Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, dershanelerin kapatılması konusunda, Gülen cemaatinin bu kararı AKP’ye yakıştırama...
Zaman Gazetesi Genel Yayın
Yönetmeni Ekrem Dumanlı, dershanelerin kapatılması konusunda, Gülen cemaatinin
bu kararı AKP’ye yakıştıramadığını söyledi. Dumanlı, “Camianın hassasiyetini
doğru okumak şart: Onlar 12 Eylül ve 28 Şubat yönetiminin bile yapmadığı kapatma
hamlesini şu zamana kadar gönül dostu saydığı ve bütün demokratik adımlarına
destek verdiği AK Parti’ye yakıştıramıyor” dedi.
Yazısında demokratikleşme
paketini örnek gösteren Dumanlı, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bu durumu çözmesi
gerektiğini belirterek, “Dershane konusundaki tabii mecraya yöneliş, ne Başbakan
için nakisedir; ne hükümet için. Aksi, büyük bir iletişim kazasıdır ki onlarca
yıl kapanmayacak derin yara açılmış demektir” ifadelerini kullandı.
Ekrem Dumanlı’nın “Dershane
realitesi, Çin işkencesi ve çözüm” başlığıyla yayımlanan (14 Ekim 2013)
yazısının ilgili bölümü şöyle:
DERSHANE REALİTESİ, ÇİN İŞKENCESİ VE
ÇÖZÜM
Dikkatli okurlarımız gayet
iyi biliyor ki dershanelerin kapatılması konusunda gayet sakin bir yayın tavrı
sergiledik. Hâlâ da öyleyiz.
Lakin, sağ olsun, Milli
Eğitim Bakanı’mız, haftanın hemen her günü demeç vermeye ve insanları incitecek
laflar sarf etmeye başladı. Ona bir de bazı işgüzarların (daha nazik bir tabir
bulamadığım için işgüzar diyorum) eğitim ile uzaktan yakından ilgisi olmayan
polemikleri de eklenince bir şeyler söylemek şart oldu. Zira eğitim meselesi ne
Çin işkencesi gibi insanların alınlarına tıp tıp su damlatmakla çözülebilir; ne
de laf ebeliği yapılarak ve gönül yıkılarak…
Her şeyden önce şu gerçeği söylemekle mükellefiz: Dershane
meselesi, tıpkı eğitimle ilgili diğer konular gibi, sadece bir camianın ya da
bir sektörün değil; ülkenin meselesidir. Dershaneler konusunda takınılan
buyurgan ve yasakçı tavra tam da bu yüzden karşı çıkmak gerekiyor. Hangi açıdan
bakarsan bak bir yanlışlık var bu işte. Özel teşebbüse ‘kapatırım’ demenin bir
mantığı olmadığı gibi, sınav sayısını 36’ya (tepki görünce 12’ye) çıkarırken de
dershanenin gereksizliğinden bahsetmenin doğru yanı yok.
Neymiş? Fakir aileler dershaneye öğrenci gönderirken
zorlanıyormuş; hatta malını mülkünü satmak zorunda kalıyormuş. Diyelim ki bu tez
doğru. Çözüm kapatmak mı? Özel okullar, dershanelerin iki-üç katı fiyat alıyor
ve hiçbir fakir aile çocuğunu özel okulda okutamıyor. Onları da acilen kapatmak
mı gerekiyor? Kaldı ki dershaneler fakir öğrencilerin kurtuluş simididir. Çünkü
özel okullara para yetiştiremeyen aileler ara bir formül olarak çocuklarını
dershaneye gönderiyor. Eğitimdeki eşitsizlik ancak dershanelerle
giderilebiliyor. Dershaneler kapatılırsa özel okula çocuğunu gönderen yine
gönderecek; ama dershanenin kapattığı uçurum adaletsiz bir yol açacak ve korkunç
vebal Milli Eğitim’in omuzlarına binecek... Dershanelerin kapanması kurs alma
ihtiyacını ortadan kaldırmadığı için korsan kursçuluk patlayacak. Fakir öğrenci
velisi, merdivenaltı kurslarla nasıl baş edecek?
MEB diyor ki, “Ey dershaneler özel okula dönüşün, size destek
sağlayalım…” Madem destek sağlayacaksın adamlar dershaneyken de aynı şeyi
yapsana! Madem derdiniz fakir aileler, dershaneciler tarafından bir fon
kurulmasını, mali durumu zayıf olan talebelerin o fondan yararlanmasını; hatta
heba edilen eğitim kaynaklarından da bu fona destek verilmesini sağlarsın; olur
biter. Tabii maksadınız mali durumu zayıf öğrencileri ve ailelerini korumak
ise...
Fevkalade incitici ve rencide edici bir mazeret: Dershaneler
elindeki rantı bırakmak istemediği için okula dönüşmek istemiyor. Gülünç! Özel
okula dönüştüğünde öğrenciden alacağı ücret ikiye üçe katlanacakken adam niye
mali sebepten dolayı kapanmaya razı olmasın ki! Eğitim camiasının bir bölümünü
tahrik edici bir laf: Yasa çıkarılacak ve artık dershanelerin tabelalarında MEB
yazmayacakmış. Yazmazsa yazmasın; zaten özel işletmelerin kapısında herhangi bir
bakanlığın bangır bangır bağırması hata. Kaldı ki dershaneler gireceği sınavda
kendini yeterli bulmayan öğrenciye kurs veriyor; diploma da dağıtmıyor,
sertifika da. Yani, meşruiyetlerini MEB’in mühründen değil; arz talep
dengesindeki ilgiden ve bilgiden alıyor. Kurs almak mecburi bir eğitim değil ki
bakanlığın şefkat ve merhamet kanatları altında yaşıyor olsun. Dershaneciler
serbest piyasa ekonomisinin en tabii kurallarını hatırlatınca aba altından sopa
göstererek “tevhid-i tedrisat”tan bahsedenler oluyor. Az daha sıkışsa bazıları
İstiklal Mahkemeleri’nden bile bahsedecek ve bu savrulmayı içine sindirebilecek.
Yazık.
Dershanelerin kapanmasına karşı çıkmayı, ‘cemaat’ meselesi
gibi değerlendirmek yanlış. Fethullah Gülen Hocaefendi bu tartışma daha ilk
çıktığında söyleyeceğini söyledi ve “Kapanırsa kapansın hizmet duracak değil
ya…” diye özetleyebileceğim bir yaklaşım sergiledi. Belki de çok ağır bir
sitemdi bu. Bazı dershaneciler de, “Cemaat zaten okulculukta usta; asıl zararı
dershane sektörünün çoğunluğunu temsil eden bizler göreceğiz.” diyor. Aslında
kimse zarar görmez; demokrasimiz ve yönetim biçimimizden gayrı.
Camianın hassasiyetini doğru okumak şart: Onlar 12 Eylül ve
28 Şubat yönetiminin bile yapmadığı kapatma hamlesini şu zamana kadar gönül
dostu saydığı ve bütün demokratik adımlarına destek verdiği AK Parti’ye
yakıştıramıyor. Parti tabanı da, hatta vekillerinden bakanlarına kadar, dershane
kapatma konusundaki usul ve üslubu tasvip etmiyor. “Memleketin bütün meselesi
bitmiş de sıra buna mı gelmiş?” diyen sade vatandaş (özellikle de muhafazakâr
kitle) makul bir gerekçe istiyor. Kapatma yönünde serd edilen sebep ve vesileler
inandırıcı değil; o yüzden kırgınlık had safhada. Dershane kapatılmasında ısrar
edildikçe akla başka şüpheler de gelmiyor değil maalesef.
Dershane konusundaki
kördüğümü Başbakan Erdoğan çözmeli. Nasıl mı? Tıpkı başka konularda olduğu gibi
halkın dershane mevzuundaki endişelerini dikkate alarak. Düşünün; ağustosta
Türkmenistan’dan dönerken gazetecilere anadilde eğitimin özel okullarda bile
olsa ülkeyi böleceğini ve seçim barajının düşürülmeyeceğini kesin bir dille
ifade etmişti. Bir buçuk ay sonra itiraz ve talepleri göz önüne alan Başbakan,
her iki konuyu da Demokratikleşme Paketi kapsamına aldı. Bu kadar kısa süre
içinde ortaya koyduğu tavır değişikliğini makul gerekçelerle halka izah etti.
Dershane konusundaki tabii mecraya yöneliş, ne Başbakan için nakisedir; ne
hükümet için. Aksi, büyük bir iletişim kazasıdır ki onlarca yıl kapanmayacak
derin yara açılmış demektir...
Hiç yorum yok