değiştirmemek öznel bir tercih halini alır.
“Otonomlar süreci” asıl olarak 89-90’lara kadar sürer. (3) Sonlanmasının daha doğrusu dışa kapalı, iddiası kendisiyle sınırlı otonom yapıların artık gereksizliğinin açığa çıkmasının iki temel nedeni var. Birincisi, herkesin birbirini tanıyıp görebildiği daha açık ortamlar oluşmuştur ve içeriden çıkan ikinci-üçüncü düzey kadroların da katkısıyla bu otonomların ideolojik/politik yetersizliği görülmüştür. İkincisi ise Devrimci Gençlik oluşmuştur.
Bu noktada Devrimci Gençlik’in oluşum sürecine ve sonuçlarına daha ayrıntılı bakmak gerek. Çünkü Devrimci Gençlik süreci, bir tarihsel çizgiyi, ideolojik/politik süreklilik sağlayarak ama değişen dönem ve koşullar içinde yeniden nasıl örgütleneceğini gösteren/kanıtlayan en önemli örnektir.
Aslında sözü edilen otonomların üniversite gençliğine ilişkin ilgisi sürekli olmasa da arasıra nüksetmiş ancak bu hiçbir zaman üniversite gençliğini bir bütün olarak örgütlemeyi ve üniversite mücadelesini bir bütün olarak sürdürmeyi amaçlamamıştır. Sadece, o da zaman zaman üniversite için “sorumlu(lar) atanmış” ve birkaç üniversite öğrencisinin otonom(lar)a örgütlenmesi amaçlanmıştır. Bu toplam anlayış içerisinde kısmi bir değişiklik 1988’de “Demokrat Arkadaş” dergisinin çıkmasında yaşanmıştır.
Aynı dönem içerisinde üniversite gençliğine yönelik olarak çıkan Öğrenci Postası, Gökyüzü, Yarın gibi temelde reformist olan grupların çıkardığı dergi çalışmalarına paralel olarak yayına başlayan Demokrat Arkadaş Dergisi, Devrimci Yol çizgisinde yayın yaptığını iddia eden, ‘80 sonrası ilk yasal yayındır. Ancak bu dergiyi çıkartanlar, o koşullarda çok önemli bir misyonu başlatma cüretini göstermiş olsa da üniversite içerisinde bu çizgiyi örgütleyenler değil, 80 öncesi Devrimci Yol’un çeper ilişkilerinde bulunmuş, 80 sonrası ise üniversite ile doğrudan ilişkisi birkaç kişiyle sınırlı kalmış, çok az sayıdaki bir grup insandan oluşmaktaydı. Ve asıl önemlisi (hem otonom zihniyetinden etkilenen hem de otonomlara bir tepki olarak) dış etkileşime tamamen kapalı oluşları idi.
Oysa aynı dönem içerisinde başta İstanbul ve Ankara olmak üzere üniversitelerde öğrenci dernekleri mücadelesi içerisinde filizlenen bir hareket gelişmekteydi. “Faşizme karşı demokrasi mücadelesi” bu dönemin tercih edilen ana mücadele ekseni idi. Kendisini Devrimci Gençlik olarak deklare etmese de bu çizgiyi (’70li yılların Devrimci Gençlik/Dev-Genç çizgisi) sahiplenerek (ama asıl olarak o günkü mücadelenin gerekleri üzerinde ortaklaşarak) bulunduğu üniversitelerde mücadele eden insanlar, dernekler platformları aracılığıyla birbirleriyle daha tanımlı ilişkiler kurmuş ve öğrenci derneği mücadelesinin kapsamına sığmayacağını düşündükleri bir politik-pratik hat üzerinde yürümeye başlamışlardı. Bu yürüyüş aynı politik hat üzerinde var olduğunu iddia eden Demokrat Arkadaş Çevresiyle mutlaka karşılaşacak/çatışacaktı da. Ve öyle de oldu. Üniversitede bir yandan dernek mücadelesini sürdüren diğer yandan kendi siyasi ekiplerini oluşturmaya çalışan bu insanlar, Demokrat Arkadaş dergisinde de kendilerini ifade etmek, hatta aynı geçmişi sahiplendiklerini iddia eden bu insanların çıkardığı yayında “söz sahibi” olmak istediklerini beyan ettiler. Ancak bu talepleri karşılık bulmadığı gibi reddedildi. Demokrat Arkadaş Çevresi’nin bu tavrı üniversitelerde zaten sınırlı olan ilişkilerini iyice (iki fakülteye kadar) daralttı.
1988 Sonbaharına gelindiğinde Demokrat Arkadaş’tan tamamen umudunu kesmiş ve zaten etkisini yitirmekte olan otonom gruplarla var olan zayıf ilişkilerini de neredeyse tamamen koparmış Devrimci Gençlikçiler yeni bir sürecin içerisinde kendilerini tanımlamaya başlamışlardı. Devrimci Gençlik Koordinasyonu bu dönem içerisinde hızla şekillenmeye başladı.
1989 yılı (özellikle ilkbahar dönemi) üniversitelerdeki Devrimci Gençlikçilerin atılım dönemi oldu. Devrimci Gençlik imzalı bildiriler, afişler, pullar, kuşlamalar kullanılır oldu, Dernek yönetimlerinin çoğunda Devrimci Gençlik listeleri hakimiyet sağladı (Yıldız Üniversitesi, Boğaziçi, İ.Ü. Çapa Tıp, İ.Ü. Hukuk, İ.Ü. Edebiyat, İ.Ü. Basın-Yayın, İTÜ Mimarlık, İTÜ Maden, Marmara İktisat, vs.), Devrimci Gençlik korsan gösterileri (30 Mart Anmasından cezaevi direnişlerine destek olmaya, DGM’lere karşı eylemlerden YÖK’e Hayır eylemlerine kadar) özellikle İstanbul’un dört bir merkezinde (molotof 80 sonrası ilk kez ve her korsan gösteride de mutlaka kullanıldı) yapılır oldu vs. vs. vs. Bu dönem içerisinde Türkiye’nin değişik üniversitelerinde bulunan Devrimci Gençlik ilişkileri bir yandan daha örgütlü hale getirilirken, Devrimci Gençlik ilişkisi olmayan üniversitelerde yeni birimler oluşturuldu. Gelinen noktada başta İstanbul ve Ankara olmak üzere Trabzon, Eskişehir, Bursa, İzmir ve Erzurum’dan oluşan bir merkezi bütünlük sağlanmıştı.
89 yazı ise Devrimci Gençlik (tarihi) için farklı bir öneme sahiptir. Mücadelesinin ve örgütlenmesinin belirli aşamaya geldiğinden hareketle, Devrimci Gençlikçiler bir sıçrama yapmanın gerekli olduğuna karar verdiler; siyasi bir gençlik yayını yani Devrimci Gençlik dergisini çıkarmak. Bunun ön aşamasında ise bir “bildirge” çıkarmak gerekliydi (geçmişte olduğu gibi). Hem geldikleri aşamayı hem de ilerleyecekleri yolu ideolojik-politik olarak bütünsel bir biçimde tanımlamak “zorunlu”ydu, aynı zamanda bunu yaparken sahiplendikleri tarihsel çizgiyi deklare etmeliydiler (Devrimci Gençlik, gençliğin yirmi yılı aşkın devrimci geleneğine sahip çıkma çabasının ’89′lara uzanan somut bir ürünüdür) ve bildirge, merkezi örgütsel bütünlüklerinin (bağımsız) somut göstergesi olmalıydı. ‘89 yazı hummalı tartışmalar, tartışma metinleri ve toplantılarla geçti, neredeyse her bir cümle, her bir sözcük hararetli tartışmalarla belirlendi.
Bu sürece Demokrat Arkadaş Dergisi’ni çıkaranlar da kendi ilişkilerini dağıtarak, doğrudan/dolaylı katıldı, süreç katılmalarını zorunlu hale getirdi. (Böylece bu dergi de misyonunu tamamlayarak son bulmuş oldu.) Ancak bu sürece, zaten gittikçe zayıflamış olan otonom grupların hiçbiri dahil olmadı, dahil edilmedi. Çünkü tüm Devrimci Gençlikçilerin otonomların geldiği noktada, otonomlaşmaya bakışı çok netti, hatta bu bakış bildirgede de çok açık bir şekilde ifade edildi; “Farklı çevrelerin kendi başlarına bir anlam taşımadıkları ve kendi başlarına kaldıkları sürece bunların birer dukalığa dönüşecekleri açıktır, ideolojik ayrışmaya denk düşmeyen bir farklılık ise ancak eylem birliğinin gerçekleştiği mücadele platformları üzerinde yok edilebilir. Öyleyse, Devrimci Hareketin birliği konusunda, bu çevrelerin basitçe bir araya getirilmesi yerine, bu çevrelerin dağıtılması ve unsurlarının somut mücadele platformları üzerinde yeniden konumlandırılmasının kabul edilmesi sağlıklı bir çıkış noktası olarak görülmelidir. Kısacası, Devrimci Hareketin birliği, mevcut çevrelerin federatif birliği olmayacak, bu çevrelerin dağıtılarak aşılmasıyla sağlanacaktır.” (4)
1989 sonbaharında yayımlanan bu “broşür”den çok kısa bir süre sonra da, Ocak 1990’da Devrimci Gençlik dergisi çıkarılmaya başlandı. Ve bugüne dek yani 23 yıl, çok değişik zorlukları aşarak, değişik aşamaları katederekkesintisiz bir şekilde yayınına devam etti. Yaklaşık çeyrek asırlık bu sürecin basitçe bir “yayın çıkarmak” olarak geçirilmediğini söylemeye bile gerek yok. Ayrıca “dergi merkezli” bir örgütlenme faaliyeti olmadığını da. (5) Devrimci Gençlik (ideolojik, politik ve örgütsel olarak), 80 sonrası üniversite gençlik mücadelesinin tamamına (tüm aşamalarına yani dernekler-koordinasyon-kolektif dönemlerine) damgasını vurmakla kalmamış, hazırlayıcısı, yaratıcısı, sürükleyicisi olmuştur.
* * *
1989 yılını da içine alan o iki-üç yıllık dönem, aslında 80 Faşist darbesi sonrasındaki Türkiye tarihindeki (hem egemenler hem ezilenler için) birkaç kırılma noktasının birlikte yaşandığı kritik bir evredir. 8-9 yıllık faşist cendere altında tutulan halk, en ezilen ve aynı zamanda en direngen kesimleriyle ayağa kalkmıştır. Söz konusu olan sadece üniversite gençliğinin mücadelesi değildir, daha sonra 89 İşçi Baharı olarak adlandırılacak olan işçi sınıfının o zamanki yükselen mücadelesidir aynı zamanda ve kamu çalışanlarının neredeyse yoktan var ettikleri yeni hareketidir. Faşizme karşı demokrasi ve emek mücadelesinin bir etkileşimi/sonucu olarak da sosyal demokrat bir parti Türkiye tarihinde ilk kez birinci parti olarak yerel seçim sandığından çıkmış ve neredeyse bütün büyük şehirlerin yönetimine yerleşmiştir. Egemenler için ise Turgut Özal şahsında somutlaşan (6) sağcı, neoliberal tek parti iktidarı değişmiş (1991) ve AKP’ye kadar (2002) ülke koalisyonlarla yönetilmek zorunda kalmıştır.
O dönem içinde ve sonucunda yaşananlar Türkiye sol hareketleri için de kritik değişikliklere neden olmuştur. 80 öncesi sol hareketler içinde en büyük akımları oluşturan başta Kurtuluş ve TDKP olmak üzere Devrimci Yol’un “eski merkezinden bir grup” da yasallaşma sürecine girmiş ve o süreci birer yasal parti ile “taçlandırmışlar”dır. Militarist solun bu sürece yanıtı ise ne yazık ki kendilerini basitçe büyütme amacından öteye gidememiştir. (7)
Tekrar konumuza dönersek, katılaşan ve körleşen otonom zihniyetler bu kadar çarpıcı bir nesnel dönüşüm karşısında bile hiçbir şey olmamış gibi davranabilme “üstün” yeteneğini gösterebilmişlerdir. Bu yetenek öyle bir yetenek ki 2013 yılında bile kendisini bir şekilde de olsa hala “canlı” tutabiliyor. (8)
Aşağıdaki alıntıya bir göz atmak çoook yararlı olacaktır:
“Muhtevası politik olan öznelerin sık sık vurguladığı bir olgudur; ülkemiz gençliği küçük kıpırdanışlar olsa da bugün tam bir ideolojik bulanıklık, yüksek düzeyde örgütsel bir dağınıklık, muhalefette edilgen ve gündelik bir eylemlilik içerisindedir. (…)
Bugün ülkemizde yaşanan durum ideolojik netliğe kavuşmuş, militan tarzda örgütlenmiş bir gençlik mücadelesi perspektifini ve hareketinin eksikliğini sancılı bir biçimde hissettirmektedir.
Bu durum en genel anlamıyla ne kadar 12 Eylül Faşist Cuntası’nın yarattığı depolitizasyonun etkisi, reel sosyalizmin iflası vb. ile açıklanmaya çalışılsa da en somut haliyle mücadeleyi örgütleyen öznelerin sürece müdahalede takındığı tutumla da ilintilidir.”
Bu cümleler 1982 yılında yazılmamış, 88’de, 89’da, 90’da da değil. 2000’de 2005’te ya da 2010’da da değil. Evet bu cümleler 2013’te yazılmış, üstelik 2013’ün Mayıs’ında yazılmış, yani Haziran İsyanı’ndan birkaç gün önce. O müziğin üzerine o kadar çok müzik değişti ki, ama ayak hala aynı ayak. Varsın artık yazan düşünsün, arkasından baktığı camın kırılma katsayısının hata yapmasındaki payını.
Ama yardım isteniyorsa Devrimci Gençlik’ten alınabilir. Devrimci Gençlik’te yazdığı gibi bitirmek gerek; “bu çevrelerin dağıtılması ve unsurlarının somut mücadele platformları üzerinde yeniden konumlandırılmasının kabul edilmesi sağlıklı bir çıkış noktası olarak görülmelidir.”
Dipnotlar:
1) “Devrimci Hareket” tanımlamasının, Devrimci Yol literatüründe özel bir yeri vardır. Zaman zaman o gün sahip olunan (tüm eksikliğine rağmen) örgütsel bütünlüğü ifade etmek için kullanılırken, aynı zamanda devrimi yapacak kadar gelişkin bütünsel bir yapıyı ifade eder. O yüzden bu tanımlamayı bir özel isim olarak kullanmak da bu literatürü kullanma konusundaki “özensizliği” gösterir.
2) Bu arada belirtmek gerekir ki otonomların (otonom zihniyetin) en önemli özelliği, siyasi iktidarı değiştirmeyi hiçbir zaman hedeflemezler.
3) Bu tarihlerde kendisini feshetmeyen, varlığını aynı biçimde devam ettiren otonom yapılar da mevcuttur.
4) Bkz. Devrimci Gençlik Mücadelesi Üzerine, 1989.(devrimcigenclik.net)
5) Devrimci Gençlik, en başından itibaren dergi merkezli bir örgütlenmeye ilkesel olarak karşı durdu. Bu karşı duruş ideolojik bir tercihti. Ancak aynı zamanda 12 Eylül mahkemelerinde yapılan “Devrimci Yol bir dergi çevresiydi” savunmasına karşı bir eleştiri ve politik/örgütsel anlayışın sahiplenilmesi noktasında da bir özeleştiridir. Dergi, Devrimci Gençlik için, sürdürdüğü toplam faaliyetin “sesi”dir sadece.
6) Ki Devrimci Gençlik bu dönemi “Özal Diktatörlüğü” olarak adlandırmıştır.
7) Belki de şu an, toplam olarak Türkiye solunun en önemli zaafların biri hala kendini ‘80 öncesinden “kurtaramamış” olmasıdır. Reddetme ve taklit etme aralığında gidip gelen sol hareketler aradan geçen otuz küsur yıla rağmen hala 80 öncesinin gölgesi altındadır.
8) Ne mutlu ki bize Finlandiya ya da İsveç gibi ülkelerden birinde yaşamıyoruz. Bizim topraklarda sol muhalefet adına her türlü canlı yetişebiliyor. Hele sol jargonu biraz kuvvetli olan, muhalefeti en soldan yapan her megafon kendisine birkaç kulak bulabiliyor.
* Bu yazı ilk olarak Devrimci Gençlik dergisinin internet sitesi devrimcigenclik.com adresinde yayımlanmıştır.
DENİZ DERYA-SENDİKA.ORG
Soru; nereden ve kimle başlanacağıdır? “Bilen kişi”lerin hepsi içeridedir ya da yurtdışına çıkmıştır. Başlama iddiasında olanlar kendilerinin ideolojik-politik yetersizliklerinin farkındadır, daha da ötesi “hareket”in gerçek sahipleri olduklarını düşünmemektedirler. Bulunabilen üç-beş-on kişi düzenli olarak bir araya gelmeye başlar; kim olduklarını biliyorlardır ama ne yapacaklarını bilmiyorlardır. Başladıkları yer “otonom”dur.
Başlanılacak en geri yerden yani güvenilebilecek üç-beş kişiden ve siyasi iddiası en zayıf olan yerden başlarlar. O yüzden (komik olsa da) şaşırtıcı değildir ilk otonomlardan birinin kendisine ATM ismi vermesi; Araştırma, Tartışma, Müdahale.
Daha sonra iddia biraz daha şekillenir, cisimleşir ve ilerler. Otonomların kendisine verdiği isimler de. “Devrimci Yol Taraftarları” olur, “Devrimci Yol’da Birleşik Devrimci Tavır” olur, biraz daha ilerler “Devrimci Yol’da Özgürlük” olur, “Devrimci Hareket” (1) olur. (Devrimci Yol’un kapsamlı bir tarihi yazılsaydı, bu dönem “otonomlar dönemi” olarak anılırdı mutlaka.) Ama iddia hep dolaylıdır, hiçbir zaman “kendisi” (yani Devrimci Yol) olmaz, olamaz. Çünkü bunun nesnel nedenleri vardır; bu isim siyasi iktidarı değiştirme iddiası (2) olmadan kullanılamaz. Çünkü bunun öznel nedenleri vardır; bu isim “iki şahsın” tekelindedir, onlardan icazet almadan kullanılamaz.
O dönem ve o koşullarda hem bir zorunluluk hem de bir tercihtir otonom. Ve işlevseldir. Faşist baskının en ağır olduğu, polis takibinin en sıkı olduğu ve hepsinden önemlisi toplumsal yalıtılmışlığın katlanılmaz olduğu koşullarda birbirine tutunmayı sağlar. Düzenin yozlaştırıcı yaşam tarzına karşı iç denetimi, korunmayı sağlar. Gelecek için hazır olma/hazırlık yapma en önemli iddiasıdır. … Ancak tüm bu işlevleri günlük mücadelenin pratiğinden sağlayamaz çünkü günlük mücadele hem ağır ilerler hem de koşulları çok zorludur. Onun için geçmişe sarılır. O gün için yaptıkları değil, geçmişte yaptıkları motivasyon kaynağıdır. Simgeler, amblemler kadar hayatlarını kaybetmiş yoldaşlar da geçmişle kurulan somut bağlardır. Otonom içindeki düzeyler arası katı hiyerarşi, geçmişte eksik olanın şimdi yapıldığının “iddiası”dır.
Belirli koşullarda önemli bazı işlevleri yerine getirmiş olsa da otonom yapıların en büyük zaafı değişen koşullara ayak uyduramamasıdır. Kalın duvarlar etkileşimi/iletişimi engeller, nesnellik algısı kendinden menkul kalır ve asıl önemlisi zaman ilerledikçe statükoyu değiştirmemek öznel bir tercih halini alır.
“Otonomlar süreci” asıl olarak 89-90’lara kadar sürer. (3) Sonlanmasının daha doğrusu dışa kapalı, iddiası kendisiyle sınırlı otonom yapıların artık gereksizliğinin açığa çıkmasının iki temel nedeni var. Birincisi, herkesin birbirini tanıyıp görebildiği daha açık ortamlar oluşmuştur ve içeriden çıkan ikinci-üçüncü düzey kadroların da katkısıyla bu otonomların ideolojik/politik yetersizliği görülmüştür. İkincisi ise Devrimci Gençlik oluşmuştur.
Bu noktada Devrimci Gençlik’in oluşum sürecine ve sonuçlarına daha ayrıntılı bakmak gerek. Çünkü Devrimci Gençlik süreci, bir tarihsel çizgiyi, ideolojik/politik süreklilik sağlayarak ama değişen dönem ve koşullar içinde yeniden nasıl örgütleneceğini gösteren/kanıtlayan en önemli örnektir.
Aslında sözü edilen otonomların üniversite gençliğine ilişkin ilgisi sürekli olmasa da arasıra nüksetmiş ancak bu hiçbir zaman üniversite gençliğini bir bütün olarak örgütlemeyi ve üniversite mücadelesini bir bütün olarak sürdürmeyi amaçlamamıştır. Sadece, o da zaman zaman üniversite için “sorumlu(lar) atanmış” ve birkaç üniversite öğrencisinin otonom(lar)a örgütlenmesi amaçlanmıştır. Bu toplam anlayış içerisinde kısmi bir değişiklik 1988’de “Demokrat Arkadaş” dergisinin çıkmasında yaşanmıştır.
Aynı dönem içerisinde üniversite gençliğine yönelik olarak çıkan Öğrenci Postası, Gökyüzü, Yarın gibi temelde reformist olan grupların çıkardığı dergi çalışmalarına paralel olarak yayına başlayan Demokrat Arkadaş Dergisi, Devrimci Yol çizgisinde yayın yaptığını iddia eden, ‘80 sonrası ilk yasal yayındır. Ancak bu dergiyi çıkartanlar, o koşullarda çok önemli bir misyonu başlatma cüretini göstermiş olsa da üniversite içerisinde bu çizgiyi örgütleyenler değil, 80 öncesi Devrimci Yol’un çeper ilişkilerinde bulunmuş, 80 sonrası ise üniversite ile doğrudan ilişkisi birkaç kişiyle sınırlı kalmış, çok az sayıdaki bir grup insandan oluşmaktaydı. Ve asıl önemlisi (hem otonom zihniyetinden etkilenen hem de otonomlara bir tepki olarak) dış etkileşime tamamen kapalı oluşları idi.
Oysa aynı dönem içerisinde başta İstanbul ve Ankara olmak üzere üniversitelerde öğrenci dernekleri mücadelesi içerisinde filizlenen bir hareket gelişmekteydi. “Faşizme karşı demokrasi mücadelesi” bu dönemin tercih edilen ana mücadele ekseni idi. Kendisini Devrimci Gençlik olarak deklare etmese de bu çizgiyi (’70li yılların Devrimci Gençlik/Dev-Genç çizgisi) sahiplenerek (ama asıl olarak o günkü mücadelenin gerekleri üzerinde ortaklaşarak) bulunduğu üniversitelerde mücadele eden insanlar, dernekler platformları aracılığıyla birbirleriyle daha tanımlı ilişkiler kurmuş ve öğrenci derneği mücadelesinin kapsamına sığmayacağını düşündükleri bir politik-pratik hat üzerinde yürümeye başlamışlardı. Bu yürüyüş aynı politik hat üzerinde var olduğunu iddia eden Demokrat Arkadaş Çevresiyle mutlaka karşılaşacak/çatışacaktı da. Ve öyle de oldu. Üniversitede bir yandan dernek mücadelesini sürdüren diğer yandan kendi siyasi ekiplerini oluşturmaya çalışan bu insanlar, Demokrat Arkadaş dergisinde de kendilerini ifade etmek, hatta aynı geçmişi sahiplendiklerini iddia eden bu insanların çıkardığı yayında “söz sahibi” olmak istediklerini beyan ettiler. Ancak bu talepleri karşılık bulmadığı gibi reddedildi. Demokrat Arkadaş Çevresi’nin bu tavrı üniversitelerde zaten sınırlı olan ilişkilerini iyice (iki fakülteye kadar) daralttı.
1988 Sonbaharına gelindiğinde Demokrat Arkadaş’tan tamamen umudunu kesmiş ve zaten etkisini yitirmekte olan otonom gruplarla var olan zayıf ilişkilerini de neredeyse tamamen koparmış Devrimci Gençlikçiler yeni bir sürecin içerisinde kendilerini tanımlamaya başlamışlardı. Devrimci Gençlik Koordinasyonu bu dönem içerisinde hızla şekillenmeye başladı.
1989 yılı (özellikle ilkbahar dönemi) üniversitelerdeki Devrimci Gençlikçilerin atılım dönemi oldu. Devrimci Gençlik imzalı bildiriler, afişler, pullar, kuşlamalar kullanılır oldu, Dernek yönetimlerinin çoğunda Devrimci Gençlik listeleri hakimiyet sağladı (Yıldız Üniversitesi, Boğaziçi, İ.Ü. Çapa Tıp, İ.Ü. Hukuk, İ.Ü. Edebiyat, İ.Ü. Basın-Yayın, İTÜ Mimarlık, İTÜ Maden, Marmara İktisat, vs.), Devrimci Gençlik korsan gösterileri (30 Mart Anmasından cezaevi direnişlerine destek olmaya, DGM’lere karşı eylemlerden YÖK’e Hayır eylemlerine kadar) özellikle İstanbul’un dört bir merkezinde (molotof 80 sonrası ilk kez ve her korsan gösteride de mutlaka kullanıldı) yapılır oldu vs. vs. vs. Bu dönem içerisinde Türkiye’nin değişik üniversitelerinde bulunan Devrimci Gençlik ilişkileri bir yandan daha örgütlü hale getirilirken, Devrimci Gençlik ilişkisi olmayan üniversitelerde yeni birimler oluşturuldu. Gelinen noktada başta İstanbul ve Ankara olmak üzere Trabzon, Eskişehir, Bursa, İzmir ve Erzurum’dan oluşan bir merkezi bütünlük sağlanmıştı.
89 yazı ise Devrimci Gençlik (tarihi) için farklı bir öneme sahiptir. Mücadelesinin ve örgütlenmesinin belirli aşamaya geldiğinden hareketle, Devrimci Gençlikçiler bir sıçrama yapmanın gerekli olduğuna karar verdiler; siyasi bir gençlik yayını yani Devrimci Gençlik dergisini çıkarmak. Bunun ön aşamasında ise bir “bildirge” çıkarmak gerekliydi (geçmişte olduğu gibi). Hem geldikleri aşamayı hem de ilerleyecekleri yolu ideolojik-politik olarak bütünsel bir biçimde tanımlamak “zorunlu”ydu, aynı zamanda bunu yaparken sahiplendikleri tarihsel çizgiyi deklare etmeliydiler (Devrimci Gençlik, gençliğin yirmi yılı aşkın devrimci geleneğine sahip çıkma çabasının ’89′lara uzanan somut bir ürünüdür) ve bildirge, merkezi örgütsel bütünlüklerinin (bağımsız) somut göstergesi olmalıydı. ‘89 yazı hummalı tartışmalar, tartışma metinleri ve toplantılarla geçti, neredeyse her bir cümle, her bir sözcük hararetli tartışmalarla belirlendi.
Bu sürece Demokrat Arkadaş Dergisi’ni çıkaranlar da kendi ilişkilerini dağıtarak, doğrudan/dolaylı katıldı, süreç katılmalarını zorunlu hale getirdi. (Böylece bu dergi de misyonunu tamamlayarak son bulmuş oldu.) Ancak bu sürece, zaten gittikçe zayıflamış olan otonom grupların hiçbiri dahil olmadı, dahil edilmedi. Çünkü tüm Devrimci Gençlikçilerin otonomların geldiği noktada, otonomlaşmaya bakışı çok netti, hatta bu bakış bildirgede de çok açık bir şekilde ifade edildi; “Farklı çevrelerin kendi başlarına bir anlam taşımadıkları ve kendi başlarına kaldıkları sürece bunların birer dukalığa dönüşecekleri açıktır, ideolojik ayrışmaya denk düşmeyen bir farklılık ise ancak eylem birliğinin gerçekleştiği mücadele platformları üzerinde yok edilebilir. Öyleyse, Devrimci Hareketin birliği konusunda, bu çevrelerin basitçe bir araya getirilmesi yerine, bu çevrelerin dağıtılması ve unsurlarının somut mücadele platformları üzerinde yeniden konumlandırılmasının kabul edilmesi sağlıklı bir çıkış noktası olarak görülmelidir. Kısacası, Devrimci Hareketin birliği, mevcut çevrelerin federatif birliği olmayacak, bu çevrelerin dağıtılarak aşılmasıyla sağlanacaktır.” (4)
1989 sonbaharında yayımlanan bu “broşür”den çok kısa bir süre sonra da, Ocak 1990’da Devrimci Gençlik dergisi çıkarılmaya başlandı. Ve bugüne dek yani 23 yıl, çok değişik zorlukları aşarak, değişik aşamaları katederekkesintisiz bir şekilde yayınına devam etti. Yaklaşık çeyrek asırlık bu sürecin basitçe bir “yayın çıkarmak” olarak geçirilmediğini söylemeye bile gerek yok. Ayrıca “dergi merkezli” bir örgütlenme faaliyeti olmadığını da. (5) Devrimci Gençlik (ideolojik, politik ve örgütsel olarak), 80 sonrası üniversite gençlik mücadelesinin tamamına (tüm aşamalarına yani dernekler-koordinasyon-kolektif dönemlerine) damgasını vurmakla kalmamış, hazırlayıcısı, yaratıcısı, sürükleyicisi olmuştur.
* * *
1989 yılını da içine alan o iki-üç yıllık dönem, aslında 80 Faşist darbesi sonrasındaki Türkiye tarihindeki (hem egemenler hem ezilenler için) birkaç kırılma noktasının birlikte yaşandığı kritik bir evredir. 8-9 yıllık faşist cendere altında tutulan halk, en ezilen ve aynı zamanda en direngen kesimleriyle ayağa kalkmıştır. Söz konusu olan sadece üniversite gençliğinin mücadelesi değildir, daha sonra 89 İşçi Baharı olarak adlandırılacak olan işçi sınıfının o zamanki yükselen mücadelesidir aynı zamanda ve kamu çalışanlarının neredeyse yoktan var ettikleri yeni hareketidir. Faşizme karşı demokrasi ve emek mücadelesinin bir etkileşimi/sonucu olarak da sosyal demokrat bir parti Türkiye tarihinde ilk kez birinci parti olarak yerel seçim sandığından çıkmış ve neredeyse bütün büyük şehirlerin yönetimine yerleşmiştir. Egemenler için ise Turgut Özal şahsında somutlaşan (6) sağcı, neoliberal tek parti iktidarı değişmiş (1991) ve AKP’ye kadar (2002) ülke koalisyonlarla yönetilmek zorunda kalmıştır.
O dönem içinde ve sonucunda yaşananlar Türkiye sol hareketleri için de kritik değişikliklere neden olmuştur. 80 öncesi sol hareketler içinde en büyük akımları oluşturan başta Kurtuluş ve TDKP olmak üzere Devrimci Yol’un “eski merkezinden bir grup” da yasallaşma sürecine girmiş ve o süreci birer yasal parti ile “taçlandırmışlar”dır. Militarist solun bu sürece yanıtı ise ne yazık ki kendilerini basitçe büyütme amacından öteye gidememiştir. (7)
Tekrar konumuza dönersek, katılaşan ve körleşen otonom zihniyetler bu kadar çarpıcı bir nesnel dönüşüm karşısında bile hiçbir şey olmamış gibi davranabilme “üstün” yeteneğini gösterebilmişlerdir. Bu yetenek öyle bir yetenek ki 2013 yılında bile kendisini bir şekilde de olsa hala “canlı” tutabiliyor. (8)
Aşağıdaki alıntıya bir göz atmak çoook yararlı olacaktır:
“Muhtevası politik olan öznelerin sık sık vurguladığı bir olgudur; ülkemiz gençliği küçük kıpırdanışlar olsa da bugün tam bir ideolojik bulanıklık, yüksek düzeyde örgütsel bir dağınıklık, muhalefette edilgen ve gündelik bir eylemlilik içerisindedir. (…)
Bugün ülkemizde yaşanan durum ideolojik netliğe kavuşmuş, militan tarzda örgütlenmiş bir gençlik mücadelesi perspektifini ve hareketinin eksikliğini sancılı bir biçimde hissettirmektedir.
Bu durum en genel anlamıyla ne kadar 12 Eylül Faşist Cuntası’nın yarattığı depolitizasyonun etkisi, reel sosyalizmin iflası vb. ile açıklanmaya çalışılsa da en somut haliyle mücadeleyi örgütleyen öznelerin sürece müdahalede takındığı tutumla da ilintilidir.”
Bu cümleler 1982 yılında yazılmamış, 88’de, 89’da, 90’da da değil. 2000’de 2005’te ya da 2010’da da değil. Evet bu cümleler 2013’te yazılmış, üstelik 2013’ün Mayıs’ında yazılmış, yani Haziran İsyanı’ndan birkaç gün önce. O müziğin üzerine o kadar çok müzik değişti ki, ama ayak hala aynı ayak. Varsın artık yazan düşünsün, arkasından baktığı camın kırılma katsayısının hata yapmasındaki payını.
Ama yardım isteniyorsa Devrimci Gençlik’ten alınabilir. Devrimci Gençlik’te yazdığı gibi bitirmek gerek; “bu çevrelerin dağıtılması ve unsurlarının somut mücadele platformları üzerinde yeniden konumlandırılmasının kabul edilmesi sağlıklı bir çıkış noktası olarak görülmelidir.”
Dipnotlar:
1) “Devrimci Hareket” tanımlamasının, Devrimci Yol literatüründe özel bir yeri vardır. Zaman zaman o gün sahip olunan (tüm eksikliğine rağmen) örgütsel bütünlüğü ifade etmek için kullanılırken, aynı zamanda devrimi yapacak kadar gelişkin bütünsel bir yapıyı ifade eder. O yüzden bu tanımlamayı bir özel isim olarak kullanmak da bu literatürü kullanma konusundaki “özensizliği” gösterir.
2) Bu arada belirtmek gerekir ki otonomların (otonom zihniyetin) en önemli özelliği, siyasi iktidarı değiştirmeyi hiçbir zaman hedeflemezler.
3) Bu tarihlerde kendisini feshetmeyen, varlığını aynı biçimde devam ettiren otonom yapılar da mevcuttur.
4) Bkz. Devrimci Gençlik Mücadelesi Üzerine, 1989.(devrimcigenclik.net)
5) Devrimci Gençlik, en başından itibaren dergi merkezli bir örgütlenmeye ilkesel olarak karşı durdu. Bu karşı duruş ideolojik bir tercihti. Ancak aynı zamanda 12 Eylül mahkemelerinde yapılan “Devrimci Yol bir dergi çevresiydi” savunmasına karşı bir eleştiri ve politik/örgütsel anlayışın sahiplenilmesi noktasında da bir özeleştiridir. Dergi, Devrimci Gençlik için, sürdürdüğü toplam faaliyetin “sesi”dir sadece.
6) Ki Devrimci Gençlik bu dönemi “Özal Diktatörlüğü” olarak adlandırmıştır.
7) Belki de şu an, toplam olarak Türkiye solunun en önemli zaafların biri hala kendini ‘80 öncesinden “kurtaramamış” olmasıdır. Reddetme ve taklit etme aralığında gidip gelen sol hareketler aradan geçen otuz küsur yıla rağmen hala 80 öncesinin gölgesi altındadır.
8) Ne mutlu ki bize Finlandiya ya da İsveç gibi ülkelerden birinde yaşamıyoruz. Bizim topraklarda sol muhalefet adına her türlü canlı yetişebiliyor. Hele sol jargonu biraz kuvvetli olan, muhalefeti en soldan yapan her megafon kendisine birkaç kulak bulabiliyor.
* Bu yazı ilk olarak Devrimci Gençlik dergisinin internet sitesi devrimcigenclik.com adresinde yayımlanmıştır.
DENİZ DERYA-SENDİKA.ORG