HIDE

GAZETE DEMOKRAT / EKONOMİ

GRID_STYLE

SON HAVADİS

SHOW_BLOG

İslamcı Anarşizm

“İdeolojik pasaport memurluğu” eskiden beri sinirime dokunan bir şeydir. Birileri kapıda durur, “sen gir, sen gir” der, sonra birisinin ...

“İdeolojik pasaport memurluğu” eskiden beri sinirime dokunan bir şeydir. Birileri kapıda durur, “sen gir, sen gir” der, sonra birisinin yolunu keser, “pasaportunun işlemleri eksik” ya da “vizesi yok bunun” der, o kişiyi geri çevirir. Ona bu memurluk görevini kim vermiştir, belli değildir. Aslında bunlar, kendi kendilerini trafik memuru ilan edip, arabaları durduran, trafiği “idare eden” delilerden pek de farklı değillerdir. Gerçi o deliler kadar sevimli olmadıkları kesin.
1990’ların başıydı. O zamanın anarşist dergisi Ateş Hırsızı’nda yazar, elimden geldiğince destek olmaya çalışırdım. Şimdi hatırlamıyorum, hangi sayısıydı, dergide küçük bir anekdot dikkatimi çekmişti. Ateş Hırsızı’nı çıkaran arkadaşlar, Sirkeci’deki Büyük Postane’de dergileri postalamak için beklerken yanlarına, sakallı, takkeli, İslamcı oldukları enikonu belli olan iki genç yaklaşmış. “Anarşist dergisi mi bunlar?” diye sormuşlar. Bizim arkadaşlar, “heee ne olacak?” diye tedirgince cevaplamışlar. İslamcı gençler, “biz de anarşistiz de” demişler, “İslamcı anarşistiz.” Bizim arkadaşlar“anarşist İslamcı olmaz” diye ters bir cevap verip uzaklaşmışlar.
Bunu okuduğumda hem arkadaşlar, hem de genel olarak anarşistler adına utanmış, üzülmüştüm. Ben olsam, bu arkadaşlarla derin bir sohbete dalardım.
Dilaver Demirağ’ın Anarşizm-Unutulmuş Olanı Hatırlamak (2012, Okur Kitaplığı) kitabını okuyunca yukardaki bu anımı hatırladım. Dilaver Demirağ’ın ismini anarşist sitelerdeki tartışmalardan hatırlıyorum. Oradaki birkaç hoyrat tartışmasına tanık olmuştum. Hayır, hoyrat olan Dilaver’den çok onunla tartışan arkadaşlardı. Anarşistlerin tartışmalardaki kırıcı, hoyrat, hatta küstah tarzlarını hiçbir zaman benimsememişimdir, zaten bu yüzden de bu tür tartışma sitelerinin hepsinden çekildim. Sanırım Dilaver, her şeye rağmen direniyor.
Dilaver Demirağ’ın kitabını ilgiyle okudum. Türkçede yazılmış derli toplu bir anarşizm kitabı yokken bir İslamcı Anarşistin “Anarşizm” başlıklı bir kitap yazmasını, doğrusunu söylemek gerekirse biraz da gülerek, biz İslamcı olmayan anarşistlere atılmış esaslı bir “gol” olarak değerlendirdim. Sen misin “İslamcı Anarşizm” olmaz diye ukalalık yapan, al bakalım, Türkiye’nin ilk telif anarşizm kitabını bir İslamcı Anarşist yazdı. Tarih ironilerle doludur.
Dilaver Demirağ’ın kitabında hissettiğim en önemli yan, bu arkadaşın anarşizmi gerçekten yürekten duymasıdır. Eğer İslami düşünceye biraz da “anarşizm sosu” katalım gibi bir yönelimini fark etseydim elbette eleştirirdim ama öyle değil. Gerçi “anti-teist” dediği, anarşizmin Bakunin, Emma Goldman gibi eski düşünürlerine zaman zaman atışları olmuş, bunlara kesinlikle katılmıyorum ama bu tür atışlarda bulunmak da onun hakkı. Yanlış eleştirilerden bile yararlanmasını bilmeliyiz. Öte yandan, Dilaver’in, “anarşizmin doğrusu budur” gibi bir iddiası da yok sanırım. Varsa bile bunu çok ölçülü bir şekilde ortaya koyması ve anarşizmin geri kalanını “tukaka” ilan etmeye kalkışmaması bugün için yeterlidir.
Ben şu gün, Dilaver’in katılmadığım İslamcı Anarşist görüşlerini eleştirmekten çok, anarşizm adına “pasaport memurluğu” yapan “vize”ci arkadaşların bu tutumunu eleştirmeyi gerekli görüyorum.
Neden İslamcı Anarşizm olmazmış? Örneğin Tolstoycu-Hıristiyan anarşizmi oluyor da, neden İslamcı Anarşizm olmuyor? Eğer bu akım ya da eğilim, modernizmin eleştirisinde, orijinal kaynaklara dönen bir İslamcılıkla anarşizm arasında ortak bir damar buluyorlarsa buna kim itiraz edebilir? Elbette bu arkadaşlarla dinin ve tanrının otoriterliği ile anarşizmin özgürlükçülüğünün bağdaşıp bağdaşmayacağı konusunu tartışmaya devam edebiliriz ama böyle bir tartışma yapabilmek bile onları anarşist kardeşlerimiz olarak görmemizle mümkündür.
Ayrıca İslami çevrelerde anarşist bir fikriyatın yayılmasından niçin rahatsız olalım ki? Tam tersine, özgürlükçü fikirler her yerde ne kadar yayılırsa o kadar faydalıdır. Dilaver Demirağ’ın kitabının bu açıdan oldukça yararlı olduğunu düşünüyorum.
Türkiye’de Marksizmin sorunları bundan otuz yıl kadar önce tartışılmaya başladığında kendi içimizde Marksist hareketlere yönelttiğimiz  en önemli eleştirilerden biri, monolitik olmaları, çoğulculuğa sırt çevirmeleriydi. Anarşizmin monolitiklikten uzak tutumu gözlerimizin önünde pırıl pırıl parlamaya başlamıştı o günlerde. Ama bugün Türkiye anarşistlerinin bizim eski Marksistlerden pek fazla farklı olduklarını söyleyemeyeceğim, ne yazık ki. Hatta bugün, sütten ağzı yanan Marksistlerin Anarşistlerimizden daha çoğulcu olduklarını söylemek bile mümkün. Galiba bir ülkenin kültürel yapısı ideolojilere de damgasını vuruyor. Nasıl Marksizm, bu ülkede yarı sakat bir “Türkiye Marksizmi”ne dönüştüyse, anarşizm de aynı kaderden kurtulamamış gibi görünüyor bugün. Yine de karamsar olmayalım. Kültürün bize çizdiği “makus talihi” özgürlükçü çıkışlarımızla neden yenmeyelim? Mesela Dilaver’in sunduğu İslamcı anarşizme yüreğimizi açıp onu selamlasak fena mı olur?
Bu yazıda Dilaver’in kitabının içeriğine girmeyeceğim. Elbette tartışılacak birçok nokta var ve bu da iyi bir şey. Kendimizi tartışmaları kapatarak ya da tartışmalarda “hotzot” yöntemlerini uygulayarak hiçbir yere varılamayacağı yeterince açık değil mi?
Dilaver Demirağ’ın bu kitabının ardından yeni bir anarşizm kitabı daha geliyor, hemen duyurayım. Barış Soydan’ın yazdığı Anarşizm-Yüz Yıllık Gecikme kitabı yakında İletişim Yayınlarından çıkıyor. Türkiye’deki anarşizmin çeşitli ve farklı eğilimlerini dillendiren arkadaşlarla yapılan röportajlardan oluşan bu kitapta Dilaver Demirağ’ın da bulunduğunu öğrendiğime ayrıca sevindim.
Sınırlar, pasaportlar, vizeler kalksın.
“Pasaport memurları”na tatmin edici bir malulen emekli maaşı! 
Gün Zileli
7 Ocak 2013

Business News