HIDE

GAZETE DEMOKRAT / EKONOMİ

GRID_STYLE

SON HAVADİS

SHOW_BLOG

Suretimiz şimdi Karaköy’de bir duvarda, Gezi Tablosu’nda

Gezi Tablosu’nun ressamı Haydar Özay ve Gezi’ye 21 yıl bahçıvanlık yapmış babası Cemal Özay ile konuştuk. 1979’dan Gezi’ye, bugüne uzana...

Gezi Tablosu’nun ressamı Haydar Özay ve Gezi’ye 21 yıl bahçıvanlık yapmış babası Cemal Özay ile konuştuk. 1979’dan Gezi’ye, bugüne uzanan bir hikayeyi, hikayemizi, isyanımızın ve direnişimizin tablosu önünde dinledik
gezi tablosu-röportaj
Karaköy’de Mimarlar Odası’nın terasında 50 metrekarelik bir tablo sergileniyor: Gezi’nin resmi. Sağ köşesinden nazar boncuğu sarkan tablonun hemen önünde sehpalar üzerinde fırçalar, boyalar duruyor. Ressam Haydar Özay, Gezi’nin resmini yapmaya karar verdiğinde kendisine kapılarını açan Mimarlar Odası’nın terasında 1 yıldır çalışıyor.
Resmin açılışından iki gün önce buluştuğumuz Haydar Bey’le tabloya bakıyoruz. ‘Arkadaşlarımız bize bakıyor’ tablodan; Haydar Bey, anlatıyor: “Aynı bölgenin çocukları, onları yan yana yaptım” diyor Ahmet, Abdocan ve Ali İsmail için. “Berkin’in uçurtmasının ipi Mehmet Ayvalıtaş’ın eline değiyor, omzunda çocuğuyla duran Uğur Kurt’un yanından geçip Gezi’deki bir hamağa uzanıyor.” 2013’ün Aralık’ında ölümüne sebep olan biber gazına maruz kalmadan sadece birkaç saat önce Çapul.TV muhabirleri olarak uzattığımız mikrofona “Güzel bir ülke istiyorum” diyen Elif Çermik’teyken gözüm, Haydar Bey yakalıyor beni: “Elif Çermik, oğlunun üzüntüsüne dayanamayan Fadime Ana… Halk çocukları bu ölen insanlar, köy kökenli, bağlamayla birlikte soyutlamak istedim bunu” diyor yanıbaşlarında yer verdiği bağlama için. Turnaları soruyorum, “Hem Anadolu kültüründe önemli hem de Alman şair Schiller’in İbukus’un Turnaları şiirini buraya taşımak istedim” diyor: “İbukus, öldürülüşüne tanıklık eden turnalara ‘Turnalar sizler anlatın katillerimi’ diye haykırır. Onlar anlatsın istedim.”
Yitirdiklerimizi konuşmuşken “Zor oldu mu” diye soruyorum, aileler geldiğinde zorlandığını ama hep umudu diri tutmaya çalıştığını söylüyor. Gezi’den figürlerle başladığı yağlıboya tablosu zamanla Türkiye’nin suretinin yansıdığı bir tuval olmuş, Somalı madenciler, Özgecan da eklenmiş resme. “Buraya gelenler de tanıklık ettiler sürece, onların önerilerini de resme katmaya çalıştım” diyor.
21 yılını Gezi Parkı’na vermiş bahçıvan baba
50 metrekarelik resimde kendisine yer bulmuş figürlerden biri de babası Cemal Bey. Büyük Gezi resmi, büyük ailemizin resmi evet ama Cemal Bey hikayesiyle o resimdeki yeri fazlasıyla hak ediyor. Cemal Bey, 21 yılını Gezi Parkı’na vermiş bir bahçıvan. Sadece Gezi’nin, Taksim’in o günlerini ondan dinlemek değil işini bu kadar severek yapan bir insanla tanışmak da ayrıca keyifli. “Çiçekler için deli olur” diyor eşi Sultan Özay. “İsteyerek yaparsan, severek yaparsan çok güzel iş, hiç yorucu değil. Gece rüyana bile gelir, rahatlık verir insana” diyor Cemal Bey, başlıyor hikayesine:
“22 yaşında Erzincan’dan İstanbul’a geldim, 48 yıldır buradayım. 10 sene serbest çalıştım sonra bir tanıdık bana ‘park bahçelerde işe gir, iyi iştir’ dedi. 79’un 26 Nisan’ında Gezi Parkı’nda işe başladım, 2000 yılında emekli oldum. Bölgede 300 personeldik. Karaköy’den tutun Hisarüstü’ne kadar bu bölge bize bağlıydı, fidan-çiçek dikimi, tanzim işi bizdeydi. İşimiz belliydi, haftalık, ekipleri taksim ediyordum ben. Şişhane’den Taksim’in girişine dek ağaçlandırmıştık ama söküldü. Gezi Parkı dediğin meydanda binlerce ağaç vardı hepsini söktüler, önceden söktüler yani. Ağacımı dikmişim oraya, dikiyorum, geliyorum bakıyorum yok.” “Yıkılan bir köprü var” diyor parkla Divan Otel arasında kalan ve kepçeyle girdiklerinde yıktıkları köprü için,  “Orada, Sheraton’a kadar bölgede 70-80 yıllık ağaçlar vardı. Bir de hep toprak… Beton yoktu hiç, bahçenin toprağı betonlaştı park hali kalmadı.”
gezi tablosu-röportaj1
Taşeron bahçeden anlamaz ki 
alacağı paraya bakar
Taksim’i soruyorum, “Taksim, Tayyip Erdoğan Belediye Başkanı olduktan sonra değişti” Meydan ve park civarını anlatıyor: “Birşeyler yapıldı sürekli… Ramazan çadırı, polis kulübeleri, evlendirme dairesi, dükkanlar… Park hali kalmadı, merdivenler yeşil alandı beton yoktu sonradan oldu. Eski Gezi kafamda geliyorum bakıyorum bahçe diyecek hali yok. ‘5000 gül diktik’ dediler burada gül nerde, toprak yok ki nereye dikecekler ağaçlar da eski.” “Ne oldu da böyle oldu” diyorum “Özensizler mi artık?” “Park bahçeleri özelleştirdiler” diyor, açıyor bir başka pencere: “Belediye sadece isim olarak var, taşeron yapıyor, onlar bahçeden anlamaz ki alacağı paraya bakar. Ben de dikerim ağacı kamuda, o da diker kamudan alır parayı ona yarısını verir onlarınki ticaret” Belediyenin şimdi diktikleri çiçeklerle övündüğünü nasıl bulduğunu soruyorum. “Makyaj” diyor, “Gastede okuduğuma göre eski parayla 32 trilyon harcamışlar. Oysa bizim fideliklerimiz vardı kendimiz yetiştirirdik.”
“Fransız Hastanesi’nin orda bizim fidanlıklarımız vardı parsel parsel, tohumu çiçeğine göre parsel parsel dikiyorsun. Yaz çiçeklerini nisanda atarsın tohumu toprağa, nisandan önce atarsan yaz çiçeği çıkmaz, kış çiçeğini de ağustosta atarsın fide haline 1,5 ayda gelir. Şimdi belediye hazır alıyor kasalarla getiriyorlar çiçekleri. 10 kuruşa çıkan fideyi, adam 1 liraya alıyor, üreten kazanmıyor çiçeği satanlar para kazanıyor.” Hemen arkamda tarımın bitirildiği, köylünün madene mecbur bırakıldığı Somalı köylüler dururken Cemal Bey anlatıyor işte. Tohumdan, üretim sürecinden koparılan köylü de fidesini satın alıyor. Bahçede de, tarlada da böyle artık.
Bu insanlar bu parkı kurtarır
“Tek o da değil diyor: Ana yol ağacı çınar, akasya, ıhlamur, kestane, dişbudak olmalı. 8 metre arayla. Şimdi 15 santim arayla dikiyorlar. Bir ağaç bir metre alanı kaplıyor ama şimdi bir metreye 20 tane ağaç dikiyorlar, onun büyümesini düşünmüyorlar. Ağacı bize öğrettiklerinde meyve ağacı 4 metre arayla dikilir, yol ağaçları 8 metre arayla dikilir diye öğrettiler. Çınar, kestane, bunlar budanmaz şimdi yollarda kabak şeklinde buduyorlar.”
Belediyenin şimdi çevre düzenlemesi diye pazarladıklarını içi acıyarak anlatan Cemal Bey’in 21 yılını verdiği Gezi’ye kepçeyle girdiklerinde neler hissetmiş olabileceğini biliyorum ama soruyorum yine de: “Gittim baktım ben de. Ben o topluluğu gördüğümde dedim ‘Haydar bu topluluğu gördüm bu insanlar bu parkı kurtarır’ dedim. Ben binlerce mitinglere gittim ama orada değişik bir topluluk vardı.”
İki yıl önce sokağa çıkanlar, şehirlerinin parklarını, meydanlarını dolduranlar, seslerini evlerinden çaldıkları tencere tavalara katanlar, polis şiddetine bedenini siper edenler, onlara kapısını açanlar, gözünün yaşını, yüzünün gazını silenler, yaralıları tedavi edenler, Gezi’ye sazını-sözünü verenler, yemekhanesini, kütüphanesini kuranlar, mahallelerinden Gezi’ye yürüyenler, koca bir halk… O resimde her birimizden bir fırça izi var, isyanımızın, direnişimizin resmini de biz yaptık. Suretimiz şimdi Karaköy’de bir duvarda, gidin görün.SENDİKA.ORG

Business News