Neredeyse her gün gazetelerde Suriye’de acı çeken masum çocukların, bombalardan kaçan zavallı kadınların, ölen çocuklarının başında ağla...
Neredeyse
her gün gazetelerde Suriye’de acı çeken masum çocukların, bombalardan kaçan
zavallı kadınların, ölen çocuklarının başında ağlayan anaların babaların
resimlerini görüyorum. Yüzbinlerce çaresiz insanın ülkelerini, evlerini,
eşyalarınınasıl dabırakıp bez çadırlarda yaşam mücadelesi verdiklerini izliyorum.
Buz gibi soğuk havada, karın üzerinde duran çorapsız küçük ayaklar, eline
küçücük bir ekmek parçası alan çocuklar, o yoklukta kendisiyle birlikte evlatlarını
korumaya çalışan nice analar...
İşte
gözümüzün önünde böylesine büyük bir vahşet yaşanırken, bir şehir değil, bir
köy değil, koskoca bir ülke yok olurken hiç kılını bile kıpırdatmayan, sanki bir
zulüm yokmuşçasına yaşayan yüzbinlerce insan var dünyada.Üstelik bu insanlar
“Müslümanım” diyen, hatta sorulduğunda son derece samimi olduklarını iddia eden
insanlar.
Peki ama
Allah Kuran’da zavallı, muhtaç durumda olan insanlara yardım eli uzatmayı
emretmiyor mu?
Nasıl oluyor
da bu kadar insan kendini bu hükümden muaf görebiliyor?
Nasıl
oluyor da bu kadar insan en ufak bir şey yapmadan büyük bir umursuzluk
içerisinde yaşamlarına devam edebiliyor?
Elbette Allah’tan
korkan, Kuran’a uyan samimi Müslümanlar"Rabbimiz,
bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahip)
gönder, bize Katından bir yardım eden yolladiyen erkekler, kadınlar ve
çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına”(Nisa Suresi, 75) ellerinden geleni
yapıyorlar. Gece gündüz Kuran ahlakını anlatıyor, bu zulmün durması için
yazılar yazıyor, sürekli Müslümanları birlik olmaya çağırıyorlar. Fakat Müslüman
oldukları halde yanıbaşımızda yaşanan bu felaketlere, katliamlara karşı
duyarsız olanlara benim sözüm.
Bu gibi kişileradeta
vicdanlarını öldürerek tamamen dünya hayatına kapılmışlar. Müthiş bir hırs
içinde mallarına mal katmak peşindeler. Akılları fikirleri sadece ve sadece yaptıkları
ticarette, alışverişte. Tabi ki çalışacaklar, alışveriş yapacaklar ancak asıl
amaç bu olmayacak.
Dünya hayatına
iyice dalmış olanbazı insanlarsaatlerce kazanamadığı bir para için tartışıyor,
kaybettiği bir eşyasına günlerce üzülüyor, birisinin söylediği bir söze
takılıyor içi sıkılıyor. Ama bu insanyanıbaşındaki Müslüman kardeşinin ölüm
kalım savaşı verdiğinin farkında bile değil.
O
böylesine dalmış oyalanırken, sıcacık koltuğuna oturup dizisini seyrederken,
maç muhabbetleri yaparken, iş yerlerinden çıkıp, sıcacık evlerine gidip huzur
içinde uykusuna dalarken Suriye’de küçücük bir çocuğun yıkık harabelerin arasında
dolaştığından, gözlerinin önünde babasının katledilişiniizlediğinden, bir
annenin günlerce aç kaldığından, sürekli ağlayan çocuklarının başında tarifi
mümkün olmayan bir çaresizlik yaşadığından haberi bile olmuyor.Izdırap çeken
bunca Müslümanı gören gözleri sanki körmüş, duyan kulakları sanki sağırmış,
kalpleri sanki yokmuş gibi...
Şimdi
soruyorum size. Yüzbinlerce Müslüman şehit edilirken, sakat bırakılırken,
ailelerinden koparılırken “Müslümanım” diyen bu insanların yaptıkları
şımarıklık mı, vurdumduymazlık mı, yoksa derin bir gaflet içinde olmak mı?
Sen bir
günlüğüne mülteci oldun mu hiç?
Yalnızca
bir gece incecik bez çadırda sabaha kadar durdun mu hiç?
Günlerce
aç, susuz kalıp midene ağrılar girdi mi hiç?
Peki ya
üzerine bombalar yağarken ölüm korkusunu tam yüreğinde hissettin mi hiç?
Yanıbaşında
kardeşinin, babanın, ananın, en yakın arkadaşının vurulup parçalara ayrıldığını
gördün mü hiç?
Bir gece
bir daha hiç dönmemek üzere evinden ve yurdundan ayrıldın mı hiç?
Bugün
böylesine boş şeylere üzülen, dünya hırsına kapılıp giden, biraz daha para
kazanmak için yapmadığı entrika kalmayan insanlara sesleniyorum.
Sadece
bir gün bile bu insanların başına geleni yaşasanız bir daha asla böyle
şımaramazsınız.
Sadece
bir gün o mülteci kampında kalsanız tek derdiniz oradan bir an önce kurtulmak
olur.
Sadece
bir gününüzü Suriye’de geçirseniz, o zaman gece gündüz halinize şükredersiniz. Değil
şımarmak, değil büyüklenmek, değil boş şeylerle zaman kaybetmek, içinde bulunduğunuz
o derin gaflet uykusundanuyanır ve “Rabbim, ne olur bir an önce İslam Birliğini
nasip et” diye haykırırdınız.
İşte bu
yüzden elinizi vicdanınıza koyun. Bu dünya hayatı elbet bir gün bitecek. Kısa
bir süre tüm dünyanız, içindeki tüm mal ve mülklerle birlikte sonsuza kadar yok
olacak. İnsanın elinde sadece ve sadece takvası, samimiyeti ve ihlasla yaptığısalih
amelleri kalacak. Bu yüzden bu dünyaya değil ahirete değer verin; kendi menfaatlerinizi
değil Allah’ın rızasını gözetin, üzerinizdeki derin gaflet perdesini kaldırın.
Unutmayın
ki Allah’ın rızası ve cenneti ancak samimiyetle kazanılır. Samimiyet de Allah
için yaşamak, Allah’ın razı olmayacağı bir tavrı asla yapmamaktır. Gerçekten
samimiyseniz muhtaç durumdaki Müslümanlara yardım elini uzatın, Müslümanların
bir araya gelmesi için elinizden ne geliyorsa yapın, İslam Birliğini isteyin.
Aksi takdirde Allah bu tavrınızdan razı olmayacaktır. Bir Müslüman için Allah’ın
razı olmadığı bir kul olmak ise çok büyük bir kayıptır.
Ey iman edenler, ne oldu ki size, Allah yolunda çaba
harcayın denildiği zaman, yer(iniz)de ağırlaşıp kaldınız? Ahiretten (cayıp)
dünya hayatına mı razı oldunuz? Ama ahirettekine (göre), bu dünya
hayatının yararı pek azdır. (Tevbe
Suresi, 38)
Ebru
Yılmazatila