Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

Reviews

SHOW_BLOG

Ignacio Ramonet: Diktatörün düşmanı kendi halkıdır

“Gözetim İmparatorluğu” adlı son kitabında(1) Wikileaks’ın kurucusu Julian Assange ve ABD’li dilbilimci Noan Chomsky ile de bir söyleşi yapa...


“Gözetim İmparatorluğu” adlı son kitabında(1) Wikileaks’ın kurucusu Julian Assange ve ABD’li dilbilimci Noan Chomsky ile de bir söyleşi yapan, aylık yayımlanan “ Le Monde Diplomatiqe”in eski yazıişleri müdürü Ignacio Ramonet bugün aynı gazetenin İspanyolca baskısının sorumluğunu yürütüyor. Kitabında demokrasi için ağır sonuçları olan “özelleştirilmiş ve genelleşmiş” gözetim konusunda uyarılarda bulunuyor.

“Olağanüstü Hal”in uygulamaya koyulmasını (Fransa’da terörö olayları sonrası) “denetim toplumu” dediğiniz şeyin içinde görüyorsunuz. “Olağanüstü Hal”in anayasallaştırılması isteği konusunda çözümlemeniz nedir?

 İ.R.: Toplumun denetlenmesi -kim kimdir, ne yapıyor, kimlerle yatıp kalkıyor- yöneticilerin, tüm yöneticilerin takıntılarından biridir. Bunun için istatistik, toplumbilim… ve istihbarat hizmetleri icat edilmiştir. Bilme isteğinin bahanesi olarak ta topluma daha iyi hizmet vermek, gereksinmelerine ve sorumluluk ihmallerine yanıt vermek için toplumu daha iyi tanımak bahanesi ileri sürülür. Ama, diktatörlerin aksine demokratik iktidar kişisel özgürlüklere tecavüz etmemek için bu sorgulayıcı denetimde çok ileri gidemez. Nesnel olarak, toplum denetimini fazlasıyla güçlendirmek için terörizmin yarattığı “kollektik korku sarsıntılarına” gereksinim vardır. Acil durumu anayasallaştırmak, mümkün olan güvenlik önlemleri içinde son terörist eylemlerinde gösterdiği  gibi denetim konusundaki ilerlemeye süreklilik sağlamaktır.

Gözetim İmparatorluğu adlı son kitabınızda Noam Chomsky ile söyleşiniz var. Burada Chomsky “her hükümetin belli başlı düşmanı kendi halkıdır” diyor. Demokrasilerin doğasımı değişiyor?

Diktatörler söz konusu olduğunda Chomsky’nin söylediği bir gerçektir. “Denetim ve Gözetim toplumlarının” ortaya çıkmasıyla değişen demokrasilerin kendi toplumlarına kuşku ve endişe ile bakmalarıdır. Tüm baskıcı önlemler, – Patriot Act, İstihbarat ile ilgili yasalar- içinde birkaç terörist gizliyor gerekçesiyle halkı, tüm halkı denetlemeyi hatta cezalandırmayı amaçlıyor. Kısaca demokrasiden söz edemeyiz  ama “güvenlikli demokrasilerden” ya da “denetimli devletlerden” söz edilebilir.

Bu temel demokratik ilkelerin ihlal edilmesi Fransa başbakanı Manuel Valls’ın sol için “büyük değerlerinden” vazgeçme gerekliliğinemi işaret ediyor?


Sol’un “ büyük değerleri” Cumhuriyet okullarının duvarlarında yazılı ilkelerdir: “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik”.  Bunlardan vazgeçmek Cumhuriyet’e ihanet etmektir. George W.Bush gibi, Manuel Valls’de terörizme karşı mücadelenin(ki mücadele doğrudur) tüm ilkelerin inkâr edilmesi ve terkedilmesine izin verdiğini düşünüyor. Bu da özgürlükler için çok tehlikelidir. Ayrıca bunun için sadece yarın aşırı sağcı bir hükümetin tüm güvenlik amaçlı yasalarla ne yapacağını düşünmeniz yeterli.

Hem “özelleştirilmiş” hemde “genelleşmiş” bir gözetimin olduğu bir dünyayı betimliyorsunuz. Günlük yaşamda bunun sonuçları ne olabilir?

Gerçekten gözetim özelleşti. Çünkü bugün, artık İnternet dünyasının dev özel şirketleri- hepside ABD kökenli olan Gafram, Google, Amazon, Facebook, Apple, Microsoft,- bizi gözetliyorlar ve hakkımızda çok  fazla bilgi topluyorlar. Diğer yönden, çoğu zaman kendi isteğimizle kendimizle  ilgili bilgileri kendimiz onlara veriyoruz. Bu veriler bu şirketlerin ticarileştirdiği hammaddedir. Bunlarla gelir elde ediyorlar. Bizden ne kadar bilgi alır, ne kadar bilgi sızdırırlarsa o kadar para kazanırlar. Bu bilgileri amerikan istihbarat birimlerine aktarıyorlar. Genelleştiği sürece gözetimde demokratikleşmiştir. İnternat’i kullanan 3,5 milyar insan otomatik olarak izlenmektedir. Akıllı telefon ya da bilgisayar kullanıcısı,tekrar ediyorum otomatik olarak izlenmektedir.

Artık özel yaşam yoktur diyebilirmiyiz?

Tehdit altındadır ve yakında tatlı bir anı olarak kalacaktır. Bugün, birini dinlemek şaşılacak derecede kolaydır. Herhangi biri herhangi birini dinleyebilir. Çevresini dinlemek isteyen biri için piyasada her türlü imkan vardır. Kitaplar var; insanları izlemeyi ve ispiyonlamayı öğreten kitaplar var;bir düzine kadar(mSpy, GomSpy, FlexiSpy, Spyera, Easyspy) casus yazılım var ve akıllı telefonlarımızın içeriklerini rahatlıkla “okurlar”; kısa iletiler, e-postalar, Facebook hesabı, Whatsapp, Twitter. Elektronik tüm iletişimi deşifre etmemiz zor. İzlenmemek, gözetlenmemek çok daha zor. Kim gözetliyorsa denetliyordur. Devlet tarafından, Net’in devleri tarafından. Bu nedenle Julien Assange/E.Snowden gibi insanların uyarılarıyla bir direniş var ve bunlar zamanımızın kahramanlarıdır.

Julien Assange’ın dediklerine göre ki kitabınızada onunla yapılan bir görüşme var büyük özel ve özellikle amerikan şirketleriyle Devlet arasında sıkı ilişkileri açıklıyorsunuz. Bu ilişkiler nasıl oluşuyor?

Evet.Wikileaks’in kurucusu J.Assange Google, Amazon, Facebook gibi İnternet’e egemen dev şirketlerin Vaşington’da Devlet aygıtıyla ve özellikle dış politika sorumlularıyla sıkı ilişkiler kurduklarını anlatır. Bu ilişki artık bilnmektedir ve ortaya çıkmıştır. Çünkü aynı siyasi düşünceleri ve aynı dünya görüşünü paylaşmaktadırlar. Sonuçta Google ve ABD yönetiminin sıkı ilişkileri ve dünya görüşü ABD’nin dış politikasının amaçlarına hizmet eder. Devlet, Askeri güvenlik aygıtı ve Web’in dev şirketleri arasındaki birlik bu “gözetim imparatorluğu”nu ortaya çıkarır ve somut ve açık amacıda İnternet’i dinlemektir.

Gözetimin bu kadar genelleştiği bir dünyada  elebaşlarını az çok tanıdığımız terörist eylemler böyle küresel bir ağın içerisinden nasıl sıyrılıp geçiyorlar?


Birçok vatandaşın sorduğu soruda budur. Bu aşamada demokratik bir Devlet’te yetkili mercilerin yasaya ve bir savcının öniznine bağlı olarak şüpheli tahmin ettikleri her kişiyi gözetleme hakları vardır. Çünkü sorun gözetlemenin kendisi değil, bizi kuşkulu hale getiren kaçak ya da   şüpheli bir kitlenin gözetlenmesidir ki bu da pek etkili görünmemektedir. Çünkü herkesi gözetleyelim derken istihbarat hizmetleri gerçek şüphelileri tam anlamıyla gözetlemekten uzaktadırlar. Bu nedenle, terörizme karşı mücadelede insan bilgisi ve şiddet taraftarı gruplara sızmak önem kazanmaktadır.  Elektronik ve otomatik gözetlemenin rahatlatıcı tembelliği istihbarat hizmetlerinin reflekslerinin “uyutur”.

2015 yılında Fransa’da yasallaşan istihbaratla ilgili yasa kitle gözetimlerine izin veriyor. 13 Kasım’dan sonra(Paris’te canlı bomba olaylarından sonra)çoğu kimse bunu eleştirdi. Çünkü Devlet hizmetlerinin tüm bu depolanan verileri çözümleme imkanının olmadığı söylendi. Bu konuda hemfikirmisiniz?

Kimi arıyor,  nereden arıyor, kaç dakika arıyor. Sonuçta, bu kütük verilerinin şüphelinin mekansal ve ilişkisel bir haritasını çıkarıyor.Ama iletişimin içeriğini kaydetmiyor. Bu içerik için birinin dinlemesi gerek, yani bir ajan gerek. Kişisel olarak izler, her telefon görüşmesinin içeriğini çözümler. O halde her şüpheli için bir ajan gerek. Oysa radikal islam olarak polisin fişlediği binlerce insan var. Paris Cumhuriyet Savcısı binlerce şüphelinin sadece 1700 kadarının gözetlendiğini söyledi. Bütçe kısıtlamaları nedeniyle hepsini 24 saat izlemenin imkânsız olduğunu belirtti.

Uzun süre, “sanayi-askeri” bir bütünden söz edilmekte. Şimdi bunun yerini “güvenlikçi-sayısal” bir bütün aldığını belirtiyorsun. Siyasi iktidarlar ve küresel düzeyde bu neleri değiştirir?

Evet, bu siyasi iktidar ile istihbarat ve  iletişim ile elektroniği, bilişimi, İnternet’i, optik kablo sanayilerini, uyduları, yazılım ve hizmet sunucularını denetleyenler arasındaki yeni bir işbirliğidir. Dünyanın “askeri gücü” ile İnternet dünyasının yeni tekonolojilerine egemen olan özel dev şirketler ile böyle bir işbirliği bir güvenlikçi-sayısal bir bütün oluşturur ve demokratik Devlet’in denetimini ele alabilir ve küresel jeopolitiği tehdit edebilir. En kaygı verici özellikleri kitle gözetimini sıradanlaştırması, bütünlükçü toplumsal bir denetim arzusuna neden olmasıdır. Casusluğun özelleşmesi demokraside yeni bir siyasi zâtiyet yaratır ki bu “Gözetim Devleti”dir. Bu güç karşısında vatandaş kendini güçsüz hisseder ve şaşkınlıkla gezinir.

Vatandaşların uysallığını yaratan bu genelleşmiş sibergözetim aksine yeni bir siyasi girişime neden olurmu? Olursa araçları ne olabilir?

Tarihsel deneyimler büyük çapta gözetim sisteminin varlığının, nasıl kullanılırsa kullanılsın, muhalefeti, karşıt görüşleri bastırmak için yeterli olduğunu göstermektedir. Sürekli gözetlendiğimizin farkında olan toplum giderek uysallaşır ve artık korkmaz. Ama bu aşamaya gelincede toplumda da direnişler başlar.


Bir “İnternet Sözleşmesi” gerekli diyorsunuz. Koşullara direnmeyi ve değişimi sağlayan güçler hangileridir?

Birleşmiş Milletlerin belgesi dışında birçok sibergözetim karşıtı insanlar “sayısal hakların” ne olması için büyük bit İnternet sözleşmesi yapılsın diyorlar. Hangi değerleri korumalıyız? Bu değerleri nasıl güvence altına alırız? Sayısal çağda tarafsız ve özgür bir İnternet olmaksızın güveneceğimiz ve bizi kim gözetliyor tasası olmaksızın, açık bir hükümete sahip olamayız ne de gerçek bir demokrasiye.

***

Ignacio Ramonet: Franko’nun faşist iktidarında yaşayan cumhuriyetçi ebeveynleriyle 1972 yılında Fransa’ya gelir. Roland barthes’in öğrencisi olur. Paris-VII üniversitesi’nde iletişim dersleri verir. 1973’de Le Monde Diplomatique gazetesine girer ve 1990-2008 arası yazı işleri müdürlüğünü yürütür. Attac’ın kurucularından biridir. Porto Allgre Toplumsal Forum’unun da  kurucuları arasındadır. Jeopolitik ve medyayla ilgili birçok eseri vardır ve halen Le monde Diplomatique’ın ispanyol baskısından sorumludur.

Dipnot:

[1] Gözetim İmparatorluğu, Galilée yayınları, 2015, 208 s.

[L’Humanité (Fransa) gazetesinde 15 Ocak 2016 tarihinda yayımlanan bu röportaj İsmail Kılınç tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]

Hiç yorum yok

EKONOMİ/PARA/PİYASA