Yargı operasyonları değil AKP içi savaş: Kavga nereye gidiyor?
Bir avukat alındı, kavga her yana saçıldı…
Rezan Epözdemir operasyonundan bu yana AKP içindeki kavga çok daha açık hale gelmiş durumda.
Öncesinde sadece damat Berat Albayrak ve Süleyman Soylu arasındaki omuz atma hikayesi üzerinden okunmaya çalışılan gerilimin aktörleri artmış ve kriz çok daha komplike bir hal almış durumda.
Epözdemir’in alınması, Can Holding operasyonu, Ciner operasyonu, Papara operasyonu, Paramount adımı ve yeniden Can Holding, üstelik bu kez Cuneyd Zapsu paranteziyle…
Peki, neler oluyor?
Tüm bu sürecin AKP içindeki krizle nasıl bir bağı var?
Gelin parçaları yan yana getirmeye çalışalım…
AKP’nin yönetme krizi ve ortaya saçılanlar
“AKP içinde uzun süredir devam eden krizin bir ayağını ‘Erdoğan sonrası göreve kimin geleceği’ tartışması oluşturuyor. Kavgaya, patronlara ve AKP içi ekiplere yönelen tehditler eşlik ediyor.”
Bu ifadelerin yer aldığı haberimizin tarihi 17 Eylül.
Haberde Bilal Erdoğan’dan Berat Albayrak’a, Hakan Fidan’dan İbrahim Kalın’a ve oradan da Selçuk Bayraktar’a kadar uzanan ağlara işaret etmiş, bu ekiplerin güç savaşının farklı farklı başlıklar üzerinden gün yüzüne çıktığına değinmiştik.
AKP’nin tabloyu bir dış başlık üzerinden toparlama yoluna girmesi ya da bunun emarelerinin belirmesi (Gazze ateşkesi ve İsrail ile ilişkileri toparlamaya dair gelişmeler), yönetme krizini ve AKP içindeki tansiyonu kontrol altına almış gibi görünmüyor.
Son süreçte gelen üst üste operasyonlar ve belli ki devam edecek hamleler de bunun yansıması.
Erdoğan sonrası hesap içinde olanlar olduğu duyuluyor. Erdoğan’a yakın olduğu düşünülen iş adamlarından da böyle olanlar var. 'Dümeni İmamoğlu’na kırayım, hem Erdoğan’la hem İmamoğlu ile aramı iyi tutayım. Erdoğan sonrası bana dokunmasınlar' diye korkakça hareket eden iş adamları da yok değil. İşin komiği Erdoğan’ın bunları bilmeyeceğini düşünmek!.. O yüzden yakın zamanda iş dünyasında da bazı kırılmalar olursa kimse şaşırmasın!
Örneğin bu sözler Cem Küçük’e ait.
Yanıtın bir ucunda Soylu, bir ucunda AKP’deki diğer isimler var ama Küçük’ün işaret ettiğinin aksine kavga CHP üzerinden değil, AKP içinden ilerliyor.
Altun’un görevden alınması ve ilk birikimler
İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un görevden alınma süreci, bu tartışmaların patlama noktasına ulaşmasından hemen önce yaşanmıştı.
Belki de bu sürece girerken İletişim Başkanlığı’nda bir alan temizliğine ihtiyaç duyulduğu için de bu adım öne alındı.
Bu görevden alma sonrası neler tartışıldığını hatırlayalım.
Altun’un TUSAŞ saldırısını İbrahim Kalın’ı zayıf göstermek için kullandığı iddiaları bir anda medyanın gündemine girmiş, buna karşılık Kalın’ın Altun’a karşı sunduğu dosya sonrası görevden alma kararının geldiği iddia edilmişti.
Bu iddialara dair AKP cephesinden hiçbir açıklama gelmedi.
İddiayı gündeme getiren isimlerden biri gazeteci Serdar Akinan, "Fahrettin Altun’un kellesini sadece Albayrak kardeşler değil İbrahim Kalın almış" demişti.
Son derece iddialı olan bu değerlendirmeye de yanıt verilmemesi ilginç gerçekten.
Üstelik aynı iddia sadece Akinan tarafından dile getirilmemiş, Fatih Altaylı da cezaevinden şunları söylemişti: “Şimdi iddia o ki Altun bu önemli isme yönelik bir girişime başlamış ve bu komplo girişimi belgeleriyle cumhurbaşkanına sunulunca Erdoğan bir an bile tereddüt etmeden ipi çekmiş. Ankara'da konuşulan bu.”
Hatırlanacağı üzere Erdoğan’ın uçağındaki gazetecilere soruların önceden verilmesi tartışma konusu olunca AKP’ye yakın gazetecilerden Mehmet Çek, “Uzun yıllardır aynı sistemde çalıştığı anlaşılan mekanizma niçin şimdi patladı? Bu sistem patlamak için İletişim Başkanlığında görev değişimini mi bekledi? Soruları hazırlayan ya da uçaktaki gazetecilerden kim bu satışı yaptı? Kim sızdırdı? gibi soruların cevaplanması lazım. Belki de tam bu yüzden Burhanettin Duran hocanın iletişim düzeninde değişiklik ve İletişim Başkanlığı'nda temizlik için elini çabuk tutmalı” diyecek, tartışmaları dolaylı olarak doğrulayacaktı. Bu doğrulamaya bir temizlik talebinin eklenmesi de oldukça manidardı.
Epözdemir ile çorap sökülmeye başladı
Öyle bir isim ki, neresinden tutsanız başka bir noktadan patlayan bir uca ulaşıyorsunuz.
Tarih 10 Ağustos 2025.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, avukat Rezan Epözdemir'in "rüşvet", "silahlı terör örgütü" "FETÖ/PDY'ye yardım" ve "siyasal ve askeri casusluk" suçlarından yürütülen iki ayrı soruşturma kapsamında gözaltına alındığını duyurdu.
Ortalık bir anda toz duman oldu.
Birçok medyatik davanın avukatı olarak bildiğimiz bu isim, AKP içi krizin tam da göbeğinde yer alacaktı.
İlk adımı atan isim eski AKP MKYK üyesi Şamil Tayyar oldu.
Tayyar bu kavgada karşı cepheden atışa başlayan ilk isim olarak Erdoğan’ın çok yakınındaki bir ismi, Saray’ın Başdanışmanı Mehmet Uçum’u hedefe koydu.
İddia o ki Epözdemir henüz telefonun şifresini vermemiş, gözaltı süresi uzatılmış tam da bu süreçte soruşturmaya müdahale gelmişti.
“Uçum başta olmak üzere ‘hatırlı’ çok sayıda isim devrede, Başsavcı Akın Gürlek’i kuşatma altına aldılar” diyen Tayyar, “Gürlek, İmamoğlu dosyasında bile görmediği yoğun baskı karşısında bunalmış vaziyette, şahsına yönelik iftira kampanyası başlatılmasından endişe duyuyor. Devrede olanlar cep telefonu şifresinin verilmesine karşı çıkarak soruşturmanın mevcut delillerle tamamlanmasını, serbest bırakılmasını istiyorlar. Peki neden? Şüphelinin cep telefonunun açılma ihtimali, Uçum başta olmak üzere kimleri neden rahatsız etti? Bu noktada Cumhurbaşkanımız Erdoğan'a çağrım var: Başsavcıyı yalnız bırakmayın” ifadesini kullanıyordu.
Tayyar ile Uçum arasındaki kavga AKP içi krizin en net dışa vurumlarından biri oldu.
Eski AKP’li vekil ve yine eski MKYK üyesi Metin Külünk de bu salvoya dahil oluyor, "Neden bu panik, Ankara’daki bazı çevrelerde neden bu telaş? İster iktidara yakın, hatta iktidarın merkezinde yer alan hatlarda olsun; isterse muhalefetin hatlarında… Bu panik neden?" diye soruyordu.
AKP’nin kızağa çekilmiş isimlerinden biri olan ve yine eski MKYK Üyesi Mücahit Birinci de sanki aynı merkezden yönlendirilen salvoya dahil oluyor, "Hiç kimse İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığını baskı altına alamaz. Tüm olan biten gözümüzün önünde oluyor. Bu pervasızlığa müsaade etmek mümkün değil. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığımız, büyük bir cesaret ve özenle, hukuken kangren haline gelmiş meselelerin üzerine gidiyor ve 'bunlara asla dokunulamaz' denen şahıslara bal gibi dokunuyor. Azınlık elitlerine arka çıkanlarla kavgayı aleni yapmaktan da çekinmeyeceğimizi açık bir şekilde ifade ediyorum" diyordu.
Uçum bu iddialara doğrudan yanıt vermeyecekti. Sadece avukatı aracılığıyla tüm iddiaları reddetmekle yetindi.
Sonuç olarak Erdoğan’ın en yakınındaki isimlerden biri, açık şekilde AKP’nin kızağa çekilen isimleri tarafından organize şekilde hedef tahtasına oturtuluyordu.
Hedef alınan bu ismin AKP’nin “yerli ve milli” denilen kanadında yer aldığını da geçerken not edelim. "Çözüm" sürecine Saray’dan en büyük desteği veren, bu süreçte Bahçeli’ye destek mesajları paylaşan isimlerden biri Uçum.
Sonuç olarak bir tarafta "Erdoğan’ı dahi zora sokacak davalara imza atıyor" denilen ama bir yandan da iktidar desteği “tam gaz arkasında” denilen Akın Gürlek, diğer yanda Erdoğan’ın en yakınında duran isimlerden, açılım destekçisi Uçum.
Bu notu da ekleyip devam eden operasyonlara dönelim.
Can Holding operasyonu: Hakan Fidan ismi gündemde
AKP içi kavgada en sert virajlardan biri kuşkusuz Can Holding davası oldu, olmaya da devam ediyor.
İddiaya göre bu holdingin satın aldığı medya (Habertürk) Hakan Fidan ile ilişkiliydi ve Fidan kendisine bir medya gücü oluşturuyordu.
İddiaya göre AKP içi gerilimin bir uzantısı olarak bu operasyonla hedefe dolaylı olarak Hakan Fidan konuldu.
Bu başlık uzun süre tartışılsa da bu konuda da AKP cephesi sessiz kalmayı tercih etti.
Can Holding operasyonunda ilgili grubun kayyım atanan medyasıyla Hakan Fidan arasında bağ olduğu iddia edildi.
Can Holding davasıyla Epözdemir operasyonu ilişkilendirildi, yine Can Holding operasyonuyla İbrahim Kalın ekibinin Fidan’ı hedef aldığı iddiaları gündemin üst sıralarına yerleşti.
Gazeteci Barış Terkoğlu, “Belli ki AKP içinde birbiriyle mücadele eden klikler var ve bunlardan biri Can Holding konusunda Erdoğan’ı ikna etmiş. Bazı gazetecilerin sosyal medyada ima ettiği gibi bir bakan kendisine destek bir medya inşa çabasına giriştiyse, ki bu da çok kolay değil, bu operasyonlar devam edecek demektir” diyordu.
Ancak sessizlik sürdükçe operasyon da büyüdü.
Yine AKP içinde çok geniş bağları olan Turgay Ciner de genişleyen bu operasyonun bir parçası haline geldi, hakkında tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkarıldı.
Operasyon bugün itibariyle öyle bir noktaya geldi ki, AKP’nin bir dönemine damga vuran isimlerden Cuneyd Zapsu hakkında da gözaltı kararı çıkarıldığı iddiaları ortaya atıldı.
Kavga her anlamıyla büyüyor, ilişki ağları ise giderek karmaşıklaşıyor.
KAAN, Fidan ve Bayraktar
Tüm bu kavgayı düşününce bir paranteze ihtiyaç duyuyoruz. Tabloyu daha geniş şekilde sunmak adına…
"Erdoğan ailesi tarafından sevilmediği ve istenmediği, liderlik için öne çıkmasından hoşnut olunmadığı" öne sürülen Fidan’ın KAAN savaş uçağına dair yaptığı açıklama dahi AKP içindeki krizi tetiklemeye yetmişti hatırlanacağı üzere.
Fidan’ın bu açıklamasıyla damat Selçuk Bayraktar’ı hedef aldığı iddia edildi, KAAN’ın ilerlemesini Bayraktar’ın engellediği öne sürüldü.
Bu nedenle Fidan’ın bu açıklamasının Erdoğan’ın tepkisini çekecek kadar AKP basınında köpürtüldüğü, Fidan’a verilen jet yanıtların da bununla ilgili olduğu belirtildi.
Bu başlıkta da kartlar açık oynandı ama hiçbir özne doğrudan konuşmayı tercih etmedi.
Paramount: 4 yıl sonra gelen operasyon
Dün soL’da kapsamlı şekilde ele aldık…
Aradan 4 yıl geçmiş, her şey unutulmuşken bir düğmeye daha basıldı.
Bu düğme de yine AKP içindeki gerilimlere uzanıyor.
Sedat Peker, Mehmet Ağar, Süleyman Soylu, Tuğrul Türkeş, Murat Kurum, Hakan Fidan, Cem Küçük, Rasim Ozan Kütahyalı, Cemal Enginyurt, Cihan Ekşioğlu ve Sezgin Baran Korkmaz…
Sedat Peker'in 4 yıl önce açtığı dosya, AKP içi krizle birlikte raftan indi.
Bunca ismin, AKP içinde epey bir kriz başlığını tetikleyebilecek bir gündemin yıllar sonra ve ilk kez operasyon konusu olması tam da AKP içindeki yoğun güç savaşıyla ilgili.
Bu operasyon sonrası adı bir anda gündeme gelen yukarıdaki isimlere bakınca dahi AKP açısından çok da istenir bir tablo olmadığını anlamak mümkün.
Ancak ok bazen yaydan çıkıyor, tam da bunu yaşıyoruz.
Sezgin Baran Korkmaz’ın AKP içi bağlarını, kimlerle nasıl ilişkiler kurduğunu dünkü haberimizde işlemiştik. Yurtdışına çıkışını “hakkında operasyon olacak, kaç” diye Süleyman Soylu’nun istediği bir isimden söz ediyoruz.
Gözaltına alınan Cihan Ekşioğlu’na bakıyoruz, bu cephede de pek çok iddiayı bir anda kucağımızda buluyoruz. Hakan Fidan’ın ailesiyle iş ilişkisi olduğu iddiası bir anda gündeme getiriliyor, Süleyman Soylu, Murat Kurum, Tuğrul Türkeş, Cihat Yaycı, Cemal Enginyurt ile boy boy fotoğraflarını görüyoruz.
Dünkü haberde dile getirmiştik, tekrarlayalım: Adı geçen isimler, partiler, vekiller, patronlar ve çeteler... Hepsi birbirine oldukça zıt gibi görünen bu isimlerin tamamının bu düzenin devamı için birbirlerine ne kadar bağlı olduklarını görmemizi sağladığı için Paramount sıradan bir otel, gündem de olağan bir operasyon gündemi değil.
Mansimov ve Ekol gündemi
Sadece bu da değil.
Hemen her başlık birbiriyle o kadar iç içe ki.
Paramount gündemi Yalıkavak Marina’dan bağımsız değil. Dolayısıyla Yalıkavak’a çökme hikayesinin merkezinde yer alan Soylu-Ağar ekibi bir tarafta, Mansimov ile yıllarca iş ilişkisi sürdürmüş, gemi ticareti yapmış Bilal bir tarafta.
Bunların ayrı cephelerde olduğu iddiasında değiliz, hatlar ve klikler tamamen birbirine girmiş durumda.
Mansimov üzerinden MHP bir televizyon kanalına sahip olmuş, kanalı baştan sona MHP dizayn etmişti. soL’da yer verdiğimiz haberde bu sürecin de patlama noktasına doğru ilerlediğine işaret etmiş, Mansimov üzerindeki şüphe bulutlarına değinmiştik.
Bu başlığın da önümüzdeki günlerde AKP içi kavganın bir cephesi olması hiç şaşırtıcı olmayacak gibi görünüyor.
Arif Çetin üç ayrı dosya ve MKE
Eski Jandarma Genel Komutanı Arif Çetin de üç ayrı dosyadaki kesişim kümelerinden biri.
Ekol TV’de MHP tarafından yönetici yapıldı.
Bugün devam eden Can Holding soruşturması kapsamında gözaltına alınan Binsat Holding patronu Arafat Bingöl’le birlikte nikah şahitliği yaptı. Ve son olarak Aziz İhsan Aktaş’a suikast hikayesinde gözaltına alınan Bahçeli’nin “ülküdaşım” dediği Selahattin Yılmaz’la da aynı fotoğrafta yer aldı.
İlginç bir şekilde birbiriyle bağlantısız görünen üç dosyadaki isimlerle de teması olması manidar.
Bu notu da düşüp buradan MKE dosyasına uzanmak istiyoruz.
Ağustos ayında gündem olan ve aynı krizin uzantıları olarak değerlendirilen bu başlık adeta unutulmaya yüz tuttu. Bu kadar operasyon olunca akıllardan çıkan MKE başlığını da yeniden hatırlatalım.
İstanbul merkezli 5 ilde "silahlı suç örgütü"ne yönelik yürütülen soruşturma kapsamında eski Makine ve Kimya Endüstrisi (MKE) Yönetim Kurulu Başkanı İsmet Sayhan tutuklanmıştı.
T24 yazarı Tolga Şardan, bu tutuklamayla Yılmaz arasındaki bağı hatırlatmış, eski MKE Yönetim Kurulu Başkanı avukat İsmet Sayhan’ın gözaltına alınma gerekçesi için "Yılmaz’ın liderliğini yaptığı suç örgütü dosyasıyla ilgili" demişti.
Ve yine iktidar cephesi konuya sessiz kalmıştı.
Şardan konuya dair yazısında şunları söylüyordu: “Sayhan’ın gözaltına alınmasını, Bahçeli’nin ‘ülküdaşım’ çıkışına karşı gerçekleştiğini söylemek yanlış olmaz.”
Yılmaz’ın savunma sanayi sektöründeki faaliyetlerinin Ankara’da konuşulduğuna dikkat çeken Şardan, “Üzerine MKEK eski Yönetim Kurulu Başkanı’nın casusluktan gözaltına alınmasının bir anlamı olsa gerek. Buradan Yılmaz’ın MHP ve Ülkü Ocakları bağlantıları da düşünülürse, çıkartılması gereken anlamın derinliği farklı olacaktır” diyordu.
Papara ve Falyalı
Dedik ya, her şey birbirine girmiş durumda.
Papara operasyonuyla tüm bu süreç arasında nasıl bir bağ var sorusu sorulduğunda akıllara bu kez Kıbrıs uzantılı AKP bağları geliyor.
Papara operasyonu sonrası şu ana kadar ortaya çıkan en çarpıcı bilgi bahis baronu Halil Falyalı bağı.
Operasyon kapsamında Papara’nın ortağı olduğu EKOTÜRK’e TMSF el koydu, televizyon kalanına kayyım atanmıştı.
Bu operasyon sonrası kanalın ortaklarından biri olan Cengiz Özdemir’in AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) başkanı olduğu dönemde Kültür A.Ş.’yi yönettiğini öğrenmiş olduk.
Bir uç Falyalı üzerinden Soylu’ya, bir uç da dolaylı olarak yine AKP’nin merkezine uzanıyordu.
Tıpkı Mansimov gündemi gibi Falyalı gündemi de ilgili isim ölmüş olmasına rağmen AKP içinde patlamaya hazır bomba niteliği taşımaya devam ediyor.
Süreç nereye gidiyor?
Rezan Epözdemir ile başladık, Fahrettin Altun'la devam ettik. Sonrasında sıra Can Holding, MKE, Ciner, Papara, Paramount'a geldi.
Belli ki gerisi de gelecek.
Soru ortada, neler oluyor?
Kısa yoldan söyleyelim. AKP düşük yoğunluklu bir iç savaş yaşıyor, her an kontrolden çıkabilecek türden bir iç kavga...
Bu kavganın merkezinde içinde yaşadığımız düzen bulunuyor.
Yukarıda sözü geçen kavgaların da içinde Türkiye'nin en büyük şirketleri, patronları parantez düzeyinde duruyor şimdilik, oysa ki hikayenin başrollerinden birisi onlara ait.
Çeteler, patronlar, siyasetçiler, partiler, vekiller ve çıkar çatışmaları.
Erdoğan sonrasına hazırlık, herkesin almaya çalıştığı pozisyon, öyle ya da böyle Erdoğan'ın bu krizden güçlü şekilde çıkıp çıkamayacağı, tarafların hangisine yönelik güçlü bir ağırlık koyacağı... Bunların bir noktadan sonra bir önemi kalmıyor.
Ülkenin uçuruma doğru yuvarlandığı tespiti orta yerde dururken; iktidarda, yargıda, çeteler düzeninde neler yaşadığını anlamak için hafiyelik yapmak zorunda kalan bir hâl var ortada.
Her şey çok karmaşık görünüyor, oysa tablo oldukça sade. Yaşadığımız şey bu düzenin, AKP iktidarının, patronlar düzeninin normali. Üzerimize devrilmek üzere olan şey tam da bu. Bu düzenin normali.
Bu normale alışmamak her şeyi yerli yerine oturtma çabasının da başlangıç noktasını oluşturuyor. (ALİ UFUK ARİKAN - SOL.ORG)






