BU YAZISINDAN BAŞLAYARAK, BUNDAN BÖYLE, GÜN ZİLELİ, DEMOKRATHABER/İDEAHAYAT'TA GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELERİYLE DÜZENLİ OLARAK YER ALACAK. "GÜN ZİLELİ'DEN MEKTUP VAR" ETİKETİYLE YAZILARI YAYINLANACAK OLAN ZİLELİ'YE, DEMOKRATHABER/İDEAHAYAT'A YAPACAĞI VE ÇOK ÖNEMLİ BULDUĞUMUZ KATKIDAN DOLAYI TEŞEKKÜR EDİYORUZ.
DEMOKRATHABER/İDEAHAYAT
"SURİYELİ GÖÇMEN"
Bence insanın en kötü özelliği acımasızlığıdır. Elbette o, acımasızlığına bazı “haklılık” kılıfları bulmasını da bilir. “O da bir zamanlar bana böyle yapmıştı, oh olsun…” diyerek kendini rahatlatır.
Birgün arkadaşlarla bir yerde oturuyorduk. Kucağında çocuğuyla bir Suriyeli göçmen masaya yaklaşıp para istedi. Yandaki masadan orta yaşlı bir adam, yüzünde müstehzi bir ifadeyle, “Tayyip versin” dedi, Suriyeli göçmen, başı önünde uzaklaştı oradan.
Orta yaşlı adam, belli ki kendini Suriyeli göçmene karşı iyice tahkim etmişti. Suriye’deki iç savaştan onu sorumlu görüyordu. Adama göre, zavallı göçmen, şimdi “fakirlik rolü keserek” bizleri “soymaya” çalışıyordu. Hatta aslında o bir “terörist”ti. Onu bu “terörist” başkaldırıya sevk eden ise, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dı. Gidip ona dilensindi: Allah versin yerine, Tayyip versin. Zekice bir buluş değil. Ama acımasız olduğuna hiç kuşku yok.
Geçenlerde televizyonda bir görüntüyle karşılaştım. Şimdi neresiydi unuttum, Türkiye’nin bir ilinin bir mahallesinde, mahalleliler, Suriyeli göçmenlere saldırmıştı. Polis, mahalleyi Suriyeli göçmenlerden “temizlemekte”ydi. Yaşlı bir Suriyeli, kolundan tutan polisin iteklemesiyle polis arabasına binmeye çalışıyordu. Yüzünde korku, eziklik ve biraz da şaşkınlık ifadesi vardı. Şu yaşta, sürüklendiğim bu ülkede başıma gelene bakın, der gibiydi. Halka karşı her daim hodbin olan polisin, “halkın talebini” bu kadar ivedilikle yerine getirmesi ise oldukça şaşırtıcıydı. Polis daima en zayıfın tepesine biner.
Suriyeli göçmenleri mahalleden sürenler, acaba bir gün aynı şeyin kendi başlarına da gelebileceğini hiç düşünmüşler midir? Ya da o korktukları polisin anında taleplerini yerine getirmesindeki tuhaflığın üzerinde birkaç saniye durmuşlar mıdır? Hiç sanmıyorum. İnsanlar işlerine gelmeyen şeyler üzerinde, rahatsız edici, irdeleyen sorgulamalara girmekten pek hoşlanmazlar.
İki gündür Maraş ve Adana’da da Suriyeli göçmenlere karşı saldırılar devam ediyor. Gazeteler, saldırıları yapanların sosyal medya üzerinden örgütlendiğini yazıyor. Olabilir. Her toplumsal olayın arkasında mutlaka gizli eller arayan biri değilim. Gerçekten de bunlar, basit ırkçı güdülerin sosyal medyada örgütlenmesiyle ortaya çıkmış olaylar olabilir. Aslında, öyle görünüyor ki, Anadolu sağcılığı, kendine yeni bir hedef bulmuştur.
Fakat tuhaf olan, toplumsal muhalefet güçlerinden bu konuda pek bir ses çıkmamasıdır. Acaba AKP muhalifliği bir körlüğe mi yol açıyor diye düşünmekten kendimi alamadım. Suriye iç savaşını AKP körükledi doğru tespiti, giderek iç savaşın mağdurlarına karşı bir duyarsızlığa mı yol açmaya başladı? Neyse ki bugün Birgüngazetesi saldırıları kınayan bir haber yapmış. Buna sevindim ama öte yandan başlığı hatalı buldum: “Saldırıların sorumlusu AKP”dir.” Muhabir, İHD Genel Başkanı’nın yaptığı açıklamayı kendince yorumlayarak böyle bir başlık atmış. Şimdi bundan ne sonuç çıkarmalıyız? Bu saldırıları AKP mi örgütlüyor? Tabii ki bu saçma, AKP yönetimi, kendisinin körüklediği bir iç savaşın mağdurlarını, hele kapıları kendi açmışken neden hedef alsın durup dururken, en azından bu konjönktürde. O zaman, söylenenin bir tek anlamı kalıyor: AKP iç savaşı körükledi ve bu Suriyeli göçmenlerin ülkeye gelmesine neden oldu. O zaman saldırılardan da o sorumludur. Yanlış mantık, yanlış sonuç. Bu, saldırıları bizzat yapan ırkçıları mazur gören bir yaklaşım olmuyor mu? Saldırılardan, saldırıları yapanlar değil, bu göçmenleri buraya getirenler sorumludur anlamına gelen sözler, sonuçta saldırganlara cesaret verir.
Suriyeli göçmenlerin bu ülkeye neden geldiklerini bir tarafa bırakalım şimdi. Sonuç olarak gelmişlerdir ve burada yaşamak zorundadırlar. Onlara gösterilen tepki, hangi gerekçeye sığınılırsa sığınılsın ırkçı bir tepkidir ve asla hoşgörülemez.
İngiltere’de on beş yıl, İsviçre’de beş yıl yaşamış bir siyasi göçmenim. Bu ülkelerde hiçbir zaman bu tür kaba saba saldırılara muhatap olmadığım gibi, birkaç münferit olay dışında, göçmenlere karşı toplu ırkçı gösterilere de tanık olmadım. Buna rağmen, gizli batılı ırkçılığının ne olduğunu, insanın canını nasıl acıttığını çok iyi bilirim. Yüzünüze bir şey söylemezler, hatta görünüşte kibar davranırlar ama konuşma tarzlarından, bakışlarından sizi nasıl küçümsediklerini çok iyi anlarsınız. Bir de bu gizli ırkçılığın, bizde olduğu gibi kaba saba bir saldırganlığa dönüştüğünü düşünün, ne kadar yaralayıcı bir şeydir. Bir insana ne yaparsanız yapmış olun, sığındığı bir yerden kovduğunuzdaki kadar yaralayamazsınız. İnsan ruhunu bundan daha fazla yaralayan hiçbir şey yoktur.
Sevmek ve merhamet, tüm canlıların sahip olduğu doğal güdülerdir. Canlıların en gelişmişi olduğu söylenen insan ise, bana öyle geliyor ki, doğanın bahşettiği bu hasletten payını en az alan canlıdır.
Gün Zileli
15 Temmuz 2014
--------------------------------------------------------------------
KISA BİYOGRAFİ
Gün Zileli, (d. 24 Ekim1946. Ankara)
1970 yılında, DTCF’nin Felsefe Bölümü’nün 2. sınıfından ayrıldı.1960’lı yıllarda, Yordam, Soyut gibi edebiyat dergilerinde öyküleri yayımlandı; ayrıca, Emekçi, Aydınlık, Proleter Devrimci Aydınlık dergilerinde görev aldı ve yazdı. TİP, FKF ve Dev-Genç örgütlerinde çalıştı; son ikisinin yönetici organlarında bulundu. 1964 yılının Ağustos ayındaki ilk anti-emperyalist gösterilerde gözaltına alındı. 1966 yılındaki anti-emperyalist gösterilerden dolayı kısa süre hapis yattı. 1968 ve daha sonrasındaki öğrenci hareketlerinde yer aldı, 1969 yılında kısa süre hapis yattı. 1971-74 yılları arasında, üç yılı aşkın, Mamak Cezaevi’nde tutuklu kaldı; TÖS, Dev-Genç ve TİİKP davalarından yargılandı. 1970′li yıllarda Aydınlık, Halkın Sesi, Bora, Türkiye Gerçeği dergilerinde, daha çok teorik ve siyasi nitelikte makaleler yazdı ve TİKP’nin yöneticiliğini yaptı. 1975 yılında, Adana’da, İncirlik Üssü’ne karşı yapılan yürüyüşte tutuklandı ve kısa süre hapis yattı.
12 Eylül’den sonra, TİKP davası dolayısıyla arandı ve on yıl kaçak yaşadı. Bu yıllarda, daha çok Mehmet Gündüz takma adıyla teorik yazılar yazdı; Ufuklar, Saçak ve Sosyalist Birlik dergilerinin çıkartılmasına önayak oldu, Yapıt ve Somut dergilerinde yazdı. 1990 yılının başında yurt dışına çıkıp İngiltere’de siyasi mülteci olarak yaşamaya başladı. Bu yıllarda, roman yazdı ve İngilizceden Türkçeye kitap çevirdi. Amargi, Sosyalizmin Sorunları, Yeni Zamanlar, Birikim, Apolitika, Ateş Hırsızı, Uç, İmlasız, Bireylikler, Kitap-lık, Virgül, Köxüz, Öteki İsviçre, Açık Gazete, Özgür Üniversite, Haber Cumhuriyeti, Devrimci Demokrat gibi dergi ve internet sitelerinde ağırlıklı olarak kitap eleştirisi yazıları yayımlandı. İstanbul Özgür Üniversite’de, “Devrimi Yeniden Düşünmek” ve “Komintern ile TKP” konulu seminerler verdi. Yazı ve röportajları, Aşk ve Devrim (www.gunzileli.com) adlı bireysel sitesinde de yayımlanmaktadır. Şu anda Yayın Kolektifi bünyesinde çalışmaktadır.
Kitapları
- Bürokrasi ve Sosyalist Demokrasi (Mehmet Gündüz adıyla), 1990, Koral
- Anarşizm Bir Devrim Çağrısıdır (Mine Ege ve Hasan Baku ile birlikte), 1995, Kaos
- Türkiye… Sosyal Patlamaya Doğru (Ilhan Tekin’le birlikte), 1995, Kaos
- Deniz Orada, 1995, Sel
- Bahar ve Tipi, 1997, Telos
- Yarılma, 2000, Ozan; 2002, İletişim
- Havariler, 2002, İletişim
- Sapak, 2003, İletişim
- Ev, 2004, İletişim,
- Ulusalcılık, 2007, Özgür Üniversite
- Komün, 2007, Yaba
- Stalinizm, 2010, Özgür Üniversite
- Stalin Yargılanıyor (Oyun), 2010, Kibele
- Devrimi Yeniden Düşünmek-I (Fikret Başkaya ile birlikte), 2010, Özgür Üniversite
- Rejimler, Partiler, Kişiler ve “Uluslar”, 2010, Kibele
- Arnavutköy (1954-1964), 2010, Heyamola
- Sığınmacılar, 2011, İletişim
- Benim Kahraman Köpeklerim, 2012, Özyürek Yayınevi
- Yüreğe Yağan Kar (öyküler), 2012, Yaba
- Muhafazakâr Liberalizm, İmge, 2014
- Haziran Günleri -Gezi Notları-, Büyülüdağ, 2014
Çeviriler
- Abel Paz, Halk Silahlanınca, 1995, Kaos, 2. Baskı, 2011, Kaos-Yayın Kolektifi
- Eugenia Ginzburg, Anafora Doğru, 1996, Pencere
- Gilles Dauvé-François Martin, Komünist Hareketin Güneş Tutulması ve Yeniden Ortaya Çıkışı (Bora Sarayova adıyla), 1999, Sel
- Eugenia Ginzburg, Anaforun İçinde, 2000, Pencere
- Herman Gorter, Yoldaş Lenin’e Açık Mektup (Kemal Orcan’la birlikte), 2001, Günizi
- Paul Avrich, Kronstadt 1921, 2006 ,Versus
- E.H. Carr, Bakunin, 2006, Versus
- Jan Valtin, Karanlığın Ötesinde, 2009, Kibele
- Michael Seidman, İşçiler Çalışmaya Karşı, (Emine Özkaya ile birlikte), 2010, Boğaziçi Üniversitesi
- Margarete Buber-Neumann, İki Diktatörlük Altında – Stalin ve Hitler’in Mahkûmu, 2012, İmge
- Erica Wallach, Gece Yarısında Aydınlık, 2013, Ayrıntı.