Türkiye’nin 1990’lardaki karanlık yıllarının en kanlı örgütlerinden biri olan JİTEM’in yasadışı faaliyetlerini mercek altına alan yeni bir dava Mardin’de açıldı. 1992-1996 yılları arasında Mardin’in Kızıltepe ilçesinde yaşanan gözaltında kayıplar, köy boşaltmalar ve infazları kapsayan davada 4’ü asker 5’i korucu 9 sanık yargılanacak. Davanın asker sanıkları olan Ergenekon davasından da bir süre tutuklu kalan emekli Albay Hasan Atilla Uğur ile dönemin Diyarbakır İl Jandarma Komutanı Albay Eşref Hatipoğlu, Jandarma Komando Bölük Komutanı Ahmet Boncuk, Başçavuş Ünal Alkan’ın JİTEM’in Mardin ve Diyarbakır’daki yöneticileri olduğu iddia edildi. Sanık askerlerin bölgede JİTEM’e bağlı olarak korucular ve itirafçılardan oluşan“Bıçak Timi” adında bir tim kurarak cinayet işledikleri, gözaltına aldıkları kişileri infaz ederek cesetlerini yok ettikleri anlatıldı. Askerlerle birlikte “Bıçak Timi”nin mensubu oldukları öne sürülen korucular Abdurrahman Kurga, Mehmet Emin Kurga, Ramazan Çetin, Mehmet Salih Kılınçaslan veİsmet Kandemir’le birlikte 9 sanığın“Silahlı terör örgütü kurmak, yönetmek ve bu örgüte üye olmak, tasarlayarak adam öldürmek” suçlarından yargılanmaları talep edildi. İddianamade sanıklar, gözaltına alındıktan sonra PKK’li süsü verilerek infaz edilen ya da kaybedildikten yıllar sonra çeşitli tarihlerde yapılan kazı çalışmalarında cesetleri bulunan 22 kişinin ölümünden sorumlu tutuluyor. Şüphelilerin sorumlu oldukları belirtilerek öldürdükleri öne sürülen kişiler iddianamede şöyle sıralandı: Abdulvehap Yiğit, Süleyman Ünal, Mehmet Nuri Yiğit, Tacettin Yiğit, Zübeyir Birlik, Abdulbaki Birlik, Kemal Birlik, Zeki Alabalık, Memduh Demir, Nurettin Yalçınkaya, Necat Yalçınkaya, Mehmet Emin Abak, Hıdır Öztürk, Abdulvahap Ateş, Mahmut Abak, Yusuf Tunç, Şeyhmus Kaban, İzzettin Yiğit, Yusuf Çakar, Abdurrahman Öztürk, Mehmet Ali Yiğit, Abdülbaki Yiğit.
Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığı’nın JİTEM soruşturması, İstanbul merkezli başlatılan Ergenekon soruşturmaları sırasında “Aydos” kod adı verilen bir gizli tanığın ifadeleri sonrasında başlatıldı. Gizli tanık Aydos, İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde 27 Ekim 2008’de verdiği ifadede, Ergenekon sanıklarından Albay Hasan Atilla Uğur’un yüzbaşı rütbesiyle Kızıltepe İlçe Jandarma Komutanı olduğu dönemde yaşanan birçok faili meçhul cinayetin sorumlusu olduğunu öne sürdü. Aydos’un “Hasan Atilla Uğur, terörle mücadele adı altında bölgede birçok cinayet, işkence ve karanlık faaliyetler gerçekleştirdi” şeklindeki ifadesi üzerine yetkisizlik kararı verilerek Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilen dosya, buradan da, “Gizli tanığın ifadesinde geçen olaylar ile benzeri olaylara ilişkin, kapsamlı araştırma yapılması” talimatıyla 10 Ocak 2013’te Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığı’na sevk edildi.
İddialara konu edilen 1992-1996 yılları arasındaki faili meçhul cinayetler ve gözaltında kayıp vakalarının aydınlatılmasına yönelik araştırmalar yapılması neticesinde mağdur ve tanıkların ifadeleriyle soruşturma genişletildi. Zamanaşımına giren ya da takipsizlik kararı verilenlerin de aralarında bulunduğu eski dosyaları da raftan indiren savcılık, suça konu iddiaların tarihleriyle uyumlu geçmişe yönelik faili meçhul cinayetler ve kayıp vakalarını da araştırmaya başladı. İnfaz ve kayıp olaylarıyla ilgili ifadelerinde Hasan Atilla Uğur başta olmak üzere dönemin asker görevlileri ve korucularını sorumlu tutan bazı mağdur yakınları ve tanıkların adresler vererek boşaltılan kimi köylerde bulunan kuyularda cesetler olduğu iddiaları üzerine savcılık kazı çalışmaları başlattı. Mardin Kızıltepe’ye bağlı Katarlı köyünde bulunan bir su kuyusu ile yakın çevresinde ve Kırkkuyu köyü Tılzerin (Aysun) mezrasındaki bir su kuyusu ayrıca yıkıntı halindeki bir evin tuvalet çukurunda çeşitli tarihlerde yapılan kazı çalışmaları sonucu çok sayıda insan kemiği bulundu. Kuyularda bulunan kemikler, mağdur yakınlarından alınan örneklerle birlikte İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’na gönderildi. Burada yapılan DNA testleriyle kuyularda bulunan kemiklerin, çeşitli tarihlerde asker ya da korucularca gözaltına alındıktan sonra akıbetleri bilinmeyen Nurettin ve Necat Yalçınkaya kardeşler, Zübeyir Birlik, Zeki Alabalık, Abdurrahman Coşkun, Mehmet Emin Abak’a ait olduğu tespit edildi.
Kuyudan çıkan ceset
Mardin JİTEM soruşturması kapsamında sadece kayıp olayları değil sorumlusu PKK gösterilerek faili meçhul raflarına kaldırılan infazlar da araştırıldı. Bunlardan birisi Mahmut Abak’ın 14 Ocak 1995’te yaşadığı Eroğlu köyünde gözaltına alınıp işkence yapıldıktan sonra öldürülmesi olayıydı. Gözaltına alınan Abak’ın öldürüldüğü, Tılzerin mezrasındaki kuyuya atılan cesedinin, o yıl yağmurun fazla yağması sonucu 11 Şubat 1995’te suyun yüzeyine çıkmasıyla anlaşılmıştı. Gözaltına alındığına dair yakınlarının şikâyetçi olduğu, tanıkların ifadelerinin bulunduğu bu dosya, “PKK yaptı” denilerek faili meçhul raflarına atılmıştı. 23 Mayıs ile 10 ve 11 Haziran 2013 tarihlerinde yapılan Abak’ın cesedinin bulunduğu su kuyusu ile yakınındaki metruk evin tuvaletinde yapılan kazı çalışmalarında insan kemikleri bulununca savcılık Mahmut Abak’ın öldürülmesini de JİTEM iddianamesine aldı. Zaten aynı kuyuda bulunan kemik parçalarından bazılarının Mahmut Abak’ın akrabası Mehmet Emin Abak’a ait olduğu da tespit edilmişti.
Aynı aileden yedi kişi katledildi
Bir diğer infaz dosyası ise 1 Aralık 1992’de Kızıltepe Kahverdi köyü Tuzlucu mezrasında Yiğit ailesinden 7 kişinin öldürülmesiyle ilgiliydi. Dosyaları yine “PKK yaptı” denilerek kapatılan aynı gün işlenen bu 7 cinayetin de, örgüt militanı kılığına giren JİTEM elemanlarınca gerçekleştirildiği belirlendi. Söz konusu olayla ilgili ifade veren “Oğuz” isimli bir gizli tanık da beyanlarda bulundu. Bildiklerinin duyumdan ibaret olduğunu belirtmekle birlikte öldürülenlerin yakınlarının anlattıklarıyla benzer bir şekilde ifade veren Oğuz, “Öldürülen 7 kişi PKK sempatizanıydı. Ancak haklarında resmi bir soruşturma yapılmaksızın örgüt mensubu kıyafetleriyle köye gelen JİTEM elemanları tarafından alınarak yargılanmaksızın öldürüldüler. Hatta burada öldürülen kişiler kendi traktörleri ile köy dışına çıkarıldı. JİTEM elemanları kendilerini PKK mensubu gibi tanıtarak ‘Aracımız köy dışında kaldı’ deyip yardım istemek suretiyle bu kişileri alıp götürdü” dedi. Oğuz ifadesinde, “Bıçak Timi” diye anılan cinayet şebekesinde yer aldıklarını öne sürdüğü ve bir kısmı davanın sanığı da olan 10 kişinin isimlerini de verdi.
Hayvan otlatırken PKK'lilerce alı konulan ve iki ateş arasında kalan Memduh Demir'in öyküsü
'Helikopterden aşağı attılar'
Mazıdağı Yücebağ kırsalında 13 Mayıs 1995’te PKK’lilerle askerler arasında çatışma çıktı. Çatışma sonunda bir PKK’li ölürken birisi de yaralı olarak teslim oldu. Memduh Demir de, köyünün yakınında çıkan çatışma öncesinde hayvan otlatırken PKK’lilerle karşılaşmış ve alıkonulmuştu. Olayın ardından yaralı PKK’li ile birlikte gözaltına alınan Memduh Demir’den uzun süre haber alamayan ailesi daha sonra öldürülerek gömüldüğünü duydu. Ancak tüm başvurularına rağmen cenazeye ulaşamadılar. JİTEM soruşturması sırasında yapılan araştırmada savcılık yaralı PKK’li Şeyhmus Kaban ile “Devran kod adını kullanan” diye ismi geçen Memduh Demir’in 21 Haziran 1995’te, daha önce kullanmış oldukları sığınakları askerlere gösterdikleri sırada mayın patlaması sonucu öldüğü bilgisiyle dosyalarının kapatıldığını belirledi. Konuyu soruşturan savcılara ifade veren korucu Bahri Oka ise olayı şöyle anlattı: “Operasyon bittikten sonra dağdan biri ‘Ben Mehmet oğlu Memduh. Yücabağlıyım’diye bizim tarafa bağırdı. Şahsın üstünde kısa kollu tişört, beyaz ayakkabı ve kot pantolon vardı. Yani PKK’lilere benzemiyordu. Şahıs yanımıza gelince kimliğini aldım. ‘Burada ne yapıyorsun?’ diye sorduğumda kendisini PKK’lilerin teslim aldığını bu sırada çatışma çıktığını söyledi. Bu esnada ismi Ferudun olan astsubay bana ‘Bahri bu çocuğu saklayalım, Eşref Albay gelirse buna da acımaz’ dedi. Bu çocuğu oradaki meşelerin arasına sakladık. Diyarbakır İl Jandarma Komutanı Eşref Hatipoğlu olay yerine gelince yaralı PKK’liyi sorguladı. Yanlarında bir sivilin de olduğunu söyledi. Eşref Albay bunu duyunca bize kızdı ve çocuğu istedi. Biz de çocuğu sakladığımız yerden çıkarıp getirdik. Sonrasında Eşref Albay, ismini hatırlamadığım bir üsteğmen, yaralı PKK’li ve Memduh helikoptere bindiler ve uzaklaştılar. Bu saydıklarım dışında helikopterde iki de pilot vardı. Ben daha sonra üsteğmene Memduh’u sorduğumda bana ‘Hiç sorma, Memduh ve yaralı PKK’li helikopterden aşağı atıldı’ dedi. Üsteğmen iyi bir insandı. Söylediğine göre Eşref Albay’ın emri ile atılmışlar.”
'JİTEM için çalıştım'
1994 - 2010 arası koruculuk yaptığını, öncesinde de 2 yıl süreyle “haber elemanı” olarak jandarmaya çalıştığını belirten gizli tanık Oğuz, 1997-1999 arası da JİTEM için çalıştığını anlattı. O dönemde Mardin İl Jandarma Komutanlığı içerisinde binası bulunan JİTEM’in haksız biçimde birçok kişiyi gözaltına aldığını belirten Oğuz, bu kişilerin akıbetlerinin bilinmediğini söyledi. JİTEM’in Kızıltepe’deki liderinin dönemin İlçe Jandarma Komutanı Hasan Atilla Uğur olduğunu belirten gizli tanık Oğuz,“Onun üstünde de Mardin Il Jandarma Komutan Yardımcısı Yarbay Celal Kısa bulunuyordu. Hasan Atilla Uğur tarafından ‘Bıçak Timi’ adıyla oluşturulan 11 kişilik bir tim faaliyet gösteriyordu. Bu tim içinde askerlerle birlikte itirafçı ve korucular da bulunuyordu. Evlerinden alıp götürdüğü insanların birçoğu öldürüldü, kaybedildi. Gözaltına alınan bazı kişiler yüksek paralar karşılığında serbest bırakılıyordu. Bu oluşum terörle mücadele etmekten çok kendi çıkarına hizmet ediyor, birçok kişiyi yargı makamlarına çıkarmaksızın sorgulayıp infaz ediyordu. Birçok kişi öldürüldükten sonra ya yol kenarlarına atılıyor ya da ‘PKK mensubu olarak çatısmalarda öldürüldü’ diye lanse ediliyordu” dedi.
'Cesetler çoğalınca elbiseyle gömdük'
Gözaltına alındıktan sonra infaz edilen birçok kişinin çatışmada öldürülen PKK’liler olarak gösterildiği anlatılan iddianamade suça konu dönemde Kızıltepe Belediyesi mezarlık görevlisi olan Hüsamettin Karaca’nın da ifadesi alındı. Gözaltına alındıktan sonra Güngören köyü civarında çatışmada öldürüldü denilerek gömülen Abdulvahap Ateş’in soruşturmasıyla ilgili ifade veren Karaca, “1993 yılından itibaren hatırladığım kadarıyla yaklaşık 30 tane kimliksiz cesedin Akdoğan köyü yolu üzerindeki belediye mezarlığına defninde görev aldım. Bu cesetler bize hastane morgunda genellikle asker, bazen de polis tarafından teslim ediliyordu. Çoğunlukla teslim aşamasında bize bir belge verilmiyordu. Teslim edilen cesetlerin tamamı ateşli silahla vurularak ölmüştü ve elbiseleriyle birlikte teslim ediliyordu. O dönem bilhassa 1993’te günde bir iki kez kimliksiz ceset teslimi yapılıyordu. Zaten insanlar bilseler de cenazelerini sahiplenemiyorlardı. Kimsesizler o mezarlığa iki bölüm halinde gömüldüler. İlk başlarda kefenlenip İslami usulle gömülüyordu. Sonraları ceset sayısı çoğaldıkça elbiseleriyle gömmeye başladık” dedi.
Daha yeni Daha eski