60 küsur yıllık türban kavgasının kamuda serbestlik hakkı kazanarak sonuçlanması Siyasal İslam’ın… AKP’nin anatomisinin anahtarı diye düşünüyorum…
O yolda birlikte yürüyen demokratların aziz hatırasına…
Rölantiye alınan hâkim ve savcılar ile asker ve polis dışında türban serbest… Pardon, özgür.
Neredeyse kimseden çıt çıkmadı**… Çıkmıyor.
İtiraz etmek… Mahsurlarını anlatmayı düşünmek bile büyük ayıp… Sayılır mertebesine geldik.
Sanki herkes bu anı bekliyormuş: Türbanlı öğretmen, doktor, hemşire, tapu memuresi… filan olsa da özgürleşsek!
Böyle büyük bi’ toplumsal mutabakat vardı da ben mi kaçırdım… Vehmine kapıldım…
Hafızamı sorguladım…
Yooo…
Çok değil üç beş yıl önce, hararetli tartışma başlıklarımızdan biri ne idi?
Kamuda türban…
Şöyle hatırlatayım:
2010 yılının sonbaharı… Zamane YÖK Başkanı “Üniversitede türban serbest” açıklaması yaptı…
Sıra ilkokullara ve kamuya gelecek… Kaygıları alevlendi…
Ne münasebet denildi…
Kim(ler) mi haşa… asla! yalanlamasına girişti?
Liste uzun.
Misal. Şu değerlendirme kimin olabilir?
Adım adım: Kamuda türban olmaz teminatı
“Laik bir devlet düzeninde kamu hizmetini sunanlar dini ve siyasi semboller kullanamazlar. Çünkü kamu hizmetlerinin sunulmasında tarafsızlık esastır. Eğer vatandaşlar kamu hizmetlerinden yararlanırken, o hizmeti sunan şahsın dini veya siyasi tercihlerine göre ayrım yaptığı gibi bir hisse kapılırlarsa, bu laik ve demokratik bir anayasa düzeninde ortaya çıkmaması gereken bir sonuçtur.” (abç)
Bilebildiniz mi? Peki, kaldığı yerden alıntıya devam edeyim:
“Bu yüzden burada, ’hizmeti alan’ ve ’hizmeti sunan’ ayrımının yapılması çok önemlidir.” (abç)
Muhtemelen ilk akla gelebilecek Kemalistleri sıralamışsınızdır… Vural Savaş’ı filan unutun. Listenizi daraltın. Öğretim üyesi konuşan ve bakın nasıl devam ediyor:
“Benim öğrencilerim üniversiteye türbanla girebilir. Ancak ben ve benim gibi öğretim üyesi olan meslektaşlarım, herhangi bir dini simge taşıyamayız.” (abç)
Niye ki?
“Çünkü laik bir devlet düzeninde kamu hizmetini sunanlar, türban dahil herhangi bir dini simge kullanamazlar.”
Tamam, uzatmıyorum. Bu kadar net ifadelerle kamuda türbana karşı çıkan, bir anayasa hukuku öğretim üyesi…
Yok, ne CHP’li ne de Kemalist. Bu değerlendirmenin sahibi o zaman Doçent unvanı taşıyan Serap Yazıcı…
Evet, O… Ergun Özbudun Başkanlığı’nda AKP için sivil anayasa taslağını hazırlayan kurulda yer alan Doç. Dr. Serap Yazıcı….
Alıntılar da Vatan’dan Mine Şenocaklı’ya verdiği mülakattan (7 Nisan 2008, (http://haber.gazetevatan.com/Keske_kamuda_turban_yasak_deseydik_171527_1/171527/4/yazarlar)
Serap Hoca, “Yeni Anayasa’ya ’Kamu hizmetlerinin sunulmasında türban ya da herhangi bir dini simge kullanılamaz’ ifadesi eklenirse, bu endişeler sona erer…” demiş.
Şükür, ortalıkta endişe edilecek durum kalmadı. O endişe, gerçekleşti.
Artık ‘Prof.’ titri taşıyan Serap Yazıcı 5 yıl önce verdiği mülakattaki bu görüşleri hâlâ savunuyor mu, bilmiyorum…
“Toplumun gazını almak için sarf edilmiş taktiksel yaklaşımlardı” deyip, zamanın ruhuna uyar mı, onu da bilmiyorum.
Ama şunu biliyoruz artık: 5 yıl önceki misalden hareket edersek…
Sinsiliğin AKP’cesi: Aheste aheste
Geçmişte olmaz, asla denilen…. Vehim, paranoya gibi gösterilen… Provokasyon olarak nitelendirilen ne varsa hepsi bir bir gerçekleşiyor…
Gerçekleşecek de…
Başbakan’ın yakın adamı… Gümrük ve Tekel Bakanı Hayati Asılyazıcı öyle diyor: “Hepsi birden olmuyor. Biraz da aheste aheste olsun. Bugün memurlar için getiriliyor (türban) yarın hakim ve savcılar için olur.***” (Cumhuriyet, 5 Ekim 2013)
Olacak da… Dün yok denilen nasıl bugün “tartışması bile yapılamaz” kanunlar seviyesine yükseldiyse, öyle…
Abartıyor muyum?
Müsaade edin misal vereyim. Hem Prof. Yazıcı’nın serdettiği görüşlerde yalnız olmadığını hatırlarız…
2010 Ekim’inde üniversiteye türban girdiğinde kamu ve ilkokula da girer, endişesini kabartan emareler ortaya çıkmıştı:
“Adana’da Kanuni İlköğretim Okulu’nda türbanlı olarak derse girmek isteyen bir öğrenciye izin verilmedi.
İlköğretim okulunda bir türban gerginliği de Mersin’den. 4 kez geri çevrildiği okula, beşinci denemesinde alındı. Okul yönetimi M.G’nin türbanla derse girdiğini tutanak altına aldı.” (Hürriyet ve Milliyet’ten derleyen, http://www.haber3.com/turban-ilkokula-girdi–613865h.htm#ixzz2Mn8iYClo, 24 Ekim 2010)
Peki müesses nizamın tepkisi ne oldu?
Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu: İlkokula türbanla girme çabalarının zamanlamasını manidar buluyorum. Bu konuda yasalar net. Türbanla ilköğretim derslerine girilemez.” (Radikal, Akif Beki, 22 Ekim 2010)
İlkokulda türban ahmaklık, diyene bakın
Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu: “Kamusal alan, ilkokul nereden çıktı? Bizim böyle bir hedefimiz yok. Birdenbire birileri tam bu süreçte ilkokula başörtülü çocuk gönderiyor. Bu provokasyondur. Ahmakça davranışlardır.” (haberturk.com, 22 Ekim 2010)
AKP Milletvekili Canikli: “Biz yönetimde olduğumuz sürece gündemde olmayacak” (haberturk.com, 22 Ekim 2010)
AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik: “Bu girişimler (türban sorununun) çözümü(nü) sabote etmeye yönelik.”
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üskül: “Bu iş daha ileriye giderse, aile çocuğu baskı altına alıp öğrenim özgürlüğünü engelliyorsa devlet o çocuğu alır ve öğrenim görmesini sağlar” (Hürriyet, 23 Ekim 2013)
Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, Üskül’ün açıklamasına destek verdi: “Çocukların orada hırpalanması söz konusuysa ve hırpalanmaya devam edecekse, tabii biz koruma altına alabiliriz.” (23 Ekim 2013, http://haberciniz.biz/ilkokula-turbanli-gideni-devlet-alir-914818h.htm)
“First Lady” Hayrünnisa Gül: Ortada bir cehalet varsa biz bunu da ortadan kaldıracağız. İlkokul öğrencisinin kendi isteği ile başörtüsü takması gibi bir şey söz konusu olamaz. Bu konuda karar verecek yaşa geldiğinde kararını verir” (DHA, Radikal, 9 Kasım 2010)
Yandaş medya da efendileri gibiydi…
Uzatmamak için “Şimdi sırası mıydı!” kıvamındaki köşe yazılarına girmeyeceğim…
Dört gazetenin ele alış tarzı, yandaş medyanın pozisyonunu afişe ediyor olmalı…
Habertürk’ün derlemesi (22 Ekim 2010) şöyle:
SABAH: Mersin’de Maşallah’ın babası Hasan G.’nin Hizbullah üyeliğinden 6 yıl hapis yattığı ortaya çıktı.
STAR: Adana ve Mersin’de başörtüsüyle derse girmek isteyen öğrencilerin ailelerinin Hizbullah bağlantılı olduğu ortaya çıktı.
ZAMAN: Başörtüsünde bildik senaryo.
YENİ ŞAFAK: “Tuzak kokusu” manşetli haberde, “Olayların arkasında Mustazaflar Derneği’nin olduğu, çocuklarını başörtüsü ile okula gönderen babaların dernek üyesi olduğu iddia edildi” denildi.
İlkokula türban: ‘Asla’dan ‘neden olmasın’a
İlkokulda Türban meselesi…
15 yaşında kapanma tecrübesi yaşamış “First Lady”nin dediği gibi mi olacak?
Süreç o yönde mi ilerliyor?
Hayır…
Klasik alıştırma, sokuşturma süreci işlemeye başladı…
Misallerle anlattığım 2010’da nasılsa, öyle…
İlk ve ortaöğrenimde tek tük türbanlı çıkışlar oluyor…
Üniversite ve kamuda çarşaf ve peçeli nabız yoklamaları yapılıyor…
Aslında hoşa giden bu sevimli yaramazlıklar, tıpkı daha önce olduğu gibi, yalandan azarlanıyor…
‘Kabul edilemez’ bulunuyor…
Ve geldik “çarşaflı öğretmen provokasyon olur”a…
Milli Eğitim Bakanı, Nabi Avcı, geleneği sürdürüyor: Çarşaflı öğretmen provokasyon olur (18 Ekim 2013)
Selefleri ilkokulda filan türbana provokasyon derdi, Avcı, çarşafa terfi ettirdi…
Bu arada ufak ufak savunmalar da geliyor, ilkokulda türbana da ötesine de…
Misal, AKP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şentop’tan gelsin:
“Lise, ortaokul, bence ilkokul bile olabilir. Okul müdürü, öğretmen başörtüsü takacak, öğrenci niye takmasın?”(Cumhuriyet, 5 Ekim 2013)
Haa, cevap verin bakalım AKP’nin Şentop’una!
Neydi o imam-cemaat diyalektiği ya!
Hasılı türbanda silsile sürüyor… Sürecek… Ta ki…
Beykoz Belediye Başkanı, Kurban Bayramı’nı kutlama afişinde nasıl poz vermişti?
Kucağındaki türbanlı bebekle…
Sloganı da hedefi açıklıyordu: Gelecek seçim için değil gelecek nesil için oy verin (16 Ekim 2013)
Beykoz Belediye Başkanı, İktidar’ın tahayyülündeki nesli işaret ediyor…
Gümrük Bakanı Asıl Yazıcı AKP’nin çalışma tarzını: Aheste aheste… Toplumu örgütle, devleti kuşat ve… Fethedilen devletle toplumu sarıp sarmala..
Türbanla… Yetmez, çarşaf, peçe ve burka ile de… Adım adım…
Türban AKP anatomisinin anahtarı
Bu yazı ile pişmiş aşa su kattığımı (ki niyetim o) düşünerek kızacak okurlar olabilir.
Maksat elbette birilerini öfkelendirmek değil ki, bence bunda da bi’ sakınca yok…
Lakin bu mevzuyu mesele yapmamın nedeni şu:
Marks’ın kulaklarını çınlatalım: ‘İnsan anatomisi maymun anatomisinin de anahtarı’ olduğu gibi…
60 küsur yıllık türban kavgasının kamuda serbestlik hakkı kazanarak sonuçlanması da Siyasal İslam’ın… AKP’nin anatomisinin anahtarı diye düşünüyorum…
Hilal Kaplan’ın, Yeni Şafak’ta (9 Ekim 2013) “Bittiğin an, bu andır” ajitasyonu şımarıkça ama kuru gürültü değil. Kazandık narası…
Türban sürecini inceleyip analiz etmek, yeni müesses nizamın muktedirlerinin yapısını ve eyleyiş biçimini açığa çıkaracağı kanısındayım… Derdim bunu gösterebilmek… En azından işaret etmekti:
Türban asla sadece türban olmadı…
Siyasal İslam’ın onlarca yıllık emaneti iktidara, o bez parçasında taşındı…
Aheste aheste…
*Türbana “serbestlik” yerine “özgürlük” kullanılması tesadüf olmasa gerek… Solun etkisi ve taklidinin yanı sıra esas olarak kavramın itibarına sığınmak için “özgürlük” tercih edildi sanırım. Oysa türban ve özgürlük, asla yan yana gelemeyecek, çelişen iki kavram (oksimoron). Kadını erkeğin bakışına göre şekle sokan türban, kadını olduğu kadar erkeği de aşağılar, kriminallik ima eder. Türbana sahip çıkan feministlerin, bu çelişkiyi ikna edici açıklamasına rastlamadım. Türbanın serbestliği bari bu mesele üzerine özgür tartışmaya vesile olsa…
** İstisna: CHP Milletvekili Tanal ile Yargıçlar Sendikası, ‘Kamuda türban’ı Danıştay’a götürdü… Bu gibi cılız çıkışlar bile sert tepki gördü. Tanal, tehdit aldığını açıkladı.
***Nuray Mert, türbanın serbestleşmesi konusunda İslami harekete paha biçilmez destek verenlerin başında gelir. Bu bakımdan verdiği mücadelenin başarıya ulaşmasından ne kadar gurur duysa az. Sevinebilir. O da öyle yapmış zaten: “…başörtüsüne kamu alanında özgürlük hususlarına çok sevindiğimi, çok önemsediğimi belirtmek isterim. Son hususta tek itirazım, bu özgürlüğün tüm kamu hizmetlerini kapsamaması.” (Birgün, 4 Ekim 2013) Asılyazıcı’nın açıklaması Nuray Hanım’ın “bu husustaki tek itirazını” da ortadan kaldırmaya aday görünüyor…EROL ARAR-SENDİKA.ORG
Türban tamam ama çarşaf
Yetmez… Burkaya özgürlük*
….Veee, Türban Meclis’te… Kutlu olsun!O yolda birlikte yürüyen demokratların aziz hatırasına…
***
Hegemonya bu işte…Rölantiye alınan hâkim ve savcılar ile asker ve polis dışında türban serbest… Pardon, özgür.
Neredeyse kimseden çıt çıkmadı**… Çıkmıyor.
İtiraz etmek… Mahsurlarını anlatmayı düşünmek bile büyük ayıp… Sayılır mertebesine geldik.
Sanki herkes bu anı bekliyormuş: Türbanlı öğretmen, doktor, hemşire, tapu memuresi… filan olsa da özgürleşsek!
Böyle büyük bi’ toplumsal mutabakat vardı da ben mi kaçırdım… Vehmine kapıldım…
Hafızamı sorguladım…
Yooo…
Çok değil üç beş yıl önce, hararetli tartışma başlıklarımızdan biri ne idi?
Kamuda türban…
Şöyle hatırlatayım:
2010 yılının sonbaharı… Zamane YÖK Başkanı “Üniversitede türban serbest” açıklaması yaptı…
Sıra ilkokullara ve kamuya gelecek… Kaygıları alevlendi…
Ne münasebet denildi…
Kim(ler) mi haşa… asla! yalanlamasına girişti?
Liste uzun.
Misal. Şu değerlendirme kimin olabilir?
Adım adım: Kamuda türban olmaz teminatı
“Laik bir devlet düzeninde kamu hizmetini sunanlar dini ve siyasi semboller kullanamazlar. Çünkü kamu hizmetlerinin sunulmasında tarafsızlık esastır. Eğer vatandaşlar kamu hizmetlerinden yararlanırken, o hizmeti sunan şahsın dini veya siyasi tercihlerine göre ayrım yaptığı gibi bir hisse kapılırlarsa, bu laik ve demokratik bir anayasa düzeninde ortaya çıkmaması gereken bir sonuçtur.” (abç)
Bilebildiniz mi? Peki, kaldığı yerden alıntıya devam edeyim:
“Bu yüzden burada, ’hizmeti alan’ ve ’hizmeti sunan’ ayrımının yapılması çok önemlidir.” (abç)
Muhtemelen ilk akla gelebilecek Kemalistleri sıralamışsınızdır… Vural Savaş’ı filan unutun. Listenizi daraltın. Öğretim üyesi konuşan ve bakın nasıl devam ediyor:
“Benim öğrencilerim üniversiteye türbanla girebilir. Ancak ben ve benim gibi öğretim üyesi olan meslektaşlarım, herhangi bir dini simge taşıyamayız.” (abç)
Niye ki?
“Çünkü laik bir devlet düzeninde kamu hizmetini sunanlar, türban dahil herhangi bir dini simge kullanamazlar.”
Tamam, uzatmıyorum. Bu kadar net ifadelerle kamuda türbana karşı çıkan, bir anayasa hukuku öğretim üyesi…
Yok, ne CHP’li ne de Kemalist. Bu değerlendirmenin sahibi o zaman Doçent unvanı taşıyan Serap Yazıcı…
Evet, O… Ergun Özbudun Başkanlığı’nda AKP için sivil anayasa taslağını hazırlayan kurulda yer alan Doç. Dr. Serap Yazıcı….
Alıntılar da Vatan’dan Mine Şenocaklı’ya verdiği mülakattan (7 Nisan 2008, (http://haber.gazetevatan.com/Keske_kamuda_turban_yasak_deseydik_171527_1/171527/4/yazarlar)
Serap Hoca, “Yeni Anayasa’ya ’Kamu hizmetlerinin sunulmasında türban ya da herhangi bir dini simge kullanılamaz’ ifadesi eklenirse, bu endişeler sona erer…” demiş.
Şükür, ortalıkta endişe edilecek durum kalmadı. O endişe, gerçekleşti.
Artık ‘Prof.’ titri taşıyan Serap Yazıcı 5 yıl önce verdiği mülakattaki bu görüşleri hâlâ savunuyor mu, bilmiyorum…
“Toplumun gazını almak için sarf edilmiş taktiksel yaklaşımlardı” deyip, zamanın ruhuna uyar mı, onu da bilmiyorum.
Ama şunu biliyoruz artık: 5 yıl önceki misalden hareket edersek…
Sinsiliğin AKP’cesi: Aheste aheste
Geçmişte olmaz, asla denilen…. Vehim, paranoya gibi gösterilen… Provokasyon olarak nitelendirilen ne varsa hepsi bir bir gerçekleşiyor…
Gerçekleşecek de…
Başbakan’ın yakın adamı… Gümrük ve Tekel Bakanı Hayati Asılyazıcı öyle diyor: “Hepsi birden olmuyor. Biraz da aheste aheste olsun. Bugün memurlar için getiriliyor (türban) yarın hakim ve savcılar için olur.***” (Cumhuriyet, 5 Ekim 2013)
Olacak da… Dün yok denilen nasıl bugün “tartışması bile yapılamaz” kanunlar seviyesine yükseldiyse, öyle…
Abartıyor muyum?
Müsaade edin misal vereyim. Hem Prof. Yazıcı’nın serdettiği görüşlerde yalnız olmadığını hatırlarız…
2010 Ekim’inde üniversiteye türban girdiğinde kamu ve ilkokula da girer, endişesini kabartan emareler ortaya çıkmıştı:
“Adana’da Kanuni İlköğretim Okulu’nda türbanlı olarak derse girmek isteyen bir öğrenciye izin verilmedi.
İlköğretim okulunda bir türban gerginliği de Mersin’den. 4 kez geri çevrildiği okula, beşinci denemesinde alındı. Okul yönetimi M.G’nin türbanla derse girdiğini tutanak altına aldı.” (Hürriyet ve Milliyet’ten derleyen, http://www.haber3.com/turban-ilkokula-girdi–613865h.htm#ixzz2Mn8iYClo, 24 Ekim 2010)
Peki müesses nizamın tepkisi ne oldu?
Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu: İlkokula türbanla girme çabalarının zamanlamasını manidar buluyorum. Bu konuda yasalar net. Türbanla ilköğretim derslerine girilemez.” (Radikal, Akif Beki, 22 Ekim 2010)
İlkokulda türban ahmaklık, diyene bakın
Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu: “Kamusal alan, ilkokul nereden çıktı? Bizim böyle bir hedefimiz yok. Birdenbire birileri tam bu süreçte ilkokula başörtülü çocuk gönderiyor. Bu provokasyondur. Ahmakça davranışlardır.” (haberturk.com, 22 Ekim 2010)
AKP Milletvekili Canikli: “Biz yönetimde olduğumuz sürece gündemde olmayacak” (haberturk.com, 22 Ekim 2010)
AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik: “Bu girişimler (türban sorununun) çözümü(nü) sabote etmeye yönelik.”
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üskül: “Bu iş daha ileriye giderse, aile çocuğu baskı altına alıp öğrenim özgürlüğünü engelliyorsa devlet o çocuğu alır ve öğrenim görmesini sağlar” (Hürriyet, 23 Ekim 2013)
Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, Üskül’ün açıklamasına destek verdi: “Çocukların orada hırpalanması söz konusuysa ve hırpalanmaya devam edecekse, tabii biz koruma altına alabiliriz.” (23 Ekim 2013, http://haberciniz.biz/ilkokula-turbanli-gideni-devlet-alir-914818h.htm)
“First Lady” Hayrünnisa Gül: Ortada bir cehalet varsa biz bunu da ortadan kaldıracağız. İlkokul öğrencisinin kendi isteği ile başörtüsü takması gibi bir şey söz konusu olamaz. Bu konuda karar verecek yaşa geldiğinde kararını verir” (DHA, Radikal, 9 Kasım 2010)
Yandaş medya da efendileri gibiydi…
Uzatmamak için “Şimdi sırası mıydı!” kıvamındaki köşe yazılarına girmeyeceğim…
Dört gazetenin ele alış tarzı, yandaş medyanın pozisyonunu afişe ediyor olmalı…
Habertürk’ün derlemesi (22 Ekim 2010) şöyle:
SABAH: Mersin’de Maşallah’ın babası Hasan G.’nin Hizbullah üyeliğinden 6 yıl hapis yattığı ortaya çıktı.
STAR: Adana ve Mersin’de başörtüsüyle derse girmek isteyen öğrencilerin ailelerinin Hizbullah bağlantılı olduğu ortaya çıktı.
ZAMAN: Başörtüsünde bildik senaryo.
YENİ ŞAFAK: “Tuzak kokusu” manşetli haberde, “Olayların arkasında Mustazaflar Derneği’nin olduğu, çocuklarını başörtüsü ile okula gönderen babaların dernek üyesi olduğu iddia edildi” denildi.
İlkokula türban: ‘Asla’dan ‘neden olmasın’a
İlkokulda Türban meselesi…
15 yaşında kapanma tecrübesi yaşamış “First Lady”nin dediği gibi mi olacak?
Süreç o yönde mi ilerliyor?
Hayır…
Klasik alıştırma, sokuşturma süreci işlemeye başladı…
Misallerle anlattığım 2010’da nasılsa, öyle…
İlk ve ortaöğrenimde tek tük türbanlı çıkışlar oluyor…
Üniversite ve kamuda çarşaf ve peçeli nabız yoklamaları yapılıyor…
Aslında hoşa giden bu sevimli yaramazlıklar, tıpkı daha önce olduğu gibi, yalandan azarlanıyor…
‘Kabul edilemez’ bulunuyor…
Ve geldik “çarşaflı öğretmen provokasyon olur”a…
Milli Eğitim Bakanı, Nabi Avcı, geleneği sürdürüyor: Çarşaflı öğretmen provokasyon olur (18 Ekim 2013)
Selefleri ilkokulda filan türbana provokasyon derdi, Avcı, çarşafa terfi ettirdi…
Bu arada ufak ufak savunmalar da geliyor, ilkokulda türbana da ötesine de…
Misal, AKP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şentop’tan gelsin:
“Lise, ortaokul, bence ilkokul bile olabilir. Okul müdürü, öğretmen başörtüsü takacak, öğrenci niye takmasın?”(Cumhuriyet, 5 Ekim 2013)
Haa, cevap verin bakalım AKP’nin Şentop’una!
Neydi o imam-cemaat diyalektiği ya!
Hasılı türbanda silsile sürüyor… Sürecek… Ta ki…
Beykoz Belediye Başkanı, Kurban Bayramı’nı kutlama afişinde nasıl poz vermişti?
Kucağındaki türbanlı bebekle…
Sloganı da hedefi açıklıyordu: Gelecek seçim için değil gelecek nesil için oy verin (16 Ekim 2013)
Beykoz Belediye Başkanı, İktidar’ın tahayyülündeki nesli işaret ediyor…
Gümrük Bakanı Asıl Yazıcı AKP’nin çalışma tarzını: Aheste aheste… Toplumu örgütle, devleti kuşat ve… Fethedilen devletle toplumu sarıp sarmala..
Türbanla… Yetmez, çarşaf, peçe ve burka ile de… Adım adım…
Türban AKP anatomisinin anahtarı
Bu yazı ile pişmiş aşa su kattığımı (ki niyetim o) düşünerek kızacak okurlar olabilir.
Maksat elbette birilerini öfkelendirmek değil ki, bence bunda da bi’ sakınca yok…
Lakin bu mevzuyu mesele yapmamın nedeni şu:
Marks’ın kulaklarını çınlatalım: ‘İnsan anatomisi maymun anatomisinin de anahtarı’ olduğu gibi…
60 küsur yıllık türban kavgasının kamuda serbestlik hakkı kazanarak sonuçlanması da Siyasal İslam’ın… AKP’nin anatomisinin anahtarı diye düşünüyorum…
Hilal Kaplan’ın, Yeni Şafak’ta (9 Ekim 2013) “Bittiğin an, bu andır” ajitasyonu şımarıkça ama kuru gürültü değil. Kazandık narası…
Türban sürecini inceleyip analiz etmek, yeni müesses nizamın muktedirlerinin yapısını ve eyleyiş biçimini açığa çıkaracağı kanısındayım… Derdim bunu gösterebilmek… En azından işaret etmekti:
Türban asla sadece türban olmadı…
Siyasal İslam’ın onlarca yıllık emaneti iktidara, o bez parçasında taşındı…
Aheste aheste…
*Türbana “serbestlik” yerine “özgürlük” kullanılması tesadüf olmasa gerek… Solun etkisi ve taklidinin yanı sıra esas olarak kavramın itibarına sığınmak için “özgürlük” tercih edildi sanırım. Oysa türban ve özgürlük, asla yan yana gelemeyecek, çelişen iki kavram (oksimoron). Kadını erkeğin bakışına göre şekle sokan türban, kadını olduğu kadar erkeği de aşağılar, kriminallik ima eder. Türbana sahip çıkan feministlerin, bu çelişkiyi ikna edici açıklamasına rastlamadım. Türbanın serbestliği bari bu mesele üzerine özgür tartışmaya vesile olsa…
** İstisna: CHP Milletvekili Tanal ile Yargıçlar Sendikası, ‘Kamuda türban’ı Danıştay’a götürdü… Bu gibi cılız çıkışlar bile sert tepki gördü. Tanal, tehdit aldığını açıkladı.
***Nuray Mert, türbanın serbestleşmesi konusunda İslami harekete paha biçilmez destek verenlerin başında gelir. Bu bakımdan verdiği mücadelenin başarıya ulaşmasından ne kadar gurur duysa az. Sevinebilir. O da öyle yapmış zaten: “…başörtüsüne kamu alanında özgürlük hususlarına çok sevindiğimi, çok önemsediğimi belirtmek isterim. Son hususta tek itirazım, bu özgürlüğün tüm kamu hizmetlerini kapsamaması.” (Birgün, 4 Ekim 2013) Asılyazıcı’nın açıklaması Nuray Hanım’ın “bu husustaki tek itirazını” da ortadan kaldırmaya aday görünüyor…EROL ARAR-SENDİKA.ORG