"Kirov cinayetinin, Büyük Temizlik’i başlatmak, muhalifleri, hatta Stalinistler içinde “ayak sürüyenleri” ortadan kaldırmak için başı...
"Kirov cinayetinin, Büyük Temizlik’i başlatmak, muhalifleri, hatta Stalinistler içinde “ayak sürüyenleri” ortadan kaldırmak için başından itibaren planlanmış bir komplo olduğu son derece açıktır."
1934 Sonlarında Durum
1934 yılında, Sovyetler Birliği’nde politik durum şudur:
Muhalefet yenilmiş ve Troçkist ya da “sol” muhalefete katılanların çoğu,
özellikle 1930’da başlatılan zorla kolektifleştirme hareketinden sonra
Stalinist yönetim karşısında teslim olmuştur. Kamenev ve Zinovyev de dahil
olmak üzere önde gelen muhalifler geçmişte izledikleri muhalefet çizgisinden
dolayı “özeleştiri” yapmış ve yeniden partiye alınmışlardır. Bununla birlikte,
kulakların tasfiyesi politikası artık sonuna yaklaşmasına rağmen Stalin’in yönelimiyle
rejimin baskıcı niteliğinin giderek artıyor olması Parti’de, Stalinistler
arasında bile bir rahatsızlık nedenidir. Üstelik yeni bir muhalefet, bu sefer
“sol” muhalefetten daha değişik biçimde, baskıların gevşetilmesi talebiyle
kendini yeniden göstermeye başlamıştır. Ryutin’in kaleme aldığı söylenen ve
“Ryutin Platformu” diye anılan metin Parti çevrelerinde elden ele dolaşmaktadır
(bu metin, Stalin’in intihar ettiği söylenen karısının odasında bile
bulunmuştur).
Stalin 1932 yılında bu metinden dolayı Ryutin’i idam etmek
istemiş, fakat parti içinde, Stalinist olmalarına rağmen, Stalin’in tersine
“ılımlılık yanlısı” diye tanınan Kirov ve Orjonikidze gibi liderlerin karşı
çıkması üzerine Ryutin’e sadece uzun süreli bir hapis cezası verilebilmiştir
(Ryutin, Büyük Temizlik yıllarında öldürülecektir). 1934 Şubat’ındaki XVII.
Parti Kongresi yaklaşırken, yakın çevresinde Stalin’i iyice tedirgin eden bir
gelişme baş göstermiştir. O güne kadar Stalin’in arkasında durmuş bir kısım
Parti önde geleni, Lenin’in 1920’lerdeki vasiyetini hatırlayarak, Stalin’i bu
kongrede sekreterlik görevinden almanın yollarını aramaya başlamış,
Orjonikidze’nin de katıldığı toplantılar düzenlemeye girişmiştir. Bu grup,
sekreterlik görevini Kirov’a önermiş, fakat Kirov görevi reddetmiştir. Elbette
NKVD’nin ve dolayısıyla Stalin’in haberi olan bu toplantılarda kendisine
sekreterlik teklif edildiğini Kirov, Stalin’e de açmış, fakat kendisinin görevi
kabul etmediğini de eklemiştir. Dahası, XVII. Kongrede 1.966 delegeden 300’e
yakınının, Stalin’in adını çizmesi, Stalin’in asla unutmayacağı büyük bir
skandaldır. Bu durum, Stalin’in emriyle kongre seçim komisyonunun kuraldışı
müdahalesiyle ortadan kaldırılmış ve Stalin’i çizen oylar 300’den 3’e
indirilmiştir. Kirov’un adını silenlerin sayısı da 3’tür zaten. Geçerken,
“Muzafferler Kongresi (muhalefete ve kulaklara karşı zafer anlamında) diye
tarihe geçen bu kongrenin 1.966 delegesinden 1.108’inin 1936-1939 arasındaki
Büyük Temizlik’te “halk düşmanı” olarak kurşuna dizildiğini belirtelim.
Kirov, Parti sekreterliğine aday olmamıştı ama muhalefe
karşı ılımlı tutumuyla, sanayi alanında uzmanlara ve yöneticilere karşı uydurma
suçlarla yürütülen baskı ve yargılamalara karşı çıkmasıyla, yeni davalar
açılması yerine partide ve parti dışında bir barış ortamı yaratılması isteğiyle
Stalin’in paranoyakça sertlik politikalarının açıkça karşısında yer alıyordu.
Açıkça derken, elbette totaliter bir rejimde muhalefetini açıkça ifade etmesi
mümkün değildi ama parti içi mahfillerde bu konuların konuşulmasını ve
bilinmesini sağlayacak kadar açıkça. 1934 yılının sonlarına doğru durum buydu.
Cinayet ve Sonrası
Kirov cinayeti bu ortamda işlendi. Şimdi bu cinayetin
ayrıntılarını görelim kısaca.
Leningrad Parti şefi Kirov, 1 Aralık 1934 günü, Leningrad
Parti merkezi olarak kullanılan Smolni binasında, kendi çalışma odasına giden
koridorun üzerinde, Nikolayev adlı, otuz yaşlarındaki bir parti üyesi
tarafından, ensesine sıkılan tabanca kurşunuyla vurularak öldürülmüştü.
Nikolayev, 1930’lu yılların başlarında emek çalışmasına
gitmek istemediği için bir ara partiden ihraç edilmiş, fakat sonra “özeleştiri”
yaparak yeniden partiye alınmıştı. Fakat Partiye yeniden alındıktan sonra da
kol emeği gerektiren işlerden kaçınmış ve işsiz kalmıştır. Muhtemelen Parti
merkezinde sekreterlik yapan karısı Milda Draula’nın (bütün yakın akrabaları
gibi o da kısa bir yargılamanın ardından idam edilmiştir) maaşıyla geçiniyordu,
en azından görünüşte. Nikolayev, kendisini bir ara partiden atan ve şu anda da
işsiz bırakan Leningrad’daki Parti kodamanlarına karşı hınç beslemekte, hatta
onlardan birine karşı bir suikast eylemi yapmayı bile belki kafasının içinde,
belki de yakın çevresinde tartışmaktadır.
İşte bu koşullarda, daha sonradan NKVD mensubu olduğu
açıklanan, fakat her nedense kimliği hiçbir zaman ortaya çıkmayan birisi,
Nikolayev’le bağlantı kurmuş ve onu, herhangi bir “kodamanı” öldürmektense,
“kodamanların başı” Kirov’u öldürmeye ikna etmiştir. Bundan sonra bu meçhul
kişi Nikolayev’e Nagant marka bir silah ve mermi temin etmiş, birlikte
ormanlık, tenha yerlerde silah talimi yapmışlardır.
Nikolayev, üstünde silah olduğu halde, bir kere Kirov’un
bulunması ihtimali olan bir yerde, bir kere de Smolni’ye girmek isterken iki
kere yakalanmış, üstünden silah ve Kirov’un Smolni’deki odasının krokisi
çıktığı halde NKVD tarafından, silahıyla birlikte serbest bırakılmıştır. Daha
sonra, “Sağcılar ve Troçkistler Bloku” yargılaması sırasında ortaya çıktığı
gibi, Nikolayev’i serbest bırakan, o zamanki NKVD şefi Yagoda’nın
Leningrad’daki özel adamı ve Leningrad NKVD şef yardımcısı I. V.
Zaporoziyets’di. Nikolayev, cinayetin ardından kendisini bizzat sorgulayan
Stalin’in, “Kirov’u neden vurdun?” sorusuna
orada bulunan NKVD görevlilerini göstererek, “bu soruyu onlara
sormalısınız” cevabını vermiştir.
(Robert Conquest, Kirov Cinayeti ve Stalin, çev: Gün Zileli, h2o, 2015)
Daha başka kuşku çekici durumlar da vardır. Vurulduğu gün
olan 1 Aralık 1934 akşamı Kirov, Smolni’ye geldiğinde, tuhaf bir şekilde,
Smolni’nin ana kapısı önündeki NKVD koruma birlikleri ve binanın içindeki NKVD
nöbetçileri ortadan yok olmuştur. Dahası, Kirov’un adanmış koruyucusu Borisov,
birileri tarafından alıkonarak Kirov’un binaya korumasız girmesi sağlanmıştır.
Cinayetten iki gün sonra Borisov’un NKVD’nin gözetimi altında bulunduğu
öğrenilmiş ve Stalin’in başkanlığında Smolni’de cinayeti tahkik eden heyetin
önüne sorguya getirilmesi istenmiştir. Fakat ilginçtir ki, sorgulama için
getirilirken, Borisov’un, NKVD kamyonetinin duvara çarpması sonucu meydana
gelen “trafik kazasında” öldüğü duyurulmuştur.
Yıllar sonra, Kruşçev döneminde, Kirov Cinayetini araştıran Komisyon,
Borisov’un kasten öldürüldüğünü açıklamıştır. Açıklandığına göre, Borisov’u
getiren kamyonetin şoförünün yanında oturmakta olan NKVD görevlisi aniden
direksiyonu çevirerek arabanın duvara çarpmasını sağlamış ve arka tarafta,
Borisov’un yanında oturmakta olan diğer iki NKVD görevlisi, demir çubuklarla başına vurarak Borisov’u
öldürmüşlerdir.
Bir diğer tuhaf olay, NKVD şef yardımcısı Zaporoziyets’in,
cinayetten aylar önce, Leningrad NKVD şefi Medved’den habersizce Moskova’dan
Leningrad’a “beş delikanlı” getirtmesi olayıdır. Bu durumdan haberdar olan
Medved durumu Kirov’a şikâyet etmiş, bunun üzerine Kirov Stalin’i telefonla
arayarak şikâyeti kendisine bildirmiştir. Fakat Stalin, kendisinden asla
beklenmeyecek “özerkçi” bir tutum sergileyerek bunun “NKVD’nin iç işi olduğunu”
söylemiş ve bu “delikanlıları” geri aldırmak için hiçbir girişimde
bulunmamıştır.
Cinayetten sonra yürütülen tahkikatta, NKVD Leningrad
sorumlularının “görevi ihmal ettikleri” sonucuna varılmış ve Zaporoziyets de
dahil olmak üzere, bu görevlilere 2 ya da 3 yıl gibi, olayın ağırlığıyla pek
orantılı olmayan hafif cezalar verilmiştir. Ayrıca bu görevliler, özel
araçlarla ve konfor içinde gönderildikleri sürgün yerlerinde, rütbeleri geri
alınmış NKVD üniformalarıyla dolaşmış ve sürgün yerlerinde bir iki yıl özel bir
himaye politikasına göre kalmışlardır. Ne zaman şefleri Yagoda tutuklanıp
“Sağcılar ve Troçkistler Bloku” davasında “itiraf”larda bulunmuş ve ardından
infaz edilmiştir, işte o zaman, tutuklu Leningrad NKVD kadrosunun tamamı
kurşuna dizilmiştir. Buna, Borisov’u öldüren NKVD görevlileri de dahildir.
Sonuç olarak, Kirov cinayetine şu ya da bu şekilde bulaşan ve günün birinde
açıklamalarda bulunması ihtimali olan hiç kimse hayatta bırakılmamıştır.
Kim?
Bu cinayetin yukardan, NKVD aracılığıyla örgütlendiği
kesindir. Bunu Stalinist kaynaklar da (çağdaş Stalin savunucu Grover Furr da
dahil) kabul etmektedir. Zaten cinayetin bizzat o zamanki NKVD şefi Yagoda’nın
emirleriyle, örgütlemesiyle ve himayesiyle işlendiği, Yagoda’nın ölüme mahkûm
edildiği davada da ortaya çıkmıştır. Fakat ortaya çıkmayan bir tek şey vardır:
Yagoda’ya bu emri kim vermiştir?
O dönem savcı Vişinski’nin ve resmi Sovyet kurumlarının
verdiği yanıt şudur: Bu emri veren, kendisi de ölüme gönderilen Merkez Komitesi
üyesi Yenukidze’dir.
Fakat bu nokta hiç ikna edici değildir. Çünkü o dönemdeki
Parti hiyerarşisi açısından, sadece bir merkez komitesi üyesi olan
Yenukidze’nin, NKVD şefliği gibi üst bir makamın sahibi olan Yagoda’yı bu kadar
tehlikeli bir işte yönlendirmesi, ona bu konuda emirler vermesi hiç inanılacak
şey değildir. Bırakın Parti içi görevini, bir muhalif olarak bile Yenukidze’nin
Yagoda’ya böyle bir cinayet emrini verecek bir otoritesi yoktur: “… yargılamaya
ilişkin en ilginç nokta, NKVD’nin ihmalle suçlandığı ilk iddianın yerini, suça
kasıtlı olarak bulaşmasının almış olmasıdır. Yagoda’nın, cinayeti bu mekanizma
yoluyla düzenlediği bir gerçektir. Fakat Yagoda’yı buna sevk eden neydi? Daha
doğrusu onu buna zorlayan kimdi? NKVD ya da politik liderlik içinde kim ya da
kimler Kirov’un öldürülmesinden ufak da olsa bir çıkar sağlayabilir ve NKVD’nin
bu işe karışmasına destek verme gücüne sahip olabilirdi? Tamamen zararsız ve
suya sabuna dokunmayan bir kişi olan ‘cani’ Yenukidze’nin Merkez adına (Muhalefet merkezi adına, g.z.) Yagoda’ya
talimat vermesi Stalinist versiyonu zora sokmaktadır.” (Age, s. 145-146)
“Yenukidze’nin Yagoda’ya emir verdiğine ve Yagoda’nın itirazlarının dikkate
alınmadığına ilişkin benzer ifadeler savcı Vişinski’nin konuşmasında da
tekrarlandı. Ne var ki, Yenukidze kesinlikle Yagoda’ya ısrar edecek mevkide
değildi: O, iktidar yetkileri bakımından Yagoda’nın uzağından bile geçemezdi.”
(Age, s. 147)
Açıktır ki, o dönemde NKVD şefi olarak Stalin’den habersiz
en ufak bir adım atmanın kendi sonu olacağını çok iyi bilen Yagoda’ya böyle bir
cinayetin örgütlenmesi talimatını veren bizzat Stalin’den başkası değildi.
Büyük Temizlik Davaları
Nitekim Stalin, Büyük Temizlik’i Kirov cinayetine dayanarak
yürütmüştür. Yani bu Büyük Temizlik, büyük bir cinayet planına
dayandırılmıştır. Muhalifleri suçlayıp ölüme götürmek için büyük bir cinayet
gerekiyordu. Kirov cinayeti bu gerekçeyi sağlamıştır. İlk elde, 1920’lerdeki
Kızıl Terörü hatırlatan bir şekilde “Beyaz muhafızların” (bu ad rejimin taktığı
addır; o dönem “Beyaz Muhafız” denilenler, şu ya da bu şekilde rejimle uyum
içinde olmayan, farklı siyasi görüşlere sahip insanlardı) uyduruk mahkemelerde
yargılanıp infaz edilmesi sahneye konmuştur. Ardından Zinovyevciler, cinayetin
“manevi sorumluluğunu” “itiraf edip” hapse mahkûm edilmiştir. Fakat 1937
yılıyla birlikte Büyük Temizlik gemi azıya almış ve “show trial”ler ardı ardına
sahneye konmuştur: Leningrad Terörist Merkezi Davası; Moskova Merkezi Davası;
Troçkist-Zinovyevci Terörist Merkez Davası; Sağcılar ve Troçkistler Bloku
davası vb. Daha önce cinayetle ilgili suçlamalar “manevi sorumlulukla”
kısıtlıyken, bu davalarda sanıklar, NKVD sorgucularının zorlamasıyla bizzat
yaptıkları “itiraflarla” “terörizm” senaryosuna ortak edilmiş ve ölüme
gönderilmişlerdir.
Kirov cinayetinin, Büyük Temizlik’i başlatmak, muhalifleri,
hatta Stalinistler içinde “ayak sürüyenleri” ortadan kaldırmak için başından
itibaren planlanmış bir komplo olduğu son derece açıktır.
Gelelim Grover Furr’a…
Bu gönüllü Stalin savunucusunun gülünesi kitaplarından
birini bundan üç yıl kadar önce, “Büyük Temizlik, Büyük Kirlilik” başlıklı
yazımda ele almış ve eleştirmiştim
(http://www.gunzileli.com/2013/12/04/buyuk-temizlik-buyuk-kirlilik/). Aslında
kendisini hiç mi hiç ciddiye almam, fakat Türkiye’deki bir kısım Stalinist, pek
çaresiz kalmış olacaklar ki, bu yeteneksiz akademisyene dört elle sarılıp ha
babam kitaplarını yayınlamaktadırlar. Kendisini ne kadar ciddiye almazsanız
almayın, Stalinizmin içyüzünü henüz öğrenme olanağı bulamamış genç
devrimcilerin bu saçma sapan argümanlara kapılmayıp gerçeği görebilmeleri için
insan ister istemez böyle şeylerle uğraşmak zorunda kalıyor.
Grover Furr’un Sergey Kirov Cinayeti (çev: Reşat Bilici,
Yazılama, 2016) adlı kitabını, yaklaşık
bir ay önce “Yalan… İtirafların… Kanıtladığı…” başlıklı yazımda giriş babında
ele almıştım. 428 sayfa boyunca saçmalayan ve sayıklayan bu kitapla ne sizleri
ne de kendimi uzun uzun meşgul etmek niyetindeyim. Çünkü bu gerçekten
saçmalıkla iştigal etmek olur! Bu yazıda kitaba sadece Grover Furr’un bazı
“kurnazca taktikleri” açısından değineceğim.
Grover Furr, cinayetle ilgili olarak yıllar içinde ortaya
çıkan gerçekleri ya da bu gerçeklere dayanarak cinayetin Stalin’in örgütlediği
bir komplo olduğu tezini (çevirisini yaptığım Conquest bu tezi savunanların
başında gelir) çürütmeye çalışmamış da (çünkü, bırakın Grover Furr gibi
yeteneksiz birini, benim diyen Stalinist demogogun bile altından kalkamayacağı
kadar zor bir iştir bu), Nikolayev’in basit bir tetikçi olduğunu, olayın içinde
herhangi bir komplo aramanın saçma olduğunu ileri süren bazı tez sahipleriyle
tartışmayı, aklı sıra onları çürütmeye çalışmış. Grover Furr’un zekâ düzeyinden
beklenmeyecek ölçüde hin oğlu hince bir taktik! Bazı dava avukatları da bu
taktiğe sık sık başvururlar. Örneğin, bir adam içkiliyken karısını öldürmüştür.
Sanık avukatı cinayetin üzerinde durmaz da, müvekkilinin hayatında ağzına içki
koymadığını kanıtlamaya girişir. İşte bunun gibi bir şey.
Öyle ki, konu, cinayeti kimin işlediğinden sapıp bu bir
komplo mudur değil midir noktasına sürülür. “Komplo değildir” diyenler
“yenilgiye uğratıldıktan” sonra da bu komployu, Stalin “show trialleri”nde
savcı Vişinski’nin ileri sürdüğü gibi, muhaliflerin örgütlediği iddiasına
sıçranıverir. Bunun “ispatı” ise kolaydır: İtiraflar. Aynı savcı Vişinski gibi,
sanıklara, işkenceyle, daha kötüsü ailelerinin yok edileceği tehdidiyle (ki, bu
da büyük ölçüde uygulanmıştır) imzalatılmış itirafları ileri sürersiniz, olur
biter. Ama bu arada, cinayetin gerçekten bir komplo olduğu, fakat muhaliflerin
değil, Stalin’in komplosu olduğu tezini de, bu tez sahipleriyle hiç tartışmaya
girmeden unutturmaya çalışırsınız. Yoksa Grover Furr’un zekâ düzeyini
küçümsemekle hata mı ediyorum? Hiç de fena bir taktik olarak gözükmüyor! Ne var
ki, bu taktik belki sadece ilkokul öğrencilerini oyalayabilir bir süre için.
Gördüğünüz gibi, Grover Furr’la ondan alıntı falan yaparak
tartışmaya bile girmedim. Girmedim, çünkü saçma olanla tartışmak sizi de saçmalamaya
sevk eder. Benim esas üzüldüğüm, onca emek verip bu saçmalıkları çeviren ve
basan arkadaşlar. Gerçekten değmezdi emeğinize, emin olun!
Bitirirken, bir karşılaştırma yaparak, o zamanki Sovyetler
Birliği hukukunun, Nazi hukukundan bile çok geri olduğunu belirtmek
zorundayım. 1930 Sovyetler Birliği
mahkemelerinde, itiraf yapmayı kabul etmeyenler zaten mahkeme çıkarılmıyor ve
işleri genellikle Lubyanka bodrumlarında bitiriliyordu. Bu mahkemelere ancak ve
ancak itiraf ve NKVD ile işbirliği yapmayı kabul ettiğiniz zaman
çıkabiliyordunuz. Dolayısıyla, yargılama sırasında ifadeni değiştirmek ya da
“itirafını” geri çekmek diye bir şey söz konusu olamazdı. Krestinski, kendine
ezbere okuması için biçilen ifadeden iki cümle sapınca, NKVD, mikrofonları kesmiş
ve mahkeme başkanı anında mahkemeyi ertelemişti. Ertesi gün bitkin bir
vaziyette mahkemeye getirilen Krestinski, kaldığı yerden “itiraf”ına devam
etmişti.
Yine benim çevirdiğim Jan Valtin’in Karanlığın Ötesinde
(çev: Gün Zileli, Kibele, 2009) kitabında ise Nazi sorgulama yöntemleri ve
yargılamaları anlatılır uzun uzun. Naziler, bazı Nazi gençlerini öldüren “Kızıl
Gemiciler” adlı grubun peşindedir. Bunları ibreti alem için yargılayacak, ölüme
mahkûm edecek ve herkesin önünde kafalarını baltayla keserek idam edeceklerdir.
Bu intikamcı gösteri, Nazi “adaleti” için çok önemlidir. Nitekim, bu “Kızıl
Gemiciler”den bazılarını yakalamış ve ağır işkenceyle cinayetleri “itiraf”
ettirmişlerdir. Jan Valtin, faşistlerin öldürülmesi kararı alınan toplantıda
gerçekten bulunmamıştır. Fakat Gestapo, onu da idam edebilmek için “Kızıl
Gemici” yoldaşlarından, yine ağır işkenceyle Jan Valtin’in de o toplantıda
bulunduğu yolunda ifade alır, keza Valtin’e de toplantıda bulunduğunu “kabul
eden” bir ifade imzalatır. Fakat Jan Valtin, güdümlü Nazi mahkemesine
çıktığında ifadesini geri alır. Bununla
da kalmaz, artık Nazilere tamamen teslim olmuş ve onlarla işbirliği yapmış eski
şefinin tanık olarak dinlenmesini ister. Eski şefi, mahkemeye getirilir ve
vicdanının sesini dinleyerek Jan Valtin’in o toplantıda bulunmadığı yönünde
ifade verir. Ayrıca, yoldaşları “Kızıl Gemiciler” de onun hakkındaki ifadeleri
işkence altında verdiklerini söyleyerek o noktadaki ifadelerini reddederler.
Bunun üzerine, Nazi mahkemesi, diğerlerinin ölümüne karar verirken, Jan
Valtin’e on yıl ceza keser. Yoldaşlarının kafası baltayla kesilirken Jan
Valtin, onların ifadesi sayesinde ölümden kurtulur.
Benzeri bir olayın 1930’ların Sovyet mahkemelerinde cereyan
etmesi mümkün değildir.
Sadece “itiraflara” dayanarak o yılların sanıklarını
tereddütsüz bir şekilde, bir kere daha idam mangalarının önüne gönderen Grover
Furr gibilerinin hâlâ var olabildiğini ve bu konularda kalem
sallayabildiklerini gördükçe, bunun neden mümkün olamayacağını daha iyi anlıyor
insan.
Gün Zileli - 3 Temmuz 2016 - www.gunzileli.com - gunzileli@hotmail.com