"ABD işgalinin bir milyon Iraklıyı katletmesinden sonra, Obama ve Batı medyasının Iraklılar için timsah gözyaşları döktüğünü görmek mide bulandırıcı"
İşte yine başlıyoruz, ABD insani bir felaketi emperyalist amaçlarını gerçekleştirmek ve yangına benzin dökmek için kullanıyor.
ABD liderliğindeki işgalin tüm Irak halkını ezerek bir milyon kişiyi öldürmesinden sonra, Obama ve Batı medyasının Iraklılar için timsah gözyaşları döktüğünü görmek mide bulandırıcı. Terörizmin ABD liderliğindeki Irak işgalinin doğrudan bir sonucu olduğunu düşünürsek, ABD’nin terörizmle mücadele edip Irak halkını koruyacağını söylemek ayıp olur.
Ezidi, Hristiyan ve Şii topluluklara ve tüm IŞİD mağdurlarına acil insani yardım kesinlikle gerekli.Ama bu yardımlar Gazze’de olduğu gibi gerçek insani yardım kuruluşları ve Birleşmiş Milletler tarafından yapılmalı.
IŞİD ve diğer terörist grupları yenilgiye uğratmak elbette hayati fakat ABD müdahalesine karşı çıkmamız da bir o kadar hayati. Olası bir ABD müdahalesi durumu daha kötüleştirecek. ABD’nin Irak’taki varlığına bir payanda oluşturulması, Irak Kürdistan’ının Irak ve İran halklarına karşı operasyon ve saldırı üssü haline getirilmesi planlanıyor.
Obama’nın Irak’a (tabii ki insancıl) askeri bir müdahalede bulunma açıklamaları 2006′daki Amerikan Başkan Yardımcısı Joe Biden Planı’nın uygulanmış hali: Bağdat’ta çok güçsüz bir merkezi hükümet ve ırkçı ve mezhepçi güçlerin liderlik ettiği üç küçük devlet kurmak.
ABD daha şimdiden Kürdistan Bölgesel Yönetimi üzerinde egemenlik kurdu ve özellikle Mesud Barzani gibi bazı Kürt liderlerini Irak’taki temel varlığı olarak görüyor. ABD, Kürt liderlere, yetki ve kaynaklarda çok büyük pay sahibi olduğu ve merkezi güvenlik araçları üzerinde güçlü bir mevcudiyet sağladığı Bağdat üzerindeki ABD etkisini azaltacağından şu anda bağımsız bir Kürdistan devleti ilan etmemelerini söylüyor.
ABD’nin Irak politikasının dayanak noktasıyla uyumlu olarak mezhepçi bir ”Sünni” ordu oluşturuluyor. Baas Partisi’nin Saddamcı kliğinin da dahil olduğu, ABD yanlısı Iraklı ”Sünni” örgütlerin birçok lideri şu anda Irak Kürdistan Bölsesel Yönetimi’nin başkenti Erbil’de bulunuyor.
Barzani, Haziran ayında Irak’ın ikinci büyük kenti Musul’un IŞİD ve onun Saddamcı müttefikleri tarafından ele geçirilmesinin ardından yaptığı ilk açıklamada, ”eski Irak”ın öldüğünü yeni Irak’ın doğduğunu ilan etmişti. Peşmerge güçlerinin ”Kürdistan dışında savaşmayacağını”, Peşmerge güçlerini Kürdistan Bölgesel Yönetim alanını %40 genişletmek için derhal harekete geçirdiğini ve IŞİD teröristlerinin varlık gösterdikleri sınır boyunca durdurduklarını vurguladı.Ortada IŞİD’le fiili bir ittifak olduğu herkesin malumu.
IŞİD, kendi adına, Barzani güçleriyle rekabet eden, eski Irak Cumhurbaşkanı Talabani’nin Kürdistan Yurtsever Birliği önderliğindeki diğer Kürt Peşmerge güçlerinin hakim olduğu bölgelere karşı harekete geçti. IŞİD ayrıca, Şii topluluklarına, Hristiyan köylerine  ve Musul (Ninova), Diyala ve Kerkük vilayetlerindeki Yezidiler gibi Kürt dini azınlıklara karşı da insanlık dışı bir tutumla saldırıya geçti. Bütün bu azınlıklar Barzani Peşmergelerinin kontrolü dışındaki bölgelerde bulunuyor. Obama, askeri güçlerinin Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne, Amerikan konsolosluğuna döneceğini ve Erbil’de yeniden güçlü bir askeri varlık tesis edeceğini açıkladı.
Kürt liderlerinin eylemleri Kürt halkının menfaatleriyle uyuşmuyor. 1960′lar ve 1970′lerde de Kürt liderleri benzer politikalar izlemişti. O zamanlar da bugünkü gibi ABD ve İsrail desteğine çok güvenmişlerdi. ABD’ye ve onun müttefiki İran Şah’ına o kadar bağımlı hale geldiler ki, ABD Kürtleri başından savdığında onlar da Kürt halkını terk etmek zorunda kaldı.
O dönemde ABD Dışişleri Bakanı olan Henry Kissinger 1975′te Peşmergeleri bastırmak için Saddam ve Şah arasında bir anlaşma yapılmasına aracı oldu. O zamanlar Mustafa Barzani İran desteği ve ikmalinin sona ermesiyle yenilgiye uğrayan Kürt güçlerinin lideriydi. ABD Barzani’yi dört yıl sonra öldüğü Washington’a gönderdi. Oğlu Mesud Barzani bu tarihi dersi almamış olacak ki tüm Kürt ve İran halklarının kaderiyle oynuyor.
El Kaide’nin Afganistan’daki yükselişine benzer bir süreç olarak, ABD IŞİD’in yükselişini görmezlikten geliyor ve bazı durumlarda Irak’taki terörist grupları ve gizli milisleri yıllardır destekliyor.
ABD ve Körfez şeyhleri 2006′da bölgede İran’a karşı böl, yönet, yalıt politikasını izlemek için sözde “Sünni aşırılıkçıları” destekleme kararı aldı.
Suriye’de ve şimdilerde Irak’ta IŞİD terörünün yükselişinin bir diğer önemli boyutu, bu tür vahşi terörizmin bölgedeki İsrail menfaatlerine de hizmet ettiğidir. IŞİD ”Halife”sinin ve İsrailli savaş suçlusu Netanyahu’nun Irak ve Suriye sınırlarında Sykes-Picot Anlaşmasının sona erdiğini neredeyse aynı gün ilan etmesi dikkate değer.
Netanyahu İsrail’in kendini Ürdün Irmağı’nda ”savunacağını” açıklarken, Halife ne İsrail’den ne de Filistin’de ve bölgede işlenen savaş suçlarından bahsetti. Netanyahu ayrıca bağımsız bir Kürt devletine destek verdiğini de belirtti.
Bu sırada, Washington’daki İsrail elçisi İsrail’in ve batının diğer ”kötü adamlar”a tercihen neden IŞİD’in ”kötü adamları”na destek vermesi gerektiğini izah etti. Yaralı teröristlerin Suriye’de savaşa geri gönderilmeden önce İsrail hastanelerinde tedavi oldukları biliniyor.
Bana göre durum oldukça açık, IŞİD İsrail ve ABD’nin bölgedeki ekonomik, politik ve askeri menfaatlerine hizmet ediyor. ABD, IŞİD terörizmini Bağdat’ın İran ve Suriye’yle olan bağlarını koparması için bir araç olarak kullanıyor.
Benzer bir şekilde, ABD IŞİD terörizmini İran’ın Filistin ve Lübnan direniş hareketlerine tedariğini durdurmak ve Suriye’ye yardımını kesmek için kullanıyor. Genel olarak amaç İran’ı bölgedeki ABD menfaatlerine daha uyumlu hale getirmek.
Tarih bize gösteriyor ki, özellikle ”terörle mücadele” yıllarında, ABD ve müttefiklerinin başka insanların ülkelerine müdahalesi her durumda felaketle sonuçlanıyor. Afganistan, Irak ve Libya’da yıkımlardan sonra bile, eğer yine oyuna getirilmezsek, ”insani yardım” söyleminin altında yatan emperyalist amaçları anlamamız ve müdahalelerin yararlı olduğu ve iyi niyetle yapıldığı iddiasını kuşkuyla karşılamamız gerekir.
Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak’ta siyasi mülteci olan Sami Ramadan, Britanya’daki Stop the War Coalition (Savaşa Son Koalisyonu) yürütme komitesi üyesidir.
[MRZine’deki İngilizce orijinalinden Pelin Zorbay tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Daha yeni Daha eski