soL Gazetesi'nde yeni bir yazı dizisi başlıyor: Milenyum dönekleri. Erkan Baş tarafından hazırlanan dizi, genel olarak dönek tanımı, sözlüklerdeki değişken karşılıkları, konuyla ilgili çalışmalar, örnekler ve “sapına kadar dönek” bir isimle başlıyor: Ufuk Uras...
Erkan Baş - soL
Sosyalizm,
Yani şu demek ki, dayı kızı,
Sosyalizm,
Senin anlayacağın yani,
El kapısının yokluğu değil de
İmkansızlığı.
Sosyalizm
Devirmek dağları elbirliğiyle
Ama elimizin öz biçimini,
Öz sıcaklığını yitirmeden.
Sevgilimizin bizden ne şan, ne para,
Vefadan başka bir şey beklemeyişi…
Sosyalizm,
Yani yurttaş ödevi sayılması bahtiyarlığın,
Yahut mesela,
-bu seni ilgilendirmez henüz-
esefsiz,
güvenle,
emniyetle,
gölgeli bir bahçeye girer gibi
girebilmek usulcacık ihtiyarlığa,
ve hepsinden önemlisi,
çocukların, ama bütün çocukların,
kırmızı elmalar gibi gülüşü…

Nâzım sosyalizmi böyle anlatmış; bana göre, en iyi anlatımlardan birisi. Başka birisi, başka bir biçimde tasvir edebilir. Sosyalizmi anlatmanın çok çeşitli yolları var; her insanı sosyalizmle, sosyalist mücadeleyle buluşturan başka başka yollar olduğu gibi...
Kimi haksızlığa isyan ederek, kimi sömürüye, adaletsizliğe başkaldırarak, kimi de belki esas olan “teori”yle kavrayarak girdiği yoldan ama hep birlikte yürüyoruz o güzel geleceğe...
Sosyalizme doğru yürüyüş, egemenlerin en büyük korkusu.
Bütün yaşamlarını, bunu engellemeye adadıklarını söylesek abartmış olmayız. Baskı, şiddet, işkence, katliam, gerektiğinde savaş veya iç savaş, hepsi bu yürüyüşü engellemek için kullanılan yöntemler.
Bunlara bir de ihanet silahını ekliyorlar. Gücün en önemli gösteri alanlarından birisi, gerektiğinde karşı taraftan insan satın almak, satın aldığını insanlıktan çıkarıp kullanmak. Yeri geldiğinde parlatıp “örnek” olarak, yeri geldiğinde çöp sepetine atıp ne hallere düşürebileceğini göstermek için.
Bu dizi yazısının konusu işte bu. Burjuvazinin kullandığı en alçak silahlardan birisi olan dönekler üzerine konuşacağız birkaç gün....
Dönek sürekli döner...
Sosyalizm mücadelesine farklı yollardan girilebilir dedik. Hangi yoldan girmiş olursak olalım, bir süre sonra pek çoğumuz aynı durumla karşılaşıyoruz. Devrimci olmaya karar verdikten çok kısa bir süre sonra -istisnasız hepimize- üstelik en sevdiklerimizden birisi, annemiz, ablamız veya sevgilimiz bize mutlaka bir döneği veya dönekleri örnek göstermiştir: “Bak işte falanca; o da zamanın hızlı solcusuydu, şimdi solla filan hiç alakası kalmadı.”
Bu örneklerin en azından canını sıkmadığı tek bir genç devrimci yoktur.
Diğer tarafta da dönekler, belli periyotlarla papağanca tekrar edip dururlar: “Biz bu halk için zamanında neler neler yaptık ama inan bu halk için değmez.”
Özetle söylersek, yıllardır “halkımız” dönekleri, dönekler halkımızı gösterip, bu tabloda mücadele etmenin gereksizliğine genç devrimcilerini ikna etmeye çalıştı.
Şimdi ise yeni bir dönem açılıyor...
Dönekliğin tarihine baktığımızda görüyoruz; yeni bir dönem açılıyorsa, hem yeni dönekler türüyordur hem de döneklere yeni görevler tanımlanıyordur.
Yıllardır teorik olarak tartıştığımız pek çok sorunun cevabını Haziran ayında almış olduk. Milyonlarca insan, örgütlenen insanın değiştirebilme gücünü fark etti. Milyonlarca genç devrimci fikirlerle buluştu, toplamda ülkenin geleceğine ilişkin umutlarımız büyüdü. Bu aşamada, yeni döneklerin özel bir misyon üstleneceklerinden hiç şüphemiz yoktu, düşündüğümüz gibi de oldu.
Değişim, gelişim... Evet ama nasıl?
Dönekliği tanımlamaya geçmeden önce tüm döneklerin en temel tezi üzerinden neyin döneklik olmadığını yazmamızda fayda var.
İnsan sürekli gelişen bir canlı. Yaşadıkça gördüklerimiz, okuduklarımız çoğaldıkça öğreniyoruz. Öğrendikçe de yaşama bakışımız, olayları algılayışımız doğal olarak gelişiyor ve değişiyor.
Özetle zaman zaman kimi fikirlerin değişmesi, gelişmesi ve gerilemesi mümkün, hatta aksi imkansız.
Daha açık yazalım, hiç kimseden yaşamının bir evresinde edinmiş olduğu fikirleri ölene kadar hiç değiştirmeden taşımasını bekleme hakkımız yok.
Şaşırtıcı gelebilir ama bu tür bir değişimi, gelişimi döneklik olarak tanımlayanlar yalnız ve yalnız döneklerdir. Biraz iddialı gelebilir ama ekleyelim, dönekliğin başlangıç adımı da budur.
Dönekler esasında ne yaptıklarını en iyi kendileri bilir. Bu nedenle, gerçekleştirdikleri aşağılık eylemi meşrulaştırmak, hafifletmek için bir karışıklık yaratma yolunu seçip, her tür değişimin döneklik olarak tanımlanması için didinip dururlar. Böylece düştükleri aşağılık durumdan kurtulacaklarını sanırlar.
Döneklik nedir? Dönek kimdir?
Pek çok tanım yapılabilir ancak yeni tanımları yapmayı denemek yerine daha önce okuduğum iki tanımı paylaşmakla yetineyim.
Gazeteci Soner Yalçın, muhtemelen kişisel deneyimlerinden, tanıdıklarından yola çıkarak bir tanım yapmış; Samizdat isimli son kitabından okuyalım:
“Döneklik kariyer-statü planlamasıyla ortaya çıkar.
“Ama kişi bu gerçeği kendisinden gizler.
“Hiç olur mu; para, pul ün/şöhret, koltuk, yeni sınıfa kabul edilmek için ‘döndüm’ denir mi? Kusuru meziyete dönüştürür. Kurnazlık yapar; dönekliğini fikirle taçlandırmak ister. Tamam, güzel, buna da eyvallah! Fakat döneklik dönmekle sona ermez. Bu kez bir türlü yok olmayan ‘çağdışı dinozorlara’ kızar. Çünkü bunlar onu, kendisinden bile sakladığı ‘döneklik gerekçesiyle’ yüzleşmek zorunda bırakır.
Dönek, bu etkiden kurtulmak için vicdanını tenekeleştirmeye çalışır. Bunun reçetesi ise nefret duygusudur. Döndüğü yere, fikre ve insanlarına kin kusar. ‘Zayıf anını’gösterenlere karşı despot olur. Konuşmalarına, yazılarına kötülük, mutsuzluk hâkim olur.”(s.204-205)
Görece daha nesnel bir tanım içinse, Rahmi Yıldırım’ın dönekleri somut örneklerle çok iyi analiz ettiği çalışmasından faydalanabiliriz.
“Döneklik, ezilen sınıf ve katmanların saflarından egemen sınıfın saflarına geçiştir. Sonrasında, içinde olduğu saflara ve yol arkadaşlarına kıyasıya saldırganlıktır döneklik.
“Döneklik, egemen sınıf cephesine geçmek üzere bireysel irade beyanından ibaret değildir. Dönek adayının bireysel tercihi, egemen sınıfın aktörlerince kabul edildiğinde, yani devşirildiğinde gerçekleşmeye başlar. Devşirmenin bedeli ya da ödülü, döneğin entellektüel ve fiziki yetenekleriyle doğru orantılıdır!”
TDK sözlüklerinde kavramın ‘gelişimi’
Klasik bir giriş olsun diye dönek kelimesinin Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğündeki anlamını yazarak başlamak istemiştim.
Dönekleri kızdıracak ama söyleyeyim, TDK’nın en güvendiğim, bilimsel titizliğe en fazla özen gösterilen çalışmaları, 27 Mayıs sonrası ve 12 Eylül öncesi yapılan çalışmalar. Bu nedenle TDK’nın en güvendiğim sözlüğü de bu dönemde basılmış olan.
Fakat söz konusu olan döneklik olunca bu inancımda yanıldığımı anladım, anlatayım.
TDK sözlüklerinin pek çok kez yeni basımları yapılıyor ve yeni basımlar ihtiyaç duydukça güncelleniyor.
Bu diziyi hazırlarken ulaşabildiğim farklı basım TDK sözlüklerinden dönek maddesine bakıp, bulduğum karşılıkları alt alta yazınca ilginç bir durumla karşı karşıya olduğumuzu fark ettim. Çok sayıda baskı yapan ve güncellenen bu sözlüklerden ulaşabildiklerimi, olduğu gibi ve tarihsel sırayla aktarıyorum.
1969 Basımı TDK sözlüğünde şöyle yazılmış, “Dönek, s. sözünde veya kanısında durmaz, sözüne güvenilmez.”
1979 Basımı, bu baskının iç kapağında 1974 baskısının tıpkı basımı olduğunu belirten bir not var ve tanım 1969 baskısındakinden pek farklı değil, “Dönek: s. sözünde ya da kanısında durmaz, sözüne güvenilmez.”
Değişim 1980 sonrası başlıyor, 1983 basımında sözcüğün karşılığının kuvvetlendirilmesine ihtiyaç duyulmuş. Yine aynen aktaralım, “Dönek: s. inanç ve düşüncesini sık sık değiştiren, sözüne güvenilmeyen, kaypak.”
2000’li yıllara geldiğimizde ise bu da yetmiyor, ulaşabildiğim en yeni baskı 2010 tarihli ve internet üzerinden de ulaşılabilen TDK sözlüğüyle aynı karşılığı görüyoruz, “Dönek: s. İnanç ve düşüncesini değiştiren, sözüne güvenilmeyen, caygın, kaypak (kimse), kahpe.”
Ne diyelim, demek ki yıllar geçtikçe dönek sözcüğünün tanımını zenginleştirmek ihtiyacı doğmuş!
Getirilen yeni eklerin, Türkiye’de döneklerin üstlendikleri misyonun ağırlaşmasıyla bir ilgisi olmalı.
Sapına kadar dönek: Ufuk Uras
1990’lı yılların ikinci yarısında solun büyük yenilenme ve birlik hamlesi olarak sunulan ÖDP’nin Genel Başkanı olarak tanıdığımız Uras, yakın dönemde, solu AKP destekçisi kılmak için en fazla emek harcayan isimlerden biri.
“Yetmez ama evetçi değilim, sapına kadar ‘evet’im” diye övünen Uras’ın, pek çok açıdan yeni döneklerin karakteristik özelliklerini taşıdığı için, ele almamız gerekti. Hepsini yazmaya kalksak kendisi bir dizi yazı olacağından, çok kısaca özetleyerek geçeceğiz.
Dönek zor günlerde kaçar.
Uras’ın siyasal hayatta, kişisel ikbal hissettiği dönemlerde vitrinde, işler zor veya karmaşık olduğunda ise “mütevazı” hayatındadır.
ÖDP’deki geçmişi buna örnektir. ÖDP’nin umut verdiği günlerde partinin başkanıdır. İki seçim sonrasında gerçekler görüldüğünde hemen çekilir, pek ortalıkta görünmez. Nasılsa Türkiye devrimci hareketi zor günlerde partinin yükünü çekecek mütevazı ve emektar isimler üretmiştir.
Uras’dan sonra ÖDP Genel Başkanlığı’nı üstlenen sevgili Hayri Kozanoğlu’nun adını özellikle anmak isterim. Uras ile mukayese bile kabul etmeyecek derecede yetenekli, mütevazi ve çalışkan bir isim olan Kozanoğlu, yol arkadaşlarıyla birlikte ÖDP’yi Türkiye’nin ve özelde sosyalist hareketin zor günlerinden geçirip, “toparlarlar”. Kozanoğlu, Parti’de bir yenilenme için görevini genç arkadaşlara bırakacakken, o zamana kadar neredeyse hiç görünmeyen Uras yeniden ortaya çıkar.
Dönek mevki varsa döner.
Uras, zamanlama ustasıdır.
Zor günlerde göremezsiniz ama sıkıntılı günlerde mücadeleyi sırtlayan Kozanoğlu veya Alper Taş gibi isimlere göre popüler bir isimdir. Salt bu nedenle, yıllarca tek bir taşın altına elini koymadan kongre arifesinde ortaya çıkar ve açık söyleyeyim, siyasette vvefasızlığın bir örneği olarak Genel Başkan seçilir.
Tesadüfe bakın ki, çok kısa bir süre sonra hiçbir Parti kurulunu tanımayan bir kararla, merkez kurullardaki çoğunluk itirazına rağmen BDP’nin bağımsız aday çalışmasıyla, önce aday, sonra milletvekili olur.
Döneklik bilerek yalan söyleyebilme yeteneğidir.
Dikkat edin, Uras(giller) hep büyük işler yaparlar.
Milletvekili adaylığı sırasında bir TV tartışmasında söylediği sözler, bana göre Uras’ın kişiliğini de gösterdi.
“İstanbul 1. bölgede, küçük CHP hizbi dışında tüm solun desteğini aldık.”
Çok önemsiz görülebilecek bu söz, bir devrimci ile döneği ayıran en önemli özelliklerden birisini gösteriyor. Dönek, hiç tereddüt etmeden yalan söyleyebilir, devrimciler ise en zor durumda bile doğruyu söyler.
Sözü edilen seçim 2007 seçimidir, Uras bu seçimlere örneğin TKP’nin girdiğini ve asla kendisini desteklemediğini biliyordur ama isterseniz bilmediğine inanalım. Peki, ÖDP üyelerinin bile büyük çoğunluğunun sözünü ettiği birliği desteklemediğini bilmemesi mümkün mü?
Uras, izleyenlerin bilmemesine güvenerek yalan söylüyordu.
Birleştiriyorum diye diye solu küçültmek...
Yukarıda somut bir örnek verdik ama bu sadece birisi. Solun birliği ise hiç bitmeyen bir yalan.
Uras, her dönem solun en geniş birliğini kuran ekibin içindedir. Bugün YSGP adını verdikleri partinin merkez yönetimine bakın, en az beş kez solun büyük birliği partisi kurmuş pek çok isim göreceksiniz. Bu “büyük birlik”çiler, her dönem yeni bir büyük birlik projesi üretirir ve mutlaka bu partinin merkez organlarında yer alırlar. Her büyük birlik girişimi bir öncekinden daha küçük bir parti haline gelse de onlar büyük siyasetçi olmaya devam edecekleri yeni adresler bulmakta ustadırlar.
“Solcu, hastalıklı”, dönek hep haklı...
Dönekliğin gerek şartı hep kendinin haklı, solcuların ise hastalıklı olduğunu düşünmektir.
Solun klasik hastalıkları, Uras’ın yaşam boyunca en çok kullandığı sözcük kümelerinden biridir. O, hep solu hastalıklarından kurtarmaya çalışır. Örneği gericilerle flörtleri de bunun içindir. İktidarın uygulamalarının büyük çoğunluğuna destek vermesi vb. hep solu çocukluk hastalıklarından kurtarmak içindir.
Aslında devrimciler, sosyalistler onları dinleyip solu temsil etmesine bir izin verse, bakın görün o daha neler neler yapacak!
Daha yeni Daha eski