Brezilya’nın eski başkanı, ülke tarihinin en tanınan başkanı Dilma Rosseff’in azledilmasi, Petrobas olayı ve Ağustos ayında yapılacak Olimpiyatlar konusuna değiniyor. Bugün 70 yaşında olan Lula 2018’de aday olabilir. “Kendime toplumbilimci ya da siyasetbilimci havası vermek için gözlüklerimi takacağım” diyor Lula. Eğitimini tamamlayamayan fakir çocuk kendiyle alay etmeyi biliyor ve bu da kendine güvenin diğer yüzü. Nazik, dingin ve Brezilya’nın eski başkanı (2003-2011) Lula, Libération gazetesini adını taşıyan Sao Paulo’daki enstitüde kabul etti. Partisi zor durumda olan, koruması altında olan Dilma Rousseff’in azledilme tehdidi içinde olması ve kendi imgesinin hırpalandığı bir anda Lula bir baştan çıkarma işlemine soyundu. Özel görüşmeyi sunuyoruz. – Chantal Rayes
Olimpiyat oyunlarının başlamasına bir ay var. Beklentileriniz nelerdir?
Halkımızın güzel karşılaması ve yarışmalar için inşa edilen nitelik sayesinde ülkeye gelecek binlerce insanı Rio ve Brezilyalıların memnun edeceğine inanıyorum. Atletlerimiz de çok güdülendi. Bir aksilik olmamasını temenni ediyorum.
Nasıl bir aksilik?
Güvenlikle ilgili. Brezilya’da bir terörist tehdidine inanmıyorum. Kardeş ve barışçıl bir ülkeyiz ama tüm önlemlerin alındığından eminim.
İki yılda -ve hükümetiniz sayesinde- Brezilya dünya futbol şampiyonası ve Olimpiyatlar gibi iki önemli yarışmayı yapmış olacak. Diplomatik hesabınız neydi?
Brezilya bu tür olayları düzenleyebilecek büyük bir ülke gibi hareket etmelidir. Çünkü bu tür olaylarda hatalar olsa da, bu yarışmalar ülkenin sorunları konusunda dikkat çekse de reklamı konusunda da iyi bir fırsattır. Bu bizi korkutmamalı, fakirlerimizi gizlememeliyiz ve kimilerinin yaptığı gibi sokakta gezmelerini engellememeliyiz (Burada söz konusu olan Rio Belediye Başkanı olup Olimpiyat çalışmalarına yer açmak için Favelas’ı (gecekondular) yıkmıştır). Hükümet Dünya Kupası’nı Brezilya’ya getirmek için kararlı bir katılım göstermemiştir. FIFA ve Brezilya Futbol Federasyonu bu konuda anlaşmışlardır. Sıra Latin Amerika’ya gelmişti (FIFA’nın rotasyon sistemine göre). Dünya Kupası’nın bize gelmesi önemliydi, çünkü 5 kez kazanmıştık ve 1950’den beri de düzenlememiştik.
Ama Olimpiyatlar için hükümet kolları sıvadı.
Evet. Brezilya daha önce üç kez kaybetti (Brasilia için 2000 yaz olimpiyatları ve Rio için 2004 ve 2012 olimpiyatları). Bu kez kazanmak gerekiyordu. Meslektaşlarını gördüğünde Celso Amorim (Lula’nın Dışişleri Bakanı) konuyu açıyordu. Başta Latin Amerikalılar olmak üzere Asyalı ve Afrikalı birçok yöneticiyle kişisel olarak görüştüm ve Rio için oy kullanmalarını istedim. 2009 yılında Brezilya tarihsel sıradışı bir dönem yaşıyordu. Gözdeydi. Ekonomi büyüyordu ve dünyanın 6. ekonomisini yapmanın düşü içindeydik. Dünya bize inanmaya başladı. Her şeye karşın, Chicago, Madrid ve Tokyo gibi kentlere karşı kazanmak kolay olmadı. Hatta kimileri bunun olanaksız olduğunu söylüyordu. Rio’nun zaferi heyecanlı oldu ve görülmemiş bir şeydi. Yaşamımın en önemli günlerinden biri oldu. Copacabana’da halkı ağlarken gördüm. Bu olağanüstüydü.
Ama, gelişmekte olan bir ülke için başka öncelikler yok muydu?
Bu Olimpiyatlar’ın ya da Dünya Kupası’nın sadece ABD, Fransa ya da Almanya’da yapılacağı anlamına gelir! Oysa bu sadece zenginlerin tekelinde olmamalıdır ve zenginler bu tür olayların fakir ülkelerde yapılmasını da finanse etmelidirler. Bunlar bir ülkeyi geliştirmenin, yatırım almanın, yeni projeleri başlatmanın da fırsatıdır. Olimpiyatlar’ı elde etmek Brezilya için olağanüstü oldu, çünkü yapılacak çok şey var. Başka türlü gerçekleşemeyecek yatırımları başlatmış olduk.
Olimpiyatlar nasıl bir miras bırakacak?
Rio için olağanüstü bir miras bırakacak; sportif bir miras ve ulaşım altyapısı. Yarışmalar bittiğinde yöneticilerin yaratılan bu varlıktan tüm halkın yararlanması için gereğini yapmaları önemlidir. Federal hükümet oyunlara çok para yatırdı. Rio Belediye Başkanı Eduardo Paes’in azledilmesini istediği Başkan Dilma Rousseff’e karşı nankörlüğü söz konusu.
Bugün Brezilya önemli bir iktisadi, toplumsal, siyasi ve ahlaki bir bunalım yaşıyor. Son 13 yılda iktidarda olan partiniz sorumluluğu nasıl üstleniyor?
Bunalım her yerde ve Brezilya da bundan muaf değil. ABD istenilen büyüme oranını yakalayamadı. Çin yavaşlıyor. Avrupa Brexit ve sığınmacılar nedeniyle bunalımda. Kimse fakirleri kabul etmek istemiyor. Bununla birlikte, savaşları kışkırtan ve bombaları üreten zengin ülkelerdir. Finansal bunalımın sonuçlarıyla mücadele etmek için ticareti serbestleştirmek söz konusu olunca serbest değişimi savunan bu ülkeler korumacı engeller koydular. Dünyadaki bunalım sadece iktisadi ya da siyasi değil aynı zamanda ahlakidir. Brezilya’da, yolsuzluğa karşı bir mücadele süreci var (siyasi partiler yararına petrol devi Petrobras’ın para kaçırmasıyla ilgili Lava Jato denilen anket yani Ekspres yıkama) ve bunu hükümetimiz kolaylaştırdı. Çünkü federal polisin ve denetim mahkemesinin GKB (Genel Kontrol Birliği) kurulmasını biz sağladık. Anayasanın öngördüğünün de ötesinde kamu bakanlığına özerklik tanıdık. Tek eleştirim kimi kez adaletin doğru dürüst bir anket yapmak yerine gazetelerin birinci sayfasında yer almalarıyla daha çok ilgilenmesidir. Kişi mahkemelerce aklansa bile kamu oyunda aklanmamıştır.
İktisadi alanda yaptığınız hatalar nelerdir?
Dilma Rousseff’in ilk görevinde (2014 sonu yeniden seçildi), işsizlik düşük düzeydeydi (o dönem %6,5 Nisan sonu %11,2). Toplumsal politikalarla birlikte istihdamı aynı düzeyde tutmayı başardı. Ama yatırım yapmaya devam etmek gerekirdi. Oysa, kasalar boşalmıştı. Dilma şirketlere tanınan vergi bağışıklığı (muafiyet) politikasının devletin gelirlerini azaltarak çok ileri gittiğini kabul etti. 2011 ile 2015 arasında devlet 500 milyar real (138 milyar avro) gelirden vazgeçti. Ve en önemlisi de patronlardan karşılığında bir şey istenmemesiydi. Dilma’nın yeniden seçilmesiyle ekonomiyi felç eden siyasi bir bunalım ortaya çıktı. Patronlar güvenlerini kaybetti, bankalar kredi vermemeye başladılar. Dilma gerekli gördüğü kimi önlemleri meclisten geçiremedi. Hesapları dengelemek için, harcamaları kısmayı denedi ama meclis bunun karşısında oldu ve hatta harcamaları artırmak için yasaları onayladı! Darbe düşüncesi (golpe-putsch) ortaya çıkana kadar meclis sanki bunalım üzerine bahse giriyordu.
Vekaleten başkanlığı yürüten Michel Temer darbeci midir?
Dilma’ya karşı şikayeti kabul edilebilir görerek darbenin ilk adımını meclis attı (2015 yılında kongrenin onayını almadan harcamaları artırması ve bütçe açığını gizlemek için kamu bankalarının ödemelerini ertelemekle suçlanarak). Açıkça bunun siyasi bir karar olduğu görüldü. Çünkü azletme sürecini başlatmak için kurban “sorumluluk suçu” işlemedi.
Parlementer bir rejimde hükümeti güvensizlik oyu vermek kabul edilebilir. Ama bizimki gibi başkanlık rejiminde bu olanaklı değildir. Darbenin ikinci adımını atmak senato tarafından gerçekleştirildi ve sorumluluk suçu işlemeyen birini yargılamayı kabul etti. İşte bu sırada Michel Temer’in darbesi geldi. Anayasalcıdır, sorumluluk suçu olmadığını çok iyi bilir. Vekaleten başkan olarak Dilma’nın bakanlarını bir araya getirmeli ve yürürlükte olan politikaların eşgüdümünü sağlamakla yetinmeliydi. Oysa sanki engelleme süreci bitmiş gibi davrandı ve kahve getiren garsondan Maliye Bakanı’na kadar herkesi koltuğundan etti. Tıpkı sizin bana tatil için evinizi vermeniz ve tatil dönüşünde evinizi satmam gibi. Dilma sanki ortada yoktu. Beş yıl boyunca başkan yardımcılığı yapan Temer sanki hükümette yokmuş gibiydi. Toplantılara katılıyordu, başkan ve bakanlar ile konuşuyordu. Ve bugün sanki dışarıdan oyunu bozmaya gelmiş biri gibi. Çok aceleci göründü ve daha sakınımlı olmalıydı. Daha birçok şey olabilir.
Dilma’nın geri döneceğine inanıyor musunuz?
İnanmasam siyaset yapmazdım. Usul geri dönmesini sağlıyor (12 Mayıs’ta Senato başkanın görevini 6 ay boyunca askıya aldı. Ama eğer aklanırsa görevine geri dönebilir). Dilma 6 oya bağlı (suçlamadan kaçabilmasi için). Bunları bulmak zor olmasa gerek.
İktidara geri gelirse, hasımları yönetimine izin verecek mi?
Siyaset olanaksızın sanatıdır. Demokrasiye ve onun ikna yeteneğine inanıyorum. Brezilya’nın dünyada inanılabilirliğini bulması için 54 milyon brezilyalı tarafından demokratik olarak seçilen kişinin vekilliğini yeniden düzeltmek gerekir.
Bir telefon konuşmasını dinlemesi sonrası eski başkan José Sarney’in de belirttiği gibi D.Rousseff’i ardılınız olarak seçmeniz dolayısıyla pişman mısınız?
Bunu yalanlamak için Sarney beni aradı. Sadece Dilma’yı seçmekle kalmayıp yeniden seçilmesi için onu yeniden seçtim ve hiç de pişman değilim. Çok değerli ve nitelikli bir yoldaştır. Onu seçtirmek ve yeniden seçtirmek için katkıda bulundum. Ona güveniyorum. Hükümette olunca, alınan kararlar her zaman amacına ulaşmaz. Başından beri başarısının benim başarım olacağını ve başarısızlığının da benim başarısızlığım olacağını söylemiştim.
Başarısız oldu, o halde sizde başarısızsınız…..
Başarısız olduğu söylenemez. Çünkü vekilliğini bitiremedi. Daha üç yılı vardı ve birçok şey yapabilirdi. Sendikacı olduğum zamandan beri vekilliğimin son günü yargılanmak istediğimi söylemiştim. 2006’da, ilk görevim sonunda, kimileri kaybedeceğimi söylüyordu. Oysa, oyların %62’ni aldım. İkinci görevim birinciden çok daha iyiydi. %87 olumlu görüşle görevimi bitirdim ve sadece %3’lük bir kesim hoşnut değildi ve bu ülkede hiç görülmemiş bir orandı. Rakiplerim bile bunu kabul ettiler.
İlk görev süresinin sonunda Dilma, basının ve siyasi ve ekonomik seçkinlerin saldırısına karşın onu yeniden seçen seçmenlerce yargılandı. Ekonomiyi yeniden canlandırma yolundaydı. Kemer sıkma önlemleri iyiydi ya da kötüydü, bu başka bir konu. Denedi. Ama bugün hükümette olan partiler sorumsuz şekilde hareket ettiler ve hükümet etmesini engellediler. Kötü siyaset ortamından ve ekonomik gerilemeden yararlandılar. Başarılı olacağından korkarak onu devirdiler. Başarılı olabilirdi ve yerini alacak kişiyi seçebilirdi.
2018’de aday olacak mısınız?
Bakacağız. 70 yaşındayım. Yaş acımasızdır. Nasıl bir durumda olacağıma bakacağım. Umarım ki yeni umutlar olacak siyasette. Daha önce başkan oldum. Ama toplumsal siyasetlerimiz söz konusu edilirse, yeniden aday olabilirim.
Böyle bir risk var mı?
Evet. Brezilya fakirlerin iktisadi sorunlarımıza çözüm olacağını anlamak zorundadır. Bir fakire 100 dolar verirseniz, gidip bankaya yatırmaz. Hazine bonosu almaz. Markete koşar ve yiyecek bir şeyler alır. “Bolsa Familia”, aile tarımına kredi ve kişisel mikro girişimci programıyla (etkinliklerini düzene koymak için bağımsız çalışanlara destek) biz bunu yaptık. Çok sayıda kişiye para verirseniz, ticareti tetiklersiniz, o da sanayiyi tetikler ve gelişme elde edilir. Bunları bilmek için iktisatçı olmaya gerek yok. Zaten, iktisatçıların bildikleri en az şeyde bu. IMF (Uluslararası Para Fonu) ya da Dünya Bankası’nın ne düşündüğüyle daha çok ilgilenirler. Güçlü bir mikro ekonominin sağlıklı bir makro ekonominin temelinde olduğu anlaşılınca bunalım sona erebilir. Ama özellikle toplumsal kamu harcamaları kısılırsa, ücretler azaltılırsa ülke zayıflar. Bir iki basamak yükselen insanlar yeniden başa dönerler. Bu iktisadi modele ben inanmıyorum.
Peki ya Temer’in programı?
Tüm dünyada iş başında.
“Darbe” olarak nitelendirdiği şeye karşı sol neden yeterince insanları harekete geçiremiyor?
Sorun harekete geçirmek değil. 1983 yılında diktatörlüğün sonunda, oy kullanma hakkına yeniden dönülmesi için sokağa bir milyon insanı çıkarmayı başardık ama kaybettik. Mucize yoktur. Suçlamadan kaçabilmek için altı oya gereksinim var. Senatörlerle konuşmak ve Dilma’nın geri dönüşü için hangi koşullarda oy kullanacaklarını görmek gerek. Gözlerinin içine bakıp eğer iktidara yeniden dönerse ne yapacağını söylemesi gerek.
Sizin partiniz “Çalışanların Partisi” olmak üzere tüm partiler kampanyalarını destekleyen Petrobas’ın yolsuzluk olayının içindeler. Başka türlü siyaset yapması gereken partinizde sağın yöntemlerine sonunda nasıl katıldı?
İzin verin de Lava Joto hakkında bir şeyler söyleyeyim. Adalet ile işbirliği içinde ceza indirimi sağlayan “ödüllü ihbar” sanıkların suçlarını itiraf etmeleri için uygulamaya koyuldu. Oysa, herkes şimdi seçim kampanyalarını rüşvetle finanse ettiklerini söylüyorlar (ceza indirimi almak için). Sanki kampanyalarda temiz para yok gibi! Oysa kampanyaları destekleyen şirketler rüşvet verdikleri partileri uyarmamışlar. Hiçbir patron gidip partinin veznedarına “Bu para temizdir, sana vermem ama bu rüşvetleri sana bırakıyorum” demez. Yerel seçimler nedeniyle, ekim ayında şirketlerin bağışı olmadan seçimlere tanık olacağız. Bu Yüksek Adalet Divanı ve partimizin uzun süredir zorunlu kıldığı bir önlem. Parti ilk deneyimlerinin zamanına dönecek: 80’li yıllarda yaptığı gibi tişört, bayrak ve küçük yıldızlar (parti simgesi) satacak.
Partinin kasaları Petrobas ağı sayesinde doldu diyorlar.
Eğer kasalar dolu ise vergi dairesinin bunu öğrenmesi kolay olacak. Fon toplamak için, partilerin hepsi aynı şeyi yapıyor. Gidip işsizleri görmüyorlar, gecekondulara gitmiyorlar. Parası olanlara yani şirket patronlarına gidiyorlar. Bu nedenle partimiz kampanyaların kamusal finansmanını savunuyor. Derin bir siyasi reform gerekli.
İktidarda olduğunuzda neden saygınlığınızı bu reform için kullanmadınız?
13 yılda, birçok reform projesini uygulamaya koyduk (parlamentoda). Ama yaşamda kalması için korkan siyasi sınıf oyun kurallarını değiştirmek istemiyor. Bu nedenle 2004 ya da 2005 yılında, sadece bu reformu sonuna kadar götürebilmek için kurucu meclis gerekir demiştim. Kimse istemedi. Genç Brezilyalılara bunu sürekli söylüyorum: Siyaseti değiştirmenin tek yolu siyasete girmektir. Dışarıdan sızlanmanın gereği yoktur.
4 Mart’ta, Petrobas olayına karışan şirketlerden hak edilmediği varsayılan avantajlar aldığınız konusunda açıklamalar için sorguya çekildiniz. Adalet bağımsız mıdır ya da siyasi çıkarların hizmetinde midir?
Vatandaş ve demokrat olarak, adalete inanıyorum. Ama basının belirli bir bölümüyle işbirliği içinde olan adalet gücünün kimi üyelerinin davranışında sapmalara tanık oluyoruz. Televizyonda bir suçlama sürekli söylenirse birini mahkum etmenin kolay olduğuna inanıyorlar. Basına giden kaçak olaylar seçicidir ve sorguya çekmelerde sanki havai fişek gösterilerine benziyor. Artık gerçek, kanıt peşinde değiller ama gazetede başlık peşindeler. Bu mantığa göre, Globo kanalı ya da OAS şirketi (Petrobas’ın bir şirketi olup Lula’ya üç katlı ev verdiği söyleniyor ama Lula ev sahibi olmadığını söylüyor) bu evi bana vermek zorundalar çünkü iddia ettiklerine göre evin sahibi benim!
Tutuklanabilir misiniz?
Bir şey bilmiyorum.
Tarihinin en kötü bunalımını yaşayan partinizin geleceği nedir?
Partinin durumu gerçekten kötü. Ama diğer hiçbir parti bundan yararlanamıyor. 2010-2011 yılında zirvede iken, partimiz için referans seçmenlerin %32’si idi. Bugün ise 2002’de olduğu gibi %12’ye düştük. Ama Brezilya Demokratik Halk Hareketi Partisi (Başkan M.Temer’in partisi) ve Brezilya Sosyal Demokrat Partisi (eski Başkan Fernando Henrique Cardoso’nun partisi) %5-6 civarında geziniyorlar. Partinin yeniden sıçrama yapacağına inanıyorum. Kin ve muhafazakarların faşist davranışları partimizin yeniden öne atılmasını sağlayacak.
Belki partinizde bir şeyler yapmalı.
Parti her gün açıklama yapmalı, tartışmalı, sokağa inmeli. Saklanmamalıdır.
Başkanlığınız sırasında Brezilya’nın jeopolitik tutkuları vardı ve uluslararası arenada çok etkin göründü. Bugün vekaleten Dışişleri Bakanlığı’nı yürüten José Serra BM Güvenlik Konseyi’nde sürekli bir koltuk işgal etmenin yani sizin de savunduğunuz Brezilya’nın eski bir tutkusunun bir öncelik olmadığını söylüyor.
Benim için savaş sonrası jeopolitik düzen artık sürüp gidemez, Bretton Woods’un, IMF ve Dünya Bankası’nın kurumları artık aşıldı. Sadece Latin Amerika, Afrika, Hindistan değil ama Japonya, Almanya’nın da güvenlik konseyinde yer almasında hiçbir jeopolitik bir açıklama yok. Konsey daha temsili olsaydı, Irak ya da Libya’da savaş olmazdı ve Filistin devleti çoktan kurulmuştu. Fransa, Rusya ve İngiltere Brezilya’ya bir koltuk verilmesini onayladılar. Ama, ABD ve Çin karşı çıktılar. Güvenlik Konseyi bayrama kimseyi davet etmeyen bir arkadaş kulübü. Böyle kabul edilirse yani sürekli beş üyeyle, ABD’nin istediği kabul edilirse, itaat etmek gerekirse. Brezilya’nın aşağılık duygusuna kapılmasını görmek beni rahatsız eder ve Avrupa, ABD ve Çin’in ne düşündüğünü sormam gerekir. Ne düşündüklerini bilmem gerekir ama onların da benim ne düşündüğümü bilmeleri gerekir. Eşit olsun her şey. Brezilya’nın dünya işleriyle ilgili söyleyecek sözü olmalı. Zengin ülkelerin saygı göstermeleri gereken bir gizli gücü var.
Diplomasi başkanlığınızın güçlü bir noktasıydı. Neler kaldı aklınızda?
Brezilya’nın önemli bir rol oynamasından dolayı gururluyum. BRICS’i (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika), BRICS Bankası’nı (Almaşık Kalkınma Fonu), IBAS’ı (Hindistan, Brezilya, G.Afrika Forumu), UNASUR’u (Güney Amerika Ülkeleri Birliği), CELAC’ı (Latin Amerika ve Karayip Ülkeleri Birliği) kurduk. ALCA’nın (Amerika Serbest Değişim Bölgesi) işine son verdik, Ortadoğu ile tartıştık ve Afrika ve Güney Amerika’ya yaklaştık.
Ama Mercosur (Güney Bölgesi Gümrük Birliği) ve AB arasındaki serbest değişim antlaşması görüşmeleri pek ilerlemedi.
Çünkü Avrupa’nın tek amacı sanayi ürünlerini piyasalarımıza sürmek. Biz sanayileşemeyecektik. Sürekli hammadde ihracatçısı konumunda olacaktık. Onlar bize araba satacaktı, biz de onlara soya. Oysa teknoloji ve bilgide ihraç etmek istiyorduk. G8 ve G20’de, Avrupa’nın zengin ülkeleri gelişmekte olan ülkelerin tek sattıkları temel tahıl maddelerinin fiyatlarını denetlemek için bir düzenek düşünüyorlardı! Finansal sistemi kurtarmak için 300 milyar harcamak yerine, zengin ülkeler fakir ülkelerin sanayi parkına sahip olmalarına yardım etmek için yatırım yapsalardı, bunalım sona ererdi.
Küresel iklim değişikliği hakkında…
Bu konuda, Brezilya ahlaki ve siyasi bir otorite oldu. Temiz enerji konusunda en yüksek orana sahibiz (hidroelektriğin payı %80). Dünyanın tatlı su rezervlerinin %12’ye ve en büyük ormanlara sahibiz. Zenginler ormanları mahvettiler ve kirletmeye devam ediyorlar. Fakir ülkeler ağaç kesmesin diye bir fondan söz ediyorlar. Biz ciddi bir koruma politikası istiyoruz ve uzun süredir dünyayı kirleten zengin ülkelerin insanlığa karşı borcu olduklarını söylüyoruz. “Fon” sözcüğünü duyduğunda fakir ülke elde edeceği az parayı düşünüyor ve herkes zannediyor ki böyle bir düzenek sorunu çözecek. Ama çözmeyecek.
Dünyanın bugünkü meydan okuması nedir?
Henüz kalkınmamış kıtaların 21. yüzyılda bunu sağlaması. Daha az toprak işleyerek, daha az sera gazı salarak, su ve okyanusların kirliliğini azaltarak ama fakir ülkelerin büyümesini de engellemeden daha fazla gıda üretmeyi sağlayan teknolojik ilerlemeleri düşlüyorum. Tartışmalarda, zengin ülkeler bizim radikal olduğumuzu sanıyorlar. Oysa, herkesin onurlu şekilde yaşaması söz konusudur.
Olağanüstü yaşamınız uluslararası sahnede Brezilya’nın başarısına nasıl katkıda bulundu?
Bu başarıyı birçok insana borçluyum. Chirac ve Sarkozy, Blair ve Brown, Bush ve Obama, Putin ve Medvedev, HU Jintao ve Singh, tüm Afrika ve Latin Amerika devletleri başkanlarına. Gordon Brown benim hakkında herkese iyi şeyler söylüyordu. IMF ve Dünya Bankası’na bana güvenmelerini söylüyordu sanki kendi bakanları gibi. Hükümetimin güvencesi idi. Onu çok seviyorum ve müteşekkirim. Aynı şekilde J.Chirac’a ve N.Sarkozy’e. Bana eşit davrandılar. G8’in tüm toplantılarına katılan ilk Brezilya Başkanı oldum.
Neden peki?
Çünkü uluslararası siyasette ben yeni bir şeyler temsil ediyorum: Büyük bir ülkenin başına geçen ilk işçiydim. Herkes hükümet etme yeteneğimden kuşku duyuyordu (gülüyor). Bu da dünyanın yöneticilerince büyük bir dayanışmadan yararlanmamı sağladı. Bush’a düşmanımın Saddam değil ama ülkemdeki açlık olduğunu ve yenmek istediğim düşmanın bu olduğunu söyledim, sonra birçoğu bana yardım etmek istedi. Kendilerine saygı göstermeyenleri, yalakaları kimse sevmez.
Belirgin bir anınız?
2003 yılında ilk G8 toplantısı, Fransa Evian kentinde. Bir metal işçisinin G8’e davet edilmesi, hiç duyulmamış. Yaklaşık 6 aydır başkandım. Evian’daki otel polis tarafından korunuyordu ve dikenli teller vardı. Dedim ki kendi kendime: “Bu insanlar, G8’in yöneticileri pek de namuslu gibi görünmüyorlar yoksa pek korkmamaları gerekir ve toplanmaları için bu kadar asker ve dikenli tel olmamalıydı.” Geçelim. Herkesi selamlamak için masaları dolaştım. Sonra dışişleri bakanım Celso Amorim’le gidip BM patronu Kofi Annan ile masaya oturduk. Birden, bir irkilme oldu ve herkes ayağa kalktı. Zannettim ki Tanrı geliyordu. Ama gelen Bush idi. Celso’ya dedim ki: “Ben geldiğimde kimse ayağa kalkmadı. Biz de kalkmayacağız. Bush gelsin ve bizi selamlasın”. Ne mi oldu sonra? Bush gelip bizi selamladı.
[12 Temmuz 2016 tarihli Libération gazetesindeki Fransızca orijinalinden İsmail Kılınç tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]