‘Hak’, en öz anlatımla, hukuk sistemi tarafından korunmaya değer görülen çıkardır. Özel yaşam hakkı ise, özel yaşam alanının hangi odaktan gelirse gelsin meşru olmayan müdahaleden uzak tutulması noktasında, korunmaya değer bir çıkarın varlığının hukuk sistemi tarafından tanınması anlamına gelir.
Özel yaşam hakkı, kişiye politik bağlamda siyasi iktidardan; sivil bağlamda ise toplumdan ve onu oluşturan bireylerden, özel yaşamından ve tabii ki konutundan uzak durmalarını isteyebilme yetkisi verir. Özel yaşam hakkı için yapılan birçok tanım arasında en kısa ve çarpıcı olanı bundan 123 yıl önce ABD Anayasa Mahkemesi yargıcı Brandeis tarafından ortaya konulmuştur: ‘Yalnız Kalabilme Hakkı’.
Bir devletin tanıdığı haklar ve bunlara sağladığı koruma düzeyi, onun, insana verdiği değerle doğru orantılıdır. Hakkın tanınmasına ve korunmasına ilişkin bu tutum, sistemin demokratiklik düzeyini de belirler. Anayasasında nitelikleri arasında ‘demokratik’ yazan bir devlet ‘çoğulculuk’ niteliğinden yoksun ise, “kimse kusura bakmasın” o devlete demokratik devlet denmez.
Özel yaşam hakkı, demokrasinin farklılıkların bir arada barış içinde yaşamasını sağlayan çoğulcu niteliğinin somutlaşmasında kilit konumdadır. Kişilerin her boyutuyla farklı yönlerini keşfetmeleri ve bu yönlerini -diledikleri ölçüde- toplumsal yaşama aktarmaları, özel yaşama sağlanan koruma sayesinde mümkün hale gelir.
Korkak toplum ihtimali
Özel yaşam, dış etkiden arınmış bir alan sağlayarak, sosyal baskıya karşı yalıtımı mümkün kılar. Bireyin özgür ve bağımsız şekilde hareket edebilmesi için, dışsal kontrol ve baskılara direnç gösterebilmesi, ilk koşuldur. Özel yaşam hakkı öncelikle devletten gelecek müdahale ve baskıya karşı koruma sağlar. Bunun ötesinde AİHM’in kararlarında özellikle işaret edildiği üzere devlet, bir özel kişinin diğer birinin özel yaşamına yönelen saldırısına karşı da gerekli korumanın sağlanmasıyla yükümlüdür. Kararlarda, AİHS’ne taraf devletlerin sadece bireylerin özel yaşam haklarını ihlalden kaçınma değil; kamusal ya da özel hangi odaktan gelirse gelsin özel yaşamın saldırılara karşı korunması için etkili, ulaşılabilir ve işletilebilir yasal düzenlemeler yapılması yükümlülüğü altında olduklarının defalarca altı çizilmiştir.
Hangi odaktan kaynaklanırsa kaynaklansın, kontrol ve baskıya karşı direnci sağlayan dayanak olarak, özel yaşam hakkının önemi ortadadır. Özel yaşam hakkının yokluğu, güçsüzün güçlü tarafından ezilmesini kolaylaştırır. Her ne kadar, kişinin yaşamındaki eylemlerinin tamamı özel yaşam alanı içinde gerçekleşmese de, kamuya açık alandaki eylemlerin kararının verilmesi aşamasında özel yaşam hakkının sağladığı korumadan yararlanabildiği ölçüde, özgür şekilde hareket ettiği kabul edilebilir.
Özel yaşam hakkı sayesinde kişi, toplumsal ve siyasal yaşama katılıp katılmama, katıldığı durumlarda da bunun düzeyini belirleme seçeneğine sahip olur. Aksi halde, İmre’nin deyişiyle “toplumun çehresinin değişmesi ve bunun ürkek, korkak, ve esir insanların toplum hayatına dönmesi ihtimali meydana gelebilir”.
Kişinin saygınlığı ve düşünsel sağlığı için de, özel yaşam hakkı vazgeçilmezdir. Toplu yaşamdan ayrı bir dünyanın varlığı sayesindedir ki, kişi kendini ifade etme konusunda çıkış noktaları, farklı yaşam tarzlarını keşfetme ve uygitsinci (conformist) baskılara direnme; yani, kişiliğini geliştirme olanağı bulur. Kişinin sürekli olarak gözetim altında tutulduğu yerlerde, kişiliğinin pek az geliştiği ve yaratıcı düşünme yeteneğinin köreldiği bir gerçektir. Giderek, Anayasa’daki maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının kullanılabilirliğinin, özel yaşam hakkına bağlı olduğu görülür. Korumanın yeterli olmadığı durumlarda stresse bağlı ciddi sorunlar ve hatta intihar vakalarıyla karşılaşılması, konuyla ilgili kritik sosyal ihtiyacın göstergesidir.
Uygitsinci baskıya direnç gösterilmesinde önemli yere sahip olan özel yaşam hakkının, giderek, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün; dolayısıyla demokratik toplumlarda olmazsa olmaz unsur olan, çoğulculuğun sağlanması için önkoşul olduğu açıktır. Ancak özel yaşam hakkı ile özgürlük arasındaki bu yakın bağın fark edilmesi sayesinde, özel yaşama sağlanacak korumanın düzeyi konusundaki duraksama giderilebilir ve bu korumanın önemi anlaşılır.
Belirtmeye gerek var mı? Özgür, bağımsız, kendine özgü farklı düşünceleri olan, bunları açıklayan ve birbirlerini bu yolla etkileyen, ikna eden bireylerden oluşan bir toplum istemeyen iktidarların her fırsatta ilk müdahale ettikleri alan, özel yaşamdır. Bu konuda gerekli yasal düzenlemeyi yapıverirler. Ne de olsa biat etmeyen, sorgulayan bireylerden oluşan toplumları idare etmek daha zor. (Kaynakça ve ayrıntılı bilgi için Bkz. K. A. Sevimli, İşçinin Özel Yaşamına Müdahalenin Sınırları, İstanbul - 2006)
K.AHMET SEVİMLİ-Uludağ Üni., Hukuk Fakültesi-RADİKAL2
Özel yaşam hakkı, kişiye politik bağlamda siyasi iktidardan; sivil bağlamda ise toplumdan ve onu oluşturan bireylerden, özel yaşamından ve tabii ki konutundan uzak durmalarını isteyebilme yetkisi verir. Özel yaşam hakkı için yapılan birçok tanım arasında en kısa ve çarpıcı olanı bundan 123 yıl önce ABD Anayasa Mahkemesi yargıcı Brandeis tarafından ortaya konulmuştur: ‘Yalnız Kalabilme Hakkı’.
Bir devletin tanıdığı haklar ve bunlara sağladığı koruma düzeyi, onun, insana verdiği değerle doğru orantılıdır. Hakkın tanınmasına ve korunmasına ilişkin bu tutum, sistemin demokratiklik düzeyini de belirler. Anayasasında nitelikleri arasında ‘demokratik’ yazan bir devlet ‘çoğulculuk’ niteliğinden yoksun ise, “kimse kusura bakmasın” o devlete demokratik devlet denmez.
Özel yaşam hakkı, demokrasinin farklılıkların bir arada barış içinde yaşamasını sağlayan çoğulcu niteliğinin somutlaşmasında kilit konumdadır. Kişilerin her boyutuyla farklı yönlerini keşfetmeleri ve bu yönlerini -diledikleri ölçüde- toplumsal yaşama aktarmaları, özel yaşama sağlanan koruma sayesinde mümkün hale gelir.
Korkak toplum ihtimali
Özel yaşam, dış etkiden arınmış bir alan sağlayarak, sosyal baskıya karşı yalıtımı mümkün kılar. Bireyin özgür ve bağımsız şekilde hareket edebilmesi için, dışsal kontrol ve baskılara direnç gösterebilmesi, ilk koşuldur. Özel yaşam hakkı öncelikle devletten gelecek müdahale ve baskıya karşı koruma sağlar. Bunun ötesinde AİHM’in kararlarında özellikle işaret edildiği üzere devlet, bir özel kişinin diğer birinin özel yaşamına yönelen saldırısına karşı da gerekli korumanın sağlanmasıyla yükümlüdür. Kararlarda, AİHS’ne taraf devletlerin sadece bireylerin özel yaşam haklarını ihlalden kaçınma değil; kamusal ya da özel hangi odaktan gelirse gelsin özel yaşamın saldırılara karşı korunması için etkili, ulaşılabilir ve işletilebilir yasal düzenlemeler yapılması yükümlülüğü altında olduklarının defalarca altı çizilmiştir.
Hangi odaktan kaynaklanırsa kaynaklansın, kontrol ve baskıya karşı direnci sağlayan dayanak olarak, özel yaşam hakkının önemi ortadadır. Özel yaşam hakkının yokluğu, güçsüzün güçlü tarafından ezilmesini kolaylaştırır. Her ne kadar, kişinin yaşamındaki eylemlerinin tamamı özel yaşam alanı içinde gerçekleşmese de, kamuya açık alandaki eylemlerin kararının verilmesi aşamasında özel yaşam hakkının sağladığı korumadan yararlanabildiği ölçüde, özgür şekilde hareket ettiği kabul edilebilir.
Özel yaşam hakkı sayesinde kişi, toplumsal ve siyasal yaşama katılıp katılmama, katıldığı durumlarda da bunun düzeyini belirleme seçeneğine sahip olur. Aksi halde, İmre’nin deyişiyle “toplumun çehresinin değişmesi ve bunun ürkek, korkak, ve esir insanların toplum hayatına dönmesi ihtimali meydana gelebilir”.
Kişinin saygınlığı ve düşünsel sağlığı için de, özel yaşam hakkı vazgeçilmezdir. Toplu yaşamdan ayrı bir dünyanın varlığı sayesindedir ki, kişi kendini ifade etme konusunda çıkış noktaları, farklı yaşam tarzlarını keşfetme ve uygitsinci (conformist) baskılara direnme; yani, kişiliğini geliştirme olanağı bulur. Kişinin sürekli olarak gözetim altında tutulduğu yerlerde, kişiliğinin pek az geliştiği ve yaratıcı düşünme yeteneğinin köreldiği bir gerçektir. Giderek, Anayasa’daki maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının kullanılabilirliğinin, özel yaşam hakkına bağlı olduğu görülür. Korumanın yeterli olmadığı durumlarda stresse bağlı ciddi sorunlar ve hatta intihar vakalarıyla karşılaşılması, konuyla ilgili kritik sosyal ihtiyacın göstergesidir.
Uygitsinci baskıya direnç gösterilmesinde önemli yere sahip olan özel yaşam hakkının, giderek, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün; dolayısıyla demokratik toplumlarda olmazsa olmaz unsur olan, çoğulculuğun sağlanması için önkoşul olduğu açıktır. Ancak özel yaşam hakkı ile özgürlük arasındaki bu yakın bağın fark edilmesi sayesinde, özel yaşama sağlanacak korumanın düzeyi konusundaki duraksama giderilebilir ve bu korumanın önemi anlaşılır.
Belirtmeye gerek var mı? Özgür, bağımsız, kendine özgü farklı düşünceleri olan, bunları açıklayan ve birbirlerini bu yolla etkileyen, ikna eden bireylerden oluşan bir toplum istemeyen iktidarların her fırsatta ilk müdahale ettikleri alan, özel yaşamdır. Bu konuda gerekli yasal düzenlemeyi yapıverirler. Ne de olsa biat etmeyen, sorgulayan bireylerden oluşan toplumları idare etmek daha zor. (Kaynakça ve ayrıntılı bilgi için Bkz. K. A. Sevimli, İşçinin Özel Yaşamına Müdahalenin Sınırları, İstanbul - 2006)
K.AHMET SEVİMLİ-Uludağ Üni., Hukuk Fakültesi-RADİKAL2