Başbakan Erdoğan'ın, bugün parti grubunda yaptığı konuşmada, yolsuzluk operasyonlarını yürüten savcıları tarihi 'Haşhaşi' tarikatının mensuplarına benzetmesi gündemin ön sıralarında yer aldı. Peki kim bu Haşhaşiler?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ’ın partisinin bugünkü grup toplantısında, 17 Aralık operasyonu ve sonrasında yaşananlar nedeniyle yargı kurumu ve savcıları eleştirirken ‘Haşhaşiler’ olarak bilinen tarihi tarikata gönderme yapması, kamuoyunun dikkatinden kaçmadı. Başta sosyal medya olmak üzere, günün hareketli gündeminin başköşesine oturan konulardan biri de Haşhaşiler oldu.
Peki kim bu Haşhaşiler? Başbakan Erdoğan güncel durumla bu esrarengiz tarikat arasında neden ilişki kurmuş olabilir?
Önce Erdoğan’ın bugün sarf ettiği sözlerle başlayalım… Başbakan tam olarak şöyle söyledi:
“Büyük Selçuklu Devletinde Haşhaşiler denilen gözü dönmüş gizli bir örgütün devlet bünyesini nasıl esir almaya çalıştığını, gerektiğinde düşmanlarla nasıl işbirliğine gittiğini, asırlar önce millet olarak yaşadık ve gördük. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu sinsi virüslere, devlet bünyesini terk etmeye yönelik sızıntılara asla geçit vermez ve vermeyecektir.”
İşte Erdoğan’ın, bir süredir bazı soruşturmaları yürüten savcılara yönelik eleştirilerinin dozunu yükseltirken kullandığı bu benzetme Haşhaşileri gündeme getirdi.
Haşhaşilik, 11. Yüzyılda İsmaili tarikatına mensup din adamı Hasan Sabbah tarafından kurulmuş bir tarikat. Ancak bu tarikat, özellikle siyasi figürlere yönelik olarak giriştiği suikast vb. eylemler nedeniyle siyasal bir örgüt gibi de kabul edilegelmiş.
Haşhaşiler, 8. Yüzyılda Fatımi devletinde yaşayan İsmaililerin, dinsel nedenlerden kaynaklanan hizipleşmesi sonucu ortaya çıkmış iki koldan birinden geliyor… İran ve Suriye'de hızla yayılan Haşhaşiler, kuşatılması ve ele geçirilmesi güç kaleler içinde toplanarak bir tür ‘otonom’ yaşam biçimleri kurmaya ve önemli siyasi-askeri kişilere yönelik suikastlara dayanan etkili bir askeri stratejiye yönelerek, çok etkin bir güç haline geldiler. Bu az sayıda inanmış insanın sert eylemlerle elde ettikleri siyasal başarı, Orta Çağ İslam dünyasının belirleyici faktörlerinden biri oldu. Dönemin Sünni siyasi ve dini çevrelerini düşman gören Haşhaşiler, Abbasi Halifeliği ve onun koruyucusu durumundaki Büyük Selçuklu Devleti’nin yanı sıra Haçlıları ve Moğolları da hedef alan saldırılar yaptılar.
Hasan Sabbah’ın, yüksek rütbeli askerlere ya da siyasi olarak önemli pozisyonda olan yöneticilere düzenledikleri suikastlarla bilinen askerleri (ya da müritleri), yaygın inanışa göre bu eylemlerden önce haşhaş içerek kendilerinden geçiyorlardı. Bu yüzden de onlara ‘Haşhaşi’ denilegeldi. Bugün pek çok Batı dilinde, ‘suikastçı’ anlamında kullanılan ve Haşhaşilerin birçok saldırısına uğramış bulunan Haçlı savaşçıları tarafından Avrupa ’ya taşınan ‘assasin’ sözcüğü de bu kökten geliyor.
Oldukça sarp bir tepenin üstündeki Alamut Kalesi'nde yaşayan ve bu doğal korunak altında tüm saldırıları savuşturabilen Haşhaşilerin gizemli yaşamı günümüze kadar merak konusu olmaya devam etti.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ’ın partisinin bugünkü grup toplantısında, 17 Aralık operasyonu ve sonrasında yaşananlar nedeniyle yargı kurumu ve savcıları eleştirirken ‘Haşhaşiler’ olarak bilinen tarihi tarikata gönderme yapması, kamuoyunun dikkatinden kaçmadı. Başta sosyal medya olmak üzere, günün hareketli gündeminin başköşesine oturan konulardan biri de Haşhaşiler oldu.
Peki kim bu Haşhaşiler? Başbakan Erdoğan güncel durumla bu esrarengiz tarikat arasında neden ilişki kurmuş olabilir?
Önce Erdoğan’ın bugün sarf ettiği sözlerle başlayalım… Başbakan tam olarak şöyle söyledi:
“Büyük Selçuklu Devletinde Haşhaşiler denilen gözü dönmüş gizli bir örgütün devlet bünyesini nasıl esir almaya çalıştığını, gerektiğinde düşmanlarla nasıl işbirliğine gittiğini, asırlar önce millet olarak yaşadık ve gördük. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu sinsi virüslere, devlet bünyesini terk etmeye yönelik sızıntılara asla geçit vermez ve vermeyecektir.”
İşte Erdoğan’ın, bir süredir bazı soruşturmaları yürüten savcılara yönelik eleştirilerinin dozunu yükseltirken kullandığı bu benzetme Haşhaşileri gündeme getirdi.
Haşhaşilik, 11. Yüzyılda İsmaili tarikatına mensup din adamı Hasan Sabbah tarafından kurulmuş bir tarikat. Ancak bu tarikat, özellikle siyasi figürlere yönelik olarak giriştiği suikast vb. eylemler nedeniyle siyasal bir örgüt gibi de kabul edilegelmiş.
Haşhaşiler, 8. Yüzyılda Fatımi devletinde yaşayan İsmaililerin, dinsel nedenlerden kaynaklanan hizipleşmesi sonucu ortaya çıkmış iki koldan birinden geliyor… İran ve Suriye'de hızla yayılan Haşhaşiler, kuşatılması ve ele geçirilmesi güç kaleler içinde toplanarak bir tür ‘otonom’ yaşam biçimleri kurmaya ve önemli siyasi-askeri kişilere yönelik suikastlara dayanan etkili bir askeri stratejiye yönelerek, çok etkin bir güç haline geldiler. Bu az sayıda inanmış insanın sert eylemlerle elde ettikleri siyasal başarı, Orta Çağ İslam dünyasının belirleyici faktörlerinden biri oldu. Dönemin Sünni siyasi ve dini çevrelerini düşman gören Haşhaşiler, Abbasi Halifeliği ve onun koruyucusu durumundaki Büyük Selçuklu Devleti’nin yanı sıra Haçlıları ve Moğolları da hedef alan saldırılar yaptılar.
Hasan Sabbah’ın, yüksek rütbeli askerlere ya da siyasi olarak önemli pozisyonda olan yöneticilere düzenledikleri suikastlarla bilinen askerleri (ya da müritleri), yaygın inanışa göre bu eylemlerden önce haşhaş içerek kendilerinden geçiyorlardı. Bu yüzden de onlara ‘Haşhaşi’ denilegeldi. Bugün pek çok Batı dilinde, ‘suikastçı’ anlamında kullanılan ve Haşhaşilerin birçok saldırısına uğramış bulunan Haçlı savaşçıları tarafından Avrupa ’ya taşınan ‘assasin’ sözcüğü de bu kökten geliyor.
Oldukça sarp bir tepenin üstündeki Alamut Kalesi'nde yaşayan ve bu doğal korunak altında tüm saldırıları savuşturabilen Haşhaşilerin gizemli yaşamı günümüze kadar merak konusu olmaya devam etti.