HIDE

GAZETE DEMOKRAT / EKONOMİ

GRID_STYLE

SON HAVADİS

SHOW_BLOG

"BİRER USLANMAZ TÜNELCİYDİ ONLAR"

Kırşehir Cezaevi'nde tutuklu olan 18 kişi, 17 Eylül 1988 tarihinde 5.5 ayda kazdıkları 118 metrelik tünelden kaçarak firar etti. Ve ...


Kırşehir Cezaevi'nde tutuklu olan 18 kişi, 17 Eylül 1988 tarihinde 5.5 ayda kazdıkları 118 metrelik tünelden kaçarak firar etti. Ve o günlerde manşetleri süsleyen olay, 22 yıl sonra "Olmazsa Yine Dene!" adlı kitaba konu oldu. Kitabın yazarı ise aynı zamanda firarilerden biri olan Erdal Aykaç... Erdal Aykaç, Adanalı 8 çocuklu bir ailenin kendi deyimiyle, "5 numarası"... Devrimci Yol Örgütü mensubuydu. 1980'de firar etmiş ve 6 ay sonra yakalanıp yeniden Kırşehir Cezaevi'ne gönderilmişti. İdamla yargılanan ve müebbet hapisle cezalandırılan Aykaç, bugün 52 yaşında. Alman vatandaşı ve burada ticaret yapıyor. Diren isimli bir kızı var. Türkiye'ye dönmek istiyor ama yargılandığı davalar ve aldığı ceza nedeniyle gelemiyor. İşte Erdal Aykaç'ın kitabından firara ait ilginç notlar: 

ÇOK KAZANA ALTIN KÖSTEBEK 
 "Önce dışarıdan içeriye doğru tünel kazılması fikri ağırlık kazanmıştı. Bunun için cezaevine yakın bir arsa satın alınmıştı ama bu ortaya çıkınca vazgeçtik. Ekipler halinde çalışıyor, çıkan toprak tuvalete döküyorduk... Tünelin içerisinde, 'üç yol ağzı' adı verdiğimiz kavşak da bulunuyordu." 
 "Tünelde çalışan gruplar arasında yarışma düzenliyoruz. Bir grup 3 kez, 2 metrenin üzerinde kazıyor ve 'Altın Köstebek Ödülü'nü kazanıyor." 
 "Hazırlıklarımız sürerken TV'de 'Mavi Ay' oynuyor. Bu bölümünde başrol oyuncusu, cezaevinden tünel kazarak kaçıyor. Neyse ki gardiyanlar diziyi izleyip, kontrole gelmiyorlar." 

TÜNELDE HATIRA FOTOĞRAFI... Erdal Aykaç, tünelde çekilen fotoğraflara da kitabında yer vermiş. Arkadaşlarının fotomodel gibi poz verdiğini anlatan Aykaç, kitabında da o kareler için, "Muhtemelen ilk kez bir firar tünelinde çekilmiş fotoğraflar bunlar" diyor.(SABAH)

FİRAR ETMEK ÖZGÜRLÜKTÜ!
Adem Kütük’ü Adana ceza evine nakledildikten sonra tanıdım. Hoş geldin demek üzere yoldaşlarımın kaldığı koğuşa geldi. Çayımı içti, sohbet ettik. Giderken “özel olarak konuşabilir miyiz?” dedi, buyur dedim; “Birkaç gün sonra önemli bir konu konuşacağız, sen yorgunsun biraz rahatla dedi” .

Adıyaman zindanından, Adana’ya Numune hastanesine nakledilmiştim. Çelimsiz bir gençtim. Yetersiz beslenmenin, sıkıntı ve baskıların altın da baygınlık geçirmiştim. Kontrole gelmiştim. Bir süre sonra hastaneden sağlam raporuyla Adıyaman ceza evine gönderilmek üzere, emaneten Adana cezaevine sevk edildim.

Birkaç gün sonra farklı sol siyasi çevrelerden üç arkadaş ziyaretime geldi. Aralarında Adam Kütük de vardı. 1980 Mayıs ayı başlarında bir gündü. “kaçış hazırlığı yapıyoruz, her siyasetten en ağır mahkum ve tutukluların birlikte kaçışını gerçekyleştirdeceğiz Bunun için epey çalıyştık ve tünel açtık ilere sefhadayız. Ayrıntıları konuşup sizlerinde hazır olmasın istiyoruz” dedi. Nefesim açıldı, özgürmlük rüzgarları kapladı bedenimi. Isparta zindanı isyanından beri gittiğim bir dizi zindandan firar arayışı içinde oldum. İşkencede ser verdim sır vermedim, buna rağmen beklemeye değer hiç bir şey yoktu, firar etmek özgürlüktü, mücadeleye yeniden katılmaktı.

Tünel çalışmaları düzenli gitti. Bodrum katıydı, foseptik depolar yüzülerek aşılıp tünel kazıları yapılıyordu. Bu çalışmalar sürecinde sona doğru yaklaşıldıkça, heyecan artmıştı, Ancakher zamanki gibi Devrimcilerin talihsizliği gelip çatmıştı. Yine Devrimci –Yol'dan İsmail Şahin yoldaş tünel kazısı sırısanda, sıyrık elektrik tellerine değiyor ve elektirk çarpsaından ölüyor. Ama biz ölüp ölmediğini kestiremedik, vucuda sıcaktı, kurtarırız diye, kaçışı riske atarak, hastaneye taşınması için kapı altına verdik. Her tarfı balçıktı, topraklar tırnaklarında sırtında açık izler bırıkmıştı.

Yapacak bir şey kalmadı. O an kaşıç heyeti karar verdik. Tünel patlatılacaktı, yanı açık havaya, nereye vardıysa oradan açılacaktı. Dikey kazı başladı. Klavuz olarak ilk gözcüler önden çıkacaktı. Oysa tünel tüm zindanı boşaltmak için, sıkıyonetim komutanlarına meydan okamak, kazılmış, siyasi bir tokat olarak hazırlıklar yapılmıştı.

Tünel, dikey açıldı. Çıka çıka Adana ceza evinin çevresindeki cadenin tam ortasına çıktı. Oysa 10 mt daha kazı yapılsa, kiraya alınan bahçeli eve çıkılacaktı oradna da tüm mahkum ve tutuklular kamyonlarla taşınarak özgürlüğe ulaşılacaktı. Zindanın meşhur kedisi bile özgür olacaktı. İlk elden klavuz olarak bir ekip çıkacaktı. Öyle yaptık Adem bu ekibin içindeydi. Gözcüler yerden çıkmaya başlayınca, mahalle köpeklerinin havlaması akıl almaz bir tesadüftü. İşte o an olanlar oldu. Jandarma fark etti ve kurşun yağmuru başladı. Gözcüler dört kişiydi, onlar çıktı ve geride kalanen ağır mahkumlar gerisin geriye zindana. koğuşlara gittik. Ama silah sesleri kesilmedi. Bizler de silahlıydık. Her siyasi örgütün kendine göre yeterli silahı vardı. Zulalar patlatıldı. Jandarmanın koşuları basması engellendi. Çatışmalar oldu; kapı altında bizler jandarmanın G3'lerinden çıkan kurşunlara hedef oldu tüm demir kapılar elek gibi olmuştu ölümden döndük. Yanımda Adana Acilciler hareketinin tüm yiğitleri vardı.Kocavezirliler, pazarın yiğitleri... Üç gün, kanlı üç gün, analar babalar dışarda cesetlerimizi arıyorlardı. Kanlı bir süreçti, acımasızdı kahrediciydi ama orda da yılmadık dik durduk

O kesiti bilenler, anılarında bu kanlı çatışmayı iyi hatırlarlar;
“Adana Cezaevindeki tünelli kaçış ise benzerlerine göre son derece kanlı bir öyküydü. 150 metrelik tüneli açma aşamasında İsmail Şahin isimli bir mahkum elektrik çarpması sonucunda hayatını kaybetti. Mahkûmların tünelden çıktıkları fark edilince çatışma çıktı. Dört mahkûm öldü. 7 Haziran 1980 tarihinde Mustafa Özenç, Adem Kütük, Erdal Aykaç, Mahmut Hızlı firar etmeyi başardı.” (İnönü Alpat yazdı... "O duvar o duvarınız vız gelir bize vız" Mersin Yaşam sitesi)

Adem ve üç arkadaşı özgürdü. Biz ise çatışmanın ortasındaydık. Zindanı yaktık, çatışmada diğer bölümlerden ölüm haberleri geldi. Üç gün dayandık, sonra sahaya indirdiler, yere serdiler ve dipçiklerle botlarla üzerimizden geçtiler, kırdılar döktüler. Üzüm ezer gibi ezdiler. Ama irdemezi kıramadılar, kolylar bacaklar kırıldı ama onur asla...Başaramadılar, ayağa kalktığımız an, ilk işimiz yeniden firar etmek üzerine yoğunlaştı. Kısasüre sonra 27 ağır hükümlü ve tutuklu, görüş kabinlerine geceden sızacak bir yol bulup firara ettik (31 Temmuz 1980). Biz de Adana zindanına "O duvar o duvarınız vız gelir bize vız" diye yazdık. Adamin anısı dün ve bu gün yaşadığmız acılar içinde anlamlı yerini böylece almış oldu.

Adem'i anerken, çifte acı yaşıyorum.Bu acıları her dost kaybında tekrarla yaşıyorum.. Bir dost daha elveda deyip gidiyor bu acı, bir de tabutuna omuz verememenin, cenazesine katılamamanın acısı.Lanet olsun kolum kanadım kırık annemin, babamın cenazelerine bile gidemedim toprak, su serpemedim. Acım büyük dostları. Ruhun şad olsun Adem Kütük (Mihrac Ural – 17 Şubat 2012 / Cuma)




"ADEM'LE ADANA HALKEVİ'NDE TANIŞTIM"


Herkes bilmek durumunda değil Adem Kütük’ü. Kısaca anlatayım. Adem Kütük’ün ismi ilk kez 7 Haziran 1980′de Adana Cezaevi’nde gerçekleştirilen firarda duyuldu. Firar anında jandarmayla çatışma çıktı. Firar eden gruptan dört kişi öldü. Adem Kütük, Mustafa Özenç, Erdal Aykaç ve Mahmut Hızlı kaçmayı başardı. 12 Eylül günlerinde Çukurova bölgesinde bir süre kırda barınmaya çalıştı. Ancak yeniden yakalandı. Bu kez de ismi Kırşehir Cezaevi firarında geçti. 18 mahkûm tünel kazarak firar etti. Firar sırasında çekilen video görüntüleri ve fotoğraflar basına dağıtıldı. Epey sansasyonel bir kaçış oldu. Adem sonra yeniden yakalandı. İdamla yargılandı, hayli uzun zaman cezaevinde kaldı. Birgün gazetesinde Adem’in katıldığı firarları anlatmıştım bir yazıda. Adem’le Adana Halkevi’nde tanıştım, bir sene kadar önce. 1980′de beynine düşen urun yavaş yavaş harekete geçtiği günlerdi. (İnönü Alpat-SENDİKA.ORG)

"BİRER USLANMAZ TÜNELCİYDİ ONLAR"

İçerdekiler için bir tutkudur, firar etmek. Daha çok idamlıkların, müebbetliklerin hakkı gibi dursa da, üç-beş ay yatacakların bile düşlerini süslemesi şaşırtıcıdır. Çünkü, her biri tünel uzmanı olan solcular açısından politik anlamlar yüklü, bir mücadele biçimi olarak kabul görmüştür. Adeta bir görev sayılmıştır. Örneğin, TDKP'li idamlık Abdülkadir Konuk, cezaevi firarı sonrası yurtdışında düzenlediği basın toplantısında, "Devrimcilerin işi kaçmaktır, ben de kaçtım" demiştir. Cezaevlerinde pek muteber bir deyim vardır; "On yıl yatacakmış gibi içeriye, yarın çıkacakmış gibi dışarıya hazırla kendini." Solcular buna 'her an kaçacakmışsın gibi firara hazırla'yı eklemiştir. Cezaevinde yatanlar bilir; sohbetlerin, aslında daha çok 'geyiklerin' yegâne konusudur. Hayal bu ya; gerçekleşmesinin mümkün olmayacağı planların üzerine saatlerce kafa yorulur. Elbette özgürlüğe düşkünle bir anılması gerekir. Dişle, tırnakla açılan bir özgürlük yoludur. Ancak bir insanın sığabileceği genişlikte olduğu sanılmasın, insan yalnızca vücudunu değil, tüm gelecek düşlerini sığdırır içine.

Sinop kalesinden denize atlayarak kaçanların öykülerini, türkülerini dinleyenlerin, atlayacak deniz bulamayınca, kaçış geleneğini yer altından yaşatma inadıdır tünel. Bir uzmanlık alanı olduğu kesindir. Kesin olan bir nokta daha var: Her babayiğidin harcı değildir kazıcılık yapmak.

HAYRA YORULAN RÜYA
Mahir Cayan, Cihan Alptekin, Ziya Yılmaz, Ömer Ayna ve Ulaş Bardak-çı'ya Maltepe Askeri Cezaevinden kaçmaları için 15 metrelik bir tünel yetmişti. Tarih 30 Kasım 1971'di. O tarihten sonra solcular çeşitli metrelerde pek çok tünel kazdılar. Başaramadıkları tünel kazma girişimleri oldu ama başardıklarıyla kamuoyunun ilgisini çektiler.

12 Mart'tan sonra ilk tüneli Devrimci Gençlik dergisinde çıkan yazılardan dolayı cezaevinde bulunan Taner Akçam'ın da aralarında bulunduğu bir grup kazdı. Taner Akçam'ın yanında TİKKO'cu Zeki Şerit, Sadi Güven, THKO'lu Rıza Selman, yankesicilikten tutuklu Muzaffer Erbaş, gasp suçlusu Zeki Özer vardı. 13 Mart 1977'de bulundukları Ankara Merkez Kapalı Cezaevi 8. koğuşta kazdıkları tünelle cezaevinin dışına çıktılar. Grup arkalarında, duvara yazdıkları "O duvar/ o duvarınız/ vız gelir bize vız" dizelerini bıraktı.

Taner Akçam Devrimci Gençlik dergisinin sorumlu yazı işleri müdürüydü. Hakkında istenen cezaların toplamı ise 750 yılı buluyordu. Kaçmaktan başka çaresi yok gibiydi. Tünel kazarak kaçmaya karar vermişti. Bir grup arkadaşla birlikte, koğuştan, cezaevinin bir başka binasına uzunca bir tünel kazacak ve ulaştıkları binanın penceresinden yola atlayacaklardı. Ancak duyulan bir haber nedeniyle kaçmaktan vazgeçilecekti. Akçam, dışarıdakilere kaçış planını aktarıp yardım istediğinde, arkadaşları kaçışın ertelenmesini isteyecekti. Söylediklerine göre, Taner Akçam'ın kaçış planladığı okul kantinlerinde bile konuşulur olmuştu. Pusu kurulacağına ve kaçarken vurulacağına iyiden iyiye inanmaya başlamıştı. Ama yine de plan ilk haline uygun işledi. Belirlenen yol, yöntem ve zamanda kaçış gerçekleştirildi.

Niye böyle olduğu ise gerçekten ilginç. Taner Akçam bir gece rüyasında çamaşır tozu gördü. Koğuşta, yaşlıca bir gece kulübü sahibi vardı, ismi Kenan'dı. Yılmaz Güney'e hayrandı, bu nedenle solcularla kalmayı tercih etmişti. Akçam, rüyasını anlattı Kenan'a. Kenan, "Beyaz özgürlüktür. Siz özgürlüğe kavuşacaksınız" dedi. Kaçış planını bilmeyen Kenan'ın rüya yorumu Akçam'ın kararını etkiledi ve planlar yeniden gözden geçirildi, son hali verildi ve firar gerçekleştirildi. Meşhur dize de, penceresinden yola atladıkları marangozhane duvarına yazıldı. Bir rüya, Taner Akçam'ın hayatını değiştirecekti.


Adana Cezaevindeki tünelli kaçış ise benzerlerine göre son derece kanlı bir öyküydü. 150 metrelik tüneli açma aşamasında İsmail Şahin isimli bir mahkum elektrik çarpması sonucunda hayatını kaybetti. Mahkûmların tünelden çıktıkları fark edilince çatışma çıktı. Dört mahkûm öldü. 7 Haziran 1980 tarihinde Mustafa Özenç, Adem Kütük, Erdal Aykaç, Mahmut Hızlı firar etmeyi başardı. 12 Eylül'den sonra Erzincan Askeri Cezaevinden kaçan Adnan Keskin, Hüseyin Özpınar, Fehmi Uzal, Selim Ünay, Nejat Övet, Aydın Mandak, Şakir İpek 6 Haziran 1986 tarihinde kazdıkları 85 metrelik tünelle firar geleneğini sürdürdüler. 12 Eylül sonrasının en kitlesel kaçışı ise 25 Mart 1988 tarihinde Metris Cezae-vi'nde yaşandı. TİKKO, Devrimci Yol, TDKP gibi davalardan yargılanan 29 tutuklu kazdıkları tünelle kaçtı. Taner Akçam ve arkadaşlarının başlattığı geleneği onlar da sürdürdüler. Örgütlerin imzalarının atıldığı bir pankartı tamamen boşalttıkları koğuşlarına astılar. Pankartta "O duvar/o duvarınız vız gelir bize vız" yazıyordu.

Tünelli firarların en ilginçlerinden birisi de Kırşehir'de yaşandı. Kırşehir Cezaevi'nde daha çok Devrimci Yol tutuklularının kaldığı 12. koğuştan dışarıya doğru 118 metrelik bir tünel kazıldı. 18 tutuklu firar etti. Firar görüntüleri, kaçanlar yurtdışına çıktıktan sonra basına dağıtıldı. Çünkü tutuklular kaçarken hatıra fotoğrafları çektirmişlerdi.

Kırşehir'den toplu firar adeta göstere göstere yapılmıştı. Çünkü Devrimci Yol'a dönük bir operasyonda yakalananlar, Kırşehir Cezaevi'nde firar gerçekleştirmek üzere çalıştıklarını söylemişlerdi. İfadelere göre; cezaevinin karşısında bir arsa satın alınmış, yine cezaevi çevresinde bir ev kiralanmıştı. Bu bilgiler basınla bile paylaşıldı. Tutuklular satın alınan arsaya doğru tünel kazacaklardı. Yetkililer olayı çözmüştü. Tüm önlemler alınmıştı.

Dışarıda bunlar yaşanırken, içerdekilerin tünel kazma işi tüm hızıyla devam ediyordu. Nitekim, 17 Eylül 1988 tarihinde sabah sayımı için 12. koğuşa gelen görevliler bomboş koğuşla karşılaşacaktı. Mahkûmlar, tuvalet taşının altındaki tünel girişinden özgürlüğe koşmuşlardı. 'Koşmuşlardı'nın öylesine sarf edilmiş bir sözcük olduğu sanılmasın. Tünel iç karartacak, nefes kesecek, kalp sıkıştıracak bir darlıkta değildi, epey genişçeydi. 70 cm'lik çapı olan tünelden 18 mahkûm rahatça kaçmıştı. İfade edildiğine göre, 4 kamyon dolusu toprak çıkmıştı tünelden. Firar edenler arasında Erdal Aykaç ve Adem Kütük de bulunuyordu. Bu iki isim, Adana Cezaevinden kanlı kaçışın da kahramanların-dandı. İkisi de Adana Devrimci Yol sanıkları arasındaydı. Adana'da kaçmayı başarmışlar, sonra yakalanmışlar, bu kez Kırşehir'de bir daha kaçmışlardı. Birer uslanmaz tünelciydi onlar.(BİRGÜN)

Business News