İki gün önce bu sitede “Konuk Yazılar” bölümünde Demir Küçükaydın’ın “AKP’liler AKP’ye Niçin Oy Vermemelidir?” başlıklı bir yazısını yayınladım (Demir, “AK Parti” diye yazmıştı ama ben kendisinden izin almadan “AKP” diye yazdım, yazının içinde de aşağı yukarı hepsini değiştirdim. Bazı şeylerin yazılışları da bir ideolojik bakış açısını yansıtır). Yazıyı, belki de bazı AKP’lileri AKP’ye oy vermekten caydırmakta yararı olur düşüncesiyle yayınladım ama aslında Demir’in bu partiyi tahlil edişindeki bakış açısına katılmıyorum. Bu yazıyı da bakışlarımızdaki farkı ortaya koymak için yazıyorum zaten.
Demir, “eski” AKP ile “bugünkü” AKP arasında taban tabana bir zıtlık görüyor. Dahası, “eski” AKP’yi AKP’nin cismi, yani özü, “şimdikini” de ismi, yani biçimi olarak görüyor. Bunun için de İslam’ın ilk dönemiyle Muaviye dönemi arasındaki farkı örnek vermiş. Bir örneği daha olacaktı ama onu nedense vermemiş, belki de Bolşevik Parti örneğini vermemesinin nedeni, AKP’lilerin bu örnekten pek bir şey anlamayacağını düşünmüş olmasıdır. Eğer solculara hitap ediyor olsaydı bu yazısında, Bolşevik Parti örneğini de verirdi.
GÜN ZİLELİ
Aslında bu bakış açısı temelde Troçkistlerin tarihe bakışlarındaki sakatlıktan kaynaklanmaktadır. Troçkistler, Bolşevik Partisi’nin Stalin’in elindeki partiyle hiçbir ilgisi olmadığını göstermek için bu öz-biçim teorisini ortaya atmışlardır. Bunu da Fransız Devrimi’ndeki Thermidor teorisiyle gerekçelendirmişlerdir. Yani Fransız Devrimi’ndeki Jakobenler devrimin yürütücüsüydüler ama Thermidor darbesiyle iktidar reaksiyonerlerin eline geçmiş ve yozlaşmıştır. Keza Rus devriminin Thermidoru da Stalin’in partiyi ele geçirmesidir. Tarihteki bütün olaylara bu akış açısıyla yaklaşılabilir. Muhammet aslında bir devrimciydi. Ama Muaviye bir karşıdevrimle İslamı rayından çıkardı ve yozlaştırdı.
Ben ise tersini ileri süreceğim. Yani Fransız Devrimini yozlaştıran doğrudan Jakobenler; Rus Devrimini yozlaştıran Bolşevik Parti; İslamiyeti bugünkü bildiğimiz İslam yapan ise doğrudan doğruya Muhammet’in kendisiydi.
Jakobenler, elbette iktidarı henüz ele geçirmeden önce devrimciydiler ama onların esas özü diktatörlüktü. Bu özlerini ancak iktidarı ele geçirerek fiilen ortaya koyabilirlerdi ve nitekim öyle oldu. İktidarı tam olarak ele geçirdikleri anda özlerini ortaya koydular ve Fransız devriminin gerçek devrimci öğelerini tasfiye ederek devrimi yozlaştırdılar. Thermidor darbesiyle Jakobenleri tasfiye edenlerin yaptığı, sadece onların açtığı yolda yürümekten ibaretti.
Bolşevik Partisi iktidara gelmeden önce devrimci bir partiydi. Ama özünde diktatörlük vardı. Bu diktatörlüğünü fiiliyata geçirebilmesi için iktidara gelmesi gerekiyordu. İktidara geldikten sonra diktatörce özünü anında ortaya koydu, içindeki ve dışındaki devrimcileri hızla tasfiye etti ve devrimi hızla yozlaştırdı. Stalin’in, yozlaşmış bir iktidarı kendi ellerine teslim eden Bolşevikleri de temizleyerek yaptığı, sadece Bolşevik Partisi’nin açtığı yoldan ilerlemek, yani bu partinin gerçek özünü tamamen ortaya çıkartmaktan ibaretti. Bu noktada gerçek öz Stalinizm, kabuk ya da biçim ise Bolşeviklerin bizzat kendileriydi.
İslam tarihini pek bilmem ama sanırım orada olan da bundan ibaretti. Muhammet zamanında bugünkü İslamın bildiğimiz uygulamalarıyla çelişen daha eşitlikçi uygulamalar söz konusuysa, herhalde bunun sebebi İslamın henüz iktidara istediği gibi hâkim olamamasıydı.
AKP’ye gelecek olursak. Gerçek AKP bugünkü diktatörlüğün uygulayıcısı AKP’dir. On yıl önceki AKP, henüz devlet iktidarını tam olarak ele geçirememiş olan AKP’ydi, o yüzden de içeride ve dışarıda Demir Küçükaydın’ın sözünü ettiği uygulamalara daha çok cevaz veriyordu. İktidarı ele geçirdikçe tekelleşme yönünde gelişti ve gerçek diktatörlük özünü ortaya çıkardı. Abdullah Gül’ler vb. AKP’nin özü değil, kabuğudur ve bu öz bu kabuğu ister istemez dışına atacaktır.
Gün Zileli - 25 Mayıs 2015 - www.gunzileli.com - gunzileli@hotmail.com
Daha yeni Daha eski