Elvan ailesi, mütevazı bir hüzün içerisinde açıyor kapıyı. Oturup Berkin’den konuşacağız. Bir ölüm değil bu! Yeniden doğumun içindeyiz. Derinden hissettiriyorlar bunu. Hüzünle, aşkla ama daha çok kırgınlıkla dertleşiyoruz...
Sami Elvan’la yüz yüze oturup tüm öfke ve huzursuzluğun içinde dingin sözler arasında kaybolunca... Bir değil milyon kere yanıyor insan Berkin’e... Adı konmamış bir Anadolu bilgesinin büyüteceği çocuk. Kim bilir o martı kanadından kaşların altındaki iri gözler kaç yaraya merhem olacak, hangi umutlu yarınlara bakacaktı? Her şeye rağmen bunun adı inanç. Berkin’le beraber tanıdığımız, Sami Abimizin, Sami kardeşimizin, Sami Amca ya da babamızın inancı. Ne mutlu bize, yarınlarımızı kurtaran insanlar da var. Ne mutlu sen varsın ve senin gibi adamların yüzü suyu hürmetine dimdik ayaktayız hâlâ!
Sondan başlayalım... Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın çok ağır ithamları ve infial yaratacak sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çocuğumuzu daha yeni yerine koyduk. Bizim yanımızda yürüyen insanlar bile çileden çıkıyor. Buna rağmen kimse provoke olmuyor. Ben de sağduyumu korumak zorundayım, insanlara örnek olmak istiyorum. 9 ay hastanede kaldık. Bir geçmiş olsun telefonu bile almadık. Bizim çocuğumuz kazada ya da bir başka nedenle bu hale gelmedi ki! Biz insan değil miyiz? Nasıl bir yönetim tarzı bu, anlamıyoruz. Madem bizden, halktan, sana oy vermemiş ve vermeyecek olandan bu kadar nefret ediyorsun, bize senin olmadığın bir yeri göster orada yaşayalım! Bence artık Recep Tayip Erdoğan meşruiyetini yitirmiştir. Türkiye’nin başbakanı filan da değildir. Bizler sadece geride kalan tüm çocuklarımızı korumak istiyoruz. Artık söyleyecek bir söz bulamıyoruz. Doğrusu, bu konuda konuşmak bile istemiyoruz.
Hayranlık yaratacak ölçüde bir sağduyuya sahipsiniz, Burak Can’ın babasını arayarak bunu bir kez daha gösterdiniz...
9 ay boyunca yoğunbakım kapısının önünde, doktorun ağzından çıkacak iki kelimeyi bekledik. Bazen yıkıldık, bazen hayata bağlandık. Evlat acısının ne olduğunu anladık. Bir çocuğu büyütüp o yaşa getirmek sonra da birden kaybetmek kolay mı? İşte bu yüzden aynı kaderi paylaşan herkesi anlayabiliyoruz. Gönülden yanlarındayız.
Ama bunu anlayamayanlar da var hâlâ...
Anadolu’dan geldik biz. Kimi zaman tezgâhta simit satarak kazandım ailemin geçimini. Benim yetmediğim yerde eşim yardımcı oldu. Faturalarımızı, kiramızı ödeyemediğimiz zamanlar oldu. Ama çocuklarımıza bir tek lokma haram lokma yedirmedik. Bunu net olarak söyleyebilirim. Bir de başkalarının çocuklarına bakalım... Neden Başbakan’ın oğlu gidip ifade vermedi. Bu adalet, bu yasalar sadece onun çocuğu için mi? Bu ülkede sadece onun çocukları ya da AKP vekillerinin çocukları mı var? Söyledim ya, bu konularda hiç konuşmak istemiyorum artık. Öfkemiz, hüznümüz büyük. Kim olursa olsun evlat acısı; “o da evlat acısı çeksin” diyemiyoruz yine de!
Acınızı yaşatmadıklarını görüyoruz. Okmeydanı’nda, mahallenizde neler oluyor?
Aylardır tahrik ediyorlar. Akrep’ten çıkıp mahallenin fotoğraflarını çekiyorlar. Henüz Berkin hayattaydı, hastaneden eve geliyordum, “Eşim, dikkatli ol gaz atıyorlar dedi.” Oysa ne bir kalabalık ne bir eylem vardı. İki Akrep sokağa girip gaz atmış, mahalleden bir kadının eline kapsül isabet etmiş. Birkaç gün önce, yine ortada hiçbir şey yokken polis saldırısı olmuş, bebek arabasıyla gezen bir çiftin üzerine gaz atıp sonra da mahalleden ayrılmışlar. Anlam vermek çok zor. Polis bizim vatandaşımız değil mi? Üstelik maaşları bizim vergilerimizle ödeniyor. Yeter artık! TOMA’ları karşımıza dikiyorsun, Akrepleri mahallelerimize sokuyorsun, insanları kışkırtıyorsun. Bunca acının arasında sağduyuluyuz hâlâ! Biz barış istiyoruz, huzur istiyoruz, özgürlük istiyoruz. 14 yaşındaki bir çocuktan bile korktunuz. Bunun bir anlamı var ama. İnsanlara haklarını, hukuklarını ve özgürlüklerini verseydiniz, korkmanıza da gerek olmayacaktı.
Başbakan’ın sözünü ettiği şu bilye meselesine gelelim... Berkin’in mezarına bilyeler neden atıldı?
O bilyeleri Berkin’e arkadaşları attı. Onlar mahalle arasında beraber oynadıkları misketlerdi. Bir gün Büyükada’da denize girmeye gitmiş arkadaşlarıyla. Annesi için hem denizkabuğu hem de taş çıkarmış. Yani bildiğiniz çocuktu işte Berkin, misketleri de vardı taşları da!
Oğlunuz bu ülkenin gerçek sembollerinden biri oldu...
Oğlum 14’ünde kaldı. Benim çocuğumun cenazesinde her kesimden insan vardı. Sağcısı, solcusu, CHP’lisi, MHP’lisi, İşçi Partilisi oradaydı. Bütün kitle örgütleri cenazedeydi. Oğluma terörist diyenler hiçbir şeyi düşünmüyorlar. Onların hesabına göre AKP ve AKP’liler dışında herkes terörist! Benim çocuğumu bugün tüm dünya sahipleniyor. Bizi, “Kitleleri ayağa kaldırdınız” diye suçluyorlar. Avrupa’nın ortasında, “Berkin Elvan ölümsüzdür” diye bağırmalarını da mı biz söyledik. Biz artık sadece anne babayız. Bunun ötesinde Berkin, halkın ve herkesin çocuğudur. Bu sevgiye, bu özene layık olmaya çalışıyoruz. Tekrar yineliyeyim, örnek olmaya çalışıyoruz. Kimsenin yüzünü kara çıkarmayacağız. Hiçbir zaman çirkin oyunlara alet olmayacağız. Yasını tuttuğumuz oğlumuzun arkasından örgüt üyesi de, militan da dense aldırmayacağız. Halk gerçekleri biliyor. Avukatımız bunları söyleyenler hakkında gereken işlemleri yapacak zaten!
Acınızı yaşarken tuhaf iddialara da göğüs germek zorunda kaldınız. Halkın galeyana gelmesi için Berkin’in fişinin çekildiğini bile söyleyenler oldu...
Hastanedeki insanları da zan altında bırakıyorlar. Bunu kimsenin yapmaya hakkı yok! Zaten Adli Tıp raporları da yakında çıkacak. Hastane personelinin en alt kademesinden en üst kademesine kadar hepsine minnet duyuyoruz. Yatan bir hastada yaralar açılır. Berkin’in en küçük bir yarası bile olmadı. Bakmak değil çırpındılar oğlum için. Bize, Berkin sadece sizin evladınız değil bizim de oğlumuz, dediler. Ortada büyük bir haksızlık vardı. Bunu herkes biliyordu. Bu iddialar akıldışı da bir yandan. Biz son güne kadar çocuğumuzun yanına girdik çünkü. Berkin, ağırlaşana kadar yaşam ünitesine de bağlı değildi üstelik!
Hastaneye ilk girdiği andan itibaren Berkin’in yaşaması bir mucizeydi aslında...
Doktorlar filmlerini gösterdiler. Beyninin yüzde yetmişi hasar görmüştü ve oksijen almıyordu. Ben durumun vahametini ilk gün bile biliyordum. Çocuklarımdan gizledim. Ama ne yalan söyleyeyim, benim de içimde hep bir umut vardı. Diyorum ki, her şeye rağmen yaşasaydı. Bir bebek gibi bakmaya razı olurduk ona! Ama ölmedi zaten. Diyoruz ki, sadece evini ayırdı bizden. Bu yüzden sabah kalkıp mezarlığa bakarak günaydın diyoruz!
Berkin nasıl bir çocuktu?
Berkin yaramaz bir çocuktu. Ablalarıyla kavga ederdi zaman zaman. Ama hemen barışırlardı. Gitmiş onların isimlerini yazdırmış kollarına zaten. Çok zeki bir çocuktu. Çok zeki, sevgi dolu ve duyarlı bir çocuktu aynı zamanda. Çocuklarımızın paylaşımcı olması için elimizden geleni yaptık. Berkin ekmeğini, misketini paylaşırdı.
Geleceğe yönelik planları neydi?
Öyle büyük bir karar vermemişti. Futbol oynamayı çok severdi. Futbolcu olmak isterdi. Son zamanlarda denizcilik okumak gibi bir fikri de olmuştu.
Peki, hangi takımı tutardı?
Berkin Beşiktaşlıydı.
ANNE GÜLSÜM ELVAN: Bir köpeğin bile içi sızladı
Açıkça görülüyor. Zaten hiç de saklamıyor. Bir oğul kaybetti Gülsüm Elvan ve öfkesini dürüstçe yaşıyor. Acıyı yaratanlar öfkeye çanak tutuyorlar...
Başbakan beni yuhalatmış. Beni taşlatarak kendini aklamaya çalışıyor. Bize dokunmasalar yaşayıp gidiyorduk işte. Evladımı yitirdim ben. Üstelik bu bir kader değildi, sözümün arkasındayım bu yüzden. Oğlumu Allah verdi, Recep Tayyip Erdoğan aldı. Emri ben verdim diyen de polisin destan yazdığını söyleyen de onlara ikramiye dağıtan da oydu. Şimdi çocuğumun arkasından konuşup terörist diye anıyor. Ona göre ülkesini, özgürlüklerini, yaşam alanını koruyan herkes terörist. O zaman bizi de terörist yazsınlar. Benim oğlum ekmek almaya çıktı, vuruldu. Polise taş da atmış olabilirdi. Bunun cezası genç bir fidanı koparmak mıdır? Başbakan ilk gün gelip, bir hata oldu, telefi etmek için elimizden geleni yapacağız, dese ve bunun için çaba gösterseydi, ellerine ayaklarına kapanırdım onun. Ama şimdi... Hakkımı helal etmiyorum. Üstelik çocukları var! MHP lideri Bahçeli, evladı olmadığı halde yaramıza dokundu. Neden, çünkü vicdan sahibiydi insanlar. Ama Başbakan bundan nasibini almamış belli.
Berkin nasıl bir çocuktu, bunu sizden de dinlesek...
Vicdanlıydı, paylaşımcıydı. İnsanları severdi. Tüm canlıları severdi. Mahallede Şila diye bir köpekleri vardı çocukların. En çok Berkin ilgilenirdi. Berkin vurulup hastaneye yattığında, Şila geceler boyu inim inim inledi, nerede bir polis görse üzerine saldırdı. Sonra da bir gün ansızın çekip gitti. Ne diyeyim ki daha; bir köpeğin bile içi bu kadar sızladı! ERK ACARER-CUMHURİYET