“Helal et” dedikleri, bizdeki usul hayvan kesimi haram mı, helal mi?
“Yerde yürüyen hayvanlar ve iki kanadıyla uçan kuşlar da sizin gibi ümmetlerdir. Biz O kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık. Sonra hepsi Rablerinin huzuruna toplanıp getirilirler.”
En’am Suresi 38. Ayet
Geçen yaz bir dostu ziyarete Çamlıhemşin’e gitmiştik. Biraz dolaşalım çevreyi dedik, o güzelim doğa burnumuzdan geldi. Bir komşuları ailecek bir buzağıyı kesiyorlar. Herhalde kesmeyi de bilmiyorlar, ortalık kan gölü… Boynunun yarısı kesilmiş buzağıcık kalkmaya çalışıyor, çevresindekiler sırıtarak, kahkaha atarak şakalaşıyor. O “insanlar” bizden yana bakınca buzağı ayağa kalktı, kafası sallanıyor, sendeliyor. Müthiş öfkelendim, hani misafir olmasam… derhal buradan gidelim, dedim. Daha fazla kan çıkmadan… Güya solcu bir aileymiş bunu yapanlar…
Altı ay et yiyemedim. Fakat çare mi… Tam olarak bırakmak gerek diyor duygularım, aklım diyor ki “bu genetiğimize, doğamıza aykırı…” İki arada bir deredeyim.
Şimdi “Kurban Bayramı” geldi çattı, yine o bildik vahşi görüntüler istemesek de gözümüze sokulacak. Biri hiç aklımdan gitmiyor. Boğa kaçıyormuş güya, onu kesecek iki ayaklı yaratık, hayvancağızın bacaklarını baltayla doğramış önce dizden aşağıya. Şimdi bu et “haram” değil mi? Ne deniyor El-Maide suresi 3. Ayet: Başka bir hayvan tarafından öldürülmüş hayvanın eti haramdır.
Helal gıda, helal et ne demek İslam’a göre. Haram ne demek? Bu konuda Kuran’a mı dayanacağız geleneklere mi? Dini geleneklerin çoğu İslam’a, Kuran’a aykırı aslında.
“Allah size ancak ölüyü, kanı, domuz etini ve bir de Allah’tan başkasının adına kesilen hayvanları haram kıldı. Bununla beraber kim bunlardan yemek mecburiyetinde kalırsa taşkın ve mütecaviz olmamak şartıyla yiyebilir. Şüphesiz Allah bağışlayıcıdır, merhamet edicidir.”
En-Nahl Suresi 115. Ayet
Durum gayet açık: İslam’ca haram sayılan sadece iki şey var. Biri hayvanın putlara veya başka “Tanrılara” adanarak öldürülmesi. Tanrının birliği kavramından ötürü hakaret ve haram sayılıyor. İkincisi tümüyle sağlık gerekçesine dayalı. Ölü hayvanı yemeyin. Çünkü kokuşma başlamıştır. Hele Arabistan’ın sıcak iklimini düşünün, bir saat içinde et zehirli hale gelebilir.
Başka yiyecek bulunamamışsa bunlar bile affediliyor.
Demin sözünü ettiğimiz El- Maide Suresi 3. Ayet kesimi ve “doğru eti” daha ayrıntılı tanımlıyor. “Kesim” deniyor, çünkü o dönem daha acısız başka bir öldürme yöntemi yok. Bir cisimle vurulmuş ve ölmüş hayvan eti de yasaklanıyor, yine aynı sebepten. Ve bir de şu sebepten: Diyelim avcısınız hayvanı okladınız, ama kaçtı. Sonra onu bir yerde ölü buldunuz. Ama ne kadar zaman sonra buldunuz, o zamana dek kokuşma başladı mı? Nedenler gayet net. Hayvanın ölürken ne durumda bulunduğunu görmeniz gerek.
Bu yazının amacı kurbana ve “Kurban Bayramına” karşı durmak değil. O ayrı tartışma konusu ve bugünün dindarlarının büyük çoğunluğu o konuda da hepten cahil. Bu yazının konusu “İslami usulde kesim” denen şeyin İslam’a ve Kuran’a uygun olup olmadığını irdelemek. Kurban insanlığın binlerce yıllık bir geleneği. Kuran’da en açık El-Bakara Suresi 196. Ayette tanımlanıyor. Orada da gayet berrak ifadeler… Ve o ifadeler bugünkü geleneğe nasıl dönüşmüş, hayret verici. Ayette Hacca giderseniz kurban kesin, gidemezseniz de kurban kesin. Kurban kesemiyorsanız oruç tutun buyruluyor. Ne Kurban bayramından söz ediliyor ne de her yıl bunu tekrarlamak zorunluluğundan. Hanefi mezhebi Kuran’ı gide gide bugünkü gibi yorumlamış, deniyor. Yaşar Nuri’nin deyişiyle acaba Hanefi mezhebi mi yoksa Emevi otokrasisi mi? Öte yanda ne Kuran’da ne de Hz. Muhammed’in hayatında herhangi bir bayram ritüeli yok.
Fikriyat.net de Mehmet Yaşar Soyalan şöyle yazar örneğin: “Hac dışında kurban kesmenin dini bir gereklilik olduğunu savunanlar peygamberimizin sahih ve mütevatir hadislerinde yeterli malzemeleri bulamayınca Kur’an’dan konu ile ilgisi olmayan bazı sure ve ayetleri bu ibadetin varlığına delil olarak getirilmiştir. Bu sure ve ayetlerin en meşhuru ise Kevser suresidir. Surenin “Fesalli li rabbike vanhar” ayeti “rabbin için namaz kıl kurban kes” şeklinde anlaşılarak, her durumda kurban kesmenin namaz gibi dini bir gereklilik olduğu ifade edilmiştir. Bu anlayış özellikle Hanefi mezhebi taraftarlarınca zorunlu bir uygulama olarak algılanmış ve bu mezhebinin vacip anlayışı çerçevesinde şekillendirilmiştir.” Yazar devamla o yorumun ne denli yanlış olduğunu ayrıntılandırıyor.
22 Şubat 2000 tarihli bir Milliyet haberi:
Hayvanseverlerin desteğiyle düzenlenen "kurban kesimi" toplantısında, hayvanların Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi bayıltılarak kesilmesi gerektiği görüşünde birleşildi.
Kurban Bayramı'nda sokak ve açık alanların kan gölüne döndüğü, bilinçsizlik yüzünden hayvanlara büyük acı verildiği, sokaklarda yaralı halde eli bıçaklı insanlardan kaçan hayvanlara rastlandığı görüşünden yola çıkan hayvanseverler, kurban kesimi konusunda harekete geçti.
Doğa ve Sokak Hayvanlarını Koruma Derneği (Doshayad), İstanbul Veteriner Odası'na başvurarak ortak bir toplantı düzenledi. Atatürk Kültür Merkezi'nde dün yapılan toplantıda tartışma yaratacak ilginç fikirler ve yaklaşımlar ortaya atıldı.
Toplantıda bayıltılarak yapılan kesimin İslamiyet’e uygun olduğu vurgulandı. Kesimlerde en uygun bayıltma yönteminin elektrikli cihazla yapılan olduğu belirtilirken, psikiyatrist Haydar Dümen, bu cihazdan her köye alınmasını istedi.
Hayvanseverlerin gözyaşı döktüğü toplantıda Prof. Dr. Hüseyin Hatemi de, hacca gitmeyenlerin kurban keserek şehri kan gölüne çevirmelerinin anlamının olmadığını söyledi.
Toplantıyı yöneten İstanbul Veteriner Hekimleri Odası Başkanı Prof. Dr. Tahsin Yeşildere, insani kesimle, İslami kesim arasında fark olmadığını vurguladı. Hayvanlara acı vermemek gerektiğinin altını çizen Yeşildere, bu konuda Diyanet İşleri Başkanı'nın verdiği fetvaları anımsattı.
İslam'a uygun
İ.Ü İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi ve eski müftü Doç. Dr. Fahri Kayadibi, Kuranıkerim'e ve Hz. Muhammed'in sözlerine bakıldığında hayvanlara eziyet etmenin günah olduğunun anlaşıldığını söyledi. Kayadibi hayvanlara yapılan eziyet ve cezaların aynısının ahirette bu kişinin başına geleceğini anımsattı.
En güzel kesim yolunun "bayıltarak kesim" olduğunu, bunun da İslam’a ters düşmediğini belirten Kayadibi, "Türkiye'de birtakım sıkıntılar çıkacaktır. Çünkü kırsal alanda kontrolsüz kesime alışılmış. Almanya'ya giden bazı vatandaşlarımızın lavabo, balkon ve tavana hayvanı asarak kurban kestiği görülmüştür. Bu tür insanlar dini yönden cahil oldukları için böyle kesim yapıyorlar" diye konuştu.
Helal gıdayı Kur’an’a neden sormuyorsunuz ?
(Yaşar Nuri Öztürk'ün Yurt Gazetesi'ndeki 12 Ağustos 2012 tarihli yazısı)
Din üzerinden çıkar sağlamanın en acımasız oyunlarından biri de yıllardır gündemde olan ve son günlerde yeniden hararetlenen ‘helal gıda aldatmacası’dır. İç içe yalanlar, iç içe istismarlar, iç içe iftiralarla dolu bir tezgâhtır bu. Allah ile aldatmanın en yaman eylemlerinden biridir.
Bir yandan ‘Devletin depolarındaki yüzbinlerce ton GDO’lu buğdayın ekmek yapılmak üzere hazırlandığı’ manşetlere çıkıyor (11 Ağustos 2012 Yurt Gazetesi), öte yandan ‘helal gıda’ sertifika ve patent çalışmalarına ilişkin haberler arzı endam ediyor. GDO’lu buğdayları halka yedirenler ‘helal gıda’ patentlerini ne için verir acaba? Bu halk bugüne kadar ‘haram gıda’ mı yiyordu. Yiyordu da, halkı haram gıda yemekten bunlar mı kurtaracak? Onlarca Mâûn ihlali sırtlarında irinli bir kambur gibi duran bunlar…
Kitleler aldatılıyor. Hiç değilse bu münasebetle birileri de çıkıp Kur’an’ın ‘helal gıda’ anlayışından söz etsin! O da yok. Kur’ansal gerçeklerin üstü namertçe örtülüyor ve İslam, gözümüzün içine baka baka, Allah’a ve dine iftira tezgâhlarıyla hayasızca kirletiliyor.
‘Helal gıda aldatmacasının mahiyetini ben, ‘Allah ile Aldatmak’ kitabımda ayrıntıladım. Burada küçük bir özet vereceğim.
Bu çıkar tezgâhı ilkin Avrupa’da yaşayan Müslümanları aldatmak için işletildi. Deniz Feneri, Yimpaş, Kombassan dinci soygunlarından çok önce… İslam fıkhına yalan söyleterek “Yahudi ve Hıristiyanların kestikleri etler yenmez” sloganıyla Müslümanları aldatıp hijyen kurallarına uymadan kesilmiş kaçak etleri “İslamî kurallara göre kesilmiş” veya ‘helal gıda’ teranesiyle hem de daha yüksek rakamlarla sattılar.
1990’lı yılların birinde Türk Başkonsolosluğu’nun davetiyle konferans için Hamburg’a gitmiştim. Havalimanından aldılar. Akşam yemeğini başkonsolosluk konutunda yiyecektik. İçeri girdik; başkonsolos çok öfkeli ve üzgündü. Sebebi ben sormadan o anlattı: “Hocam, din istismarı, düşünebileceğiniz boyutları aştı, artık tam bir çeteciliğe, tam bir dehşete dönüştü. Adamlar, Almanların sattıkları etlerin kullanım tarihi geçmişlerini toplamış, üzerlerine ‘helal gıda’ damgası vurup Almanın sattığı fiyatın bir buçuk katına bizim yurttaşlara satmışlar. Yiyenlerin bir kısmı zehirlenmiş. İçlerinde ağır vakalar var. Durum bize intikal ettirildi. Ben biraz önce hastaneden geldim. Bu nasıl iştir hocam, böyle din mi olur, böyle Müslümanlık mı olur. Almanlar bu olup bitenleri izliyor. Bu adamlar bize ve dinimize neden saygı duysun?”
İşte size, helal gıda tezgâhından bir kesit. Eşeleyin, hemen hepsinde buna benzer çıkar oyunları göreceksiniz. Dillerine doladıkları temel üçkâğıt şu: “İslamî kurallara göre kesilmiş et…”
“İslamî kurallara göre kesilmiş” ne demek? Böyle bir kıstas mı var? Müşriklerin kestikleri etler yenmez, Ehlikitap denen Yahudi ve Hıristiyanların kestikleri yenir. Buna ilave edilecek bir tek kural var: Kesimin hijyenik olması. Başka bir kural yok. Bir mezhebin fetvasıyla değil, bütün mezheplerin ittifakıyla, Ehlikitap diye anılan Yahudi ve Hıristiyanların kestikleri etler, hiçbir kayıt ve şart aranmaksızın helaldir; yenir. Yeter ki kesilen hayvan, eti helal bir hayvan olsun. Bu gerçek halktan saklanarak ‘helal gıda’ veya ‘İslamî usulle kesim’ rantçılarına vurgun imkânı hazırlanmaktadır.
Allah ile aldatmanın muhteris vurguncuları, ‘helal’ kavramını birtakım uydurma yollarla belirlerken başkalarının hakkına tecavüzün bir haramlaşma sebebi olduğuna asla değinmezler. Onların aldatmalarına maruz kalan halk da bu gerçeği onlara asla hatırlatmaz. Onlar soymaya, halk da soyulmaya devam eder.
MÜŞRİKLERİN KESTİKLERİ YENMEZ İSE…
Meseleyi Kur’an verileri açısından iyice tahlil ederseniz şu dehşet verici manzarayla karşılaşırsınız: Kestikleri yenmeyecek olanların başında bu ‘helal gıda’ kalpazanları gelmektedir. Çünkü bunlar dine yalan söylettikleri, yani Allah’a iftira ettikleri ve riyakârlık yaparak halkı aldattıkları için Mâûn suresinin beyanlarına göre ‘hükmen müşrik’ durumundadır. Ve müşriklerin kestikleri etlerin yenmeyeceğinde en küçük bir tartışma yoktur. Ayrıca Kur’an, müşrikleri ‘bizatihi pislik: neces’ olarak nitelemektedir. (Tevbe suresi, 28) Pisliğin helal gıda üretmesi nasıl düşünülebilir?! Meseleye Kur’an açısından bakanlar, bu ‘helal gıda’ aldatmacılarının, esasında ‘haram gıda’ sektörü yarattıklarını anlamakta gecikmezler.
Yaptıkları iş, açık bir Mâûn suresi ihlalidir.
Mâûn suresi ihlalleri, bu ihlali yapanları hem müşrik damgasıyla damgalar hem de ‘haram yiyici’ damgasıyla. Hal böyle iken bunlar ‘helal gıda’dan nasıl söz edebilirler?!
Evet, Yaşar Nuri Öztürk’ün görüşü de böyle. Şimdi,
SONUÇ: Tutucu zihniyet bir hastalıktır. Bu zihniyet dindar görünümde de çıksa karşımıza, dindar olmayan görünümde.. de bir illettir. Dindar tafralarına bakmayın, dinin olumlu özüyle bir ilgisi yoktur. Etleri yenmek için hayvanlar en az acı verici yöntemlerle öldürülmelidir ve sunduğumuz gibi buna karşı Kuran’da ve sünnette hiçbir engel bulunmamaktadır.
Kaan Arslanoğlu-insanbu.com