Hekimoğlu türküsünü Ertan Saruhan derlemiş ilk. Bir Hekimoğlu olup dağlara düşmeden önce. Ertan Saruhan’ın ses kaydı ve Onur Gülbudak’ın anlatımıyla…

Ertan’ın mandolin ve deniz kokan anısına…

Güneş, yapraklardan kurtulup boynunun sol tarafına vurduğunda doğruldu, incecik pembe şeritleri olan gömleğini düzeltti, pantolunundaki gazelleri silkeledi. Yürüdü. Çok yürüdü. El ettiği yeşil bir cipin ağır ağır kendisine yaklaşmasını izledi. Cipin tekerleğine yapışan çamurun tekerle birlikte dönüşünü takip etti. Tekerlek, sanki üstüne bilerek konulmuş bir süs gibi duran çamurla birlikte kendi etrafında on kez döndükten sonra önünde durdu. Aracın içine adım atar atmaz alaf kokusunun içinde insan kokularını yakalamaya çalıştı. Konuştu, çok konuştu. Dinledi, çok dinledi. Yolla derenin sarmaş dolaş seviştiği yerlerden geçerek rüzgarlı tepelere doğru yükseldi. Güneşin yüzü yavaş yavaş buruşurken, on armut ağacının olduğu meydanda indi. Armutların çevresinden dolanıp, rüzgarda hafifçe salınan şeştremarilerin arasından yaylaya doğru koyuldu.

İki ay yaylada kaldı. Yürüdü, koştu, kokladı, dinledi, anlattı. Başka bir dünyadan bahsetti. Dokuz kez mandolin çaldı. Bulut ve güneşin tam yenişemediği bir öğlen vakti, dalları koca bir köyü kucağına alabilecek kadar heybetli bir dut ağacının altında yaşlı bir kadınla karşılaştı. Kadının söylediği eşkıya şarkısını dikkatle dinledi. Mandolini eline onuncu kez alıp kadına eşlik etti. Sonra, şarkıyı mandolin ile birlikte peştemaline sarıp, önce şeştremarilerin arasından yürüyerek, sonra alaf kokulu ciple virajlarda dans ederek, sonra da arıların hala başında olduğu elma ağacına kadar yürüyerek düze indi.(GEZİTE.ORG)


Daha yeni Daha eski