Etrafımıza baktığımızda AVM’ler, caddeler, eğlence mekanları, otobüs durakları, deniz kenarları, piknik alanları her yer alabildiğine kalabalık; adeta insan seli. Kimi zaman kalabalıktan dolayı yanındakinin sesini duymakta bile güçlük çekiyor insan. Fakat kalabalık ne kadar yoğun olursa olsun bir gerçek var ki, aslında çoğu insan tek başına, yapayalnız... Sorunlarını açacağı, duygularını paylaşabileceği gerçek, candan bir dostu bulamıyor. Yalnızlık günümüzde çok tehlikeli bir hastalığa dönüşmüş durumda.

Asırlardır yalnızlık üzerine çok fazla yazı, şiir, makale yazıldı, şarkı yapıldı fakat yakalanılan bu amansız hastalığa şifa olacak bir ilaç, bir çıkış yolu bulunamadı. Bulunan çözümler hep geçici oldu. Sonunda da pek çok insan mutsuz, içe kapanık, hislerini başkalarıyla paylaşamayan, hayata küsmüş, zevklerini yitirmiş, güvensiz, huzursuz, karamsar bireyler haline geldi. Bunun ekonomik, sosyal, psikolojik pek çok  nedeni olsa da sorunun asıl kökenine inmek gerekir.

Her şeyden önce insanların çoğu materyalist bir ruhla yetiştirildiğinden kendi menfaatlerini herkesten öncelikli görüyor. Birçoğu egoist, bencil, acımasız ve gaddar. Karşısındakinin canını çok kolay yakabiliyor. Ters, iğneleyici, alaycı, samimiyetsiz konuşmalarla moralini bozabiliyor. Yaşanan tüm bu mutsuzluklar insanları toplumdan kendisini daha fazla çekmeye, içe kapanmaya, sevgisizliğe ve yalnızlığa itiyor. Oysa herkesin canını yakan yalnızlık, insanın yaratılışına da aykırı. İnsanın güzellikleri paylaşabileceği dostları olmazsa birçok nimetten mahrum kalır. Uçsuz bucaksız nimetler onun için hiçbir şey ifade etmez hale gelir. Gözlerindeki, ruhundaki tüm ışık söner.
İnsanların çıkmaza girdikleri nokta ise yalnızlığın çözümünü hep Allah’tan uzak bir hayatın içinde aramalarıdır. Yani aslında insanların canlarının yanmasının ana sebebi iman zafiyeti, kalplerinin Allah’tan uzak olmasıdır.

Allah’tan uzak bir hayat insana sevinç, sevgi, güzellik, aşk, tutku, muhabbet getirmez. İnsanlık tarihi boyunca kimseye getirmemiştir. Kalpler ancak Allah’ı anmakla, Allah’ı bilmekle mutlu bulur.

Düşünün ki, bunca nimet ve güzelliklerine rağmen Allah’ı sevemeyen kişi insanı nasıl sevecek? Allah'ı fark edemeyecek kadar gözü kapalı ise, karşısındaki insanın güzelliklerini nasıl görecek? Allah'ın verdiği nimetleri takdir edemiyorsa karşısındaki insanın iyiliklerini nasıl takdir edecek? Allah'a vefa, saygı gösteremiyorsa karşısındakine nasıl vefa, saygı gösterecek? Aşkı, tutkuyu, dostluğu, candanlığı nasıl yaşayacak? İman olmadan hiçbir güzellik kamil anlamda oluşamaz. Allah’ı tanımayan, Allah’tan korkmayan, yalnızca dünya için ve kendi çıkarı için yaşayandan gerçek dost da olamaz. Çünkü bu kişi kendi çıkarı söz konusu olduğunda “dostum” dediği insanı mutlaka yüz üstü bırakacaktır.

Hasta bir ruhun en güzel tedavisi ise Kuran’la olur. Sevinçli, neşeli, şevkli, heyecanlı, huzurlu bir toplum haline gelebilmemiz için Allah'ın sözlerini yerine getirmek, Kuran’a uymak ve Kuran’daki güzel ahlakı yaşamak dışında bir çözüm yoktur. İnsanı asıl mutlu, huzurlu edecek olan; Allah’ın sonsuz varlığı ve daimi yakınlığıdır. Cennetin varlığıdır. Cennete gitme ümididir. Kesin bir gerçek ki cennetten, ahiretten, Allah’tan emin olan mutsuz bedbaht olamaz.

Eğer insan, hayatı boyunca muhatap olduğu her şeyi ve herkesi Allah’ın yarattığını, gerçek dostunun Allah olduğunu bilirse manevi azaplar yaşamaz. Dünyanın en kalabalık yerinde de olsa, ıssız bir yerde de bulunsa, eğer kalbi Allah’la birlikteyse, Allah’ın kendisine her şeyden daha yakın olduğunu düşünüyorsa kendisini dünyanın en yalnız insanı hissetmez. Her günü sevinç içinde geçer. Arkadaşlarının, dostlarının, ailesinin Allah’ın birer tecellisi olduğunu bilir. Onları Allah’ın yarattığı aciz birer kul olarak görür ve bundan dolayı da sevgi, şefkat, merhamet besler. Aksinde ise ucu bucağı olmayan bir sevgisizlik, yalnızlık ve nefret denizi içinde boğulur gider.


İnsan böyle bir zulmü, böyle bir acıyı yok yere kendisine yaşatmamalıdır. Yalnızlığı istemez ve kabul etmezse kurtulması kolay olur. Yeter ki buna karar versin. Bunun için sadece Kuran ahlakının kazandıracağı yüksek dirayete, iradeye ihtiyaç var. Kalbini Allaha bağlamaya, derin imanı elde etmeye ihtiyaç var. Bu nedenle Müslüman kendisine sınır çizmeden ''Yarabbi, bana Sana karşı sonsuz sevgi, sonsuz yakınlık ver'' diye dua etmelidir. Allah'a en yakın olma hırsında olmalıdır. Bilin ki siz Allah’a bir adım atarsanız, Allah size bin adım atar ve size mutlaka yardım eder. Siz Allah’la dost olursanız, Allah da size yakın dost olur. Allah’ı dost edinen kişi ise bu dünyada en güzel, en hakikatli, en güçlü, en sadık dosta kavuşmuş olur. Çünkü bu dost onu ne dünyada ne de ahirette asla yalnız bırakmayacaktır. 
EBRU YILMAZATİLA
Daha yeni Daha eski