Tabii ki, bir sonraki cumhurbaşkanının kim olacağına 2014 yazında millet karar verecektir. Ancak, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı olarak “hangi niteliklere sahip kişiler cumhurbaşkanı olmalıdır, hangi niteliklere sahip kişiler olmamalıdır” minvalinde bir tartışma açmak/tartışmaya katılmak en tabii hakkımdır.
***
Anayasamız cumhurbaşkanının görevlerini sayarken diyor ki:
Madde 104.– “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.”
Madde açıkça “Türk milletinin birliğinin” temsil edilmesinden bahis açıyor.
Bu madde tersinden; “ısrarla milletin sadece bir bölümünün haklarına sahip çıkan, sahip çıktığı bölümün hayat tarzını diğerlerine dayatan, hayat tarzını sevmediklerine ise hakaret eden kişi cumhurbaşkanı olmamalıdir”, diye de okunabilir.
***
Ayrıca Anayasa diyor ki:
Madde 12.– “Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.”
Madde 20.– “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. (Mülga cümle: 3.10.2001-4709/5 md.)”
Madde 21.– “(Değişik: 3.10.2001-4709/6 md.) Kimsenin konutuna dokunulamaz.”
Anayasa herkesin temel haklarını garanti altına alıyor. Temel haklardan sayılan özel hayata ve konuta dokunulamayacağını açıkça belirtiyor.
Medeni Kanun-Madde 11 ise 18 yaşını doldurmuş herkesin, birer ergin olarak, Anayasal hak ve ödevlerden bireysel olarak yetkili ve sorumlu olduğunu belirtir.
***
Tabii ki “temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” mümkündür. Anayasa sınırları da tarif ediyor:
Madde 13.– (Değişik: 3.10.2001-4709/2 md.) “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
Temel hak ve hürriyetler Anayasada tarif edildiği şekilde ve ancak kanunla sınırlanabiliyor. Ancak, sınırlamalar anayasanın özüne ve ruhuna, demokratik toplum ve laik cumhuriyetin gereklerine aykırı olamıyor.
***
24.10.2013 tarihinde “Şanzıman dağıtmış bir Başbakan” başlıklı yazımda (Yurt Gazetesi) aynen şöyle yazmıştım.
“Günü gününü tutmayan, kendi ile sürekli çelişen, ‘akım’ derken ‘tokum!’ diyen kişiler için ‘Şanzıman dağıtmış’ deyimi, mecaz anlamda kullanılır. 10. yılının sonunda, başbakan şanzıman dağıtmış vaziyette! Bir dediği, bir dediğini tutmuyor! Hükümet bir yönde hareket ederken, başbakan aniden ters yöne gitme çabasıyla vites değiştiriyor. Adım gibi eminim, hükümet üyeleri, yüksek bürokratlar sizden - benden daha şaşkın. Her sabah “Bakalım Başbakan bugün hangi vitesi takacak” diyerek çetele tutuyorlar.”
Başbakan 24 Ekimde yazdığım yazımı 5 Kasım’da şu sözlerle doğruladı:
“Üniversite öğrencisi genç kız, erkek öğrenci ile aynı evde kalıyor. Bunun denetimi yok. Muhafazakâr demokrat yapımıza bu ters! Vali Bey’e bunun talimatını verdik. Bunun bir şekilde denetimi yapılacak.
Anayasaya, ilgili kanunlara, çağdaş hayatın normal akışına aykırı bu sözler “şanzıman dağıtmanın” şahikasıdır!
***
Başbakan’ın genç kız-erkek öğrenci aynı evde kalıyor diyerek Anayasa tarafından teminat altına alınmış temel haklara karşı çıkması belki de bir gün yargıya taşınacak sözlerdir.
Kimin kiminle yaşayacağına sadece ve sadece kişinin kendisi ve kişi izin verirse ailesi ortak karar verirler. Ne en tepedeki Başbakan’ın, ne de mahalledeki ahlak bekçilerinin bu karara müdahale etmek hadleri değildir. “Muhafazakar demokrat”lığı dayatmak ise Başbakan’ın ayıbıdır. Üstelik Başbakan “dini bağnazlık” ile “muhafazakarlığı” birbirine karıştırıp, gerçek muhafazakarları da mahçup etmektedir.
***
Yine 24 Ekim tarihli yazımda hükümet üyeleri, yukarıda alıntı yaptığım gibi; yüksek bürokratların da Başbakan’dan çok rahatsız olduklarını yazmıştım.
Nitekim Bülent Arınç ve Yalçın Akdoğan Başbakan’ın “özel evler” ile akıl almaz sözlerini tevil etmeye kalkınca:
“Ne konuşuyorsak arkasında dururuz, hiçbir şeyin karşısında eğilip bükülmeyiz. O yüzden söylediğini inkar eden siyasetçi değilim” diyerek kelimenin tam anlamı ile yardımcılarını şapa oturttu.
Şimdi zerre kadar siyasi ahlak sahibi iseler, zerre kadar gururları varsa Arınç “hükümet sözcülüğü”, Akdoğan da “başbakan başdanışmanı” görevlerinden istifa ederler. Hoş, millet artık onları bu görevlerde ciddiye almayacaktır.
***
Sürekli şanzıman dağıtmakla meşgul olduğu için yurt dışında, yurt içinde ve nihayet kendi hükümeti ve partisi içinde “itibar” kaybetmeye devam eden, başkalarının hayat tarzına zerre kadar saygı duymayan, milleti resmen parçalara bölen bir kişi cumhurbaşkanlığı görevine layık değildir!
“3 çocuk”, “evde zıkkımlanmak”, “kol kola el ele dolaşmak” türü çıkışlar yapan ve nihayet öğrencilerin yaşadığı “özel evler”e müdahale eden bir kişi “milletin birliğini” (cumhurbaşkanı) temsil edemez!
Dr. Cüneyt Ülsever/Yurt
Anayasamız cumhurbaşkanının görevlerini sayarken diyor ki:
Madde 104.– “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.”
Madde açıkça “Türk milletinin birliğinin” temsil edilmesinden bahis açıyor.
Bu madde tersinden; “ısrarla milletin sadece bir bölümünün haklarına sahip çıkan, sahip çıktığı bölümün hayat tarzını diğerlerine dayatan, hayat tarzını sevmediklerine ise hakaret eden kişi cumhurbaşkanı olmamalıdir”, diye de okunabilir.
***
Ayrıca Anayasa diyor ki:
Madde 12.– “Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.”
Madde 20.– “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. (Mülga cümle: 3.10.2001-4709/5 md.)”
Madde 21.– “(Değişik: 3.10.2001-4709/6 md.) Kimsenin konutuna dokunulamaz.”
Anayasa herkesin temel haklarını garanti altına alıyor. Temel haklardan sayılan özel hayata ve konuta dokunulamayacağını açıkça belirtiyor.
Medeni Kanun-Madde 11 ise 18 yaşını doldurmuş herkesin, birer ergin olarak, Anayasal hak ve ödevlerden bireysel olarak yetkili ve sorumlu olduğunu belirtir.
***
Tabii ki “temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” mümkündür. Anayasa sınırları da tarif ediyor:
Madde 13.– (Değişik: 3.10.2001-4709/2 md.) “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
Temel hak ve hürriyetler Anayasada tarif edildiği şekilde ve ancak kanunla sınırlanabiliyor. Ancak, sınırlamalar anayasanın özüne ve ruhuna, demokratik toplum ve laik cumhuriyetin gereklerine aykırı olamıyor.
***
24.10.2013 tarihinde “Şanzıman dağıtmış bir Başbakan” başlıklı yazımda (Yurt Gazetesi) aynen şöyle yazmıştım.
“Günü gününü tutmayan, kendi ile sürekli çelişen, ‘akım’ derken ‘tokum!’ diyen kişiler için ‘Şanzıman dağıtmış’ deyimi, mecaz anlamda kullanılır. 10. yılının sonunda, başbakan şanzıman dağıtmış vaziyette! Bir dediği, bir dediğini tutmuyor! Hükümet bir yönde hareket ederken, başbakan aniden ters yöne gitme çabasıyla vites değiştiriyor. Adım gibi eminim, hükümet üyeleri, yüksek bürokratlar sizden - benden daha şaşkın. Her sabah “Bakalım Başbakan bugün hangi vitesi takacak” diyerek çetele tutuyorlar.”
Başbakan 24 Ekimde yazdığım yazımı 5 Kasım’da şu sözlerle doğruladı:
“Üniversite öğrencisi genç kız, erkek öğrenci ile aynı evde kalıyor. Bunun denetimi yok. Muhafazakâr demokrat yapımıza bu ters! Vali Bey’e bunun talimatını verdik. Bunun bir şekilde denetimi yapılacak.
Anayasaya, ilgili kanunlara, çağdaş hayatın normal akışına aykırı bu sözler “şanzıman dağıtmanın” şahikasıdır!
***
Başbakan’ın genç kız-erkek öğrenci aynı evde kalıyor diyerek Anayasa tarafından teminat altına alınmış temel haklara karşı çıkması belki de bir gün yargıya taşınacak sözlerdir.
Kimin kiminle yaşayacağına sadece ve sadece kişinin kendisi ve kişi izin verirse ailesi ortak karar verirler. Ne en tepedeki Başbakan’ın, ne de mahalledeki ahlak bekçilerinin bu karara müdahale etmek hadleri değildir. “Muhafazakar demokrat”lığı dayatmak ise Başbakan’ın ayıbıdır. Üstelik Başbakan “dini bağnazlık” ile “muhafazakarlığı” birbirine karıştırıp, gerçek muhafazakarları da mahçup etmektedir.
***
Yine 24 Ekim tarihli yazımda hükümet üyeleri, yukarıda alıntı yaptığım gibi; yüksek bürokratların da Başbakan’dan çok rahatsız olduklarını yazmıştım.
Nitekim Bülent Arınç ve Yalçın Akdoğan Başbakan’ın “özel evler” ile akıl almaz sözlerini tevil etmeye kalkınca:
“Ne konuşuyorsak arkasında dururuz, hiçbir şeyin karşısında eğilip bükülmeyiz. O yüzden söylediğini inkar eden siyasetçi değilim” diyerek kelimenin tam anlamı ile yardımcılarını şapa oturttu.
Şimdi zerre kadar siyasi ahlak sahibi iseler, zerre kadar gururları varsa Arınç “hükümet sözcülüğü”, Akdoğan da “başbakan başdanışmanı” görevlerinden istifa ederler. Hoş, millet artık onları bu görevlerde ciddiye almayacaktır.
***
Sürekli şanzıman dağıtmakla meşgul olduğu için yurt dışında, yurt içinde ve nihayet kendi hükümeti ve partisi içinde “itibar” kaybetmeye devam eden, başkalarının hayat tarzına zerre kadar saygı duymayan, milleti resmen parçalara bölen bir kişi cumhurbaşkanlığı görevine layık değildir!
“3 çocuk”, “evde zıkkımlanmak”, “kol kola el ele dolaşmak” türü çıkışlar yapan ve nihayet öğrencilerin yaşadığı “özel evler”e müdahale eden bir kişi “milletin birliğini” (cumhurbaşkanı) temsil edemez!
Dr. Cüneyt Ülsever/Yurt