7 Şubat 2015 tarihinde, Büyükada’da bir grup arkadaş, bir
akşam sohbetinin ardından bir kampanya başlatmaya karar verdik. Hemen oracıkta
kısa bir metin kalem aldık. Orada imzalarını verenler 10 kişiydi. Kampanyanın
başlığı: “AKP diktatörlüğüne ‘dur’ demek için seçimlerde HDP-CHP-BHH Bloku”
Şu anda facebook
(https://www.facebook.com/events/499267203544698/permalink/499956233475795/) ve
change.org
(change.org/p/akp-diktat%C3%B6rl%C3%BC%C4%9F%C3%BCne-dur-demek-i%C3%A7in-se%C3%A7imlerde-hdp-chp-bhh-bloku)
üzerinden yürüyen kampanyanın iki kanalı da birleştiği
zaman imzalayanlar 500’e yaklaşıyor.
Doğal olarak, bu kampanyaya, CHP’lilerden ve HDP’lilerden
çeşitli itirazlar gelmekte. Ayrıca, başta anarşistler olmak üzere, bunu bir “oy
verme” kampanyası olarak algılayan çok sayıda arkadaş da çeşitli itirazlar
ileri sürüyorlar. Bu yazıda bu tür itirazlara, kısaca da olsa tek tek cevap
vermeye çalışacağım.
CHP’lilerden gelen itirazlar kısaca şöyle özetlenebilir:
HDP, AKP ile ittifak halindedir. HDP yönetimi böyle bir ittifaka asla yanaşmaz.
Ayrıca, HDP, “bölücü” PKK’nın siyasetlerini yürütmektedir. CHP “bölücülerle”
ittifak yapmaz.
HDP’lilerden gelen itirazlar da kısaca şöyledir:Bu,
HDP’ye katilleriyle ittifak yapmasını önermekten farksızdır. Esas mesele
HDP’nin seçimlerde %10 barajını aşmasıdır. Eğer hayırlı bir iş yapmak
istiyorsanız HDP’yi destekleyin.
İki kesimden gelen bu itirazların dışında bazı oy
hesapları yapan arkadaşlardan da şöyle itirazlar gelmektedir: Böyle bir
ittifak, hem CHP’ye hem de HDP’ye oy kaybettirir ve esasen AKP’nin işine yarar.
HDP’nin CHP ile işbirliği yaptığını gören HDP taraftarları AKP’ye; CHP’nin HDP
ile işbirliği yaptığını gören CHP taraftarları MHP ve İP’e oy verir.
Genellikle oy kullanılmasına karşı çıkan bir kısım
anarşist ve onlara yakın düşünenler de, böyle bir ittifak kurulsa dahi, bu
ittifaka oy vermenin parlamenter sisteme adapte olmak anlamına geleceğini ileri
sürmektedir.
Bunların dışında, önemli bir çoğunluk da, böyle bir
ittifakın imkânsız olduğunu, havanda su dövmek ya da olmayacak duaya amin demek
anlamına geldiğini belirterek, bizleri gerçekçi olmaya davet etmektedir.
Yukardan aşağı, tartışarak gidelim.
CHP’lilerin ileri sürdüğü, HDP’nin AKP ile ittifak
halinde olduğu argümanını doğru kabul etsek bile (ki bence “ittifak” sözcüğü
epeyce abartılıdır. Olsa olsa, iktidarla ve iktidardaki partiyle bir pazarlık
sürecinden, dolayısıyla statükoyu fazla sarsmamak veya muhatapları
değiştirmemek endişesinden söz edilebilir) o zaman bizim önerdiğimiz blok, bu
“ittifakı” ya da “işbirliğini” baltalayacağı ve HDP’yi AKP’den kopartıp
anti-faşist ve seküler mücadele cephesine çekeceği için faydalı, hatta
elzemdir. Madem HDP gibi, Kürt bölgelerinde gerçekten de önemli bir seküler
baraj oluşturan bir gücün ve kitlesinin AKP’yle “iş tuttuğu” kuşkusu
içindesiniz, o zaman bu gücü oradan kopartıp yanınıza çekmeye çalışmanız
gerekmez mi?
Diğer argüman ise, HDP’nin değil, aslında CHP’nin bölücü
bir tutum içinde olduğunun göstergesidir. HDP’yi “bölücü” diye dışlamaya
çalışmak tamamen CHP’nin ulusalcı önyargılarından kaynaklanmaktadır. Kaldı ki,
eğer HDP “bölücü” bir siyaset izliyorsa, sizin tam tersine birleştirici
olmanız, yani Kürt düşmanı önyargılarınızı bir kenara atarak Kürdistan’daki bu
güçle yakınlaşmanın yollarını aramanız gerekmez mi?
Gelelim HDP’ye. Kimse HDP’ye katilleriyle ittifak
öneriyor değil. Evet, CHP içinde ne yazık ki, Kürt düşmanı önemli bir damar
mevcuttur, fakat buna rağmen CHP yönetiminde (Kılıçdaroğlu’nun son gafını
saymazsak) Kürtlere daha olumlu yaklaşmak yönünde bir eğilim de bulunmaktadır.
Ulusalcı milletvekillerinin bu partiden teker teker kopması ve İP’in, CHP
yönetimine en fazla Kürtlere ilişkin ılımlı politikası nedeniyle saldırması
bunun göstergeleridir. Kaldı ki, CHP ile Kürtlerin ittifakı geçmişte denenmemiş
bir şey değildir. Erdal İnönü’nün başkanlığı döneminde Kürtler Meclis’e kendi
milletvekillerini SHP çatısı altında sokmuşlardır. Gerçi sonrası hüsran
olmuştur, o ayrı mesele. Ama bu olabilmiştir. Neden yeniden olmasın?
HDP’nin yüzde on barajını aşması için desteklenmesi
argümanı oldukça mantıklıdır. İş oy verme noktasına geldiğinde belki böyle bir
desteği, karınca kararınca devrimciler de vermeyi düşüneceklerdir ama şu anda
işin esası bu değildir. Olayı, var olan güçlerin oy hesapları üzerine kurmak
doğru olmaz. Olay, böyle büyük bir ittifakın, toplumda muazzam bir olumlu
enerjiye yol açması ve olayların seyrini değiştirmesi, ayrıca her iki kesimdeki
milliyetçi önyargıları kırmasıdır. Yazının başlığını da bu mantıkla attım. Buna
yazının sonunda döneceğim.
Oy kaymalarıyla ilgili argüman da olaya sadece oy
düzleminde baktığından hatalıdır. Elbette böyle bir ittifak söz konusu olursa
CHP’den MHP ve İP’e (bu tür kaymalar şimdiden söz konusudur), HDP’den AKP’ye
kayan oylar olacaktır. Ama yine vurgulayayım ki, bu ittifakın toplumda
yaratacağı heyecan ve hiç umulmadık yerlerden sağlayacağı destek, bu tür oy
kaymalarını kat be kat aşacaktır. Toplumsal olayları, durgun istatistikler
çerçevesinde değerlendiren burjuva bakış açısı günümüzde o kadar baskındır ki,
devrimci saflar bile bundan etkilenebilmektedir.
Temel tezime geçmeden bazı anarşistlerin ve onlara yakın
düşünen arkadaşların, oy ve parlamento ile ilgili tezlerine de kısaca
değineyim.
Oyla ve parlamentoyla elbette hiçbir şey değişmez. Hatta
bunlar egemen sistemin rıza mekanizmalarına hizmet eder. Bu genel bir
gerçektir. Bununla birlikte, bu gerçeklerin ezber düzeyinde tekrarlanması, bizi
hiç istemediğimiz halde, düzenin en muhafazakâr temsilcilerinin yanına
sürükleyebilir. Şu anda seçimler, eğer sistemin faşizm şeklinde devam etmesi
gibi kritik bir noktada yapılıyorsa ve diktatörün kesin hâkimiyeti mi, yoksa
toplumsal muhalefetin bu hâkimiyete direnci mi noktasında bir gösterge olacaksa
siz bilindik ezberlerinizi tekrarlamakla yetinemezsiniz. Yetinenler olabilir
ama bu, tuzu kuru konformizmden başka bir şey olmaz. Kısacası, bu seçim bir tür
ölüm kalım mücadelesidir. Ya diktatör kesin hâkimiyetini kurup toplumu kendine
biat ettirecek ya da karşısında önemli bir direniş ve bloklaşma görüp geri
basacaktır. İşte bu seçimlerin böyle bir önemi vardır. Hatta bunun, faşizmden
önceki son çarpışma olduğunu bile söyleyebiliriz. 1933 Almanya’sını unutmamak
gerekir.
Bütün bunlardan sonra, söylemek istediğim en önemli
nokta, önerdiğimiz bu ittifakın ya da bloklaşmanın asla parlamenter bir ittifak
olmadığıdır. Öyleymiş gibi görünebilir, ayrıca seçimlerle ilgili ortaya
konduğundan öyle bir izlenim yaratıyor olabilir ama işin aslı, bu bloklaşmanın
parlamenter değil, toplumsal bir bloklaşma olmasıdır. Dolayısıyla,
bloklaşmadan, parti yöneticilerinin tutumları dolayısıyla umutsuz olan
arkadaşlara, blok önerisinin parti yöneticilerinden çok, parti taraftarlarına
yapıldığını hatırlatmak isterim. Böyle
bir bloklaşmaya her iki parti yöneticilerinin yanaşmayacağını ben de biliyorum.
Onlar, her zamanki gibi, milletvekili şirketi gibi çalışan partilerinin dar
çıkarlarını düşünecek, dar parlamenter hesaplarla hareket edeceklerdir. Bizim
ise, parlamenter hesaplarla bir işimiz yok. Bizim işimiz toplumsal muhalefet
hareketiyle. Dolayısıyla biz, böyle bir bloklaşmaya her iki parti
yöneticilerinin yanaşmayacağını bile bile bunu ortaya atıyoruz. Neden? Çünkü
biliyoruz ki, CHP tabanında da HDP tabanında da faşizme karşı ortak direnme
bilincinde olan çok sayıda insan var. Biliyoruz ki, CHP tabanı nasıl batıda
sekülarizmin savunma barajıysa, ayrıca batıda bu insanlar yanlarında yine
HDP’li Kürtleri buluyorlarsa; doğuda da aynı işlevi HDP’nin tabanı yerine
getirmektedir.
Kısaca, kestirmeden ve ülkenin kalabalık kitleleriyle
ifade edecek olursak, İslamcı muhafazakârlığın ve faşizmin önündeki en önemli
baraj, CHP taraftarı Alevilerle HDP taraftarı Kürtlerdir.
O zaman, ayrılıklarından çok benzerlikleri çok daha
belirgin olan bu iki kesimin (üçüncü olarak, işçileri, devrimcileri ve solu
buna katalım) ortak hareket etmesinden, yukarıdan değil, tabandan
birleşmesinden daha doğal bir şey olabilir mi?
Bu bir seçim ittifakı önerisi değil, bir devrimci
toplumsal blok önerisidir.
Ancak böyle bir bloklaşmanın yaratacağı sinerji,
Türkiye’nin Syriza dalgasını yaratır. Buna burun kıvırmak ve çelme takmak ise,
niyet ne olursa olsun, stakükonun güçlerine, her şeyden önce de yaklaşan İslami
faşizme hizmet eder.
Gerçekçilik konusunda ise son söz şu olmalı:
Gerçekçi ol, imkânsızı talep et.
Gün Zileli - 12 Şubat 2015 - www.gunzileli.com - gunzileli@hotmail.com