Ankara tabip odası’nın bu sorusunu medya ne kadar görüyor, kamuoyuna ne kadar duyuruyor?

Ankara tabip odası’nın “hekim postası” adlı 16 sayfalık tabloid boyda aylık bir gazetesi var. tümüne netten de erişilen bu gazetenin ekim 2013 tarihli “55” sayısının manşetindeki haberin başlığını alıntıladım bu yazıma. “sağlık bakanlığı’nda neler oluyor?”
bu yazıyı (1) herkes okumalı; ama asıl önemli olan “medya yazmalı!”.
çünkü şimdiye kadar hep aynı şeyleri görüp yaşadık: sağlık bakanlığı’ndaki çeşitli yolsuzluk ve usulsüzlüklere ilişkin iddialar değişik biçimlerde dile getirilse de medya aracılığıyla kamuoyunun gündemine taşınmıyor.
bu yazıyı yazarken, yazının başlığını google’un arama motoruna aynen yazdım ilk çıkan on habere baktım. bunların arasında “ana akım” medyanın içinde sayılan, ne çok satan gazeteler, ne de tv. haber kanallarının bağlantısı vardı.
haberin asıl kaynağı olan “hekim postası”nı saymazsak, geri kalan dokuz bağlantının içinde yalnızca “iki” internet haber portalı, “son dakika(2) ve “haberler.com(3)’da  bu haber yer alıyordu. twitter’a ait bir bağlantıyı da saymazsak listedeki diğer 6 bağlantı benzer konulu başka olaylardan söz eden daha eski tarihli haber ve yazılardan oluşuyordu ve akşam gazetesi dışında ana akım medya içinde yer alan tek bir yayın kuruluşu bunların arasında yoktu.
ato’nun iddiasının 28 eylül’de yapılan bir “basın toplantısı”nda gündeme getirildiği haberde yazıyor ato genel sekreteri dr. selçuk atalay’ı arayıp basın toplantısında 3-4 habercinin olduğunu, ama her zaman olduğu gibi tüm ajans ve yayın organlarına açıklamalarının iletildiğini öğrendim.

medyada “haber” yok!

sonra her zaman yaptığım gibi ttb’nin günlük sağlık haberlerinin listelendiği sayfasından 29 eylül tarihli sağlık haberleri de kontrol ettim. yalnızca iki “sol” gazetede; evrensel gazetesi’nde “yolsuzluk tosunu” ve sol gazetesi’nde “‘sağlıkta dönüşüm’ yangın yeri” başlıklarıyla iki haber vardı. bir sonraki güne de baktım ama tek bir haber bile yoktu.
daha önce söz ettiğim anadolu ün. iletişim fakültesi’nde yapılan araştırmanın verilerine yeniden baktım.  sağlık bakanlığı temalı haberlerin, örneğin hürriyet gazetesinde 2009 yılında yayınlanan sağlıkla ilgili haberleri içinde yüzde16 ile ikinci temel konu olduğunu öğrendim.
aynı araştırma kapsamında 2010 yılı boyunca izlenen çok satan gazetelerdeki sağlık bakanlığı temalı haberlerin oranının da yüzde 6,5 olduğu, tematik değerlendirmede ise “eleştirel” nitelikte olanlar kategorisinde de sağlık bakanlığı’nın yüzde19,3 olduğu görülüyor. araştırmadaki bir değerlendirme de “ ‘takdir edici/övücü’ yaklaşımla yapılan haberlerde de ‘sağlık bakanlığı’nın öne çıkması dikkati çekici olarak değerlendirilmektedir.” deniliyor.
araştırmada “sağlık kurumları, hastaneler ve sağlık ocakları temasının alt konuları ile yayın türü ve yayın niteliği karşılaştırması” da yapılmış. tabloda görüleceği üzere “övgü başarı olumlama” üçüncü sırada yer alırken, yolsuzluk, usulsüzlük, görevi kötüye kullanma” onuncu sırada yer alıyor.

sağlık kurumları, hastaneler ve sağlık ocakları temasının alt konuları ile yayın türü ve yayın niteliği karşılaştırması
yazı tipi olarak haber ve diğer yazı türleri açısından da araştırmada aynı durum ortaya çıkıyor. söyleşilerin yüzde 48,9’unda, haberlerin yüzde14,5’unda, köşe yazılarının yüzde 18’inde övgü, başarı ve olumlamanın yer alması, buna karşılık, yolsuzluk, usulsüzlük, görevi kötüye kullanmanın haberler içinde yüzde 2,3, köşe yazılarında yüzde 4,2 olması dikkâti çekiyor.

sağlık kurumları, hastaneler ve sağlık ocakları temasının alt konuları ile yazı türü karşılaştırması
işte bu somut durum ve ardındaki gerçeklerin bilimsel araştırmasında ortaya çıkan sonuç da budur.

demokrasi ve denetim

şimdi 2013 yılındayız. böyle bir habere ana akım medya yer vermiyor.
haberin doğruluğundan zerre kadar kuşkum olmasa da dile getirilen iddia ve onunla ilgili haberin içeriğini tartışmıyorum; iddialar geçersiz bile olsa bunun bir haber değeri vardır.
bu da olmadığına göre ana akım medyanın aslında bu haberi bilerek kamuoyuna yansıtmadığı ya da yansıtamadığı sonucunu çıkartmak gerekiyor.
işte asıl sorun da bu: bu ülkenin basını temel görevlerinden birisi olan kamu adına denetimi yapmıyor. oysa demokrasinin gereği olarak, bu denetimin en geniş ve yaygın biçimde yapıldığı mecra basındır. eğer böyle değilse o ülkede ne demokrasiden, ne de toplumsal bir denetimden söz edilebilir. bunların yokluğunun bedelini ise yalnız bizler değil, geleceğimiz de dahil,tüm toplum öder! BİANET
Daha yeni Daha eski