"Demokrasi için bir araya gelmenin, demokrasi cephesi
kurmanın gerekliliğinden söz edenler için gün bugündür. Sözün gereği tam da
bugün yerine getirilmelidir"
REJİMİN KRİZİNİ DEMOKRATİKLEŞMENİN OLANAĞINA ÇEVİRELİM!
Darbe süreci bitti mi? Darbe girişiminden iki gün sonra 17
Temmuz’da saat 16.50’de TSK’nın resmi sitesinden yaptığı açıklamaya bakılırsa
bitti. Başkomutanı olduğu Ordu tarafından devrilmeye çalışılan Erdoğan’a ve
bazı AKP Hükümet mensuplarına bakılırsa darbe tehlikesi sürüyor, bu nedenle
yandaşlarından meydanları boş bırakmamalarını istiyorlar. Binali Yıldırım’a
kalırsa “… ‘darbe henüz tamamlanmadı, darbe devam ediyor’ algısı, aslı astarı
olmayan haberlerdir. Bankacılık sistemimiz tıkır tıkır işlemektedir… Bu tür
haberlere, iftiralara ne içeriden dışarıdan finansal çevrelerin itibar
etmemesini istiyoruz.”
TSK’nın açıklamasında “15 Temmuz 2016 akşam saatlerinde Türk
Silahlı Kuvvetleri bünyesinde yuvalanan illegal çete mensubu terörist hainlerin
girişimleri Türk Silahlı Kuvvetlerinin kahraman mensuplarının ezici
çoğunluğunun anında verdiği tepki ve kahraman Emniyet mensuplarımızın da bu
konuda göstermiş olduğu kararlılık ile reddedilmiş ve hainler amaçlarına
ulaşamadan etkisiz hale getirilmişlerdir” deniyor. “TSK bünyesinde yuvalanan
illegal çete mensupları” olarak tanımladıklarının sayısının şimdiden 5 bine
yaklaşmış olması bir yana, bunların yüksek rütbelilerinden bir kısmının kısa
bir süre önce Kürtlere karşı, kendileri tarafından savaşta kahraman ilan
edilenlerden oluşması sıkıntının boyutlarını epey arttırıyor. Diğer yandan
Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının rehin alınmalarına ve darbe
sürecine kimin ne kadar bulaşmış olduğuna ilişkin soru işaretleri ve teslim
olmuş, silahlarını bırakmış askerlerin linç edilmesi, hakarete uğramaları,
emirlere uymak zorunda olan erlerin canice öldürülmeleri de eklendiğinde
Ordu’yu, Saray-AKP ile yaşayacağı gerilimlerin yanı sıra içerde de ciddi
gerilimlerin beklediği görülüyor.
Bu olaya da, bulanık olayların arka planını anlamak için
başvurulan “Kime yaradı?” sorusu sorularak yaklaşıldığında ilk bakışta, Erdoğan’a
yaramış gibi görünse de daha ağırlıklı başka ihtimaller de var. AKP’nin
(Erdoğan’ın onayı ile olduğu açık olan) HDP dahil muhalefet partileriyle ortak
tutum almayı önemsemesi, Ordu karşısında yanını yöresini sağlama alma
kaygısından başka bir anlama gelmemektedir. Daha sonra Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu
ve Bahçeli’yi teşekkür için araması, hatta Demirtaş’ı aramaması dahi Ordu ile
süren gerilimde (ya da pazarlıkta) elini güçlendirmesi amacını taşımaktadır
(cenaze töreninde Kılıçdaroğlu’unun sataşmaya uğramaması ihtiyacın hala devam
ettiğini gösteriyor). Yandaşların bir hafta boyunca meydanlarda kalabalık
olmalarının istenmesi de aynı ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır. 16 Temmuz erken
saatlerinde başlayan ‘taht oyunlarının’ birinci sezonu 30 Ağustos’a kadar
sürecektir. Önümüzdeki günlerde devam edecek olan bir iktidar oyunları serisi,
Ordu ile Saray-AKP arasında iktidar paylaşımı sürecini izleyeceğiz. Başarısız
darbeciler dışında bu sürecin kesin kaybedeni yoktur; taraflar çarpışmada
aldıkları yaraları iktidarın ganimetleriyle saracaklardır.
Erdoğan, karşı hamlesinin birinci adımını yargı ve emniyette
hızlı ve kitlesel tasfiyelerle başlattı. Rakiplerinin olası ittifaklarını
ortadan kaldırmayı kolay yoldan hallediyor. Ordu içerisindeki tasfiye süreci
ise çeşitli şiddetteki çatışmalara yol açabilir. “Bu kalkışma Allah’ın bir
lütfu çünkü ordumuzu temizlememize vesile olacak” sözünde açık ettiği niyetini
ne kadar gerçekleştirebilecek, tasfiye edilenlerin yerlerini kimlerle, hangi
ittifaklarla dolduracak. Bu ve benzeri başlıklarda TSK ile yaşadığı gerilimin
korkusundan yüksek sesle söylediği ‘muhalefetle birlik beraberlik’ türküsünü
köprüden geçinceye kadar sürdüreceği açıktır. Köprüyü bir ayda mı yoksa daha
uzun sürede mi geçer bilinmez ancak köprüden geçer geçmez muhalefeti her zaman
yaptığı gibi ‘gayri milli’ ilan edip
savaş açacağı kesindir, aksi durum Erdoğan’ın demokratlaştığına ve seçim
yoluyla muhalefete geçebileceğine inanmak anlamına gelir.
Erdoğan’ın 13 yıllık iktidarı boyunca, orduyu, emniyeti,
MİT’i, yargıyı, dışişleri bürokrasisini, üniversiteyi, eğitimi ve dini, siyasal
aparatlar haline getirme çabası bu kurumlarda hiziplerin, cuntaların çıkar
gruplarının, yolsuzluk çetelerinin asıl kaynağını oluşturmaktadır ve gelinen
noktada bunlar tasfiye edilememekte, sadece yer veya saf değiştirmektedirler.
Bu nedenle kriz kendi eseridir ve süreklidir (neoliberal kapitalizmi Siyasal
İslam’la yönetme politikalarıyla bağlantısını bu değerlendirmenin dışında
tutuyoruz).
Erdoğan’ın bu süre zarfında başka bir hedefi ise (Gezi’den
beri çeşitli kereler dillendirip denediği ancak başaramadığı) devlet gücünün
yanında mobilize edebileceği bir militan yandaş kitlesi oluşturmaktır. Darbe
girişiminin TSK hiyerarşisi tarafından bastırılmasına karşın “sivil direnişle
bastırıldı” propagandasının ısrarlı pompalanışındaki amaç, kitlesini darbe
durdurabilen kahramanlar motivasyonuna kavuşturmaktır. Öncesine göre bir mesafe
kat ettiği söylenebilse de cihatçı gruplar, militan tarikatlar ve dar ilçe
teşkilatı dışına taşamadığı, her tür olanak kullanılarak yapılan meydan
çağrılarına katılımın sınırlı kalmasından anlaşılıyor. Ancak tekbirli, salalı,
linçli, idam naralı kalabalıkların; demokrasi nöbeti/bayramı demagojilerine ve
tüm basının bunu pompalamasına karşın kalabalıkların cihatçı karakteri öne
çıkmakta, seçmenin tamamını kapsayamamaktadırlar. Camilerin bu süreçte
kullanılış şekli sadece ideolojik bir kolaylaştırıcı olarak
değerlendirilmemeli, gelecekte cihat/iç savaş çağrılarının provaları da
yapılmaktadır.
Tayyip Erdoğan’ın başdanışmanı Şeref Malkoç’un “darbeye
teşebbüs edenlere karşı milletin meşru müdafaa hakkını savunması için ruhsatlı
silah verilmesinin önünün açılması lazım” beyanatı amaçlarını açık bir biçimde
ortaya koymaktadır. Bireysel silahlanma ile askeri darbeye karşı durulabileceğini
düşünecek kadar aptal olmadığına göre ajandalarında, sokak muhalefetine,
Alevilere, Kürtlere yönelik bir iç savaş planı olduğunu açığa vurmaktadır.
Başbakan Binali Yıldırım’ın ilan ettiği “Demokrasi Bayramı”
gerici, faşist, ırkçı saldırılar ve provokasyonlarla kutlanıyor. İstanbul
Gazi’de faşist saldırının ardından polis provokasyonu, Moda’da gerici ahlakçı
saldırı; Antakya’nın Armutlu ve Sümerler mahalleleri ile Malatya’nın Paşaköşkü
ve Çavuşoğlu mahallelerine yönelik gerici faşist provokasyon; Ankara
Battalgazi’de Suriyelilere dönük ırkçı saldırı, Tuzluçayır’da nedensiz polis
tacizleri… Saray-AKP iktidarının yaşadığı krizin çözümünde hangi kozu ne zaman
devreye sokacağı ise karakterinde uzlaşma olmayan ‘ya ileri vites ya geri
vites’ yaklaşımına sahip, cihadı benimsediğini açıkça ifade eden Erdoğan
tarafından belirlenecektir.
Tüm askeri darbelerin ağır sonuçlarını yaşamış olan
sosyalistler darbe girişimi karşısında “ne darbe ne diktatörlük” olarak
özetlenebilecek net tutumlar aldılar ve hepsi de halka dayanan ortak mücadele
çağrısı yaptı. AKP’nin meydanları gerici, cihatçı, ırkçı, faşist yandaşlarına
sonuna kadar meydanları açması, ulaşımı, iletişimi parasız yapmasının amaçları
konusunda da bir ortak yaklaşım mevcut. Solun bu kadar geniş kesimlerinin bu
kadar ortaklaşabildiği ender durumlardan biri yaşanmakla birlikte henüz ortak
hareket noktasında bir adım atılabilmiş değildir.
Öncelikle sol kendi bulunduğu alanlardan başlayarak faşizmin
hedefindeki kitleleri, Alevileri, Kürtleri, sığınmacıları faşist saldırılar
karşısında savunmasız bırakmayan bir pratik içinde olmalıdır. İstanbul’da,
Ankara’da, Antakya’da, Malatya’da bu anlamda samimi ve mütevazı çabalar ortaya
konmaktadır ancak mevcut haliyle yeterli değildir.
Parlamentoda AKP ve MHP ile bile ortak tutum sağlayan CHP ve
HDP’nin solun geri kalan kısmını da kapsayan ortak bir hareket için bir araya
gelmeleri zorunludur. Demokrasi güçlerine, sola, sendikalara, muhalefete
yasaklı meydanlar çok kısa sürede özgürlük ve demokrasiyi gerçekten talep edenler,
buna gerçekten ihtiyaç duyanlar tarafından kullanılmalıdır. Demokrasi,
parlamentonun çatısından ibaret değildir; sendikal haklar, örgütlenme, gösteri,
yürüyüş özgürlüğü için, basın ve düşünce özgürlüğü için, üniversitenin
özgürlüğü için, barış içinde bir ülkede yaşama talebi için acilen bir araya
gelinmeli ve krize demokratikleşme doğrultusunda müdahale edilmelidir.
Demokrasi için bir araya gelmenin, demokrasi cephesi
kurmanın gerekliliğinden söz edenler için gün bugündür. Sözün gereği tam da
bugün yerine getirilmelidir.
Hic Rhodus hic salta!* Gül burada, burada raks etmelisin!
—
*İşte Rodos, haydi atla! (SENDİKA.ORG)