Türkiye ve Suudi Arabistan’ın Suriye’ye girip girmeyeceğine
dair spekülasyonların arkası kesilmezken Türkiye komşunun topraklarına girmeden
iki tür savaş yürütüyor: Birincisi sınırda konuşlanan birlikler uzaktan obüs toplarıyla
Azez’e doğru ilerleyen Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) vuruyor. Bunu
yaparken de amacının YPG’yi engellemek olduğunu söylüyor. İkincisi de Suriye
ordusunun Halep-Kilis arasındaki koridoru kesmesinin ardından kuzey Halep ile
Azez arasında Türkiye toprakları üzerinden militan transferi gerçekleştiriyor.
Başbakan Ahmet Davutoğlu “Halep koridorunun yeniden açılması
için Türkiye kendisi bir şey yapacak mı?” sorusu üzerine “Önümüzdeki günleri
bekleyin, cevabını göreceksiniz” yanıtını vererek merak uyandırmıştı.
Bunun üzerine askeri müdahalenin olup olmayacağı tartışması
alevlendi.
Bekleyip de gördüğümüz şu oldu: Rojava’nın silahlı gücü olan
Halk Savunma Birlikleri (YPG) bir süre önce Cerablus’un güneyinde Tişrin
Barajı’nı ele geçirip Fırat’ın batısına geçtikten sonra ilerleyişini durdurdu.
Malum hükümet, YPG’nin, İslam Devleti’nin (İD) dünyaya açıldığı iki sınır
kapısının bulunduğu Cerablus-Rai bölgesine girmesini önlemek için “YPG, Fırat
Nehri’nin batısına geçerse vururuz” diyerek kırmızı çizgi çekmişti.
Ancak Fırat’ın batısına beklenen hamle sırtını Türkiye’nin
Hatay iline yaslayan Afrin’in doğusundan Azez’e yönelik geldi.
Suriye Demokratik Güçleri şemsiyesi altında yer alan iki
müttefik YPG ile Ceyş El Suvvar (Devrimciler Ordusu) 10 Şubat’ta Azez’in
güneyinde stratejik öneme sahip Minnig (Menag) Hava Üssü’nün ardından civardaki
Maranaz, Malikiye, Der Cemal ve Til Acar köylerini de ele geçirdi.
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ise 13 Şubat’ta Minnig üssü ve
bu dört köyün yanı sıra Afrin’e bağlı Meryemine ve Anabke köylerini top atışına
tutmaya başladı. Afrin’in merkezi de birkaç kez vuruldu. Kilis’in hemen
batısında sınırda Yazıbağı köyünde konuşlandırılan 40 kilometre menzilli obüs
toplarıyla yapılan saldırılarda Meryemine köyünden iki sivil ölürken üçü ağır
altı sivil de yaralandı. Yaralılar Afrin devlet hastanesine kaldırıldı.
Bu gelişmelere paralel olarak Türkiye bir hamle daha yaptı:
Silahlı grupların Azez’le birlikte zor durumda olduğu ikinci cephe Tel Rıfat’a
takviye için Nusra Cephesi üyesi yüzlerce kişi Hatay-Reyhanlı sınırından
Türkiye topraklarına alınıp Kilis’ten tekrar Suriye tarafına geçirildi. Suriye
İnsan Hakları Gözlemevi bu şekilde ağır ve hafif silahlar eşliğinde Suriye’ye
intikal ettirilen militan sayısını 350 olarak verdi.
Bu sevkiyatın bir kısmı Tel Rıfat’a ulaştı. Ancak
Al-Monitor’a konuşan yerel kaynaklar son günlerde sınırlardan geçirilen militan
sayısının daha fazla olabileceğini kaydetti.
Verilen bilgilere göre geçiş noktası olarak kullanılan
yerlerden biri Reyhanlı’ya bağlı Bükülmez köyü. Bükülmez’in hemen karşısında
lojistik dağılımın yapıldığı Atme yer alıyor. Afrin’den bir gazeteci “Atme ile
Azez arasında Hatay ve Kilis üzerinden bir ikmal koridoru oluşturuldu” dedi.
Ayrıca Kilis’ten Azez’e cephane sevkiyatının yapıldığı da söyleniyor. Hawar
Haber Ajansı, 13 Şubat’ta dört kamyon dolusu cephanenin Kilis’te Öncüpınar/Bab
El Selama Sınır Kapısı’ndan geçirildiğini öne sürüp, üzerinde Türkiye Makine
Kimya Enstitüsü’nün ‘MKE11D201-016’ sayılı mührünün bulunduğu kasaların görüntülerini
yayımladı.
Yasadışı militan transferinde kullanılan bir diğer güzergâh
Yayladağı. Yerel kaynaklara göre Yayladağı’ndaki sınır hareketliliği son
günlerde çok arttı.
Rusya’nın hava desteği ile hareket eden Suriye ordusu
Afrin’in batısında Şii kasabaları Nubl ve Zehra ile doğuda Başkoy arasındaki
bölgeyi ele geçirerek Türkiye üzerinden Halep’i besleyen lojistik hattı
kesmişti. Silahlı grupların hem Azez-Mera hattında hem de Halep’in kuzeybatısı
ile İdlib’de kontrolünü sürdürmesi Bükülmez ve Yayladağı gibi lojistik destek
hatlarının açık olmasına bağlı. Yayladağı tarafında Suriye ordusunun Türkmen
Dağı’ndaki ilerleyişi güzergâhı önemli ölçüde etkiledi. Ancak İdlib kırsalına
oradan da Halep’in kuzeybatısına geçişler hala mümkün.
Ne var ki, bu sevkiyatlara rağmen Tel Rıfat’ın Suriye
Demokratik Güçleri’nin eline geçmesi önlenemedi. YPG destekli Ceyş El Suvvar,
15 Şubat’ta Tel Rıfat’a girerken, ertesi gün örgütün sözcüsü Ahmed El Ömer,
dört günlük savaşın ardından Tel Rıfat’ı temizlediklerini açıkladı. Tel Rıfat
lojistik destek hattı Halep-Türkiye arasında Azez’den önceki en önemli lojistik
halkasıydı.
Tel Rıfat’tan sonra Suriye Demokratik Güçleri, Azez’e doğru
Ayn Dekne, Kefr Naya ve Şeyh Hilal köylerini de ele geçirdikten sonra Mera’ya
da girdi.
Sahadaki bu gelişmelere paralel olarak TSK’nin kimi neden
vurduğuna dair argümanlar da tartışılıyor. Hükümet obüs toplarıyla Azez
çevresine düzenlenen saldırı için üç gerekçe ileri sürüyor. Hürriyet gazetesi
devletin tepesinde dağıtılan bir rapora atıf yaparak gerekçeleri şöyle
sıraladı:
PYD ve Esad güçleri, Azez’e doğru ilerleyerek Türkiye’ye
doğru yeni bir göç dalgası yaratmak istiyor. Azez ile Kilis arasındaki 8
kilometrelik bölgede 10 mülteci kampı var ve Azez PYD’nin ya da Esad’ın eline
geçerse bu kamplarda kalan insanlar Türkiye’ye akın edecek. O nedenle Azez’in
muhaliflerde kalması hayati önem taşıyor.
Operasyon IŞİD’le mücadele kapsamında değil. Çünkü PYD’nin
saldırdığı bölgelerde IŞİD (İslam Devleti) yok… Rusya ve ABD’nin Suriyeli
muhalifler konusundaki en büyük argümanı, Azez civarında terör örgütü sayılan
Nusra Cephesi’nin varlığı. Rapora göre Nusra bölgede üç yıldır bulunmuyor.
Ahrar El Şam ve İslami Cephe gibi örgütler de BM’nin yayımladığı terör
örgütleri listesinde yer almıyor.
PYD toprak alma amacını da güdüyor.
Bu üç gerekçeyi tartışırken ilk önce Minnig Hava Üssü ile
çevresindeki köyleri kimin aldığına açıklık getirmek gerekiyor. Afrin’deki Kürt
kaynakların Al-Monitor’a verdiği bilgilere göre bu bölgelere düzenlenen
operasyonda YPG, Ceyş El Suvvar’a lojistik ve silah desteği sağladı. Yani
operasyonda muhatap YPG değil Ceyş El Suvvar. Ancak bayraktar Ceyş El Suvvar
olsa da bu operasyonda YPG’nin yer almadığı anlamına gelmiyor. Peki, Ceyş El
Suvvar kimlerden oluşuyor? Mayıs 2015’te kurulan Ceyş El Suvvar’ın
savaşçılardan bir kısmı Amerikan destekli olan ama sonradan dağılan Hazm
Hareketi ve Suriye Devrimciler Cephesi’nin üyeleri. YPG’ye katılmayan Kürtlerin
oluşturduğu Cephet El Akrad (Kürt Cephesi) da bu grup içinde. Ayrıca Türkiye
destekli Türkmen gruplardan ayrı hareket eden Selçuklu Tugayı ile Sultan Selim
Tugayı da Ceyş El Suvvar’da yer alıyor. Arap, Türkmen ve Kürt ittifakı olan
Ceyş El Suvvar Ekim 2015’te YPG’nin liderliğini yaptığı Suriye Demokratik
Güçleri’ne katılmıştı. Örgütün kadroları önemli ölçüde Azez-Mera hattındaki
yerleşim birimleri ile İD’in elindeki Menbic, El Bab ve Cerablus gibi yerlerden
geliyor. Haliyle Ceyş El Suvvar’ın bileşenlerine hariçten gelenler muamelesi
yapmak zor.
Taktiksel olarak YPG’nin Azez civarındaki yerler alındıktan
sonra kontrolü Ceyş El Suvvar’a bırakıp Afrin sınırlarına çekildiği görülüyor.
Bu taktiği Türkiye’deki hükümet çevrelerinde “YPG, Ceyş El Suvvar’ı paravan
olarak kullanıyor” diye okuyanlar var. Ancak bu, abartılı bir yorum. İki örgüt
arasında Suriye Demokratik Güçleri arasında Amerika’nın da katalizör olduğu bir
ittifak söz konusu.
Azez’de Nusra Cephesi yok iddiasına gelince, Nusra Cephesi,
BM’nin terör örgütleri listesine girdiğinden beri Türkiye sınırlarına yakın
bölgelerde kendi bayrağını dalgalandırmıyor. Ama Nusra, İdlib kırsalındaki gibi
yoğun olmasa da Halep’in kuzeyinde, Lazkiye kırsalındaki Türkmen bölgelerinde
ve Azez’de varlık gösteriyor. Nusra buralarda mobilizasyon kapasitesi yüksek
bir örgüt. Bölgedeki gelişmelerle ilgilenen herkes sadece sınırın Suriye tarafı
değil Türkiye tarafında, Kilis ve Hatay’da Nusra’nın nasıl aktif olduğunu
biliyor. Yayladağı’ndan bir insani yardım çalışanının ifadesiyle “Nusracılar Yayladağı’nda
mukim sayılır. İhtiyaç olduğunda sınırdan gelip gidiyorlar.”
Nusra bu bölgelerde genelde Ahrar El Şam’la birlikte hareket
ediyor. Al-Monitor’a konuşan Afrin’den bir gazeteci, Nusra’nın geçen yaz
Azez’deki mevzilerini Şam ordusuna bıraktığına dair yorumlarla ilgili “O
çekilme hileli bir durum. Suriye’nin tümünü dolaştığında bir iki yer dışında
Nusracıları temsil edecek bir sembol bulamazsın ama adamlar her yerde.
Kendilerini Ahrar içinde konuşlandırıyorlar” dedi.
Bu tablo karşısında hükümet bir tarafta Rusya ve Suriye
ordusu, diğer tarafta Kürtlerle savaş riski taşıyan kara harekâtı önerisini
uluslararası koalisyona kabul ettirmek için uğraşıyor. Ne var ki, gelişmeler
Ankara’nın oyun planlarını alt üst edecek şekilde ilerliyor.
AL MONITOR-FEHİM TAŞTEKİN