İnsanların haksızlığa, hukuksuzluğa alışması, olağan karşılaması toplumsal çürümenin önemli bir belirtisidir.
Artık “devlet” olmuş iktidarın baskıcı uygulamalarına karşı tepkisizlik, suskunluk dikkati çekiyor.
Bu sessizlikten cesaret bulan devlet kurumları, özellikle yargı, evrensel hukuku değil orman kanunlarını uyguluyor. Tehlikeli olan bu.
Bu konularda ülkemizde çok şaşırtıcı örnekler yaşandı. Bir yenisi geçen hafta ortaya çıktı. Bizim bir mahkememiz Che Guevara’yı terör örgütü üyesi ilan etti.
“Vay anasını, bu kadarı da fazla “ diyenler olabilir.
Evet, bu kadarı da oldu! Ülkemiz yeni bir rekora imza attı.
Boncuktan tablolar yapıp ailesine ve arkadaşlarına hediye eden hükümlü Talet Şanlı, Kırıkkale F tipi Cezaevinde Che Guevara ve Mahir Çayan’ın portrelerini yaptı.
Ancak Ceza Disiplin Kurulu yapılan bu resimleri sakıncalı saydı, suçlu bularak el koydu.
Kararda, bu tablolar suçlanırken, “yasa dışı sol terör örgütü mensubu kişilerin resimleri olduğu ve terör örgütü propagandasını içerdiği anlaşıldığından…” denildi.
Şanlı’nın Avukatı Evrim Deniz Karata, mahkemeye yaptığı itirazda, “Che ve Çayan’ın devrimci insanlar olduğunu, haklarında mahkeme kararı bulunmadığını” belirtse de mahkeme bu itirazı dikkate almadı, reddetti.
Ceza disiplin kurulu ve söz konusu mahkeme üyelerinin, bu yaratıcılıkları, yetenekleri, engin hukuk algılamaları karşısında şapka çıkarmak gerekiyor.
Hem Küba’da hem Latin Amerika ülkelerinde hem de dünyada “Ulusal Kahramanlığı” tartışılmayan Che Guevara’yı ve 68 Kuşağının devrimci gençlik önderi Mahir Çayan’ı Terör Örgütü üyesi olarak kabul etmek az iş değil.
Bu cezalandırmaya imza atan kişiler, türk ve dünya hukuk tarihine geçtiklerinin farkındalar mı?
Bunlar korunmaya alınmalı, yangından ilk kurtarılacaklar arasına konulmalıdır!
Bu yapılanlar cahillik mi? Bu kişiler aptal mı? Salak mı? Elbette hayır. Pişkinlik mi ? Belki.
Ama yapılanlar bilinçli.
Amaç, Sol’u karalama, sol düşmanlığını toplumda yayma, dolayısıyla örgütlü mücadeleyi engelleme çabası.
Yahu Che’li tişörtler, en büyük ideolojik düşman ABD’de bile gençlerin üzerinde, Che’nin dövmesi kollarında, vücutlarında.
Tamam, ülkemizde siyasal davaların mahkeme kararlarında, iddianamelerde hukuk, adalet artık yok. Ancak bu kadar da madara olmanın alemi var mı?
Benzer örnekler çok.
Sanatçı Pınar Aydınlar, bir konseri sırasında, “İbrahim Kaypakkaya’ya selam olsun” dedi, kendisini mahkemede buldu. O Kaypakkaya ki, 1973 yılında cezaevinde işkenceyle öldürülen devrimci bir genç. O’na 39 yıl sonra selam göndermek terör suçu!
Son örnek genç sosyolog Pınar Selek ile ilgili. 14 yıldır yaşamı alt üst edildi. Bombalama olayına dahil edildi. Mahkeme 3 kez beraat kararı verdi. Yok olmaz, ilahlar kurban arıyor. Üst mahkeme “atılsın içeri bu kız” dedi.
Pınar Selek önemli. Onun başını küçükken ezmeli. Pınar’ın babası Alp Selek zaten tescilli bir komünist. Türkiye İşçi Partisi’nin(TİP) üst yöneticisi, disiplin kurulu üyesi. Saygın bir hukukçu. Aileden hesap sorulmalı!
Gerekçe ya da suçlamada ortaya atılan kanıtların doğru ve tutarlı olması gerekmez mi? Geçin bunları.
Bu ülkede, “(silahlı çatışmayı hatırlatarak) Bu çatışma İstanbul’da kalemle, kitapla devam ediyor. Geçimli’de atılan havan mermisiyle Ankara’da yazılan yazıların bir farkı yoktur( 8 Ağustos Milliyet)” diyen bir kişi İçişleri bakanlığı koltuğunda oturuyor.
Yine bu ülkede Başbakan, yasal gösteri ve yürüyüş hakkını kullanan halkı coplayan, biber gazı ve su sıkan güvenlik güçleri için ne demişti; “Polis rejimin teminatıdır!”
Rejimin güvencesi hukuk değil polis copu.
Bu ülkede bu sıralar başka ne mi oldu?
Eh bazı şeyler oldu ama önemli değil.
Başbakan yardımcısı ve Devlet Bakanı Bülent Arınç’ın yeğeni BOTAŞ Genel Müdür Yardımcısı oldu. Yüksek yargıya arkadaşları getirilince sevinmişti Arınç; “Allah verdikçe veriyor” demişti.
Allah vermeye devam ediyor.
Haa, unutmadan, yeni bir haber daha var; TOKi ihalelerinde bakanlığının 60 milyon lira zarara uğratıldığını ilgili bakan Erdoğan Bayraktar açıkladı ve bu zararda “gözden kaçan kendi ihmallerinin olduğunu” itiraf etti ancak istifayı düşünmediğini de söyledi.
Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven ise, ilçe halkına suyu ve toplu taşımayı parasız sağladığı için hapis cezasına çarptırıldı. Özgüven, “Gülenciler siyanürle altın çıkaranlarla beraber davranıyor, altıncıların gazabına uğradım.” diye ekliyor.
Toplumu bu anormalliklere alıştırma çabası ise devam ediyor.
AHMET ABAKAY-28 KASIM 2012-SOL GAZETESİ
Artık “devlet” olmuş iktidarın baskıcı uygulamalarına karşı tepkisizlik, suskunluk dikkati çekiyor.
Bu sessizlikten cesaret bulan devlet kurumları, özellikle yargı, evrensel hukuku değil orman kanunlarını uyguluyor. Tehlikeli olan bu.
Bu konularda ülkemizde çok şaşırtıcı örnekler yaşandı. Bir yenisi geçen hafta ortaya çıktı. Bizim bir mahkememiz Che Guevara’yı terör örgütü üyesi ilan etti.
“Vay anasını, bu kadarı da fazla “ diyenler olabilir.
Evet, bu kadarı da oldu! Ülkemiz yeni bir rekora imza attı.
Boncuktan tablolar yapıp ailesine ve arkadaşlarına hediye eden hükümlü Talet Şanlı, Kırıkkale F tipi Cezaevinde Che Guevara ve Mahir Çayan’ın portrelerini yaptı.
Ancak Ceza Disiplin Kurulu yapılan bu resimleri sakıncalı saydı, suçlu bularak el koydu.
Kararda, bu tablolar suçlanırken, “yasa dışı sol terör örgütü mensubu kişilerin resimleri olduğu ve terör örgütü propagandasını içerdiği anlaşıldığından…” denildi.
Şanlı’nın Avukatı Evrim Deniz Karata, mahkemeye yaptığı itirazda, “Che ve Çayan’ın devrimci insanlar olduğunu, haklarında mahkeme kararı bulunmadığını” belirtse de mahkeme bu itirazı dikkate almadı, reddetti.
Ceza disiplin kurulu ve söz konusu mahkeme üyelerinin, bu yaratıcılıkları, yetenekleri, engin hukuk algılamaları karşısında şapka çıkarmak gerekiyor.
Hem Küba’da hem Latin Amerika ülkelerinde hem de dünyada “Ulusal Kahramanlığı” tartışılmayan Che Guevara’yı ve 68 Kuşağının devrimci gençlik önderi Mahir Çayan’ı Terör Örgütü üyesi olarak kabul etmek az iş değil.
Bu cezalandırmaya imza atan kişiler, türk ve dünya hukuk tarihine geçtiklerinin farkındalar mı?
Bunlar korunmaya alınmalı, yangından ilk kurtarılacaklar arasına konulmalıdır!
Bu yapılanlar cahillik mi? Bu kişiler aptal mı? Salak mı? Elbette hayır. Pişkinlik mi ? Belki.
Ama yapılanlar bilinçli.
Amaç, Sol’u karalama, sol düşmanlığını toplumda yayma, dolayısıyla örgütlü mücadeleyi engelleme çabası.
Yahu Che’li tişörtler, en büyük ideolojik düşman ABD’de bile gençlerin üzerinde, Che’nin dövmesi kollarında, vücutlarında.
Tamam, ülkemizde siyasal davaların mahkeme kararlarında, iddianamelerde hukuk, adalet artık yok. Ancak bu kadar da madara olmanın alemi var mı?
Benzer örnekler çok.
Sanatçı Pınar Aydınlar, bir konseri sırasında, “İbrahim Kaypakkaya’ya selam olsun” dedi, kendisini mahkemede buldu. O Kaypakkaya ki, 1973 yılında cezaevinde işkenceyle öldürülen devrimci bir genç. O’na 39 yıl sonra selam göndermek terör suçu!
Son örnek genç sosyolog Pınar Selek ile ilgili. 14 yıldır yaşamı alt üst edildi. Bombalama olayına dahil edildi. Mahkeme 3 kez beraat kararı verdi. Yok olmaz, ilahlar kurban arıyor. Üst mahkeme “atılsın içeri bu kız” dedi.
Pınar Selek önemli. Onun başını küçükken ezmeli. Pınar’ın babası Alp Selek zaten tescilli bir komünist. Türkiye İşçi Partisi’nin(TİP) üst yöneticisi, disiplin kurulu üyesi. Saygın bir hukukçu. Aileden hesap sorulmalı!
Gerekçe ya da suçlamada ortaya atılan kanıtların doğru ve tutarlı olması gerekmez mi? Geçin bunları.
Bu ülkede, “(silahlı çatışmayı hatırlatarak) Bu çatışma İstanbul’da kalemle, kitapla devam ediyor. Geçimli’de atılan havan mermisiyle Ankara’da yazılan yazıların bir farkı yoktur( 8 Ağustos Milliyet)” diyen bir kişi İçişleri bakanlığı koltuğunda oturuyor.
Yine bu ülkede Başbakan, yasal gösteri ve yürüyüş hakkını kullanan halkı coplayan, biber gazı ve su sıkan güvenlik güçleri için ne demişti; “Polis rejimin teminatıdır!”
Rejimin güvencesi hukuk değil polis copu.
Bu ülkede bu sıralar başka ne mi oldu?
Eh bazı şeyler oldu ama önemli değil.
Başbakan yardımcısı ve Devlet Bakanı Bülent Arınç’ın yeğeni BOTAŞ Genel Müdür Yardımcısı oldu. Yüksek yargıya arkadaşları getirilince sevinmişti Arınç; “Allah verdikçe veriyor” demişti.
Allah vermeye devam ediyor.
Haa, unutmadan, yeni bir haber daha var; TOKi ihalelerinde bakanlığının 60 milyon lira zarara uğratıldığını ilgili bakan Erdoğan Bayraktar açıkladı ve bu zararda “gözden kaçan kendi ihmallerinin olduğunu” itiraf etti ancak istifayı düşünmediğini de söyledi.
Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven ise, ilçe halkına suyu ve toplu taşımayı parasız sağladığı için hapis cezasına çarptırıldı. Özgüven, “Gülenciler siyanürle altın çıkaranlarla beraber davranıyor, altıncıların gazabına uğradım.” diye ekliyor.
Toplumu bu anormalliklere alıştırma çabası ise devam ediyor.
AHMET ABAKAY-28 KASIM 2012-SOL GAZETESİ