Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası ve TKP birbirinden ayrı ama aynı amaçtaki girişimler... Birini İstanbul'da aydınlar diğerini Ru...
Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası ve TKP birbirinden ayrı ama aynı amaçtaki girişimler... Birini İstanbul'da aydınlar diğerini Rusya'da savaş esirleri kurdu ama her ikisi de Komintern'e bağlı. Kominter'ne bağlılık iyi mi olmuştur kötü mü?
Rasih Nuri İleri'yle 20 Ağustos 2013 tarihinde evinde görüştük. Görüşmeyi 68 devrimci gençlik hareketinin önderlerinden Mustafa Zülkadiroğlu gazeteci Şenol Çarık'la birlikte yaptık.
Arslan Kılıç: Türkiye'de Komintern devrimci çizgisinde sosyalist parti olarak ilkin 22 Eylül 1919'da İstanbul'da Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası (TİÇSF) kuruluyor. Sonra da 10 Eylül 1920'de kongre ile Bakû'de Mustafa Suphi önderliğinde, üyelerinin çoğunluğu Rusya'daki savaş esirlerinden oluşan Türkiye Komünist Fırkası kuruluyor. Mustafa Suphi ve 15 arkadaşının 28 Ocak 1921'de öldürülmelerinden sonra Bakû kadrosundan ve örgütlülüğünden geriye ne kaldı? 1921'den sonra TKP'nin devamlılığını kimler sağladı?
Rasih Nuri İleri: Gerek TİÇSF gerekse TKP, birbirinden ayrı, ama aynı amaçtaki girişimler... Birbirinden farklı inisiyatifler olarak biri (TİÇSF) İstanbul'da ve devrimci işçi ve aydınlar tarafından kurulmuş bir parti... Diğeri (TKP), yurdışında (Bakû'da) Mustafa Suphi tarafından Rusya'daki savaş esirleri arasında kurulmuş bir parti...
Her ikisi de Komintern çizgisinde ve ona bağlı. Her ikisinin üzerinde de Komintern'nin tartışılmaz otoritesi var. Komintern'in üzerinde de Sovyet partisinin otoritesi var. Sovyet Parti ve devlet yöneticilerinin ise o sırada (1919-22 arasında) bütün dikkati, Ankara üzerinde. Ankara'daki TBMM hükümeti ve Mustafa Kemal Paşa ile ilişkilerini geliştirmeye öncelik ve önem veriyorlar.
Suphi'lerin öldürülmesinden sonra TKP bir süre daha "Harici Büro"suyla varlığını sürdürüyor. Suphi'lerin öldürülmesi konusunda "Harici Büro"dan Ahmet Cevat Emre'nin başvurusu üzerine Komintern temsilcisi Pavloviç Yoldaş Moskova'da, Ankara hükümetini de hedef alan sert bir bildiri yayımlıyor. Ama Sovyet devlet yönetimi ile Ankara arasındaki ilişki bu olaydan hiç etkilenmiyor.
Atatürk ve Komünizm kitabımda anlattım, Yusuf Kemal Tengirşenk'in anılarında da var; 1920 sonlarında, içinde iki bakanın, Dışişleri Vekili Bekir Sami ve İktisat Vekili Tengirşenk'in bulunduğu büyük bir heyet Ankara hükümeti adına görüşmeler yapmak üzere Moskova'dadır. Çiçerin'le başlayan görüşmelerde bizim heyet, Çiçerin de ittifak konusunda ağırdan alan ve Ermeni meselesinde Türklere karşı bir tutum görüyor.
'Lenin için önemli olan Ankara'nın başarısıdır'
Heyet Lenin'den randevu istiyor. Görüşmede heyet üyeleri Lenin'in, Mustafa Kemal Paşa ve Ankara hükümetinin başarısına önem ve öncelik verdiğini görüyorlar. Ermeni meselesi de açılıyor. Lenin Türk heyetine, "Ermenilerle anlaşma yapmakla biz hata ettik. Bu hatayı tamir edeceğiz. Biz edemezsek siz tamir edersiniz" diyor. "Türk hükümeti gerekli yolda iş görür" diyor. Bu haber Ankara'ya gider gitmez Kazım Karabekir kuvvetleri gerekli tedbirleri alıyor ve Ermenistan'la meseleler Ankara'nın uygun gördüğü şekilde çözüme kavuşturuluyor.
Daha sonra 1 Eylül 1920'de Bakü Doğu Halkları Kurultayı toplanıyor. O toplantıda Enver Paşa da vardır, konuşturulmaz, ama mesajı okunur. Moskova'nın önceliği yine Ankara'dır. Enver Paşa'nın Mustafa Kemal yönetimine rakip olmasına neden olabilecek bir girişime destek olmak istemezler.
Bu örnekler göstermektedir ki, Moskova'nın politikası çok açık: Ankara'yı desteklemek! Mustafa Suphi meselesinde Lenin çok üzgündür. Ama onun için Ankara'nın başarısı esastır.
Kurtuluş Savaşı yıllarındaki Sovyetlerle ilişkiler konusunda olsun, kurulan ve Komintern'e bağlanan sosyalist örgütlenmeler konusunda olsun, bilinmeyenleri şimdi Doğu Perinçek'in oğlu Mehmet Perinçek Sovyet arşivlerinden arıştırıp çıkararak çök önemli bir iş yapıyor. Bu soruları artık bana değil, genç araştırmacı arkadaşım Mehmet'e sormanızı öneririm.
'Komintern kimi işaret ederse TKP o olacaktır'
Bakû TKP'sinde İstanbul yoktur. Şefik Hüsnü'lerin örgütlediği TİÇSF yoktur. Ethem Nejat TİÇSF kurucusudur, ama o Sovyetler Rusya'sına Mustafa Suphi teşkilatında İstanbul temsilcisi olmak için değil, Komintern'le irtibat kurmak için gitmiştir. Bakû'da karşılaştığı Suphi'yle Komintern çizgisindeki Türk solunu TKP çatısı altında birleştirmekte anlaşmıştır. O dönemde bütün dünyadaki komünist partiler Enternasyonal'in (Komintern'in) şubeleridir. Komintern kimi işaret ederse TKP o olacaktır. Komintern başlangıçta üç gruptan da (TİÇSF, TKP, THİF) temsilci kabul etmiş, ama 1922'deki 4. Kongresinde üçünün birleşerek örgütün tekleştirilmesini istemiştir. Bu görevi TİÇSF grubu, şahsen de Şefik Hüsnü üstlenmiştir.
- Arslan Kılıç: Peki bir ülkedeki işçi ve emekçi sınıfları kimin temsil edeceğine Komintern'in karar vermesi isabetli olmuş mudur?
Rasih Nuri İleri: İyi mi olmuştur kötü mü? Öyle olmuştur... Koca bir Lenin o yoldan gitmiştir. Stalin o yolu değiştirmiştir.
- Arslan Kılıç: Lenin ve Stalin'in uygulaması olarak benimsemeyi bir yana bırakıp sizin 80 yıllık tecrübenize dayanarak sorsak: Komintern'in ve onun üzerinden Sovyet partisinin şubesi olmak doğru mu olmuştur, yanlış mı?
Avrupa'daki (Almanya partisi gibi) çok güçlü partiler devrim yapamadılar. Rus partisinin Bolşevik kanadı yaptı devrimi. Bu durum, Sovyet partisine büyük prestij sağladı. Ayrıca devrimler; salt, tek tek ülkelerdeki emekçi sınıflarla kapitalistler arasındaki bir mücadele olmaktan çıkıp, dünya emperyalist zincirinin kırılması meselesi haline geldi. Mesleye bu açıdan bakan Komintern, uzun süre de Avrupa'da devrim beklentisi içinde oldu. Olsa iyi olacaktı. Ancak gerçekleşmedi. Ondan sonra tek tek ülkelerde devrimin başarıya ulaşması gündeme geldi. Bundan da tek tek ülkelerin partilerinin kendi milli çizgileri meselesi öne çıktı.
- Arslan Kılıç: Mao, "Çin Devriminin çizgisini 1934'e kadar Komintern belirledi, bu dönem Çin Devriminin yenilgiler dönemi oldu. Ne zaman devrime Çin Komünist Partisi yön vermeye başladı, devrimi o zaman zafere ulaştı" diyor.
Rasih Nuri İleri: Ben bunu kabul etmiyorum. Mao'nun oğlu da Sovyetlerde eğitim gördü. Hatta Çan Kay Şek'in oğlu da... Çin bir dünyadır, dünyanın dörtte biridir. Çin ile değil Türkiye, ABD, Fransa ve Almanya dahi karşılaştırılamaz.
'Avrupa devrimi gündemden düşüyor'
- Arslan Kılıç: Ama Mao'nun kastettiği Sovyetlerin yardımı değil... Elbette bu değerli yardım var. Ama yardım başka, çizgiyi belirlemek başka... Fransa'da da 2. Dünya Savaşında Komünist Partisi kendi çizgisini kendisi belirliyor. Ve büyük başarı sağlayarak Fransa'nın ikinci büyük partisi haline geliyor.
Rasih Nuri İleri: Evet, sosyalist devrim stratejisini bırakıp milli cephe siyasetine geçiyorlar. Ama bu işi o kadar ileri götürüyorlar ki, hükümetin kuyruğuna takılıyorlar. İspanya Devrimini yalnız bırakmada da hükümetin siyasetini izliyorlar. Bunlar önemli hatalar.
İspanya'dan önce Alman devrimi de Fransız devrimi de başarıya ulaşamıyor. Bunlarda da Sovyetlerin kusur diyemeyiz. Demek ki o mücadelede Avrupa proletaryası devrim yapacak bir güç yaratamıyor. Böylece Avrupa devrimi de gündemden düşüyor.
'Hiçbirimiz dıştakiler değiliz'
n Mustafa Zülkadiroğlu: 68 kuşağı üzerinde Türkiye'deki TKP'lilerin etkisi büyük olmuştur. Ama İ. Bilen gibi dıştakilerin hiçbir etkisi olmamıştır.
Rasih Nuri İleri: Hiçbirimiz dıştakiler değiliz. İ. Bilen kadrosu da dış değildir. Onları eleştirmek başka dış güç saymak başka... Bugün, o dönemde (1960'larda) artık Sovyetlerdeki yozlaşmanın açık hale geldiğini anlıyoruz. İ. Bilen'ler de bundan payını aldı.
'Türk sosyalizminin lideri Reşat Fuat Baraner'dir'
Türk sosyalizminin lideri benim için Reşat Fuat Baraner'dir. Hiçbir zaman anti-sovyetik bir çizgi izlememiş ama asla Sovyetlerin körü körüne taklitçisi de olmamıştır. Zeki Baştımar Moskova'ya yenilenme için çağrıldığı vakit ısrarla Reşat Fuat da çağrılmıştır. Reşat Fuat Moskova çizgisi dışı değildir. Ben "dış" ve "iç" parti kabul etmiyorum, fakat parti içinde Nabi Yağcı gibilerini nasıl tavır alıp dışlamamışlardır, bunu anlamıyorum.
Bilal Şen, Şahabettin Bakırsan, bizim bir terbiyemiz vardır, Sovyetler Birliği'ni alenen kötülemeyiz. Eleştiririz fakat savunuruz.
'Deniz Gezmiş asla Ertuğrul Kürkçü olmazdı'
n Mustafa Zülkadiroğlu: Deniz Gezmiş Sovyetlere "revizyonist" dediğinde üzerinizdeki etkisi ne oldu? Hayatta olsa bugün tavrı ne olurdu?
Rasih Nuri İleri: Hayatta olsaydı, güzel şeyler olurdu. Ama bugün ne olmayacağı daha mühim... Deniz yaşasaydı asla bir Ertuğrul Kürkçü olmazdı... O rolü oynamazdı...
Şefik Hüsnü Kimdir?
1887'de Selanik'te doğdu. 1912'de Paris Sorbonne Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdi ve Türkiye'ye döndü. Paris'teyken sürgündeki Jön Türkler ve Fransız sosyalistleriyle tanıştı. Balkan Savaşları sırasında Türkiye'ye döndüğünde artık sosyalistti ve savaş boyunca Kızılay seyyar hastanelerinde çalıştı. 1914'te 1. Dünya Savaşı başlayınca askeri hekim olarak Çanakkale cephesinde görev aldı. Savaşın bitiminde İstanbul'a yerleşti ve Berlin'den gelen Türk Spartakistleri grubundan sosyalistlerle 22 Eylül 1919'da Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası'nı (TİÇSF) kurdu ve partinin Genel Sekreterliği görevine getirildi. 16 Mart 1920'de İstanbul işgal edilince, TİÇSF faaliyetleri yasaklandı. Şefik Hüsnü ve arkadaşları gizli çalışmaya geçtiler. TİÇSF, milli mücadeleyi destekledi. 1921 Haziranında Aydınlık dergisini yayımlamaya başladı. 1922-25 arasında Komintern'in çeşitli organlarında görev aldı. 1943'teki dağılışına kadar Komintern Yürütme Kurullarında görev yaptı. Şubat 1925'te TKP kongresini topladı, partiyi yeniden örgütledi ve 1959'da Manisa'da sürgünde ölünceye kadar TKP Genel Sekreterliğini görevini yürüttü.
Mustafa Suphi Kimdir?
1883'te Giresun'da doğdu. İstanbul Darülfünun Hukuk Mektebi'ni ve Paris'te Sorbonne Üniversitesi Siyasal
Bilimler Fakültesini bitirdi. Paris'te "Uluslararası Sosyalist Büro" ve Jön Türkler'le ilişki kurdu. 1908 Devriminde İstanbul'a döndü ve Yüksek Ticaret ve Yüksek Öğretmen Okullarında iktisat dersleri verdi. 1913'te İfham gazetesini çıkardı ve Milli Meşrutiyetperver Fırka'sını kurdu. Bir süre sonra gazetesi ve partisi kapatılıp Sinop'a sürüldü. Oradan Rusya'ya kaçtı. 1. Dünya Savaşı yıllarında esir kamplarına atıldı. Bolşevik komünistleriyle tanıştı ve Sosyalizmi benimsedi. Ekim Devrimi'yle birlikte Rusya'daki esir ve Türkiye'ye dönemeyen askerleri eğiten ve örgütleyen çalışmalar yürüttü. Komünist Enternasyonal'le ilişki kurdu. 10 Eylül 1920'de Bakû'da, üyelerinin çoğunluğu bu askerlerden oluşan Türkiye Komünist Partisi'ni kurdu. 1921 Ocak'ında, Kurtuluş Savaşı'na katılmak üzere, partili 14 arkadaşıyla Kars üzerinden Türkiye'ye dönerken, 28 Ocak günü Trabzon'da bir suikastla arkadaşlarıyla birlikte öldürüldü.
Rasih Nuri İleri'yle 20 Ağustos 2013 tarihinde evinde görüştük. Görüşmeyi 68 devrimci gençlik hareketinin önderlerinden Mustafa Zülkadiroğlu gazeteci Şenol Çarık'la birlikte yaptık.
Arslan Kılıç: Türkiye'de Komintern devrimci çizgisinde sosyalist parti olarak ilkin 22 Eylül 1919'da İstanbul'da Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası (TİÇSF) kuruluyor. Sonra da 10 Eylül 1920'de kongre ile Bakû'de Mustafa Suphi önderliğinde, üyelerinin çoğunluğu Rusya'daki savaş esirlerinden oluşan Türkiye Komünist Fırkası kuruluyor. Mustafa Suphi ve 15 arkadaşının 28 Ocak 1921'de öldürülmelerinden sonra Bakû kadrosundan ve örgütlülüğünden geriye ne kaldı? 1921'den sonra TKP'nin devamlılığını kimler sağladı?
Rasih Nuri İleri: Gerek TİÇSF gerekse TKP, birbirinden ayrı, ama aynı amaçtaki girişimler... Birbirinden farklı inisiyatifler olarak biri (TİÇSF) İstanbul'da ve devrimci işçi ve aydınlar tarafından kurulmuş bir parti... Diğeri (TKP), yurdışında (Bakû'da) Mustafa Suphi tarafından Rusya'daki savaş esirleri arasında kurulmuş bir parti...
Her ikisi de Komintern çizgisinde ve ona bağlı. Her ikisinin üzerinde de Komintern'nin tartışılmaz otoritesi var. Komintern'in üzerinde de Sovyet partisinin otoritesi var. Sovyet Parti ve devlet yöneticilerinin ise o sırada (1919-22 arasında) bütün dikkati, Ankara üzerinde. Ankara'daki TBMM hükümeti ve Mustafa Kemal Paşa ile ilişkilerini geliştirmeye öncelik ve önem veriyorlar.
Suphi'lerin öldürülmesinden sonra TKP bir süre daha "Harici Büro"suyla varlığını sürdürüyor. Suphi'lerin öldürülmesi konusunda "Harici Büro"dan Ahmet Cevat Emre'nin başvurusu üzerine Komintern temsilcisi Pavloviç Yoldaş Moskova'da, Ankara hükümetini de hedef alan sert bir bildiri yayımlıyor. Ama Sovyet devlet yönetimi ile Ankara arasındaki ilişki bu olaydan hiç etkilenmiyor.
Atatürk ve Komünizm kitabımda anlattım, Yusuf Kemal Tengirşenk'in anılarında da var; 1920 sonlarında, içinde iki bakanın, Dışişleri Vekili Bekir Sami ve İktisat Vekili Tengirşenk'in bulunduğu büyük bir heyet Ankara hükümeti adına görüşmeler yapmak üzere Moskova'dadır. Çiçerin'le başlayan görüşmelerde bizim heyet, Çiçerin de ittifak konusunda ağırdan alan ve Ermeni meselesinde Türklere karşı bir tutum görüyor.
'Lenin için önemli olan Ankara'nın başarısıdır'
Heyet Lenin'den randevu istiyor. Görüşmede heyet üyeleri Lenin'in, Mustafa Kemal Paşa ve Ankara hükümetinin başarısına önem ve öncelik verdiğini görüyorlar. Ermeni meselesi de açılıyor. Lenin Türk heyetine, "Ermenilerle anlaşma yapmakla biz hata ettik. Bu hatayı tamir edeceğiz. Biz edemezsek siz tamir edersiniz" diyor. "Türk hükümeti gerekli yolda iş görür" diyor. Bu haber Ankara'ya gider gitmez Kazım Karabekir kuvvetleri gerekli tedbirleri alıyor ve Ermenistan'la meseleler Ankara'nın uygun gördüğü şekilde çözüme kavuşturuluyor.
Daha sonra 1 Eylül 1920'de Bakü Doğu Halkları Kurultayı toplanıyor. O toplantıda Enver Paşa da vardır, konuşturulmaz, ama mesajı okunur. Moskova'nın önceliği yine Ankara'dır. Enver Paşa'nın Mustafa Kemal yönetimine rakip olmasına neden olabilecek bir girişime destek olmak istemezler.
Bu örnekler göstermektedir ki, Moskova'nın politikası çok açık: Ankara'yı desteklemek! Mustafa Suphi meselesinde Lenin çok üzgündür. Ama onun için Ankara'nın başarısı esastır.
Kurtuluş Savaşı yıllarındaki Sovyetlerle ilişkiler konusunda olsun, kurulan ve Komintern'e bağlanan sosyalist örgütlenmeler konusunda olsun, bilinmeyenleri şimdi Doğu Perinçek'in oğlu Mehmet Perinçek Sovyet arşivlerinden arıştırıp çıkararak çök önemli bir iş yapıyor. Bu soruları artık bana değil, genç araştırmacı arkadaşım Mehmet'e sormanızı öneririm.
'Komintern kimi işaret ederse TKP o olacaktır'
Bakû TKP'sinde İstanbul yoktur. Şefik Hüsnü'lerin örgütlediği TİÇSF yoktur. Ethem Nejat TİÇSF kurucusudur, ama o Sovyetler Rusya'sına Mustafa Suphi teşkilatında İstanbul temsilcisi olmak için değil, Komintern'le irtibat kurmak için gitmiştir. Bakû'da karşılaştığı Suphi'yle Komintern çizgisindeki Türk solunu TKP çatısı altında birleştirmekte anlaşmıştır. O dönemde bütün dünyadaki komünist partiler Enternasyonal'in (Komintern'in) şubeleridir. Komintern kimi işaret ederse TKP o olacaktır. Komintern başlangıçta üç gruptan da (TİÇSF, TKP, THİF) temsilci kabul etmiş, ama 1922'deki 4. Kongresinde üçünün birleşerek örgütün tekleştirilmesini istemiştir. Bu görevi TİÇSF grubu, şahsen de Şefik Hüsnü üstlenmiştir.
- Arslan Kılıç: Peki bir ülkedeki işçi ve emekçi sınıfları kimin temsil edeceğine Komintern'in karar vermesi isabetli olmuş mudur?
Rasih Nuri İleri: İyi mi olmuştur kötü mü? Öyle olmuştur... Koca bir Lenin o yoldan gitmiştir. Stalin o yolu değiştirmiştir.
- Arslan Kılıç: Lenin ve Stalin'in uygulaması olarak benimsemeyi bir yana bırakıp sizin 80 yıllık tecrübenize dayanarak sorsak: Komintern'in ve onun üzerinden Sovyet partisinin şubesi olmak doğru mu olmuştur, yanlış mı?
Avrupa'daki (Almanya partisi gibi) çok güçlü partiler devrim yapamadılar. Rus partisinin Bolşevik kanadı yaptı devrimi. Bu durum, Sovyet partisine büyük prestij sağladı. Ayrıca devrimler; salt, tek tek ülkelerdeki emekçi sınıflarla kapitalistler arasındaki bir mücadele olmaktan çıkıp, dünya emperyalist zincirinin kırılması meselesi haline geldi. Mesleye bu açıdan bakan Komintern, uzun süre de Avrupa'da devrim beklentisi içinde oldu. Olsa iyi olacaktı. Ancak gerçekleşmedi. Ondan sonra tek tek ülkelerde devrimin başarıya ulaşması gündeme geldi. Bundan da tek tek ülkelerin partilerinin kendi milli çizgileri meselesi öne çıktı.
- Arslan Kılıç: Mao, "Çin Devriminin çizgisini 1934'e kadar Komintern belirledi, bu dönem Çin Devriminin yenilgiler dönemi oldu. Ne zaman devrime Çin Komünist Partisi yön vermeye başladı, devrimi o zaman zafere ulaştı" diyor.
Rasih Nuri İleri: Ben bunu kabul etmiyorum. Mao'nun oğlu da Sovyetlerde eğitim gördü. Hatta Çan Kay Şek'in oğlu da... Çin bir dünyadır, dünyanın dörtte biridir. Çin ile değil Türkiye, ABD, Fransa ve Almanya dahi karşılaştırılamaz.
'Avrupa devrimi gündemden düşüyor'
- Arslan Kılıç: Ama Mao'nun kastettiği Sovyetlerin yardımı değil... Elbette bu değerli yardım var. Ama yardım başka, çizgiyi belirlemek başka... Fransa'da da 2. Dünya Savaşında Komünist Partisi kendi çizgisini kendisi belirliyor. Ve büyük başarı sağlayarak Fransa'nın ikinci büyük partisi haline geliyor.
Rasih Nuri İleri: Evet, sosyalist devrim stratejisini bırakıp milli cephe siyasetine geçiyorlar. Ama bu işi o kadar ileri götürüyorlar ki, hükümetin kuyruğuna takılıyorlar. İspanya Devrimini yalnız bırakmada da hükümetin siyasetini izliyorlar. Bunlar önemli hatalar.
İspanya'dan önce Alman devrimi de Fransız devrimi de başarıya ulaşamıyor. Bunlarda da Sovyetlerin kusur diyemeyiz. Demek ki o mücadelede Avrupa proletaryası devrim yapacak bir güç yaratamıyor. Böylece Avrupa devrimi de gündemden düşüyor.
'Hiçbirimiz dıştakiler değiliz'
n Mustafa Zülkadiroğlu: 68 kuşağı üzerinde Türkiye'deki TKP'lilerin etkisi büyük olmuştur. Ama İ. Bilen gibi dıştakilerin hiçbir etkisi olmamıştır.
Rasih Nuri İleri: Hiçbirimiz dıştakiler değiliz. İ. Bilen kadrosu da dış değildir. Onları eleştirmek başka dış güç saymak başka... Bugün, o dönemde (1960'larda) artık Sovyetlerdeki yozlaşmanın açık hale geldiğini anlıyoruz. İ. Bilen'ler de bundan payını aldı.
'Türk sosyalizminin lideri Reşat Fuat Baraner'dir'
Türk sosyalizminin lideri benim için Reşat Fuat Baraner'dir. Hiçbir zaman anti-sovyetik bir çizgi izlememiş ama asla Sovyetlerin körü körüne taklitçisi de olmamıştır. Zeki Baştımar Moskova'ya yenilenme için çağrıldığı vakit ısrarla Reşat Fuat da çağrılmıştır. Reşat Fuat Moskova çizgisi dışı değildir. Ben "dış" ve "iç" parti kabul etmiyorum, fakat parti içinde Nabi Yağcı gibilerini nasıl tavır alıp dışlamamışlardır, bunu anlamıyorum.
Bilal Şen, Şahabettin Bakırsan, bizim bir terbiyemiz vardır, Sovyetler Birliği'ni alenen kötülemeyiz. Eleştiririz fakat savunuruz.
'Deniz Gezmiş asla Ertuğrul Kürkçü olmazdı'
n Mustafa Zülkadiroğlu: Deniz Gezmiş Sovyetlere "revizyonist" dediğinde üzerinizdeki etkisi ne oldu? Hayatta olsa bugün tavrı ne olurdu?
Rasih Nuri İleri: Hayatta olsaydı, güzel şeyler olurdu. Ama bugün ne olmayacağı daha mühim... Deniz yaşasaydı asla bir Ertuğrul Kürkçü olmazdı... O rolü oynamazdı...
Şefik Hüsnü Kimdir?
1887'de Selanik'te doğdu. 1912'de Paris Sorbonne Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdi ve Türkiye'ye döndü. Paris'teyken sürgündeki Jön Türkler ve Fransız sosyalistleriyle tanıştı. Balkan Savaşları sırasında Türkiye'ye döndüğünde artık sosyalistti ve savaş boyunca Kızılay seyyar hastanelerinde çalıştı. 1914'te 1. Dünya Savaşı başlayınca askeri hekim olarak Çanakkale cephesinde görev aldı. Savaşın bitiminde İstanbul'a yerleşti ve Berlin'den gelen Türk Spartakistleri grubundan sosyalistlerle 22 Eylül 1919'da Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası'nı (TİÇSF) kurdu ve partinin Genel Sekreterliği görevine getirildi. 16 Mart 1920'de İstanbul işgal edilince, TİÇSF faaliyetleri yasaklandı. Şefik Hüsnü ve arkadaşları gizli çalışmaya geçtiler. TİÇSF, milli mücadeleyi destekledi. 1921 Haziranında Aydınlık dergisini yayımlamaya başladı. 1922-25 arasında Komintern'in çeşitli organlarında görev aldı. 1943'teki dağılışına kadar Komintern Yürütme Kurullarında görev yaptı. Şubat 1925'te TKP kongresini topladı, partiyi yeniden örgütledi ve 1959'da Manisa'da sürgünde ölünceye kadar TKP Genel Sekreterliğini görevini yürüttü.
Mustafa Suphi Kimdir?
1883'te Giresun'da doğdu. İstanbul Darülfünun Hukuk Mektebi'ni ve Paris'te Sorbonne Üniversitesi Siyasal
Bilimler Fakültesini bitirdi. Paris'te "Uluslararası Sosyalist Büro" ve Jön Türkler'le ilişki kurdu. 1908 Devriminde İstanbul'a döndü ve Yüksek Ticaret ve Yüksek Öğretmen Okullarında iktisat dersleri verdi. 1913'te İfham gazetesini çıkardı ve Milli Meşrutiyetperver Fırka'sını kurdu. Bir süre sonra gazetesi ve partisi kapatılıp Sinop'a sürüldü. Oradan Rusya'ya kaçtı. 1. Dünya Savaşı yıllarında esir kamplarına atıldı. Bolşevik komünistleriyle tanıştı ve Sosyalizmi benimsedi. Ekim Devrimi'yle birlikte Rusya'daki esir ve Türkiye'ye dönemeyen askerleri eğiten ve örgütleyen çalışmalar yürüttü. Komünist Enternasyonal'le ilişki kurdu. 10 Eylül 1920'de Bakû'da, üyelerinin çoğunluğu bu askerlerden oluşan Türkiye Komünist Partisi'ni kurdu. 1921 Ocak'ında, Kurtuluş Savaşı'na katılmak üzere, partili 14 arkadaşıyla Kars üzerinden Türkiye'ye dönerken, 28 Ocak günü Trabzon'da bir suikastla arkadaşlarıyla birlikte öldürüldü.