Bizler Kassandra gibi ne olursa olsun yaklaşan felaketi haber vermekle yükümlüyüz. Kaderimiz de Kassandra gibi olabilir. Bilindiği gibi Kassandra geleceği görür ama ona kimse inanmaz.
Bu seçimlerin aslında seçim görünümlü bir referandum olduğu; halkın yüzde altmışı başkanlığa karşı olmasına rağmen, yüzde kırkın oyuyla başkanlığı oturtma çabası olduğu; Erdoğan’ın başkanlığının savaş ve yıkım olduğu görülmüyor.
Yüzde kırkın oyuyla yüzde altmışın karşı olduğu başkanlığı oturtmak ise, HDP’nin baraj altında kalması ve ona giden oyların AKP’ye milletvekili olmasıyla mümkün.
HDP barajın altında kaldığı takdirde hem Başkanlık sistemi yerleşecek; hem de Erdoğan Başkan olacaktır.
Bu Erdoğan’ın sadece başkan olması değil; yasama, yürütme ve yargı yetkilerini eline geçirmesi demektir.
Ve bu aynı zamanda, kendisine bir şey söyleyebilecek, aynı göz hizasından konuşabilecek eski yoldaşlarının hepsini tasfiye etmesi; iktidar zehirlenmesine uğramış; kaprisli, yeteneksiz ve muhteris birinin koca devletin tüm gücünü ve kaynaklarını ele geçirmesi; bu devleti “bir şirket gibi” kar zarar hesabıyla yönetmesi demektir.
Devlet aynı zamanda Erdoğan Partisiyle (O zaman artık AK Parti adı Ak Parti olarak kalsa da bir Erdoğan partisi olacaktır.) iç içe geçmiş parti ve devlet ayrımı da ortadan kalkmış olacaktır.
Diğer yapısal zincirleme sonuçları tek tek sıralmaya gerek yok.
Bunun nasıl bir felaket olduğu hala anlaşılmıyor.
Erdoğan aslında bugüne kadar ki politik hayatında nereye el attıysa başarısız olmuş bir politikacıdır. Bugün tasfiye ettiklerinin ve edeceklerinin mirasına oturmuştur ve onu tüketmektedir.
DEMİR KÜÇÜKAYDIN
Ekonomi ve dış politikada Erdoğan’ın hanesine yazılmış başarıların hiç biri Erdoğan’ın başarısı değildir. Erdoğan başkalarının başarılarının mirasını yiyen bir rantiyedir.
Ekonomi Politikası, Derviş’in çizdiği politika ve ekonominin başında olup da bugün bile Erdoğan’a “kızım sana söylüyorum gelinim sen anla” diye eleştirenlerdir; kendisi krıştığında herşeyi alt üst etmektedir..
Dış politikadaki başarılı gibi göründüğü dönemin ise (Avrupa Birliği ile iyi ilişkiler, Kıbrıs, Ermenistan vs.) bütün açılımlarının Gül’ün çizgisi olduğu ortaya çıkmıştır.
Eğer Erdoğan’a atfedilecek bir tek başarı var ise bu da “Barış Süreci”dir ki bu da yine, Erdoğan’ın başkanlık hayalini geçekleştirmek için taktik bir hamleden başka bir anlam taşımamaktadır.
Erdoğan Başkan olduğu gün, bu taktiğe de ihtiyacı kalmayacak ve Savaş da başlayacaktır.
Bu koşullarda Erdoğan’ın başkanlığını, AK Partili ve CHP’lilerin binlerce yılda birikmiş sezgileri engelleyebilecektir.
AK Partililerden bunca yolsuzluk, kendini beğenmişlik, lüks, gerginlik politikası; maceracı dış politikalar ile aralarına bir mesafe koymak isteyenler; bu günaha ortak olmak istemeyenler; girilen yolun yol olmadığını görenler; ya MHP’ye oy vererek; ya oy vermeye gitmeyerek; ya da doğrudan HDP’ye oy vererek Erdoğan’ın başkanlığına hayır diyecek olanlar bu gidişi durduranlar olabilecektir.
CHP’lilerden de Erdoğan’ın başkanlığına ve bu gidişe dur demenin önemini ve bunu sağlamanın tek yolunun HDP’ye oy vermek olduğunu görenler.
Bu nedenle doğrudan HDP’ye oy verecek CHP’liler veya Çocukları veya eşiyle CHP ve HDP arasında oyları dağıtarak, bir yandan CHP’ye oy verirken, CHP’ye verilen oy başkanlığı engellemeye yetmeyeceği için, "Başkanlığa hayır"ını HDP’ye de oy vererek sandığa yansıtanlar olacaktır.
Şimdi bu ortamda, böylesine kritik bir noktada, Kılıçdaroğlu,
Ama barajı aşabilsin diye HDP’ye oy verecek CHP’liler var... Kimileri “Bu seçimde HDP’nin bana ihtiyacı var” diye düşünüyor.”sorusuna:
Onlar CHP’ye oy vermeyi sürdürsünler. Biz yardım kuruluşu Kızılay değiliz, partilerine sahip çıksınlar!” diyorsa bu açıkça Erdoğan’ın başkanlığını desteklemek demektir.
Kendisi bakanlığa ilişkin olarak ne söylerse söylesin, yaptığının nesnel sonucu Erdoğan’a ve Başkanlığa destektir.
Böyle bir soruya karşı Kılıçdaroğlu’nun demesi gereken, “Bunun anlaşılmayacak bir yanı oktur. HDP’nin baraj altında kalması ülkenin felaketi ve Erdoğan’ın başkanlığı demektir Halkımız elbet sağduyusuyla bu başkanlığı nasıl engellerim diye düşünmekte; bizlerin alacağı oyların yetmeyeceğini görmektedir. Bu oylar aslında CHP’nin demokratik hedeflerine verilmiş oylardır” gibi söyler olabilirdi.
Böylece Erdoğan’a karşı direnişin önemini ve seçimlerin referandum özelliğini dile getirebilir; CHP’lilere Erdoğan’ın başkanlık hayallerine dur deme konusunda cesaret verebilir; yol gösterici olabilirdi. Bu sözleriyle birkaç milyletvekili uğruna tüm ulusun geleceğini riske etmektedir. Tehlikeyi küçümsemektedir. En büyük tehlike tehlikenin küçümsenmesidir.
Evet, Kılıçdaroğlu, önünü görmeyen bir bürokrat ya da taşra politikacısından daha fazla bir şey olmadığını göstermiş bulunmaktadır.
Aslında bu kritik durumda tek umut, bu halkın derinliklerinde kalmış; ama büyük bir hızla da aşınan binlerce yıldan beri birikmiş; ağulardan süzülmüş sezgileridir.
Bu sezgilerle CHP’liler eşleri, çocuklarıyla Erdoğan’ın diktatörlüğüne hayır demek için HDP’ye oy vermek üzere iş bölümü yapacaklar; CHP’nin hiçbir şansı olmadığı yerlerde oylarını HDP’ye vereceklerdir.
Bu sezgilerle AK Partililer Erdoğan’ın diktatörlüğüne alet olmamak için ya seçim sandığını gitmeye vicdanları el vermeyecek; ya MHP’ye veya CHP’ye oy verecekler; ya da doğrudan HDP’ye oy vererek buna direneceklerdir.
Ve 7 Haziran son fırsattır. Oylarla Erdoğan Partisiyle Devletin ayrımının kalmadığı; yürütme, Yasama ve Yargı’nın Erdoğan’ın elinde toplandığı bir derin yapısal değişimi; savaşı ve iç savaşı engellemek için son fırsattır.
7 Haziran Erdoğan diktatörlüğünden önceki son çıkıştır.

Demir Küçükaydın - 18 Mayıs 2015 Pazartesi

(Bu yazı, Demir Küçükaydın'ın Demirden Kapılar (http://demirden-kapilar.blogspot.com.tr/) bloğunda yayınlanmıştır. Yazının DEMOKRATHABER/İDEAHAYAT'ta yayınlanmasında kendisinin onayı vardır)
Daha yeni Daha eski