2011’deki ABD’deki “Wall Street İşgal” hareketinin tüm ülkeye yayılması ve mali sermayenin kalbinin attığı bulvarlardaki kapitalizm karşıtı gösterilerin akabinde “işgal (occupy)” kavramı sol muhalif gündeme ve yazına yerleşti. Gezi Direnişi ve bu kalkışmanın kimilerince salt işgal olarak değerlendirilmesiyle birlikte bizler de “işgal” olgusu ve kavramıyla sık sık karşılaşmaya başladık.
Oysa işgal ne yeni bir görüngü ne de henüz icat edilmiş
mücadele aracı. h2o kitap tarafından
yayınlanan İşçi Sınıfı Araf’ta, Devrimin
Kıyısında Fransa-Haziran 36 adlı kitap işçi sınıfının bu önemli
mücadele aracının tavizsiz bir şekilde kullanıldığı tarihsel bir dönemece ait
bir hatırlatma niteliğinde. Ancak bu kez karşımızda olan bir parkın ya da caddenin
işgali değil fabrika işgalleri.
Grev yetmez: Genel
grev
ABD'de başlayan ve kısa sürede tüm dünyayı etkileyen 1929
dünya ekonomik krizinin Avrupa'daki en doğrudan etkisi faşizm olmuştu. Artan
hayat pahalılığına ve işsizliğe karşı yükselen işçi muhalefetini bastırmanın
aracı olan faşizm İtalya'nın ardından 1933'de Almanya'da Nazilerle iktidar
olmuştu. 1934'de Fransa'da ve İngiltere'de faşist hareket hamle yapar ancak
işçi hareketinin direnciyle geriletilir. Bu tarihten sonra özellikle Fransa'da
işçi sınıfının politikleşmesi artar ve gündemden düşmeyen grev dalgalarıyla
gücünü ortaya koyar.
1936 Haziran’ından
itibaren grevler genel greve ve fabrika işgallerine dönüşür. 10’dan az işçi
çalıştıran işletmelere dahi sıçrayan, metal işkolundan cam temizleme
işçilerine, alışveriş merkezleri çalışanlarından büro emekçilerine kadar
yayılan; veresiye defterlerini doldurup duran esnafın müthiş desteğini alan,
kısacası Fransa’yı yöneten ve sömüren 250 zengin aile dışında tüm topluma
yayılan bir harekettir. Her iş koluna her şehre sıçrayan bir grev dalgasıdır
söz konusu olan, kelimenin tam anlamıyla genel grev kasırgası. Halkın tüm
katmanları mücadeleye katılır, köylüler bile işçileri desteklemek üzere hareket
geçer.
Genel grev yetmez: Fabrika
işgalleri
İşçi Sınıfı Araf’ta, kitabının yazarları Jacques Danos
ve Marcel Gibelin hareketin büyüklüğünü, gücünü ve hepsinden önemlisi
meşruiyetini çok çarpıcı bir örnekle gösteriyorlar. Fırınların ekmek
üretebilmesi için mazota ihtiyacı vardır ancak mazot depolarının grevci
işçileri grevin kırılacağı endişesiyle fırıncıların ihtiyacını karşılamazlar.
Gidilen bir başka mazot deposu işçileri güçlükle ikna edilir.
Fakat bu örnek
hareketin yaygınlığını ve kararlılığını göstermesinin ötesinde bir o kadar
önemli bir niteliğine de işaret ediyor: İşgal, fabrika işgalleri.
Hem Türkiye’de hem de dünyada yakın tarihte pek çok tanık
olduğumuz gibi herhangi bir işletmedeki grev çok nadiren başarılı olmakta ve işçiler
lehine sonuç alınmaktadır. Bunun başlıca nedeni şüphesiz ki grevin tek işletme
ile sınırlı kalması ve sınıfın diğer kesimlerinden ve mücadele alanlarından
yalıtık olmasıdır.
Fakat bundan da önemlisi patronların, sermayedarların grev yapılan fabrikaya girip çıkabilmeleri, böylelikle hem önceden üretilmiş stok malları satıp iktisadi darlık çekmemeleridir. Hatta
meşruiyetini çok çarpıcı bir örnekle gösteriyorlar. Fırınların
ekmek üretebilmesi için mazota ihtiyacı vardır ancak mazot depolarının grevci
işçileri grevin kırılacağı endişesiyle fırıncıların ihtiyacını karşılamazlar.
Gidilen bir başka mazot deposu işçileri güçlükle ikna edilir.
Fakat bu örnek
hareketin yaygınlığını ve kararlılığını göstermesinin ötesinde bir o kadar
önemli bir niteliğine de işaret ediyor: İşgal, fabrika işgalleri.
Yeni bir hayat, başka
bir dünya
Fabrikalarda yatıp kalkan işçilerin beslenme ihtiyaçlarını
gidermelerinden aile içi sorunlarla baş etmelerine kadar pek çok konu yeni bir
toplumsal doku ve düzenin hâkim olduğunu göstermektedir.
Ancak bu yeni toplumsal durum sadece gündelik hayat devingenliği ile sınırlı değil. Yenilenen gündelik hayatın dışında siyasi alanda da değişim gerçekleşmiştir. Halk Cephesi kurulmuş, bileşenleri Sosyalist Parti ve Komünist Parti oy patlaması yaşamıştır. Ancak bu partiler işçi sınıfının bu ilgi ve takdirine ne kadar cevap verebilmişlerdir? Tüm ülkeye yayılmış ve neredeyse tüm yurttaşların katıldığı böylesine devasa, güçlü ve kararlı bir hareket, genel grev ve fabrika işgalleri nasıl olur da devrime dönüşemez? İşçi sınıfının kendi yeryüzü cennetini yaratmaktan alıkoyan ne idi? İşçi sınıfı Araf’tan neden döndü?
İşgal dersleri
Bu soruların cevapları kitabın ayrıntılı ve çok açık
anlatımı sayesinde kendiliğinden yanıtlanıyor. Fakat bu yanıtlar okuyucuyu yeni
sorularla da buluşturuyor. Özellikle Gezi Direnişi sıcaklığını korurken ve
akabinde hayata geçen park meclisleri ya da forumları her şeye rağmen halen
devam ediyorken. Okuyucu ister istemez hataları ve kazanımları bugün ile
kıyaslayacaktır.
Bugün sahip
olduklarımız
Kazanımlar, işte burası çok önemli: Haziran 36’da gerçekten
Araf’tan dönülüyor. Ancak yine de eli boş değil. Bugün sahip olunan yıllık
ücretli izin hakkını Haziran 36’nın işçi mücadelesine borçluyuz. O tarihten
önce Tatil yoktu, turizm bir işkolu olmamıştı. Toplu sözleşme hakkı yine O
günlerin kazanımı! Haftalık çalışma süresinin ücretlerde herhangi bir düşüş
olmaksızın 48 saatten 40 saate düşürülmesi de sınıfın söke söke aldığı bir
kazanımdı. Bugün Türkiye’de 45 saat, fakat Fransa’da 2001’den beridir 35
saattir.
Bir park işgal edilmişti, şimdi pek çok park işgal
altındadır. Kazanımları ve nasıl kazanılacağını konuşmak için Haziran 36 iyi
bir örnek.
Ziya Ramadani
İşçi Sınıfı Araf’ta, Devrimin
Kıyısında Fransa-Haziran 36
Jacques Danos-Marcel
Gibelin
h2o kitap, Eylül 2013
15x23 cm, 236 sayfa.