“Bir şeyi kırk kere söylersen olurmuş. AKP her muhalif tepkiye “darbe” dedi, var olduğu kadar demokrasiyi de kendisi rafa kaldırdı. Şimdi ise darbeye karşı OHAL darbesiyle bu işten sıyrılacağını sanıyor, hepsi bu. Soru: Peki bizler ne yapacağız? Cevap: Aslında şu memlekette ne yapılacağını en net şekilde bizler biliyoruz, elbette her türlü darbeye karşı çıkmaya devam edeceğiz.”


Cunta devamındaki fetret devri ve devleti…

Saat başı yeni bir gelişme yaşanıyor. Öyleyse bu hafta da cevabı verilebilir soruları ele almaya devam edelim.

Soru: Gelinen noktadaki durum nedir?

Cevap: Hâlâ soru işaretleri olsa da Gülen Cuntasının vahşet görüntüleri darbenin özüne dair her şeyi ayan beyan ortaya döküyor. Cunta darbesi yüz kızartıcı, pespaye bir şekilde yenilgiye uğradı ama darbe yemeyen hiçbir kurum, hiçbir kesim de kalmadı; her şeyden önce devlet darbelendi. Hatta AKP bünyesinde bile gizli darbeciler aranır oldu. En son bir savcının “ahmakmışım” diyen Arınç’ı azarladığını okuduk.

Gelinen nokta, tarihsel bakımdan ‘çelişkili ve zoraki hâkim ittifakın’ son dönem cisimleşmiş hali olan AKP-Cemaat ittifakındaki çelişkinin artık antagonist (uzlaşmaz) niteliğe bürünmüş olmasıydı. Antagonist çelişkiler ancak zor-şiddet yoluyla çözülebilir ve Gülen Cuntası da işte o şiddetli hamleyi yapmaya çalıştı. Çünkü bu çelişkili ittifakta herkes aynı sepetteki yumurtalardı ve fakat her biri kendi omleti derdindeydi. Bu durumda sepeti boş verme pahasına ancak bir taraf öbür tarafı kırarak omlet yapabilirdi. Darbe öncesinde yumurtalar tokuştu ve sonrasında kırılan Gülen Cemaati yumurtası oldu. Bakalım kırılan yumurtalar hangi tavada ve nasıl pişirilecek, o omlet Saray sofrasında yenebilecek mi? Ya da asıl kim yiyecek?

Soru: Kısa dönemdeki gelişmeler neler olabilir?

Cevap: Kısa dönemde akıl ve mantıkla açıklanabilirlik ötesinde tuhaf gelişmeler olabilir. Hepimiz şunun farkındayızdır, 15 Temmuz akşamına kadar geçerli argümanlarla ve güçler dengesiyle artık pek bir şey kavranamıyor. Siyaset sahnesindeki en önemli faktörlerden ilki ordunun kışlasından çıkmış olması ve siyasi sürece fiilen katılmış olmasıdır. Darbeci ordu töhmetine rağmen bu olgu bir süre belirleyici olacak. Ordu artık fiilen siyasi bir aktördür.

Çünkü devlet şu anda parçalanmıştır, paranoya içindedir, önce devletin yapıştırılmasına ve Gülen Cemaati kalıntılarının toplumda da tasfiyesine öncelik verilecek. Şu anda MİT’e, Genelkurmay’a ve hatta Emniyet’e bile tam güven yok. Herkes birbirinden kuşkulanıyor. Fidan gidici deniyor ama ‘sır küpünün’ çatlama tehlikesi de akıllardan çıkmıyor. Genelkurmay, YAŞ’ta değişebilir de, yerine kim gelir, eski Balyoz sanıkları mı? Saray’ın manevra alanı çok kısıtlandı, orası da bir adım sonra başına ne geleceğini bilemiyor, her an beklenmedik bir kroşe yiyebilir haldeler sanki…

Soru: Darbe girişimiyle neler tamamen açığa çıktı?

Cevap: Bir nevi Pandora’nın kutusu açıldı. Görüldü ki aslında hiç de güçlü bir iktidar ve hatta güçlü devlet yokmuş. Elbette Saray ve AKP bundan sonra eldeki bütün imkânlarla tekrar güç toplamaya ve hatta çıtayı yükseltmeye, koşulları lehlerine çevirip stratejilerini tamamlamaya çalışacak, ama şu anda her şey can havliyle… “Allah’ın bir lütfü” mü değil mi, belli olacak.

Bizzat AKP bünyesindeki paranoya, Fethullahçı avı uzun süre devam edecek… Aslında 2013 yılına dek devlette ve siyasette, sermaye çevrelerinde (sabık) Cemaat dostu o kadar fazla ki… Herhangi bir kimse Fethullahçı diye suçlansa, hemen delili bulunabilir! Kim dost kim düşman? ‘Dost’ ABD cenahından bir kesimin darbeyle ilişkisi olduğu anlaşılıyor. O kesimin de gayretlerinden vazgeçmeyeceği öngörülebilir. Rusya ile anlaşmaya fena halde bozulan Suudi Ailesi’ne ait gazetelerde darbe girişiminin başladığı anlarda ‘memnuniyet’ yazıları yer almış.

AB ülkeleri darbeyi ağız ucuyla kınadı. Dostu kalmayan Saray ve AKP bu koşullarda düşman artırmamak için muhalefete bile gülücükler dağıtabiliyor. Ve fakat geçici hoşgörülü mesajlara rağmen ve zaten görüldüğü kadarıyla devletin tamiri ve sonraki yeniden inşa hamlesi Meclis değil Saray odaklı başladı ve öyle devam etmesi arzulanıyor.

Soru: Devletin tamiratı nasıl sağlanabilecek?

Cevap: Eğer bu tamirat sadece Saray ve AKP eliyle yapılacaksa, eldeki malzeme nelerse onlarla… AKP zihniyetine en yatkını, elde hazır kadro olarak devletin bir cemaatten alınıp öteki cemaatlere-tarikatlara devredilmesi olacaktır. Öteki tarikat kadroları sokakları doldurmuş zaten… Eski devleti kademe kademe dönüştürüyorlardı, şimdi paramparça olan devleti yapıştırmaya ve ardından kendi devletlerini yeniden kurmaya yönelmeyi tercih edecekler.

Soru: Peki kırılan vazo yapışır mı ve bu yazının başlığında neden ‘fetret devri’, yani ‘interregnum’ yer aldı?

Cevap: Çünkü tamir etmeye çalıştıkça daha da bozulacak bir yapılanma varken karşımızda, dönemin niteliği biraz böyle oluyor. AKP ile Cemaat ittifakı çözülürken devlet bu denli çözülmemişti, oysa son darbe girişimiyle esas olarak İnterregnum (hükümdarsız dönem), yani Fetret Devri yaşatılmak istendi. Şimdi Cumhurbaşkanı, Saray’da olsa bile hükümranlığı büyük darbe aldı. Devlet kurumlarında gözaltı yapılmayan tek bir yer kalmadı, müftüler dâhil! Kısacası Saray kendisi için en güvenilir ve dar çemberi oluşturmaya çalıştıkça, potansiyel düşmanları defettikçe, çok kısıtlı bir kadroyla devama mecbur.

“Rusya yeni müttefik adayı” diyenler bile var, ama ona yönelik her adım ABD’yi çıldırtır, bu yüzden “son döneminde Menderes Rusya’ya yaklaştı diye ABD 27 Mayıs’a ses çıkarmamıştı” hatırlatması boşuna yapılmıyor. Ve elbette Kürt faktörü, Suriye faktörü epey çetrefilli hallere bürünecek. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Soru: Muhtemel senaryolar neler olabilir?

Cevap: Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü’nün bile “İkinci bir darbe girişimi ihtimal dışı değil” dediği günlerde yaşıyoruz. Verili aktörler ve faktörler hesaba katıldığında, o muhtemel ‘ikinci dalga’ darbe artık birer nefret nesnesi haline gelmiş Gülencilerin dışlanmasıyla ve artık açık NATO desteğiyle ve (özellikle Cemaat Cuntacılarının kışkırttığı veya sebep olduğu) bir iç karışıklık ortamında, “Bakın OHAL bile yetmiyor” gerekçesiyle, ama bu kez toplumsal destek arayışıyla, kendini ‘meşru’ ve kaçınılmaz dayatamaz mı? Hatta başlangıçta ‘Cumhurbaşkanı’nın can güvenliğini sağlamak’ bile bahane olabilir! Yani kısaca, “aman memleket Suriye olmasın” gerekçesiyle. Sahi, ABD, NATO cihatçıların kol gezdiği başka bir Suriye ister mi?

Bir şeyi kırk kere söylersen olurmuş. AKP her muhalif tepkiye “darbe” dedi, var olduğu kadar demokrasiyi de kendisi rafa kaldırdı. Şimdi ise darbeye karşı OHAL darbesiyle bu işten sıyrılacağını sanıyor, hepsi bu.

Soru: Peki bizler ne yapacağız?


Cevap: Aslında şu memlekette ne yapılacağını en net şekilde bizler biliyoruz, elbette her türlü darbeye karşı çıkmaya devam edeceğiz. (MELİH PEKDEMİR – BİRGÜN)
Daha yeni Daha eski