Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

SON EKLENENLER

latest

Müslümanlar arasındaki ittifak, Allah'ın izniyle Kuran ahlakının dünyaya hakim olmasına vesile olacak

Sağlam temele dayanan, sahip olduğu dinamizmi hiçbir zaman kaybetmeyen bir dayanışma ancak ihlas sahibi Müslümanlar arasında yaşanır. ...


Sağlam temele dayanan, sahip olduğu dinamizmi hiçbir zaman kaybetmeyen bir dayanışma ancak ihlas sahibi Müslümanlar arasında yaşanır. Çünkü gerçek dostluğu ve ittifakı sağlayan yegane güç imandır. İman edenler birbirlerini, araya dünyevi hiçbir menfaat beklentisi koymadan, samimi niyetle, yalnızca Allah rızası için severler. Allah rızası için desteklerler. Kimse onları birbirine düşüremez; aralarındaki dayanışmayı kıramaz. Aralarında her daim derin bir sevgi, saygı, vefa ve sadakat vardır. Bu bağlılık asla rekabete, çekişmeye, karşı tarafı ezip kendini yüceltmeye imkan tanımaz. Taraflardan birinde kusur olsa bile diğeri onun kusurunu örtüp eksik yönünü telafi eder, onu destekler, teşvik eder. Dolayısıyla temeli Allah sevgisine ve Allah korkusuna dayanan böyle bir ittifakın bozulması da, Allah’ın dilemesi dışında hiçbir şekilde mümkün olmaz.

Ayrıca müminlerin arasındaki bu güçlü bağın oluşması için kan bağına da gerek yoktur. Dil, ırk, kültür ya da soy bağına da gerek yoktur. Farklı kültürlerde yetişseler de, farklı dilleri konuşsalar da inananları tek bir çatı altında toplayan, kardeş olmalarını sağlayan, bizim güzel dinimiz İslam’dır.

EBRU YILMAZATİLA
Peki Müslümanların ittifak etmeleri neden bu kadar önemli?
Çünkü, Müslümanlar arasındaki Allah rızası için olan bu dayanışma, zorluklar karşısında başarı elde etmelerinde önemli bir imani sır oluşturur. “… Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah’ın izniyle galip gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara Suresi, 249) ayetiyle Allah’ın bizlere bildirildiği gibi, kalplerindeki iman vesilesiyle, sayıca az dahi olsalar, karşılaştıkları zorluk ve sıkıntılarda galibiyet sağlarlar. Tarihe baktığımızda da Müslümanların hep birlik olduklarında, zorluk ve sıkıntıların üstesinden kolaylıkla gelebildiklerini görürüz. En başta mübarek Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) ve yanındaki sahabeler olmak üzere tüm halis Müslümanlar, gösterdikleri üstün tesanüt, özveri ve fedakarlıkla İslamiyet’in çok kısa süre içerisinde hızla yayılmasına vesile olmuşlardır.

Özellikle içinde bulunduğumuz dönemde de dinsiz sistemlerin gelişmesi için çaba harcayanların, farklı görüş ve yöntemlere inansalar da, gerektiğinde amaçları doğrultusunda birlik olup nasıl ittifak edebildiklerini görüyoruz. Aynı şekilde iman edenlerin de Kuran’a dayalı, çok güçlü bir ittifak içinde olmaları şart. Çünkü müslümanların Kuran’a göre yerine getirmeleri gereken çok önemli sorumlulukları var: Her şeyden önce Allah’ın varlığını, birliğini tüm insanlara tebliğ etmek, Kuran ahlakını tüm dünyaya yaymak ve güzel ahlakı öğretmekle sorumlular.


Aslında dünyadaki Müslümanların içinde bulundukları oldukça zor ve çetin durumlar düşünülürse ittifakın ne kadar aciliyetli olduğu da daha iyi anlaşılır. Müslümanların zorluk ve sıkıntılara maruz kalmalarının esas nedeni Kuran ahlakının dünyaya hakim olmamasıdır. Dünya geneline baktığımızda, yaygın olan unsur, dinsiz ideolojilerdir, materyalist felsefedir. İşte bu durumda tüm samimi kardeşlerimizin bu sapkın ideoloji ve fikir sistemlerine karşı birlik ve beraberlik içinde Kuran ile fikri mücadele yürütmeleri gerekiyor. Ancak bu şekilde Kuran ahlakı her yere hakim olur ve insanlık rahatlar.

Fitneye, fesada, bozgunculuğa son vermeyi amaç edinmiş kişilerin, bu haklı mücadelelerinde herhangi bir sebeple diğer Müslüman gruplarla veya cemaatlerle dost ve kardeş olmamaları çok tehlikeli olabilir. Allah, bir ayetinde böyle bir durumda yeryüzünde fitnenin artacağını açıkça bildirmiş bizlere:

“İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur.” (Enfal Suresi, 73)

Milletlerin barışa, dostluğa, kardeşliğe belki de en çok ihtiyaç duyduğu bir devirdeyiz şu an. Müslümanlar, diğer Müslüman gruplara karşı tavır aldıkları şart ve durumları her şeyden önce bir düşünsünler: Takıldıkları konular gerçekten İslam’ın menfaatlerini zedeleyecek kadar önemli mi, uzlaşılmayacak kadar ne olabilir, dinsiz felsefelerle uğraşılması yerine diğer Müslüman topluluklarla uğraşılması ayet ve hadislere uygun mu, makul mü? Elbette hiçbir konu İslam’ın menfaatlerinden daha önemli olamaz. İslam’ın menfaati, Allah’ın rızasının en çoğu, tüm Müslüman grupların dayanışma içerisinde fikri mücadele yürütmesindedir. Çünkü Müslümanların bir arada yapacakları bu mücadele sadece Müslümanları değil tüm insanlığa barış, huzur, kurtuluş, mutluluk getirecektir inşaAllah.


Tüm bu temennilerimize rağmen adetullah gereği, yine de Müslümanlar arasındaki tesanüdü bozmak isteyen bazı odaklar olacaktır elbette. Burada yapılması gereken diğer Müslümanlara karşı her zaman hüsnü zan, şefkat, merhamet, hoşgörü ve sevgiyle yaklaşılmasıdır. Nitekim büyük alim Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin yaşadığı dönemde de Müslümanların birbirlerine olan bağlılıklarını zayıflatmak, aralarındaki sevgiyi, birliği, dostluğu zedelemek isteyenler olmuştur. Ancak Üstadımız bunların hiçbirine fırsat vermemiştir. Asıl fikri mücadelenin inkar edenlere karşı yapılması gerektiğini talebelerine ve çevresindekilere hep tavsiye etmiştir. Bediüzzaman'ın yakın talebeleri bunu hatıralarında şöyle anlatırlar:

Üstadımız katiyyen gıybet ettirmezdi. “Üstadım falan böyle söyledi” desek, “Siz yanlış anlamışsınız, o benim dostumdur, O Risale-i Nur’a dosttur. O öyle söylemez, sen benim kardeşimle aramı açacaksın” derdi. Bazı yerlerden “Filan hoca Risale-i Nur’un aleyhinde, Üstadımız'ın aleyhinde” diye mektup gelirdi. Üstadımız da, “O zat ehl-i ilimdir. Bize dosttur” der sustururdu. Daima hüsn-ü tevile (güzel yoruma) çalışır ve “Biz hüsn-ü zanna memuruz” derdi. (Son Şahitler Bediüzzaman Said Nursi’yi Anlatıyor, 3. Cilt, s. 99)


Günümüzde Müslümanlar Bediüzzaman'ın dikkat çektiği gibi, birlik ve beraberlik üzerinde durmalı, güzel söz ve hüsn-ü zanla tüm yanlış anlaşılmaları, hoşgörüsüzlükleri ortadan kaldıracak bir tavırla hareket etmeliler. Müslümanlara karşı her zaman tevazulu, fedakar, affedici olmalılar. Elbette Müslüman gruplar arasında mezhep, fikir ve uygulama farklılıkları da olması mümkündür. Ancak bu farklılıklar olsa da tüm Müslümanlar birbirlerinin din kardeşidirler. Allah yolunda kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak fikirle ilimle mücadele etmekle yükümlüler.

EBRU YILMAZATİLA

İŞÇİ GÜNLÜĞÜ