Bugün canım roman yazmak istemedi. Galiba biraz da romanın zor bir dönemecindeyim de ondan. Bugünlük erteledim. Bir yazı yazayım dedim.
Youtube’de Taylor Davis’ten Auld Lang Syne Scottish Medley’i dinliyorum. Bu hüzünlü şarkıyı sonsuza kadar dinleyebilirim, bıkmamacasına. Ayağımın dibinde, yaşayıp yaşamayacağı belli olmayan, annesini kaybetmiş, iki üç haftalık bir kedi yavrusu ağlayıp duruyor. Bizim Çıta (köpeğimiz) annelik yapıyor ona. Yalıyor, “bak annen benim” dercesine. Bu manzarayı köpekleri aşağılayan, onları tekmeleyen ya da onlardan korkan herkesin görmesini çok isterdim. Ceren, Mardin’den geldiğinde bir videolarını çeker, facebook’a koyarız. Tabii yavru salıya kadar ölmezse. Çünkü bu kadar küçük yavruların hayatı bıçak sırtındadır. Kim bıçak sırtındaysa yardımı hak eder. Dün de Ahmet Hakan’ın Selahattin Demirtaş’la yaptığı programda HDP’nin bıçak sırtında olduğu söylendi de.
Ahmet Tonak arkadaşım, Muhsin Kızılkaya’yla yapılmış bir röportajı facebook sayfasına koymuş, ibret olsun diye. Muhsin Kızılkaya’yı severdim. Hakkari’lerden çıkıp gelmiş, kendini yazarlıkla, edebiyatla var etmiş bir insandı. Komün (Yaba, 2007) romanında Kürtçe olması gereken bir bölümü onun Kürtçeye çevirmesini rica etmiştim, o zamanlar Birgün gazetesinin yazarıydı. Beni kırmamış, çevirmişti. Ben de kitabın dipnotunda ona teşekkür etmiştim. Röportajı tek kelimeyle iğrençti, burada hiç sözünü etmesem daha iyi olur. Kendini edebiyatla var eden bu insan siyasetle yok etmişti kısacası. O kızgınlıkla bir twit attım:
“AKP Mersin MV adayı Muhsin Kızılkaya’nın röportajını okudum. Birisi ‘satılık’ levhasını çevirip ‘satılmıştır’a getirsin.”
GÜN ZİLELİ |
Arkadaşım Aytekin Yılmaz bu twitimi retweetlemiş. Bunun üzerine “lesfernidand” hesabından biri Aytekin’e şöyle sitemde bulunmuş:
“Aytekin abi, her şey bir yana şu faşist herifin küfrünü yayıyorsun ya, ne diyim sana!”
Aytekin de onu şu twitle karşılamış:
“Gün zileli devrimci bir dostumdur. Faşizme karşıdır.”
Gülçin Avşar adlı biri de topa girerek Ferdinand’a şöyle bir destek vermiş:
“Zileli denince, Melih’in tweeti ile kahkaha geliyor aklıma =)Tavsiye ederim”
Bu AKP trolleriyle uğraşmak yersiz bir şeydir ve boşa zaman kaybıdır. AKP trollerinin referans verdiği Melih Altınok, biliyorsunuz yandaş medyada cirit atan, gazete sunumları falan yapan, Muhsin Kızılkaya gibi eski bir Birgün yazarıdır. Kısacası, şu anda ikisi de, göğüslerindeki çevrilmiş levhayla birlikte vitrinden kaldırılmış bulunuyorlar.
Bunun ardından bir twit daha attım. Bu twit, basında “200 aydın” diye duyurulan, “Acil Çağrı” başlıklı bildiriyle ilgiliydi. Bu çağrıda benim de imzam vardı. Bildiriyi imzaladım, çünkü AKP diktatörlüğüne karşı bir duruşu ortaya koyuyordu. Fakat sonundaki cümleye dikkat etmemişim. Eğer dikkat etseydim, imzayı isteyen arkadaşa bunu belirtirdim. Katılmadığım son cümle şöyleydi:
“Ortadoğu’nun kan gölüne döndüğü, Türkiye’nin adil bir seçime her zamankinden daha çok muhtaç olduğu bugün, hükümeti, Cumhurbaşkanı’nın toplumsal barışı ve hukuku hiçe sayan müdahalelerine teslim olmayarak, acilen huzurlu ve güvenli bir seçim ortamı sağlamaya çağırıyoruz.”
Bu konudaki muhalefet şerhimi belirtmek için attığım twit şöyleydi:
“Aydınlar bildirisinde (gerçi ben de imzaladım) hükümet değil toplum göreve çağrılmalıydı. Hükümeti çağırmak kurda kuzu emanet etmektir.”
Bu twitim, en çok anarşist arkadaşların (bayrak ve sembollerinden öyle olduğunu anlıyorum) tepkisini çekti. Ağır sözlerle saldırıyorlardı ama bu saldırının nedeni tam olarak anlaşılmıyordu. Muhtemelen, bir anarşist olarak benim (tweeterde kullandığım sembol, İspanyol anarşistlerine ait, üzerinde CNT-FAI yazısı bulunan kızıl/kara bayraktı) seçimleri önemsememe kızmışlardı. Genel geçer anarşist bakış açısından böyle bir kızgınlık normal karşılansa bile, öfkenin tonu bana biraz dengesiz geldi. Sakın bunlardan bazıları, Gezi ve yerel seçim zamanlarında çok rastladığım anarşist kılıklı AKP trolleri olmasındı. Bu troller her türlü kılığa girer, bunu öğrendik artık; internet en son teknoloji de olsa kokusu yoktur. Böyle düşünerek şu twiti attım:
“tweterde dolaşan keskin anarşistler içlerinde kaç tane AKP trolü olduğunu araştırmalılar bence.”
Bu sefer de gelen cevaplara üzüldüm. Bazı anarşist arkadaşların bu “trol” suçlamasına epey alındıkları anlaşılıyordu. Özel olarak kimseyi kastetmediğimi açıklamak zorunda kaldım ama aslında dikkat çektiğim konu önemliydi. Belediye seçimlerinde de anarşist kılığında dolaşan çok sayıda AKP trolüne rastlamıştım. AKP trolleri, anarşizmin parlamento ve seçimler konusundaki genel teorisini ve geneldeki doğru saptamalarını kullanarak AKP karşıtı oy kullanacak olanları bu tutumlarından caydırmaya çalışıyorlardı. Bugün de aynı şeyi yapıyorlar. Bu durumda anarşizmin seçimler konusundaki tavrını bir kez daha özetlemekte fayda var.
Bireyin öziradesine inanan Anarşizm, her şeyden önce temsiliyet denen saçmalığa karşı çıkar. Anarşizme göre, kimse kimseyi temsil edemez. Dolayısıyla parlamento ve seçimler bireylerin iradesinin çalınması ve bir azınlığın iktidar birikimine hediye edilmesidir. Bu yüzden anarşistler genelde seçimleri şiddetle eleştirirler ve insanlara bireysel iradelerini hiçbir iktidar gücüne teslim etmemelerini önerirler.
Bu böyle olmakla birlikte, Anarşizmi genel bir ezber haline getirmek anarşizme yapılabilecek en büyük kötülüktür. Anarşizm her ne kadar genel doğrularını vazetmekten vazgeçmezse de somut durumun somut tahlilini yapmaktan ve bu duruma göre belli politikalar geliştirmekten de vazgeçemez. Eğer vazgeçerse bir din, bir tarikat durumuna düşer. Oysa anarşizm, canlı, toplumla güçlü bağları olan bir düşüncedir. Toplumun ruh halinden, insanların somut hayatlarından kopmamaya özen gösterir.
Seçimlere ilişkin gerçek yukarıda belirttiğimiz gibi olmasına rağmen, bugünkü somut durumda seçimlere ilgisiz kalmak, doğrudan doğruya özgürlükleri ayaklar altına almakta olan bir iktidar kliğine, AKP diktatörlüğüne hizmet anlamına gelecektir.
Bugün somut durum şudur: Bir diktatörün aleti durumunda olan AKP çetesi adım adım iktidarı bütünüyle ele geçirmiş ve bir devlet diktatörlüğüne dönüşmüştür. Bu seçimlerde eğer oy kaybına uğramazsa ve parlamentoda yeniden tek başına iktidar olacak çoğunluğu ele geçirirse “başkanlık sistemi” adı altında tek kişi diktatörlüğünü ilan edecektir. Eğer böyle bir diktatörlük kurulursa, kesinlikle emin olunmalıdır ki, bugün elimizdeki son özgürlükler de alınacak ve hepimiz bu keyfi diktatörlüğün köleleri haline getirileceğiz. Anarşistler için bireysel irade kadar, hatta ondan bile daha önemli olan, özgürlüklerin kaybedilmemesidir. Anarşistler, var olan özgürlükleri hiçbir zaman “burjuva özgürlükleri” diye küçümsemezler ya da keskin bir sınıfsal tutumla bu özgürlüklere karşı kadir bilmez bir tutum almazlar. Özgürlüklerin her milimi için canları pahasına mücadele ederler. Eğer bir genel seçim, elde kalan özgürlüklerin korunması/kaybedilmesi gibi bir ikilemi önümüze getirip dayatmışsa, burada genel teoriye sırt dayayıp konformist bir tutum almak esasen anarşizmin özüne aykırıdır.
İşte bu yüzden bugün anarşistler, seçimler ve parlamento konusundaki genel teorilerini terk etmeden, hatta bunu söylemekten de imtina etmeden, özgürlüğün savunulması için kurulan barikatlarda yerlerini almalı ve seçimlerde de bu barikata güç verecek bir tutum almalıdırlar.
Bugün “boykot” ya da seçimleri reddetmek bu somut durumda, AKP diktatörlüğünün anarşistlerden talebidir. Bu talebi reddetmeliyiz. AKP trollerinin çıldırması bundandır. Çünkü bu keskin önerileri yutmayan çok sayıda anarşist vardır bugün. Onlar, ellerindeki tuğlaları diktatörlüğü geriletecek barikatlara koyma çağrısı yapmaktadır.
Bu çağrının somut anlamı, AKP diktatörlüğünün en az kırk milletvekili kaybetmesini sağlayacak olan HDP’nin barajı geçmesidir.
Bu yüzden konformist ve keskin olmayan anarşistler, parlamentarizme de, HDP’ye de eleştirilerini bir an bile unutmadan HDP’ye oy ver çağrısı yapıyorlar.
AKP diktatörlüğüne karşı barikata bir taş da sen koy.
Bıçağın sırtından düşen, özgürlükler değil, diktatörlük heveslileri olsun.
Gün Zileli - 28 Mayıs 2015 - www.gunzileli.com - gunzileli@hotmail.com