HIDE

GAZETE DEMOKRAT / EKONOMİ

GRID_STYLE

SON HAVADİS

SHOW_BLOG

"Seks işçileri" kimlerdir ve bazı solcular köleliği neden savunur?

Kendini uygar, okumuş solcu sayan birçok arkadaşımızın o çok tartışmalı  seks işçiliği  kavramını fuhşun  politically correct  adı san...


Kendini uygar, okumuş solcu sayan birçok arkadaşımızın o çok tartışmalı seks işçiliği kavramını fuhşun politically correct adı sanması kaç puan?
Önce şu terimin macerasına bir bakalım mı? Bizim arqaaşlar neden günde beş vakit kullandıkları bazı lafların kökenini sorgulamaz, bir düşünelim. Sonra bu tavrın tutarsızlığına göz atalım. “Devrimci ahlak” kavramı nedir hiçbir fikri olmadan devrimci ahlak düşmanlığı yapanların hali pür melaline de baktıktan sonra fuhşu mesleklerden bir meslek görmenin nasıl insanı solcu olup köleliği desteklemek gibi acınası bir konuma düşürür görelim.

Liberal terminolojiyle trollenen solculuk

1970 sonlarında bir liberal aktivistçe (Carol Leigh) uydurulan sex worker terimi hem sanılandan çok geniş kapsamlı, hem de aklı başında feministler (örneğin fuhuş karşıtı feministler) dahil pek çok kesimce reddediliyor. 1 Ancak terimin Türkçeleştirilmesi ayrı bir fecaat, worker yalnızca “işçi” demek değil, bu bağlamda basitçe (seks endüstrisinde) “çalışan” kimse demek. Porno yıldızı da, erotik dansçı da, fahişe de seks çalışanı.
Seks işçiliği kavramı yanlış çünkü,
  • tecavüze seks diyor,
  • köleliğe işçilik diyor,
  • daraltılmış bir çeviri.
İşçi kavramı bizde daha ziyade “mavi yakalı” çalışanlar (fabrika ve hizmet işçileri) için kullanılıyor. “Beyaz yakalı” çalışanlara da işçi diyenlerimiz olmakla birlikte bu görece yeni bir tartışma. İngilizcede herhangi bir işte çalışana işçi denebiliyor ve az çok employee (çalışan) kavramıyla eşanlamlı kullanılabiliyor.
Fuhuş sektöründe çalışanlara işçi demek, bu sektördeki muazzam yaygın kölelik olgusunu gizliyor. Sanki fuhuş, işler arasında bir iş, binlerce kadın,  köle olarak tecavüze zorlanmıyor, yalnızca para için seks yapmak çoğu zaman tecavüze tahammül etmek değilmiş gibi duruyor.
Burada şu soru ortaya çıkabilir (dünkü bir dizi tartışma sırasında @ırmakozinanır da soruyu dile getirdi): Kapitalizmde hâlâ kölelik var, özellikle göçmen işçiler arasında, peki bunlar işçi değil mi? Aslında değiller, bence onlara köle demekte ısrar etmeliyiz ki çalıştırılma koşullarının altını çizelim. Ama işçi kavramının kendisi zaten bir miktar “ideolojik”, sanki kapitalist ile işçi arasında gerçekten özgür bir sözleşme varmış gibi, işçilerin yaşamak için başka bir makul şansı varmış gibi gösteriyor, oysa işçi de özel bir tür (ücretli) köle. Marx’ın ücretli işçiler için Latince -ve zamanında pek bilinmeyen, kullanılmayan- proletaryakavramını tercih etmesi bence böyle bir nedene de atfedilebilir.
Öte yandan, başka hiçbir nedenimiz olmasa bile, seks gibi en [derinden] insani eylemlerden birinin metalaştırılmasını meşru görmesi itibariyle bile seks işçiliği kavramına karşı çıkılabilir. Fuhuş sektöründe çalışanlar şu sıra liberal ideolojinin hegemonyası nedeniyle kendilerine ağırlıklı olarak “seks işçisi” deseler de (oysa dediğimiz gibi, kavramın bütün öncüllerini kabul etsek bile fazla geniş bir terim bu) kendilerine fahişe, hatta edebi kelama (öfemizm’e)başvurmadan düpedüz orospu diyenler de var.
Zira bir açıdan denebilir ki, orospu sözünün kulağa bu kadar aşağılayıcı gelmesinin kendisi ideolojik bir süreçtir. Bir geçim yöntemi olarak para karşılığı cinsel ilişkiye girmek tarihin bir noktasından beri aşağılanmaya başlandığı için orospu lafı aşağılayıcı geliyor bize. Tam da bu süreci tersine çevirmek için bile bu lafa başvurulabilir. Birinin kendine orospu denmesini aklı almayanlar, sürecin tersine çevrilmesini tahayyül edemeyenler geçen yıl “çapulcu” sözünün başına getirdiklerimizi düşünebilir.
Ben kendi adıma “fahişe” ya da “fuhuş sektöründe çalışan kimse” [belki daha doğrusu "fuhşa zorlanan kimse"] diyorum, ama terimsel tartışmanın çok daha uzun ve ayrıntılı yapılması gerekiyor. Lütfen kimse “onlar kendine ne diyorsa onu diyelim” demesin, zira edebi kelama başvurmadan söyleyeyim, düpedüz ahmaklık bu; hem “onlar”ı homojen bir bütün sanıyor, hem de kavram üretimini bağnazca öznelci bir sürece indirgiyor.

İman beyanım ve tutarlılık çağrımdır

Ne zaman bu konuları konuşsak, hemen bizden bir “iman beyanı” isteniyor: “Önce kadına karşı şiddete karşı durun!”
Bu “kadına karşı şiddet” de başka bir ahmakça terim, bir boş gösteren. O kadar belirlenimsiz ki, bir kadının kocasından gördüğü işkenceyi de, mesela bütün “Filistinlilerin evlerini yıkın, yalnızca çocuklarını değil annelerini de öldürün” diyen İsrail milletvekili Ayalet Şaked’e karşı uygulanmasını çoğumuzun arzu ettiği tepkiyi de aynı kefeye koyabiliyor. Daha çok ev içi şiddet ya da “namus” cinayetlerini belirtmek için kullanılıyor bu aşırı genel laf.
“İman beyanı” talebinin kendisi bana uzaktan devletin itirafçılık politikasını hatırlatıyor da, yine de kendi duruşumu net ve vurgulu bir şekilde söyleyeyim: Bir kadına yalnızca fuhuş yaptığı için şiddet uygulamak doğru değil, zira o kadın bu sistemin mağduru.

İman beyanı: Bir kadınayalnızca fuhuş yaptığı için şiddet uygulamak doğru değil, zira o kadın bu sistemin mağduru.

Yalnız mağdurların bir kısmının sistemli olarak gadre meyletmesinin, mazlumların bazı durumlarda zulmün dolaysız aracı olmasının -mesela Kürdistan’da koruculuk örneğinde- çok aşina olduğumuz bir olgu olduğunu da unutmayalım. Hakeza, yoksul mahallelerde bu “sektör”ün içindeki kişilerin oralardaki işkenceci polis ağıyla çok yakın ilişkiler içinde olduğunu da. Hakeza pezevenklik işinde bir “mesleki kapalılık” olmadığını, yani kadınların da fuhuş aracısı / zorlayıcısı olabileceğini de.
Ne yazık ki, yoksul mahallelerde uyuşturucu ve fuhşa karşı verilen mücadele sosyal medya başta muhalif medyada fazla tartışılmıyor. Fahişelerin mutlaka kendi beyanına itibar edilmesi gerektiği konusunda başımızın etini yiyen çakma (ama lafzı itibariyle doğru) duyarlılık, “bir de bu yoksul mahallelerde yaşayanların, ama bizim kadar sosyal medya kullanamayanların beyanlarına bakalım” demiyor. Milyonların şehidi saydığı Hasan Ferit Gedik’in bu çetelerden biri tarafından öldürüldüğü mahallelerde, insanlar neyle karşı karşıya, her gün ne yaşıyor, pek kafasına takmıyor. Orada her gün çocuklar narko-çetelerce zehirlenir, kadınlar fuhşa zorlanırken bırakalım desteğe gitmeyi, 100 karakterlik tweet’i esirgeyenler, ne zaman “Fuhuş yapanları cezalandırdık, torbacıları dövdük” (örneğin şurada) diye bir haber okusalar, bir devrimci hareketin nasıl hiç devrimci olmadığını “kanıtlamak” için makaleler döşeniyor.
Hasan Ferit gibi insanlarımızın kurşuna dizildiği mahallelerde uyuşturucu ve fuhuş çetelerine karşı mücadelenin hiçbir şekilde parçası olmamış insanların, bu türden itirazları
  1. ikiyüzlülüktür,
  2. ciddiye alınmayı hak edecek bir tutarlılığa sahip değillerdir,
  3. devrimciliğe karşı gizil bir düşmanlığın bilinçli ya da bilinçsiz ifadesidir; ve tüm bu nedenlerle
  4. fahişelere gösterdikleri dostluk da göstermeliktir.
Sen sistematik olarak zorla fuhşa sürüklenen kadınlar için hiçbir şey yapma, sonra “Vay onları dövüyorlar” diye ortalığı tweet’e boğ. Kim ciddiye alır seni? Gerçekten o konuda bir şeyler yap, o mahalledeki insanların yaşadığı sorunun sahiciliğini hisset, ondan sonra konuşursan belki bir anlamı olur.
Ama sen Ferit’in kanı akan Gülsuyu’nu 68 Hippilerinin yaşadığı bir komün zannedersen; Sarıgazi’de, Okmeydanı’nda fuhuş yapan kadınları Amsterdam’ın Red Light Caddesi’ndeki sigortalı çalışanlar zannedersen; ilkokul çocuklarını uyuşturucuya alıştırmaya çalışan, adam kaçırıp işkence eden, sokakta adam kurşunlayanları Breaking Bad’deki kimya öğretmeni zannedersen, kim takar seni 129 Twitter takipçinden ve senin gibi devrimcilere laf sokma kaygısı taşıyanlardan başka?
Elbette devrimciler eleştirilebilir, eleştirilmelidir de, daha doğruya ancak eleştiri yoluyla erişilir. Ama Cephe’nin kadın düşmanlığı üzerine tweet’ler döktürenlere sorun: mesela şubat ayındaGülsuyu’nda, daha geçen ay 1 Mayıs’ta,  daha 20 gün önce yine Gülsuyu’nda Ferit’in vurulduğu yerde çeteler saldırdığında ne yaptı, ne dedi, nasıl bir tepki koydu? Bir yanlışı eleştirmek için bir başka yanlış karşısında mutlaka da bir şey söylemiş olmak kategorik bir ön şart olarak sürülemez de, her gün çetelerle kan dökerek savaşan mahallelerin insanlarına ve devrimcilerine saldırı üstüne saldırı yaparken, neden o kişilerin karşısındaki polis destekli faşist çetelere hiç laf edilmez? Hep mi gözden kaçar? İş bir devrimci yapıya saldırmaya gelince neden bu kadar hızlısın arkadaş?

“Devrimci ahlak nedir bilmeden bütün ahlakları fuck you”

Şimdi bir de devrimci ahlak düşmanlığı modası çıktı. Ortalığı -olasılıkla caps’lerden edinilmiş bir Nietzschecilikle- “köle ahlakı”na saldıran kahraman anti-etikçiler sardı. Aslında tam olarak neye kızdıklarını kendileri de bilmiyor. Salağın biri duvara “Bu orgazm devrimci ahlakçılara gelsin” yazıyor mesela, espri duygularını ispatlamak için bunu paylaşıp duranlar da devrimcilerin kadın erkek demeden herkese bekâret kemeri giydireceğini ima ediyor. Zira herkesin bildiği gibi, devrimciler mitoz bölünmeyle çoğalır, seks onlara gelmez.
Bertolt Brecht, kendisinin en çok önemsediği oyunu olan Önlem’de (Die Massnahme), Lenin’in bir devrimci ahlak tarifini temel alır: “Ahlakımızı proleter sınıf mücadelesinin çıkarları doğrultusunda biçimlendiriyoruz.” Lenin’in ‘Genç Yoldaşa Mektup’ adıyla da bilinen ‘Gençlik Birliğinin Görevleri’ metnindeki pasajın bütünü şu:
Diyoruz ki, bizim ahlakımız bütünüyle proletaryanın sınıf mücadelesinin çıkarlarına tabidir. Ahlakımız proletaryanın sınıf mücadelesinin çıkarlarından kaynaklanır. (…) İnsan dışı ve sınıf dışı kavramları temel alan her türlü ahlakı reddediyoruz. Bunun işçilerin ve köylülerin toprak sahipleri ve kapitalistlerin çıkarına olarak aldatılması, dolandırılması ve onlarla alay edilmesi olduğunu söylüyoruz. (…) “…komünistler için ahlak, katı bir disiplin ve kitlelerin sömürücülere karşı yürüttüğü bilinçli kavgadır” (Collected Works, cilt: 31, s.291-294).
Devrimci ahlak diye sevmeyip durduğunuz şey bu arkadaşlar. En genel anlamlarında birbiriyle ilişkilendirilebilecek ahlak ve etik, bu dünyada neyin doğru neyin yanlış olduğuna dair tutumlarımızla ilgili şeylerdir. Devrimciler, doğruyu ve yanlışı, Lenin’in tarif ettiği gibi, sınıf mücadelesine etki ve katkı durumuna göre saptarlar.

Devrimci ahlak, bacak arasıyla ilgili bir şey değil “proleter sınıf mücadelesinin çıkarları”na göre eylemektir.

Siz devrimci ahlakı bacaklarımızın birleşme noktasıyla ilgili bir şey sanıyorsunuz, zira düzenin namus ve ahlak anlayışı bu kavramları böyle kullanıyor. Bu kavram kirliliği içinde, siz o düzen içi ahlak/namus kavrayışına karşı olduğunuz halde, “Yahu ahlak bu demek değil ki, ben devrimcilere niye kızıyorum?” gibi basit bir soruyu kendinize sormuyorsunuz. Ha evet, fuhşa, uyuşturucuya karşı mücadele devrimci ahlakla ilgili bir şeydir, ama sandığınız yerden değil. Polis, bir mahallede, Dersim gibi bir muhalif kentte, Kürdistan’ın daha az politikleşmiş ama politikleşmeye doğru giden kasabalarında vb. uyuşturucuyu ve fuhşu, insanlar ne halt ederlerse etsinler de devrimcilerden uzak dursunlar diye destekler. Gençlerin bir kısmının narkotik madde bağımlısı olması, bir kısmının bedenini haz nesnesi kılması, bir kısmının da onlara müşteri olması, sınıf mücadelesinde halkın aleyhine bir haldir. Devrimciler de o yüzden bunlara karşı çıkıyor.

“Solcuyum ve kadın bedeninin metalaştırılmasını savunuyorum”

Şimdi başlıktaki soruya geri dönebiliriz: Neden bazı solcular kadınların kendi bedenlerini metalaştırmasını onurlu, anlamlı ve/veya gerekli bir iş olarak görür?

ABD verilerine göre (bizde daha kötü olmalı) fuhuş sektörüne giriş yaş ortalaması 12-14, fahişelerin çoğu bu işi ağır mecburiyet koşullarında yapıyor ve kurtulmak istiyor. Gönüllü yapanlar yalnızca azınlık.

Burada fuhşun devlet tarafından düzenlenen ve izin verilen bir meslek olması, pezevenklerden arındırılarak sürdürülmesi gerektiği yönündeki liberal argümanların bütününü ele almayacağım. Sadece şunu bilelim: Fuhuş sektöründekilerin %90’ından fazlası bu işi mecburiyetten yaptıklarını, temel kaynakları olmadığı için sektörde kaldıklarını söylüyorlar. ABD’de fuhuş [sektörüne] giriş yaş ortalaması 12-14 (ben burada şu kaynağı kullandım ama başka araştırmalar da benzer sonuçlar üretiyor. Bu konuda İsveç’ten bir otonomcu kadın yazarla yapılanFuhuş Normal Bir Meslek Değil başlıklı röportaj, Türkçedeki paralel bir kaynak.2) Yani fahişeliği bir iş olarak görenler, bilmeden, çocuklar dahil birçok kadının fuhşa zorlanması gibi aşağılık bir kölelik halini onaylıyorlar. Elbette pedofiliyi ya da köleliği desteklemek için değil; dünyayı savaşa, açlığa, orospuluğa boğan kapitalizmin ideolojisi liberalizme karşı saksıyı çalıştırmadıkları için. Ama sonuç değişiyor mu, değişmiyor.
Bu, “Fahişelik de bir iş, bir meslektir, yapılmasında mahzur yoktur” diyenlerimiz içindi. Bir de “Tamam, fuhşa karşı mücadele edilmeli ama fahişeleri döverek değil,” diyenler var. Bunlar özellikle YDG-H fuhuş evlerini basınca, torbacıları ya da hırsızları dövünce (şu hesapta birçok örneği var, örneğin şurada, ellerine sağlık) pek laf etmek istemeyen, ama söz konusu olan sevmedikleri bir hareket olunca hassas vatandaş kesilenlerimiz arasından çıkıyor.
İman beyanımı yukarıda yapmıştım. Ama şunu da söylemiştim: Gördüğüne inanma.
Git o mahallede insanlar neler yaşıyor, nelerle karşı karşıya anla. Silahı al çetelerle savaş, diyen yok, ama savaşanlarla bir konuş;  twitter hesapları yok, kendilerini sana yeterince anlatmadılar diye hemen küfre sarılma. O fahişelerle de konuş. Yalnızca dayak yediklerinde uzaktan destek olma, kim onları zorluyor, nasıl bu duruma düşmüşler, öğren. Bak devrimciler diyor ki, “Onlara iş bulduk, defalarca uyardık, ama hem bu işi hem de polisle işbirliği yaparak sürdürüyorlar”, bak bakayım doğru mu? Biraz İngilizcen vardır, EZLN’ye de bayılırsın, [Sarıgazi] biraz varoş kalabilir çünküm, Chiapas’ta Meksika polisi fuhşu nasıl destekliyor bir oku mesela. Filistin halkı kan içinde yüzerken bunları yazmak zül geliyor, yazdırma.
Anlamaya çalış dostum anlamaya çalış. Sen devrimcilere küfredersin, ama başın gerçekten sıkıştığında yanında yine onları bulacaksın, aradan geçen 44 yılda ayaklarına konvers çekip liberal olmuş çiçek çocukları değil. ★ @prometeatro | @yazilama

Dip/notlar

GörselEsir (The Captive), Jan Baptist Huysmans (1826-1906)
  1. Ne yazık ki bu iki link İngilizce yazılara gönderiyor, Türkçede bir kaynak için bkz. Dipnot 2 
  2. Bu son cümle ve kaynak,  yazının 20 Temmuz’daki yayımlanmasından sonra eklendi. Yazıya dikkatimi çeken Şervan Hameran‘a ve metni yayıma da koymuş olan güneşli pazartesiler‘e teşekkürler. Metindeki köşeli parantez içindeki kısımlar da ilk yayımlanma tarihinden sonra eklendi ya da düzeltildi 
BARIŞ YILDIRIM-YAZILAMA.NET

Business News