HIDE
GRID_STYLE
SHOW_BLOG

Büyük Türk icatları: Vatan Hainleri Mezarlığı

Nereye gidiyorsun, Ayşe Hanım? Gözlerin yaşlı, başın örtülü? Oğlumun mezarına. Oğlun nerede gömülü, Ayşe Hanım? Vatan Hainleri Mezarlığı’nda...

Nereye gidiyorsun, Ayşe Hanım? Gözlerin yaşlı, başın örtülü? Oğlumun mezarına. Oğlun nerede gömülü, Ayşe Hanım? Vatan Hainleri Mezarlığı’nda. Vatan Hainleri Mezarlığı nerede, Ayşe Hanım?  
İstanbul’da. Kadir Topbaş’ın topraklarında.


Darbe girişimin katılan askerler hakkında alınan bazı kararlar taş yüreklilik tarihinde yeni sayfalar açtı.

İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş mezarlıkları darbe sırasında ölen askerlere kapattı.

Şöyle dedi, Topbaş:

“Bunların ölenlerine Ordu Belediye Başkanı yer vermedi. Ailesi alıp bahçesine gömmüş. Başkanımızı kutluyorum. Şunu söyledim. 'Bunları hiçbir mezarlığımız kabul etmez' dedim. 'Kimsesizler mezarlığında ağzı dualı insanlar var, orası da olmaz'dedim. Bir yer ayıracaksınız ve Vatan Hainleri Mezarlığı diyeceksiniz, geçenler lanet okuyacak. Her giden lanet okusun ve kabirlerinde yatamasınlar' dedim. Zaten cehennemden kurtulamazlar inancındayım. Ama dünyalarını da dar etmemiz lazım."

Diyanet İşleri Başkanlığı, Topbaş’tan da, Ordu Belediye Başkanı’ndan da çabuk davrandı.

“Darbecilerin” ölülerinin yıkanmasını, kefenlenmesini, tabuta konulup musallaya ve cenaze namazından sonra da kabristana taşınmasını ve kabre konmasını yasakladı.

Diyanetin buyruğu şöyle:

"... bu kişiler, giriştikleri eylemler ile ... Mümin kardeşlerinin tezkiye ve dualarını hak etmemişlerdir. Bu nedenle darbecilere karşı ... sala, teçhiz, tekfin ve üzerlerine cenaze namazı kılınması gibi din hizmetleri verilmeyecektir."

Musema İslam Arşivi’ne göre “teçhiz” vefat eden kişinin yıkanmasından kabre defnedilinceye kadar yapılması gereken şeylerin tamamıdır. “Bu çerçeveden olmak üzere, ölünün yıkanması (gasil), kefenlenmesi (tekfin), tabuta konulup musallaya ve cenaze namazından sonra da kabristana taşınması (teşyi') ve kabre konması (defin) teçhiz içerisinde yer almaktadır.”

                                             *

Hukukta “Suç ve cezanın şahsiliği” diye bir kural var. Bu ceza hukukunun en önemli ilkelerinden biridir. Anlamı şudur: “Suçu isleyenden başkasını suçlayamazsınız, suçludan başkasını cezalandıramazsınız.”

Bu ilke suçlunun anne babası, kardeşleri, akrabaları ya da kimlik aidiyetiyle bağlı olduğu üçüncü kişilerin cezalandırılmasını engeller.

Darbe girişiminde ölenleri dini hizmetlerden mahrum etmek ölüyü değil ailesini ve yakınlarını da cezalandırmak demektir.

Bu bir.

İki. “Masumiyet karinesi” veya “suçsuzluk ilkesi” diye bilinen temel bir hukuk kaidesi var. Buna göre bir suçtan dolayı kovuşturulan kişi, suçluluğu mahkeme kararıyla sabit olmadıkça masumdur.

Darbeci diye kenara atılanların gerçekten darbeci olduğunu üç günde kim, nasıl tespit etti? Bu kişilerin “zorla veya kandırılarak” sokağa sürülmediklerini kim bilebilir?

                                               *

Evet darbe savunulamaz. Evet darbeciler yasaların onlar için öngördüğü cezayı çekmelidirler.

Ama darbecilerin yasa dışı girişimi başkalarına yasa dışı iş yapma hakkı vermez.

Ne var ki vermişe benziyor.

Post-darbe Türkiye’sinde Demokrat görünmek ve Erdoğan’a yaranmak için çılgınca, hak hukuk tanımaz bir yarış var.

Olağanüstü halin daha da körükleyeceği keyfilik hukuk devletinin yerine geçmeye başladı.

                                             *

“Darbe başarılı olsaydı Türkiye elli yıl geriye gidecekti. Başarılı olmadı, yirmi yıl geriye gitti,” dedi bir arkadaşım dün.

Ne kadar haklıymış. (METİN MÜNİR – T24.COM)

VİDEO