Bugün Che, tarihin bir parçası ve aynı zamanda da bir semboldür. Ama ihtiyaç duyulan değil, kesinlikle olması gereken bir sembol. Ticari pazarın bizlere satmak istediği yapay ve banal semboller karşısında gerçek ve insani bir sembol. Adil, eşitlikçi ve dayanışmacı daha iyi bir dünyanın mümkün ve var olduğuna ilişkin zorunlu düşüncenin sembolü.
Tarihi halklar yazar ama halkların izlediği yolda, sosyal bilincin uyandırılmasında ve yönlendirilmesinde büyük insanların çok önemli bir rolü vardır.
Che hakkında konuşmak kolay olduğu kadar zordur da. Kolaydır çünkü daima örneğine bağlı kalmaya çalışarak büyüdüğümüz, bize çok yakın biridir; Che, anne babalarımızın onun gibi olmamızı istedikleri ve bizlerin de şimdi çocuklarımızın onun gibi olmalarını istediğimiz kişidir. Bu yüzden, ondan tutkusuz ve heyecansız bahsetmek oldukça zordur.
Tüm yaşadıklarını da ele almak kolay değildir, çünkü hâlâ bilinmeyen hakkında ne anlatılabilinir ki? Ayrıca, çünkü ismi büyük harflerle yazılan bir kişinin yaptıklarını ve kişiliğini, hepimizde bunca derin izler bırakan yüce bir insanı, basit bir konuşmaya indirgemek de çok büyük bir iştir.
Hayatını sadece bir cümleyle özetlememiz gerekse, Bolivya’ya gitmeden önce çocuklarına yazdığı cümlelerini kullanmamız lazım gelir. Çocuklarına şunları yazmıştı: “Babanız, düşündüğü gibi hareket eden ve inançlarına daima sadık kalan bir insan oldu.”
Yine kendi sözleriyle, bir devrimcinin özünde olması gerektiğini söylediği, daima “büyük bir aşk duygusuyla” hareket eden bir insan oldu da diyebiliriz.
Olağanüstü derecede insancıl, olağanüstü derecede hassas bir insandı.
Ayrıca, ahlaki değerlere, insanların vicdanına ve insanlığa sonsuz inancı olan bir insandı.
“Örnek bilim” olarak değerlendirdiği sosyalizmi öğretiyordu; “örnek, erdemler yaratır” derdi ve böylece astım hastalığından acı çeken bedenine söz geçirir ve diğerlerini de harekete geçirterek, tüm zorluklar karşısında düşüncelerini kabul ettirirdi.
İnançlarını olduğu gibi gözler önüne seren bir mektubu vardır. Che’nin artık tanınmaya başladığı, 1960 yılının başlarında, Guevara soyadlı bir İspanyol vatandaş, kendisiyle arasında ailevi bağların olabileceğini belirttiği bir mektup kaleme almıştır, Che de kendisine şu şekilde cevap vermiştir: “Ailemin, İspanya’nın neresiden olduğunu gerçekten bilmiyorum. Doğal olarak, atalarımın o ülkeden ellerini kollarını sallayarak ayrılışının üzerinden epey zaman geçmiştir. Çok yakın akraba olduğumuzu sanmıyorum, ama dünyada yapılan her türlü haksızlık karşısında öfkeden yerinizde duramıyorsanız, o zaman yoldaşızdır, ki bu çok daha önemlidir.”
Bir milyona yakın kişinin acı bir sesizlik içerisinde, Che’yi saygıyla anmak üzere Devrim Meydanına toplandığı ve Fidel’in halka Che’nin artık fiziken aramızdan ayrıldığını söylediği o an, Küba’da daima Devrimin en acı ve üzgün anlarından biri olarak hatırlanacaktır. Burada da Fidel’in bazı sözlerini sizlerle paylaşmanın yararlı olacağını düşünüyorum:
“Che; sadeliği, karakteri, doğallığı, yoldaşlığı, kişiliği, özgünlüğüyle herkesin sevgisini kazandığı bir kişiydi.”
“Nadiren hepsinin birarada görüldüğü erdemleri, olağanüstü kişiliğinde topluyordu.”
Mağlup edilemez bir eylem adamı olarak, ama aynı zamanda derin düşünceli, geleceği gören zekaya sahip, kültürlü bir insan olarak da öne çıkmıştır.
En doğru ifadeyle tanımlamak gerekirse, bir devrimcinin tüm erdemlerini taşımaktaydı: Dopdoğru bir insan, aşırı dürüst, içten bir insan, stoacı ve kahramanca yaşamın insanı, tüm yaptıklarında tek bir lekenin bile bulunamayacağı bir insan.
Erdemleriyle kurduğu şeyi gerçek bir devrim modeli olarak adlandırabiliriz.
Che söz konusu olduğunda, “insan” kelimesinin sürekli tekrar edildiği dikkatinizi çekmiş olmalıdır, çünkü Che’nin imajı değişmiştir. Che bir kahramana, en iyi evrensel değerlerin, haksızlığa karşı ve daha iyi bir dünya için verilen mücadelenin paradigmasına dönüşmüştür, hatta bazıları kendisini metalaştırmak bile istemiştir.
Eğer bir kahraman, yaptıklarıyla ve belirli tarihi bir dönemde yaptığı günlük eylemleriyle diğerlerinden farkını ortaya koyan biriyse, o zaman evet gerçek bir kahramandır. Ama her şeyden önemlisi, kelimenin en insancıl anlamıyla ve de kişisel cesaret ve kararlılık anlamında kahraman bir insandır.
Che, dünyaya büyük bir miras bırakmıştır ve bizler de kendimizi büyük ölçüde onun mirasçıları olarak görebiliriz.
Bugün Che, tarihin bir parçası ve aynı zamanda da bir semboldür.
Ama ihtiyaç duyulan değil, kesinlikle olması gereken bir semboldür. Ticari pazarın bizlere satmak istediği yapay ve banal semboller karşısında gerçek ve insani bir semboldür.
Adil, eşitlikçi ve dayanışmacı daha iyi bir dünyanın mümkün ve var olduğuna ilişkin zorunlu düşüncenin sembolüdür.
Bu düşüncesi ise bugün hiç olmadığı kadar daha elzemdir, özellikle de dünya nüfusunun üçte ikisinden fazlasını etkileyen eşitsizlik ve terk edilmişliğin bu kadar aşikar olduğu günlerde.
Günümüzde ülkelere yönelik hukuk dışı işgal ve saldırılar, sivil halkın bombalanması ve işkenceler her gün tatbik edilerek devam etmektedir. Özgürlük ve demokrasi palavralarıyla Üçüncü Dünya’nın doğal kaynakları yağmalanmaya ve jeostratejik öneme sahip bölgeleri kontrol altında tutulmaya çalışılmaktadır.
İnsanoğlunun şu zamana kadar gördüğü en kudretli askeri gücü, kan ve savaşı kabul ettirmeye çalışmaktadır, ki bu da emperyal hakimiyet projesinden başka bir şey değildir.
Bugün küçük bir ülke bağımsızlık hakkını savunmaya kalksa, soysuz bir ülke olmakla suçlanır; eğer güçlü bir ülke, başka bir ülkeye saldırsa, “özgürlük getiriyor” denir. Yabancı saldılara karşı savaşan kişi terrörist, saldıran asker ise özgürlük savaşçısıdır. Bu aynı zamanda bir medya savaşıdır; gerçeklerin saptırılması, küreselleştirilmiş bir dünyada tek bir fikrin zorbalığıdır.
Bugün yüz milyonlarca insan içelebilir su bulamamaktadır; 2 milyar 600 milyon kişi sağlık hizmetlerinden mahrumdur; 800 milyondan fazla kişi okuma yazma bilmemektedir ve 115 milyon çocuk ilkokula gidememektedir; 850 milyon kişi her gün aç yatmaktadır.
Dünyanın en zenginlerinin yüzde 1’i doğal zenginliklerin yüzde 40’ına sahipken, dünya nüfusunun yüzde 50’si yüzde birine bile sahip değildir ve tüm bunlar, bir milyar doların silaha ve geri kalanın ise reklama harcandığı bir dünyada olmaktadır.
Tüm bunlarla mücadele etti Che. O zaman biz de, Che’nin hala aramızda olduğunu söyleyebiliriz.
Çoğu zaman bizlere uzak görünen bunca haksızlık karşısında bizlere doğru yolu göstermesi için onu zihnimizde bir örnek, bir tılsım olarak taşımalıyız.
Bu yüzden de burada, Türkiye’de, gözlerinizde onu görmek bizleri gururlandırıyor; en iyi ve en merhametliler arasında, sokaklarda, üniversitelerde, sade ve mütevazı insanlarda, halkın yüzünde onu görüyoruz.
Küba’da “Che gibi olacağız” diyen çocukların gülüşünde, örneğini izleyerek Latin Amerika ve Afrika’da hiç bir karşılık beklemeksizin çalışan 30 bin doktorda, Amerika Birleşik Devletleri’nde Che’nin asla kabul etmeyeceği şekilde haksızca hapse mahkum edilen beş Kübalı yurtseverde onu görüyoruz.
Ve Che’nin 1964’te emperyalizmi suçladığı ve “bu yüce insanlık artık yeter dedi ve yürümeye koyuldu” dediği New York’taki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun aynı salonunda 26 Ekim 2010 günü onu göreceğiz. Küba, bizleri açlıkla bunaltmaya çalışan ve ekonomimizi 85 milyar dolardan fazla zarara uğratan ABD’nin uyguladığı ekonomik savaşı duyurmak üzere bir kez daha sesini oradan duyuracak.
Eğer bu yazıya Che adına bir mesaj vererek son vermem gerekirse, Bolivya’ya gitmeden önce çocuklarına yazdığı sözlerini tekrar etmenin uygun olacağını düşünüyorum:
“İyi birer devrimci olarak büyüyün. Doğaya hükmetmenizi mümkün kılacak tekniğe hakim olabilmek için çok çalışın. Önemli olanın Devrim olduğunu ve hiçbirinizin tek başına bir şey yapamayacağını unutmayın. Özellikle dünyanın herhangi bir yerinde işlenen her türlü haksızlığı yüreğinizde daima hissedebilin. Bu, bir devrimcinin en hoş özelliğidir.”
Daima zafere doğru!
Luis Ernesto Morejón Rodriguez
Küba Cumhuriyeti Ankara Büyükelçiliği Birinci Sekreteri
Daha yeni Daha eski