Benim dikkatimi Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle alakalı yazılarla çekti. Kimlerdir, necilerdir sormadım ama isimlere, imzalara falan bakıp HDP’ye yakın bir çevrenin haber-yorum sitesi olduğunu anladım, siyasihaber.org’un. “Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerine yazılar” başlıklı bir dosya oluşturmuşlar. Demirtaş’ı desteklemeyen sol çevre ve yazarlardan nasibini almayan yok gibi.
Benim sendika.org sitesinde yayımlanan “Sosyalistler kimsenin garnitürü değildir” başlıklı yazım da kadraja girmiş. Gökay Işık imzalı yazıda, benim “Kürt Özgürlük Hareketi”yle alakalı isimlerin yazı ve açıklamalarından “seç, beğen, al” yöntemiyle alıntı yaptığımı ve böylelikle Marksist analizi nakavt ettiğimi yazmış. Tarz eleştirisi yapılmış anladığım kadarıyla. Çünkü alıntı yaptığım metinlerin içeriğine dair bir şey söylenmemiş; demek ne HDP MYK üyesi Hüda Kaya’nın, “Madımak’ta milliyetçi, muhafazakâr kalkışma görselliğindeki bir katliama karşılık, Başbağlar’da Alevi ve sol refleks ile yaşatılan dramın hedefi gayet açıktır oysa” şeklindeki yazısının ne de Pervin Buldan’ın “Sürecin devamı ve sekteye uğramaması çok önemli. Cumhurbaşkanlığı seçiminin süreci olumsuz yönde etkileyeceğini düşünmüyoruz. Çünkü hükümet, Çözüm Süreci konusunda kararlı görünüyor. Başbakan Erdoğan seçimi kazanır ve Köşk’e çıkarsa süreç aynen devam eder. Bizim bu konuda bir endişemiz yok. Zaten bunu Başbakan da söylüyor” şeklinde sözlerinin savunulacak bir tarafı yok demek ki. Eh bu da iyi bir şey nihayetinde.
Cımbızlama yaparak “Marksist analizi nakavt” ettiğim yollu eleştiri de hakikaten benim açımdan sorun teşkil etmiyor. Kürt hareketinin kendisi ve onu destekleyenler için de aynı eleştiri yapılabilir çünkü. Solun temel kabulleriyle örtüşen yazı ve açıklamalar baz alınarak Kürt hareketini değerlendirmek de, “parçaların bütünlükle teması kontrol edilmeden yapılan her analiz” gibi “gerçeğin teorisi değil; teorinin gerçekliğini yaratma girişimi”sayılabilir. Şu açık ki herkes kendi durduğu yere göre yaşananları okumaktadır.
İşin doğrusu derdim, Gökay Işık’ın yazısı değildi. Girizgâh niyetine bir şeyler yazayım dedim, buraya geliverdi. Neyse asıl mevzuya döneyim: Aynı sitede Erdal Kara’nın “Mansur’dan boykot’a” başlıklı yazısındaki maddi hatalara temas etmek istiyorum. Erdal Kaya’nın dediği gibi “meselemiz teorik mesele değildir. Gayet pratik meseledir.”
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleriyle ilgili bazı çevreler tarafından ısrarla devrimcilerin Mansur Yavaş’a oy verdiğine dair yanılsama yaratılmaya çalışılıyor. Erdal Kara’nın yazısında da buna ilişkin vurgu var. İddiası şu: ÖDP, TKP ve Halkevleri Ankara’da Mansur’a oy verdi, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de Ekmeleddin’e oy verecek.
İddiasını sandık sonuçlarını baz alarak dayanaklı kılmaya çalışıyor Erdal Kara. Kara’nın nereye baktığını bilmiyoruz ama biz Yüksek Seçim Kurulu web sayfasındaki kesin sonuçlara göz attık.
30 Mart Yerel seçimlerinde ÖDP, Ankara’nın bütün ilçelerinde belediye meclis üyeliği bazında seçime girmiş ve 3209 oy almış görünüyor. TKP’nin oyu ise 4675.
Madem Kara, hesap-kitap işine girmiş, biz de öyle yapalım: İki partinin oyunu toplarsak, 7884 ediyor. İki partinin ve dahi EHP ile Halkevleri çevresinin de ortak adayı olarak seçimlere giren Kaya Güvenç ise 2527 oy almış. İzahı şu: ÖDP+TKP’ye oy veren her üç kişiden ikisi Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde Kaya Güvenç’e değil, bir başka adaya oy vermiş. Halkevleri ve EHP’yi, baz alacak ilçe sonuçları olmasa da, eklersek her dört kişiden üçünün Kaya Güvenç’e oy vermediğini söyleyebiliriz.
Erdal Kaya iki partinin 9000, Kaya Güvenç’in 2500 oy aldığını, dolayısıyla “bu ittifakı oluşturan siyasal çevrelerin seçmeninin en mütevazı hesapla 6’sından 5’i oyunu Mansur’a basıp geçmişti” demiş. Hesap mütevazı olmasaydı peki?! 6’da 6 olacaktı demek.
Neyse devam edelim: Ne sandık sonuçları doğru ne de yapılan oranlama.
Komik bir durumla karşı karşıya olduğumuz çok açık, kabul edelim. Oy falan yok ortada. Hepi topu bu kadar işte. Dolayısıyla küsurat yuvarlaması bile oranlarda köklü değişikliğe neden oluyor. Yapmamak lazım.
Siyaseten iyi bir şey değil ama sosyalist partilerin güçsüzlüğü ve aldıkları oyun azlığı ile “dalga” geçmeyi başka birileri yapsa -AKP, CHP, MHP, HDP- anlaşılabilir ama daha öncesini hatırlamamakla birlikte 1995’ten bu yana tek başına seçimlere girme cesareti dahi gösterememiş, her seçimde dönemin Kürt partisine oy vermiş çevreden bir arkadaşın bunu yapmasındaki psikolojik hali yorumlayabilmek pek mümkün görünmüyor.
Devam edelim: Erdal Kara demiş ki, “HDP’den kaçan doluya tutulmuş…” Yani demek oluyor ki, Ankara’daki seçimlere HDP’nin de girdiğini biliyor Erdal Kara. Ama ÖDP+TKP oyları ile ilgili yaptığı hesabı HDP oyları için yapmıyor. Oysa yapmasını bekler, bunun niye böyle olduğunu bir sosyalist olarak kendisine dert etmesini isterdik. Ancak mevzu bu değil. Yasla sırtını Kürt hareketine, “ulusalcı”, “Kemalist” ve hatta “faşist” suçlaması yönelttiğin solcuları kılıçtan geçir.
Erdal Kara “HDP’den kaçırılan” oyları hesaplamış ancak HDP’den kaçan oyları okuyucusuyla buluşturmaktan imtina etmiş.
O halde biz yazalım:
YSK’daki verilere göre, HDP Ankara’da 35.554 oy almış. HDP’nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday gösterdiği Salman Kaya’nın aldığı oy ise 27.552’de kalmış. Hesap yapalım: 8002 oy HDP’den kaçmış. Yani yaklaşık olarak her dört HDP’liden biri kendi adayına oy vermemiş. Nereye kaçmış, kime kaçmış; kaçı Mansur’la, kaçı Gökçek’le buluşmuş, Allah bilir!
Erdal Kara hatırlayacaktır. Çünkü Kara ve çevresi o vakitlerde ÖDP içindeydi. Yanlış hatırlamıyorsam ÖDP 1999 seçimlerinde Ankara genelinde 30 bin civarında oy almıştı. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Yiğit’in aldığı oy ise 6 bini biraz aşmıştı. Kaçak hayli fazlaydı anlayacağımız.
Erdal Kara’nın üyesi olduğu parti de, bugün yaşanan handikapla karşı karşıya kalmıştı.
“Küçük”lerin değişmez kaderidir bu; partiler kurumsal olarak ne yaparsa yapsın, sandık başı psikolojisi denen kilitlenmeyi aşmak mümkün olmamıştır.
Bana göre, ÖDP ve TKP’den kaçan 5357 oyun peşine düşüleceğine, toplumsal karşılık ve buna uygun iddia ile değerlendirildiğinde Türkiye’nin dördüncü büyük partisi, Kürt hareketinin temsilcisi HDP’nin başka partilere giden 8002 oyu dert edilmelidir. Sosyalistlerden kaçan oy, oran olarak yüksektir evet ama HDP’den kaçan oyun “anlamı” üzerinde daha çok durulmalıdır.
Bu yazı “teorik değil, pratik meselelere” dairdir.
Ama asıl sorun hepimizin malumu olduğu üzere “teorik”tir: Sosyalistlerin Mansur’a oy verdiğine, Eklemeddin’e oy vereceğine ve her daim CHP’yle dirsek temasında olduğuna dair yanılsama yaratılmalıdır. Hesap-kitap, kaçan oylar, kaçtığı yok sayılan oylar falan filan derken, sosyalistliğin tek yolunun Demirtaş’a oy verilmesinden geçtiğine herkes inandırılmalıdır.
Tamam, inanan inansın ama Tuzluçayır’da, Keçiören’de, ellerinde Deniz Gezmiş posterleriyle Mansur Yavaş’ı protesto ederken dayak yiyen Halkevci gençlerin masumiyetine dokunulmasın bari.
Onlar, cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki tavırlarını duvarlara çoktan nakşettiler bile: “Cumhurbaşkanı adayımız Ali İsmail Korkmaz!”
Seçimdi, sandıktı, cumhurbaşkanlığıydı, hepsi sizin olsun; ne demişti Enver Gökçe: “Tek umudum duvardaki yazılarda.”
İNÖNÜ ALPAT-SENDİKA.ORG