#HAYIR’ın yükselişte olduğunu kendileri bile kabul ediyor.
Kötü anket sonuçlarını duymamak için, Erdoğan’ın Anket
yapmaya son verilmesini istediği haberleri basına bile yansıdı.
Tüm baskılara rağmen, Erdoğan’ın kendisine biçmeye çalıştığı
deli gömleğine girmiyor toplum. Dikişler birer birer çatlıyor.
Aslında bu noktaya daha önce iki kere gelindi.
7 Haziran seçiminde sonra Erdoğan’ın işi bitmişti.
Orada, Türk devletinin ve ordusunun ırkçı ve Kürt düşmanı
refleksleri Erdoğan’ın imdadına yetişti.
Bu destek sayesinde devlet partisinin parlamentodaki
temsilcileri olan MHP’nin açık, CHP’nin dolaylı onayıyla 1 Kasım seçimlerini
kazanabildi.
Birkaç gün önce Barzani’nin Ankara ziyareti üzerine
“#HAYIR’sız Gelişmeler - Kötü Kokular Geliyor” başlıklı yazıda sözünü ettiğimiz
kötü kokular gelmeye başladı ve Barzani Peşmergelerini Şengal’e yollayıp oranın
öz savunma güçlerine (Şengal Direniş Birlikleri) karşı baskı yapmaya, çatışma
çıkarmaya çalıştı.
Herhalde gereken cevabı almış olmalılar ki, “Peşmerge
Güçleri Şengal Basın Sözcüsü Xelil Şivan, çatışmaların sona erdiğini
belirterek, çatışmaların bir daha yaşanmaması için Peşmerge bakanlığı ile YBŞ
arasında görüşmelerin sürdüğünü” söylemiş Sputnik’e verdiği demecinde.
Şimdi de Menbiç ve Almanya provokasyonları başladı. Kılıçdaroğlu’nun Almanya konusunda Erdoğan’ın
yanında saf tutmasını not edip, Almanya’yı şimdilik bir tarafa bırakalım.
Menbiç’e bakalım.
*
Türkiye’nin (yani Erdoğan ve Ergenekon’un) esas hedefi
bütünüyle Rojava’yı yok etmek, ezmek.
Ancak bunu yapabilmesi kolay değil.
Bu nedenle iki kısa vadeli hedefe olsun ulaşmak istiyor.
1) Kandil ile
Rojava arasında bağlantı kanalını kapatmak. Bunun için de Şengal’in PKK’nın
veya onun dost güçlerinin kontrolünden alınması. Bu Barzani’nin aynı amacıyla
da çakıştığından, kendisi giremese bile, Barzani’nin peşmergeleriyle, orayı ele
geçiremese bile, sürekli bir baskı oluşturup, bölgeyi kaşıyabilir. Ezidilere
huzur vermeyebilir. Barzani’nin “Rojava Peşmergleri”ni Şengal’e sevk etmesi ve
çatışmalar bunun ifadesi.
2) Suriye
Demokratik Güçleri’nin Fırat’ın doğusuna çekilmesini; yani Menbiç’i
boşaltmasını sağlamak ve buraya ÖSO diye kendi kontrolündeki çeteleri ve Türk
Ordusunu yerleştirmek. Böylece Afrin ve Rojava arasında bir bağ kurulmasını
engellemek. Bunun için de Fırat Kalkanı harekâtı yapıldı.
Ancak harekâtın sonucunda, bizzat bu bağın kurulmasını
sağlayan Türk ordusunun harekâtı oldu. Türkiye kendi kazdığı kuyuya düştü.
Çılgınlığı bundandır.
*
Ülkeyi rehin almış Erdoğan ve Ergenekon kader birliğinin
“Fırat Kalkanı” harekâtı, hem askeri olarak tam bir fiyaskodur; hem de Türk
ordusu ve desteklediği güçler kendilerini köşeye sıkıştırmış durumdadırlar.
Fiyaskodur çünkü Türk Özel kuvvetleri ve seçme birlikleri
fiilen savaş alanına sürülmesine rağmen El Bab alınamamış, dış mahallelerine
takılıp kalınmıştır. Bir sürü tank ve zırhlı araç IŞİD’in eline geçmiş veya
imha edilmiş, resmi rakamlara göre yetmiş asker kaybedilmiştir. ÖSO’luların
sayısını ise tutan yok.
Cerablus ve diğer yerleşim birimleri de savaşla değil, savaş
varmış gibi gösterilerle ve IŞİD’lilerin ya çekilmeleri ya da sakallarını kesip
ahali arasına karışmaları ve hiçbir direniş göstermemeleri ile yani
anlaşmalarla ele geçirilmişti.
El Bab da aynı şekilde, Barzani’nin Türkiye’ye geldiği
günlerde IŞİD ile yapılan bir anlaşma sonucu geri çekilmesinin sağlanmasıyla
ele geçirildi.
Ancak bu arada Suriye birlikleri, güneyden, Menbiç ile yani
Suriye Demokratik Güçleri’nin kontrolündeki topraklarla birleşerek, Türk
Ordusu’nun Rakka yolunu kapattı.
Eğer Türkiye Rakka’ya gitmekte ısrar ederse, Birleşmiş
milletlerin tanıdığı meşru Suriye hükümetinin güçleriyle savaşmak ve resmen
işgalci durumuna düşmek durumunda kalır. Böylece Rakka diyerek Rojava’yı güneyden
kuşatma planı fiilen ortadan kalkmış oluyordu.
Aslında, Türkiye kurduğu tuzağa kendi düştü. Çünkü Suriye
Demokratik Güçleri, Suriye hükümeti ile savaş halinde değil. Bunların hepsi
Suriye Yurttaşı. Suriye Ordusunun Menbiç’le bağlanması, aynı zamanda bütün
kuzey Suriye hattında Ticaret ve insan akışının tekrar başlaması, yani bir
anlamda Rojava ile Afrin arasında ekonomik ilişkilerin kurulması anlamına
geliyor.
Ayrıca Suriye hükümetinin, aynı zamanda ihtiyacı olan tahılı
ve yiyeceği Rojava'dan alması, ekonomik hayatın canlanması anlamına da geliyor.
Yani Türkiye aslında kendi kazdığı kuyuya düştü, fiilen
Rojava ile Afrin ve Suriye arasında mal ve insan akışını sağlamış oldu. IŞİD’i
bölgeden çıkaran Türkiye oldu. Bunun için Suriye’nin veya Suriye Demokratik
güçlerinin savaşması gerekmedi. Türkiye anlaşmalarla ve biraz da savaşla IŞİD’i
bölgeden çıkararak Rojava ve Afrin’in ve Suriye hükümetinin kontrolündeki
bölgelerin birleşmesini, yani karşı olduğu şeyi, harekâtın esbabı mucibesini
kendisi sağladı.
*
Bunun üzerine son bir gayretle, şimdi de Menbiç üzerinde
baskı uygulamayı deniyor. ÖSO’yu saldırtıyor, kendisi arkadan topçularla
destekliyor; birlikleri harekete geçiriyor.
ABD şimdiye kadar yaptığı gibi, Türkiye’yi memnun etmek için
YPG üzerinde baskı uygulayarak belki onun çekilmesini sağlayabilir.
Ancak bunu yaptığı takdirde, YPG da Rakka operasyonu için
ayırdığı güçleri, Menbiç’i savunacağım diye geri çekebilir.
Ayrıca YPG Menbiç’i alabilmek için çok can verdi, öyle kuzu
kuzu da çekilmeyecektir.
Türk ordusu, YPG’nin her zaman, en kötü koşullarda bile
yenebildiği (Kobane) IŞİD’i, bir El Bab’ta bile yenememişken, Menbiç’e
saldırdığında bir başarı kazanabilmesi neredeyse olanaksızdır. Yüzlerce,
binlerce askerin cenazesinin gelmesi demektir. Bunca savaşta ustalaşmış, şimdi
silah ve cephane olarak çok daha iyi durumda bulunan Suriye Demokratik güçleri,
Türk ordusuna çok yenilgiler tattırır ve yenilse ve çekilmek zorunda kalsa bile
bunu çok pahalıya mal eder.
Ama işin bu askeri yanını bir yana bırakalım, Türkiye’nin bu
provokasyonuna karşı Suriye Demokratik Güçleri çok akıllı bir hamle yaptı ve
Türk Ordusunun kontrolündeki bölgeye sınır olan köyleri ve bölgeleri Suriye
hükümet güçlerine terk edeceğini söyledi.
Böylece Suriye hükümet güçleri tıpkı Rakka yolunu kapatmış
olduğu gibi, bu sefer de Menbiç yolunu da kapatmış oluyordu. Türkiye ve
desteklediği çapulcu sürüleri, Menbiç’e saldırabilmek için önce Suriye’nin
meşru hükümetinin güçlerine saldırmak zorundaydı.
İşte şimdi Türkiye ve Erdoğan, son çare olarak her türlü
provokasyonu yapmaya çalışıyorlar. Ara bölgeye Suriye Devlet güçleri
yerleşmeden Menbiç’e saldırmaya çalışıyorlar.
Belki bir savaş bile başlatmaya kalkabilirler. Çünkü
Suriye’de hareket alanları kalmamış bulunuyor.
Yarın, kendilerine “Suriye toprağında ne arıyorsunuz? Burada
IŞİD yok, çıkın buradan"
denecektir.
Rojava ile Afrin ve meşru Suriye Hükümetinin egemen olduğu
alanlar fiilen kara yoluyla birleşmiş olmaktadır.
Rakka harekâtını Suriye demokratik Güçlerinin yapması
neredeyse kesin gibidir.
Rakka bahanesiyle Rojava’ya kuzeyden girme planları fiilen
uygulanamaz durumdadır.
Barzani’nin sözde “Rojava Peşmergeleri” ile Şengal’e baskı
yapması bir sonuç alamamıştır ve alamaz. Çünkü orada İran’ın da ayrıca
Türkiye’ye karşı duracağı açıktır.
Dış politikada böyle.
Ya içeride?
#HAYIR’ın yükselişte olduğunu kendileri bile kabul ediyor.
Kötü anket sonuçlarını duymamak için, Erdoğan’ın Anket
yapmaya son verilmesini istediği haberleri basına bile yansıdı.
Tüm baskılara rağmen, Erdoğan’ın kendisine biçmeye çalıştığı
deli gömleğine girmiyor toplum. Dikişler birer birer çatlıyor.
Aslında bu noktaya daha önce iki kere gelindi.
7 Haziran seçiminde sonra Erdoğan’ın işi bitmişti.
Orada, Türk devletinin ve ordusunun ırkçı ve Kürt düşmanı
refleksleri Erdoğan’ın imdadına yetişti.
Bu destek sayesinde devlet partisinin parlamentodaki
temsilcileri olan MHP’nin açık, CHP’nin dolaylı onayıyla 1 Kasım seçimlerini
kazanabildi.
Ancak bu yenilginin sersemliği bile fazla uzun sürmedi.
Muhalefet tekrar toparlanmaya başlamıştı. Erdoğan tekrar
köşeye sıkışıyordu.
Bu sefer de “15 Temmuz darbesi” ve Rusya imdadına yetişti.
Daha darbenin ilk günü, bu darbenin Darbe (Erdoğan’ın
Anayasayı tanımaması ve fiilen yürütmeyi ele alması) içinde Darbe (Darbecilerin
darbesi), içinde Darbe (Darbecilerin hazırlıksız ve kontrol altında bir darbe
yapmalarını sağlayarak) içinde Darbe (Erdoğan’ın ikinci darbesi) olduğu
tanısını yapmıştık.
Şimdi oradan buradan çıkan tüm ayrıntılar işin tam da böyle
olduğunu gösteriyor.
Şimdi Erdoğan ve Ergenekon tekrar köşeye sıkışmış bulunuyor.
Aslında dünyada çok önemli bir gelişme olmazsa, büyük
güçlerin dünya çapındaki rekabeti onlara hiç beklemedikleri bir alan açmaz ise,
Erdoğan ve Ergenekon için deniz bitmiş bulunuyor.
Her ikisi için de ne olursa olsun şimdiki konumlarında
bulunmak hayati önemde. En küçük bir geri adım attıklarında, en küçük bir geri
çekilişte, hızlı bir çözülme ve çöküş yaşayacaklarını biliyorlar. Sonları
mahkemede bitecek.
Ve çok korkunç suçlar işlediler. Bunlarca insanın kanı ve
canı hesap sormak için bekliyor.
Bu durumda yapacakları bir tek şey kalmaktadır.
Her sonu gelen sistem, sınıf ve güç, kendi sonunu dünyanın
sonu olarak görür ve kendisiyle birlikte her şeyi yok etmek için sonradan
intihar anlamına geldiği söylenecek bir hamle yapar.
Ve bu hamle genellikle onun sonunu hızlandırmaktan başka bir
işlev de görmez.
İşte şimdi böyle bir kritik kavşağa gelmiş bulunuyoruz.
Ne yapacağını bilmiyoruz.
Ancak her türlü çılgınlığı yapacaklarından emin olabiliriz.
15 Temmuz darbesi gibi bir provokasyon kimin aklına gelirdi?
Şimdi bakalım torbadan hangi tavşanı çıkaracaklar?
Buna karşı tek çare en geniş şekilde örgütlenmek.
3 Mart 2017 Cuma - Demir Küçükaydın - @demiraltona - demiraltona@gmail.com
Yazılarımız şu adresteki blogta bulunuyor:
https://demirden-kapilar.blogspot.de/
Videolarımız şu adreste:
https://www.youtube.com/user/demiraltona
Yazılarımızı ayrıca ses dosyası olarak şurada paylaşıyoruz.
Direk podcasttan veya indirerek dinlemek mümkün.
https://soundcloud.com/demirden-kapilar
Kitaplarımız buradan indirilebilir.
https://drive.google.com/open?id=0BxCB_Gtx8VYAcDREeTJVLW93MjA