Hollanda’daki Leiden Üniversite’sinde Kültür Antrolopoloji okuyan iki arkadaş 1992 yılı yazında ayrı ayrı Türkiye’de uzun tatillere çıktılar.
Carina Cuanna Thedora Thuys Karadeniz bölgesi ve Nemrut dağını, Maryze Schoneveld Van Der Linde ise Akdeniz bölgesini ve sonra Nemrut dağını ziyaret etti.
Seyahatler, iki arkadaşta da Türkiye ve kültürüne dair merak duygusunu artırdı.
Carina ve Maryze bu merakla bitirme tezleri için Türkiye’yle ilgili çalışmaya karar verdi.
Türk kadınlarıyla ilgili araştırma
Tez, ‘Türk kadınının aile içi rolü ve çevre ile ilişkilerini’ ele alacaktı.
Buna göre Carina asıl olarak Türkiye’de alan araştırması yapacak, Maryze ise Hollanda’daki Türkiye kökenliler arasında çalışacaktı.
İki arkadaş çalışmalarına yardım istemek için Sosyal Hizmetler Dairesi’ne başvurdu.
Bu sayede Daire’nin Yabancılar Şubesi’nde çalışan Türkiyeli Rahmi Sivri’yle tanıştılar.
Sivri, gençlere birçok konuda bilgi verdi ve Carina’nın kendi memleketi olan Çorum’da çalışma yapması için ayarlamalar yaptı.
Sonunda planlama yapıldı: Carina, 1993 yazında Çorum’da köylerde saha çalışması yapacaktı.
Çorum öncesi Ankara
Ancak öncesinde yaklaşık iki ay Ankara’da kalmak ve Hollanda’da öğrenmeye başladığı Türkçesini geliştirmek istiyordu.
Gitme vakti yaklaşırken Rahmi Sivri Carina’ya, Türkiye’de kalacak yeri olup olmadığını sordu.
‘Hayır’ cevabı aldığında kendisine daha önce Hollanda’da yaşayan anne ve babasının evinde kalabileceğini söyledi.
Carina bu teklife çok sevindi ve hemen kabul etti.
Türkiye’yi birlikte gezdiği erkek arkadaşı Michiel ise tedirgindi, Carina’nın gitmesini istemedi.
Ancak Carina, 22 Haziran’da gitti.
O gün itibariyle günlüğüne Türkiye’yle ilgili notlarını almaya başlamıştı.
Gecekondu mahallesine ilk adım
Uçaktan inip kalmak için gittiği gecekondu mahallesiyle ilgili ilk gözlemleri şöyle kağıda döküyordu Carina:
“Ankara çok kalabalık ama oldukça da şirin bir kent. Birbirine yapışık düzende inşa edilmiş apartman blokları gördüm. İçimden de, benim de böyle bir yere götürülmemem için dua ediyordum. Ama maalesef bu duam kabul olmadı çünkü biz de bunlardan birine girdik. İçerisi oldukça şirindi. Manzara da güzeldi ve yüksek apartman blokları arasında düşündüğümün aksine bol mesafe bırakılmıştı.”
“Hem yemek, hem de Sultan Hanım’ın bol sohbeti aynı anda hazırdı. Çok hoş vakit geçiriyordum ve kendimi iyi ve neşeli hissediyordum. Bu ortama çabuk alışmıştım. Üniversiteden ‘Asistan’ beni aramış. Ben de hemen Michiel’i (erkek arkadaşı) arayarak kendisine ‘benim çok rahat bir şekilde buraya gelerek yerleştiğimi’ haber vermesini istedim. Burada epey bir lüks yaşam tarzı sürmekteydiler. Bulaşık makinesi, çamaşır makinesi ve duş vardı. Buna karşın ne yazık ki, benim kaldığım odada bir dolap veya bir etajer bile yoktu.”
Günlüklerine bakılırsa Carina ilk günlerinde bir yandan Türkiye’deki hayata uyum sorunları yaşıyor, bazı şeyler hoşuna gitmiyor, bir yandan da kendisine gösterilen sıcaklıktan ve içine düştüğü yaşama dair sürekli yeni bir şeyler öğrenmekten mutlu oluyordu.
Ankara Öveçler’de kaldığı evde kendisine yoğun ilgi vardı.
Ev sakinleri kadar akrabalar ve komşular da ilgi gösteriyordu…
Öyle ki, günlüklerinde bu ilgiden hoşnut olduğunu ama yalnız kalmaya da ihtiyaç duyduğunu yazıyordu.
Alevi kültürüyle tanışma
Carina, Sivri ailesinin gençlerinden Yasemin ve Asuman’la tanıştı.
Asuman lise öğrencisi ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nde semah öğretmeniydi.
Yasemin ise Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümü öğrencisiydi.
Bu arada Carina, Alevi kültürüyle tanışma fırsatı buldu.
26 Haziran’da günlüğüne şu satırlar dökülüyordu:
“Pir Sultan Abdal Kültür Derneği! Bu kişi, 16. yüzyılda yaşamış önemli bir Alevi şahsiyeti imiş. Burada, gençler Asuman öncülüğünde çok hoş halk dansları (semah) gösterisi yapıyorlardı. Yeğenler beni, Türkçe öğrenen ve Alevi kültürünü araştıran bir Hollandalı olarak tanıttılar. Alevilik çok önemliymiş.”
“Bana burada Aleviler ile Sünni’ler arasındaki farkları anlattılar. Buradaki herkes, benim Alevi Kültürüne duyduğum ilgiden dolayı çok memnun olmuş görünüyordu (Neyse ki Hollanda lisanındaki ‘tesadüfen’ kelimesinin Türkçe’sini bilmiyorum, yoksa tüm karizmam silinecekti).”
Sivas’a gitmek için ısrar etti
Carina bir kaç gün sonra, Yasemin ve Asuman’ın Sivas’ta düzenlenecek şenliklere katılacaklarını öğrendi.
Kendisi de katılmak istedi.
Asuman ve Yasemin’in annesi Yeter Sivri’nin anlattıklarına göre Yasemin başlarda bu fikre sıcak yaklaşmadı.
Yasemin’in programı yoğun olacaktı ve ona zaman ayıramayacağını düşünmüştü.
Yeter Sivri, Carina’nın gitme isteğini şöyle anlatıyor:
“Yasemin ‘orada su bulamayacağız, belki lavabo bulamayacağız, ekmek bulamayacağız, sen bunlara dayanamazın Carina, sen gitme’ dedi. Olsun ‘ben aç da susuz da kalırım ama geleyim’ demiş. Hatta ‘orada yeriz, aç kalmayız’ diyerek yola çıkarken yanına bir poşet kraker bisküvi almıştı.”
Sivas’a giden ‘neşe dolu’ otobüs
Günlüklerinde Sivas’a gelişi ve bu kentteki ilk gözlemleriyle ilgili şu notları düşüyordu Carina:
“Evvelki gün, (bekle bekle durdan sonra), bir otobüs dolusu Alevi gencin arasında, Pir Sultan Kültür Festivali için Sivas’a hareket ettik. Otobüsün içi çok neşeliydi; müzik, yemek, neşeli gençlik… Devamlı türkü söyleniyordu ve inanılmaz ama aktörlük yapılıp dans bile ediyordu. Sabah saat 8.00 civarında Sivas’a geldik. Türkçe söylenen şeylerin manasız kalan ve anlamadığım tarafların hengamesinde dinlemeye, yemek yemeye ve hemen ardından tiyatroya gitmeyi başardık.”
“Evvelki gün, (bekle bekle durdan sonra), bir otobüs dolusu Alevi gençlerin arasında, Pir Sultan Kültür Festivali için Sivas’a hareket ettik. Otobüsün içi çok neşeliydi; müzik, yemek, neşeli gençlik. Devamlı türkü söyleniyordu ve inanılmaz ama aktörlük yapılıp dans bile ediyordu. Sabah saat 8.00 civarında Sivas’a geldik.”
Bir sonraki sabahın yoğun geçtiğini ama akşam ‘kütük gibi uyuduğunu’ yazıyordu.
Yeter Sivri, o günlerde Yasemin’le konuşmasında Carina’nın iyi olduğunu, dinlediğini hatırlatıyor:
“Yasemin, ‘Carina’yı iyi ki Ankara’da bırakıp gelmemişim’ dedi. Carina çok mutlu dedi. ‘Bir Hollandalı vardı, onunla tanıştırdık, Carina onunla iyi arkadaş oldu, onunla geziyorlar’ dedi. ‘Metin Altıok’la iyi arkadaş oldu’ dedi. ‘Aman kızım ilgilenin o misafir’ dedim. ‘Tabii anne’ dedi, ‘ilgileniyoruz’ dedi.”
‘Kendime turist süsü verdim’
2 Temmuz’daki notlarında günün nasıl geçtiğini ve neler yaptıklarını şöyle kaleme dökmüştü:
“Kahvaltı ettikten sonra tek başıma gezintiye çıktım. Kendime turist süsü vermiştim (fotoğraf makinesi, seyahat kitapları) ve tarihi yapıları seyrettim (12 ve 13. yüzyıl Selçuklu yapıları).”
“Daha sonra oturup değişik insanlarla sohbet ettim. Hoşnut ama yine de bir tedirginlikle karikatür sanatçısı ile sohbete daldım. Kendisi benim çok şirin bir portremi çizdi.”
Carina 2 Temmuz’daki notlarına Madımak Oteli’nde, dışarıda gösteriler devam ederken başlamıştı.
“Yine her bir şeylere şahit oldum. Şu anda ‘kapatılmış’ bir vaziyette bir otelde oturmaktayız, zira dışarıdaki kökten dinci Müslümanlar dolaşıp duruyorlar” sözleriyle başladığı cümlelerinden sonra “Bunun ile ilgili daha sonra yazacağım” diyerek yukarıda alıntılanan Sivas günlerini anlatmaya koyulmuştu.
‘Ben bütün bunlardan ne anlarım ki?’
Ancak zaman ilerledikçe dışarıdaki eylemler bir saldırıya dönüşüyordu.
Carina yeniden ilk cümlelerine döndü ve dışarıdaki gösterilerle ilgili artan kaygısını döktü günlüğüne.
“Fakat şimdi işler ters gitmeye başlıyor” diye başladığı cümlesine şöyle devam edecekti:
“Biz uzun bir zamandır otelde oturuyoruz. Dışarıda devasa ve kökten dinci grup (aşırı sağcı) bağırıp naralar atıyor.”
“Bu binada solcu düşünür ve yazar Aziz Nesin’i saklıyorlarmış. Kendisi “Şeytan Ayetleri’ni” yayınlamak düşüncesindeymiş. Bunların hepsi nahoş şeyler. Kendimi çok zor ve sıkıntılı bir durumda hissediyorum, zira biraz sonra burada neler olacak, tahmin bile edemiyorum.”
“Sonunda bu şehrin bir Türk kökten dinciler topluluğunun bulunduğu bir yer olduğunu öğrendim. Bir sürü sloganlar atılıyordu ve bağrışmalar vardı. Bununla birlikte bir sürü de polis vardı.”
Bunları takiben olanı biteni anlayamadığı son cümleleri geldi Carina’nın:
“Fakat ben bütün bunlardan ne anlarım ki?… Dışarıdan yüksek tonda bağırmalar geliyor ama ne olduğunu anlamıyorum…….”
Bu cümlelerden kısa süre sonra Carina göstericilerin ateşe verdiği otelde 34 kişiyle beraber yaşamını yitirecekti.
İsmi, 3 Temmuz günü gazetelerde Sivas katliamında ölenlerin arasındaki tek yabancı olarak yer alacaktı.
Rahmi Sivri, ölenler arasında kızının da bulunduğunun kesin olduğu bilgisini Carina’nın annesine haber verdiğinde anne inanamamıştı.
“Bir sürü sloganlar atılıyordu ve bağrışmalar vardı. Bununla birlikte bir sürü de polis vardı. Fakat ben bütün bunlardan ne anlarım ki? Dışarıdan yüksek tonda bağırmalar geliyor ama ne olduğunu anlamıyorum.”
Ona göre Carina ölmemişti ve evine dönecekti.
Ancak gerçekti: Carina’nın 1970′de Hollanda’nın Dontichem’de başlayan hayatı 1993′te Türkiye’nin Sivas kentindeki katliam sonucu sona ermişti.
Cenaze töreninde Livaneli’nin parçası
Rahmi Sivri, Ankara’dan Carina’nın eşyalarını Hollanda’ya getirirken, genç kadının cenazesi de uçakla ülkesine getirildi.
Külleri, Türkiyeliler’in de katıldığı kalabalık bir cenaze töreniyle toprağa gömüldü.
Rahmi Sivri, Carina’nın cenaze töreninde şarkılar çalındığını, annesinin çaldığı ilk şarkınınsa Zülfü Lüvaneli’nin ‘Saat 4 Yoksun’ olduğunu hatırlatıyor.
Katliamda ölenler her yıl Türkiye’nin farklı yerlerinde kitlesel törenlerle anılıyor.
Törenlerde 35 kişi arasında Carina Cuanna’nın fotoğrafı, arkadaşları Yasemin ve Asuman Sivri’ninkiler birlikte taşınıyor.
Türkiye’den kilometrelerce uzakta, Hollanda’nın Almanya sınırındaki Doetinchem kenti mezarlığındaysa Carina’nın mezarlığına ailesi ve birkaç arkadaşı tarafından sessizce çiçek bırakılıyor.
Mahmut Hamsici, Yusuf Özkan, Sinan Onuş-Londra, Lahey, Ankara-2 TEMMUZ 2014
http://www.cilagazete.com/sivas-katliaminin-yabanci-kurbani-carinanin-hikayesi/