"İlk gözaltımdan eve döndüğüm gün, o kapının önünde oturuyorken, senin, daha evin köşesine gelmeden, “sahiden döndü mü, bırakmışlar mı” diye bağırışını, sonra beni görür görmez köşede öylece kala kalmanı nasıl unuturum..."
Hasan Hüseyin Korkmazgil
ve Ahmet Kaya'ya saygıyla...
Geçen sene bu zamanlardı işte… Bu şehrin bilmem kaçıncı sıcağı. Oğlumla gelmiştik mahalleye onca yoldan. Sizin evi yıkıp yerine koskoca bir apartman dikmişler, görünce içim acıdı. Emel ablaların ve Hasibe’lerin evlerini de yıkmışlar o apartman için. Yaşar abinin her gece sızdığı taşlık, Emel ablanın tahta ön cepheli minicik evi çoktan tarih olmuş.
Oğlunun işi gereği gelmişsin sen de, komşular söylemişti.
Oğlun ve oğlum. Ne kadar hayattan ve ne kadar hayat dışı.
Bizim evi görünce, lacivert mi desem, siyah mı desem, sanki sadece bu renklerin olduğu ama başka hiçbir rengin bulunmadığı berbat, eksik,
kötü bir tabloya dönüşüvermişti aklım. Yakında çöker bu ev diye geçirmiştim
içimden, çökecek olanın aslında bütün bir çocukluğum ve ilk gençliğim olduğunu bilerek.
Oysa mesela, şu kapımızın önündeki iki küçük basamağın
dilleri olsaydı da anlatsalardı, bana ilk kez “kaba adam” deyişini. Sonra sonra dilinde pelesenk olmuştu bu iki
kelime. Çoğu zaman da sırf beni kızdırmak için söylediğini bilirdim, ama o
anların keyfini çıkartman için kızıyormuş gibi yapardım ve sen de bunu fark
etmezdin.
HAYRİ GÜNEL |
Bir seferinde, bizim kapının hemen dibindeki asmanın önünde;
“ne film adamsın, Mayıs geldi, hala parkayla dolanıyorsun, artist misin sen”
dedikten sonra epey bir gülmüştün bana. Söylediklerine değil ama, gülmene çok
kızmıştım. Bütün fiyakamı paspas yapmıştın o gülüşünle. Bir şey yapmam
gerekiyor diye düşünmüş ve o an aklıma gelen, seni kızdıracağını umduğum o üç
kelime çıkıvermişti ağzımdan. Sen söylediklerimi duyduğunda öyle böyle değil, gerçekten kızmış ve
“aklın fikrin bu zaten, sapık” deyip koşarak kaçmıştın yanımdan. Sonra arkandan
yüksek sesle gülmüştüm.
Oysa ki o kadar kızmana gerek yoktu. Hem ilk defa da
söylememiştim ki sana. “Seni öpmek istiyorum” demek, kötü bir şey değildi ki.
Geçen sene bu zamanlardı işte… Bu şehrin bilmem kaçıncı
sıcağı. Oğlumla gelmiştik mahalleye onca yoldan. Oğlunun işi gereği gelmişsin
sen de, komşular söylemişti. İkimiz de aynı şehirde ama birbirimizden habersiz,
öylece…
Biz, neyi, ne kadar ve nasıl eksik yaşadık ki Eda… Duy beni
ve bir cevap ver olur mu kara kız... Duy ve bir cevap ver gözümün nuru, ilk yenilgim benim...
HAYRİ GÜNEL
("ŞARKILARI OLAN HİKAYELER: 1, HAYAT BİR KURGUDUR
ASLINDA")
Fotoğraf: ALP AKGÜN - İZMİR